1 Haziran 2018

[bisikletle]Türkiye: Lidyalıların İzinde (Gelemiş–Kaş)

31 Mayıs 2018, Perşembe / Gelemiş – Kaş, 52 km (33. gün)

Rahat uyudum. Sessiz bir odaydı. Balkon kapısını açık yattım. Tel olduğundan sivri de gir(e)medi. Sabahın rutin işleri; eşyaların toparlanması, tıraş gibi WC işleri sonrası bisikletin yüklenmesi. Bereket bu kolay oldu, çünkü bisiklet oda kapısının önündeydi J

İşletme sahiplerine veda edip 8.50 gibi Gelemiş’ten ayrılıyorum. Hava soğuk değil. Hafif bulutlar var ama yağmur bulutları değil bunlar. Güneş arkalarından gülümsemekte. Sıcaklık 25 °C. Yol anayola kadar dümdüz. Üstelik de düzgün bir asfalt. Bunun nedenini öğrenmiştim; Patara’daki meclis binasının restorasyonunu TBMM üstlenmiş, bu proje kapsamında giriş yolu da yapılmış. 

Likya Birliği Meclis Binası. Tiyatronun hemen kuzeyinde konumlanan ve doğuya yönelik cephesi agoraya bakan yapı, Antik Anadolu’nun en büyüklerinden biridir. Yapımı MÖ 2. yy’da Likya Birliği’nin resmi olarak kurulmasıyla gerçekleşmiştir. Roma çağı içinde birkaç yapı evresi daha geçirmiş ve aynı zamanda odeion işlevini de üstlenmiştir. 20 sıralı caveası ile yaklaşık 1400 kişilik bir kapasiteye sahiptir. Olasılıkla MS. 4. yy’da Patara’yı kuşatan sur duvarlarının içine alınarak bir burç gibi kullanılmıştır. Bu Meclis; ünlü düşünür Montesquieu’nün “Yasaların Ruhu” adlı kitabında yönetim biçimini demokrasi bağlamında “Antik Dünyanın En Mükemmeli” olarak övdüğü Likya Birliği'nin Meclis binasıdır.

Antalya-Kaş yolundayım. Bugün 40 km’lik bir yol gözüküyor. Asfalt kaba, hiç sevmediğim cinsten. Güvenlik şeridi var. Oradan sürmekteyim. Sabah motosikletle işe gidenler fazla yakınımdan geçmekteler, yer olmasına rağmen. Kafaları mı çalışmıyor yoksa beni mi korkutmaya çalışmaktalar?

7,3 kilometre sonra bir tırmanış başlıyor. Güzelce çıkıyorum %6’larla, 8’leri de görüyorum. 3,5 km’lik tırmanma şeridi beni 282 m’ye çıkarıyor. Kalkan’a tepeden bakan bir nokta, çok güzel gözükmekte aşağısı. Eskiden ne de küçüktü Kalkan, deprem evleri dışında bir şey yoktu. Kaş bile ufacıktı ilk geldiğim yıllarda. Gece 12’de elektriği kesilirdi. Elektrik şebekesi yoktu, jeneratörden veriyorlardı.

Çıktığım rampa terletti. Tepede de serin esiyor rüzgar, bu şekilde inmeyeyim, yeleği geçiriyorum sırtıma. Cevizli sucuktan alınan büyükçe bir ısırık kahvaltım oluyor. En güzel kahvaltı bu. Yemeden çıkıp yolda atıştırmak.

[e] 11,4 km/09.42/%20 harcandı. 1,5 km’lik bir yokuştan Kalkan’a doğru hızla iniyorum. Suyumu doldurmak için durduğum bakkal sahibi kendi kendine mi konuşuyor bana mı anlayamadım. Karşısında bir kamp yeri dikkatimi çekti. Çadıra buralarda çok imkan var.

Kalkan sonrası bir yol çalışması. Yolun tek şeridinde asfalt dökülmekte. Trafiği bekletiyorlar ama ben geçebiliyorum aradan sıyrılarak. Ve yolun evsafı değişiyor, kaymak oluyor. Ohh be, ne de güzel gidiyor şimdi velespit. Sesi çıkmıyor aletin. Neydi o, her yerinden tangır tungur çıkan ses yol boyunca. Bir yeri mi gevşedi diye durup bakmıştım defalarca.

Ve muhteşem bir coğrafyada sürmekteyim şimdi. Denize paralel giden yol tam Turkish Riviera oldu. Bu yönde gitmek lazım, kıyıya baka baka. Güneş de var, denizin üstünde ışıldıyor. Daha çok hafif bir meyille iniyorum, arada kısacık bir çıkış sonra gene kayıyorum keyifle. Küçük koylar, minik plajlar geçiliyor. El değmemiş bir güzellik. Denizin rengi sürekli değişiyor, ışığın yansımasına bağlı olarak. Kayalara file sarmışlar, taşlar düşmesin diye. Denizden bir Zodiac geçmekte. Hava sıcak, durunca anlaşılıyor ama hareket edildiğinde terli vücut üşüyor. Yelek lazım. İnce yeleği unutmuşum, daha kalın olanlayım.
Kaputaş Plajı 

Dünyaca ünlü Kaputaş Plajı geldi. Biraz foto/video çekmekteyim. Bir tablo, kartpostallık manzaralar. Aşağıda plajda insanlar var, sabahtan gelmişler. Suyun rengi turkuaz. Gök rengiyle birleşiyor ufukta. [e] 28,9 km/10.36/%40 harcandı. Rüya gibi bir yer burası.

Türkiye’nin tanıtım filmlerinin vazgeçilmez bir öğesi olan dünyaca ünlü Kaputaş Plajı’na 187 basamak aşağı inerek ulaşabilirsiniz. Kanyon’dan gelen ve yer altına inerek akmakta olan suyun deniz kıyısında kumlar arasından süzülmesi sonucu suyu genel olarak serin ve turkuaz rengindedir. Kanyon içerisinde bahar aylarında küçük bir şelale oluşmaktadır.

Sahilden giden yol, tırmanarak içeriye girdi. %5-6-8 diyerek 12’ye kadar çıkıyor. 60 metre irtifa kazanıyor 127 metreye çıkıyorum. Karayolları ekibi yol kenarındaki çöpleri toplamakta. Bu güzellik çöp içinde bırakılamaz. İnsanlar da bir öğrenseler çöplerini atmamayı.

Akdeniz’in güzelliği içinde süren bu muhteşem yol Kaş’a kadar devam ediyor, 10 kilometre kadar bir şey kaldı. Zaten yarımadası göründü bile. Kısa bir yerde yükseldik, kıyıdan uzaklaştık ama yol neredeyse tamamı kıyıya paralel gitti.

Kaş ilçesi, Teke Yarımadası üzerinde yer alır ve Likya Medeniyeti’nin en önemli kentlerinden biridir. Arkeolojik çalışmalar, MÖ 6 bin yıllarında da burada yerleşim olduğunu göstermekte. Kaş’ın eski adının Habesos olduğu bilinmektedir. Tarihte Antiphellos olarak anılan kent, Büyük İskender’in Anadolu seferi sırasında Makedonya topraklarına katılmıştır. Daha sonra Seleukoslara, Ptolemaioslara ve Romalılara geçen şehir Bizans döneminde piskoposluk merkezi olmuştur. Kent, Anadolu Selçuklu döneminde Andifli adını almıştır. Son olarak, Yıldırım Bayezid, şehri Tekelioğulları Beyliği’nden alarak Osmanlı İmparatorluğu’na dahil etmiştir.

MÖ IV. yy’da Antiphellos (Kaş), çok küçük bir yerleşim yeri olup biraz yukarısında bulunan Phellos’un limanı idi. Ancak Helenistik döneme girilirken Phellos gerilemiş, Antiphellos ise gelişerek daha ön plana çıkmıştır. Bu durum Roma döneminde de devam etmiş, şehir bölge ormanlarından elde edilen sedir ağacı ticareti ve süngercilik sayesinde gelişerek Phellos’un limanı durumundan çıkmış ve kendine yeten zengin bir şehir durumuna gelmiştir.

Kaş’a bir yokuştan iniliyor. Etrafta arabalar, motosikletler, dükkanlar ve bolca insanlar dolanmakta. Devlet Hastanesi önünde bir çevre düzenlemesi yapılmakta. Kaldırıma taşlar döşeniyor, kumlar boşaltılıyor. Yaz öncesi hazırlık.

Meydana kadar indim. Kısa bir tur atıp Belediye Çay Evi’nde durdum. Kahvaltılık gözleme ve çay ısmarladım. Beklerken de Kaputaş videosunu eşe dosta yolladım. Oldukça övgü aldı.

Karnım doyduktan sonra ahbabım Selami Beyi arıyorum. Önceden kararlaştırmıştık varınca arayacaktım. Nedir durum, ne yapayım, burada bir yer bulup mu buluşalım?  Köye gel, yer ayarladım sana diyor. Ağullu’da Çukurbağ. Tamam biraz nefesleneyim gelirim. Fazla da rehavete kapılmayayım. Öğlen oldu, güneş tepede, gideceğim yer bir rampa. Kaş çıkışı, 10 kilometre diyordu Selami Bey.

Kaş’tan anayola çıkmak da bir rampa ama esası şimdi başlıyor. Hafif hafif tırmanıyorum. Aslında bugün bir kısmını çıkmış olmak yarın için iyi gelecek diye sevinmekteyim. Normal’le çıkıyorum. Batarya hızla azalıyor. Kaş-Antalya ayırımındaki 69 m’den 191’e geldim. Kilometre saatine bakıyorum da 44,7 km olmuş bile. %6 ile başladık tırmanmaya, 10 vardı hatta 12’lik bölümler de. Devam yükselmeye. İki çentik kaldı. Öğle sıcağında çıkıyorum, hava 38,5 °C. 244 metre oldu. Saat 13.00 ve 45,3 km’deyim. Bereket tırmanma şeridi var. Asfalt da güzel, o anlamda rahatız. [e] 45,9 km/13.06/%80 harcandı.

Tek çentik kalınca neme lazım diye değiştirmek için kenardaki seyir terasına yanaşıyorum. Eskiyi sök yenisini tak ve tırmanmaya devam. 451 metreye çıktım. Sağdaki çeşmeye yanaşan Karayolları ekibini ben de takip ediyor suyumu tazeliyorum. Gömbe yaylasından geldiğini söylüyorlar. Tadı çok güzel.

Karabulutların geldiğini görmekteyim. Bugün bir yağmur var denilmişti. Yeni otobüs terminali inşaatı geçiliyor, biraz daha tırmanıp sapacağım Ağullu’ya geliyorum. Soldaki kahveden sap demişti Selami Bey. Aynen yapıyor biraz çıkıp uzunca iniyorum. Tereddütte kaldığım iki noktada telefondan yeni tarif alıp, Düşler Akademisi geçilip, Likya Yolu otobüs durağında biraz şaşırılıp, sonra toparlayıp soldan sapılarak uzunca boş bir yoldan ilerleyerek, yol artık yer yer asfalt toprak karışımı, ilk evlerden sola derken önce yanlış bir eve, neredeyse yerleşeceğim, sonra doğru yeri buluyorum.
Düşler Akademisi
  
Az önce geçtiğim Düşler Akademisi: Engelli bireyler başta olmak üzere toplumsal dışlanmaya maruz kalan tüm bireylerin sanat ve spor yoluyla entegrasyonunu sağlamak amacıyla kurulmuş bir köy akademisi. Köyün eski ilkokulu ve etrafındaki 14 dönümlük alan, bir düşün sonucunda, tamamen gönüllülük esasıyla çalışan bir ortak yaşam ve öğrenme alanına dönüştürülmüş. 2014’den beri hizmet verdiği yazılı. Alternatif Yaşam Derneği bünyesinde yer alan bu mekana ilişkin daha fazla bilgiyi buradan edinebilirsiniz.

Ve giriş yapıyorum dostumun mekanına. Çoğu bitmiş azı kalmış, şahane bir yer yapılıyor. Eski bir evi onararak, kısmen yenileyerek. Selami Beyin yardımcısı Metin Bey ile tanışıyor, ikramı nefis ayranı tadıyor, Ormana’nın eriklerini kirazlarını yiyor, mekanı geziyor, bolca bilgi alıyor, odama yerleşiyorum. Daha tam bitmediğinden duş olayını komşuları Neriman Hanımda hallediyor, Metin Bey ile köye gidiyor ve bir büyükçe daire çizerek Kaş’a iniyor, alış veriş yapıp tekrar eve geri dönüyoruz. Yol boyunca Metin Beyden yöreye ilişkin oldukça geniş bilgiler edindim.

Akşam yemeğini peynirli makarna, çoban salata, cacık, roka, taze sarımsak (bunlar hepsi bahçeden) ve benim acı biberle yapıyoruz. Ardından kahve eşliğinde hem fotoğraf, hem siyaset, hem bu güzel mekanın hikayesini paylaşmaktayız.

Psikanalizin kurucusu Sigmund Freud'un ünlü Oedipus Kompleksi teorisinden ve dayandığı büyük trajediden bahsedeceğim bugün...

Freud’un en ünlü teorilerinden biri olan Oedipus Kompleksi, erkek çocuğunun annesine duyduğu aşırı sevgi sonucu, babasının yerine geçme isteğinin saplantı halini alması olarak tanımlanıyor. Erkek çocukların babasına karşı biraz daha fazla kızgınlık, nefret ve hatta kıskançlık hislerinin arkasında da bu vardır.

Freud'a göre erkek bebeğin cinsellik içgüdüsü ilk olarak anneye yöneliyor, bir buçuk yaşlarında da üst beyin kurulmaya başladığı zaman bunun yasak olduğunu anlıyor. Böylece cinsellik içgüdüsü bir saplantı halini alıyor. İşte, bu karmaşanın kökeni de Yunan mitolojisinin gelmiş geçmiş en bahtsız karakteri olan Kral Oedipus'tan geliyor...
  
Oedipus, Thebes Kralı Laios'un İoakste'den doğan oğludur. Laios işlediği büyük bir suç nedeniyle lanetlenir. Karısı, Laios'un kendi oğlu tarafından öldürüleceğini rüyasında görür. Bu sonun önüne geçmek için çocuğu, elleri ayakları bağlı bir şekilde dağa bırakmaya karar verirler. Oedipus'u ormanda kurda kuşa yem olması için bırakacak muhafız, çocuk ölmesin diye iyice ormanın derinliklerine bırakmaz. Bir süre sonra civarda bebeğin sesini duyan bir çoban onu alıp Korintos Kralı Polybos'a götürür. Polybos ile karısı Priboia'nın çocukları yoktur. Oedipus'a kendi çocukları gibi bakar, büyütürler. Büyüdükten sonra anne babası olarak bildiği insanların kendisini bulduklarını duyan Oedipus gerçeği öğrenmek için Delphoi Tapınağı'ndaki kahinlere gitmek için yola çıkar. Yolda at arabasıyla ters istikametten bir adam gelmektedir. Oedipus adamla münakaşaya girer ve bir anda öfkesine yenik düşüp adamı öldürür.
  
Oedipus, kahinlerin yönlendirmesiyle Thebes'e gider. O sıradalar Thebes şehrinin başında Sphinks belası vardır. Sphinks insanlara bilmece soruyor, bilemeyenleri ise oracıkta parçalayıp yiyordur. 

Oedipus, Sphinks'in karşısına çıkmaya karar verir. Sphinks ona "Sabah 4 ayaklı, öğlen 2 ayaklı, akşam 3 ayaklı olan nedir?" diye sorar. Oedipus ise kısa bir süre düşündükten sonra "İnsandır" cevabını verir. Oedipus'un verdiği cevap doğrudur; önce emekleyen, sonra yürüyen ve en sonunda da bastonla yürüyebilen insanı kastediyordur bu bilmece.

Sphinks hiç beklemediği bu cevap karşısında ikinci bilmecesini sorar: "İki kız kardeş, biri ondan, diğeri öbüründen doğar, nedir?" Oedipus "Gündüz ve gece" der.

Öfkelenen Sphinks sinirle kendini kayadan aşağı atar. Sphinks belasından şehri kurtaran Oedipus da hem şehre kral hem de dul kraliçeye koca olur. Yıllar geçer, çiftin dört çocuğu olur. O sıralar şehirde bir salgın hastalık baş gösterir. Kahinler ise bunu ölen kralın katilinin hala bulunmamış olmasına yorarlar.
  
Sonunda gerçek ortaya çıkar. Oedipus kralın hem oğlu hem de katilidir. Oğluyla evlenmiş olduğu gerçeğinin ağırlığıyla Kraliçe İakoste canına kıyıverir. Oedipus da annesinin iğnesiyle gözlerini kör eder. Oğulları tarafından Thebes'ten sürülen Oedipus, kızı Antigone'un yardımıyla Kolonos'a gelir ve orada can verir. Onu şehirden süren oğulları ve Thebes şehri ise Oedipus'un lanetine maruz kalır.

* Kaş Ali Baba Apart Otel 0242-8362501 / 0532-2810702












Gelemiş - Kaş
Tur tarihi: 31 Mayıs 2018
Kat edilen mesafe: 52,43 km
Ortalama hız: 15,8 km/sa
Bisiklete biniş süresi 3 sa. 18 dk., dışarıda geçen süre 5 sa. 23 dk.
En yüksek sıcaklık 39 ˚C, en düşük 23 ˚C, ortalama 30,3 ˚C 
İrtifa kazancı (çıkış) 1439 m, kaybı (iniş) 1004 m
En düşük irtifa 1 m, en yüksek irtifa 519 m

Garmin yol bilgileri Gelemiş-Kaş

Relive yol bilgileri Gelemiş-Kaş



Flower Pension


Flower Pension

Gelemiş’ten ayrılışım 8.50.

Hava soğuk değil. Hafif bulutlar var ama yağmur bulutları
 değil bunlar. Güneş arkalarından gülümsemekte. Sıcaklık 25 °C. 

Yol anayola kadar dümdüz. Üstelik de düzgün bir asfalt. Bunun
 nedenini öğrenmiştim; Patara’daki meclis binasının restorasyonunu
 TBMM üstlenmiş, bu proje kapsamında giriş yolu da yapılmış. 

Antalya-Kaş yolundayım. Asfalt kaba, hiç sevmediğim
 cinsten. Güvenlik şeridi var. Oradan sürmekteyim.

”Umudun bir rengi olsaydı mavi olurdu;
 deniz gibi, gökyüzü gibi sonsuz…”

Kalkan’a tepeden bakan bir nokta, çok güzel gözükmekte
 aşağısı. Eskiden ne de küçüktü Kalkan, deprem
 evleri dışında bir şey yoktu. 

Suyumu doldurmak için durduğum bakkal sahibi kendi
 kendine mi konuşuyor bana mı anlayamadım. Karşısında bir kamp
 yeri dikkatimi çekti. Çadıra buralarda çok imkan var.

Kalkan sonrası bir yol çalışması. Yolun tek şeridinde asfalt
dökülmekte. Trafiği bekletiyorlar ama ben geçebiliyorum aradan
 sıyrılarak. Ve yolun evsafı değişiyor, kaymak oluyor. Ohh be, ne
de güzel gidiyor şimdi velespit. Sesi çıkmıyor aletin. 

Muhteşem bir coğrafyada sürmekteyim. Denize paralel giden
 yol tam Turkish Riviera oldu. Bu yönde gitmek lazım, kıyıya
 baka baka. Güneş de var, denizin üstünde ışıldıyor.


Dünyaca ünlü Kaputaş Plajı. Saat 10, insanlar gelmiş bile.

Mavi Mağara; 1972 yılında Jeolog Dr. T. Aygen tarafından
 bulunmuştur. 50 m uzunluğunda, 40 m genişliğinde ve 15 m
 yüksekliktedir. Farklı odacıkları ve kanalları olan oldukça büyük
 bir mağaradır. İç ve dış galeriler olarak ikiye ayrılan mağara,
 ismini, dış kısımdaki dehlizlerden içeri giren mavi ışıktan alır. Hava
 boşluğuna çıkış yapmaya imkan veren iç galerilerin ise tamamı
 karanlıktır. Mağaranın hem iç hem de dış galerilerinde yumuşak
 mercan oluşumları ve canlı çeşitliliği dikkat çeker. 


”Mavi dört harfli bir kelimedir ama anlamı üzerine sayfalar
 dolusu kitaplar yazılabilir. Denizin mavisi, gökyüzünün
 mavisi, düşlerin mavisi, gözlerin mavisi…”


Akdeniz’in güzelliği içinde süren bu muhteşem yol Kaş’a kadar
 devam ediyor, 10 km kadar bir şey kaldı. Zaten yarımadası
 göründü bile. Kısa bir yerde yükseldik, kıyıdan uzaklaştık
 ama yol neredeyse tamamı kıyıya paralel gitti.

Kaş Devlet Hastanesi




Kaş meydanına kadar indim. Kısa bir tur atıp Belediye Çay Evi’nde
 durdum. Kahvaltılık gözleme ve çay ısmarladım. Beklerken de
 Kaputaş videosunu eşe dosta yolladım. Oldukça övgü aldı.

Tepeden Kaş. Amma dolmuş her yer! 70’lerin başıydı, ufacıktı
 o zaman. Jeneratörle elektrik sağlanırdı ilçeye. Gece 12’de
 keserlerdi. Kaş karanlığa bürünürdü ama karşıdaki Meis
 adasında halen yanardı. Gıptayla bakardık.

Yeni otobüs terminali inşaatı geçiliyor...

... biraz daha tırmanıp sapacağım Ağullu’ya geliyorum. 

Ağullu’dan sola sapıp köy yolundan devam
 ederek Çukurbağ köyüne gelip...

... biraz karıştırdıktan sonra dostumun evini buluyorum.

Çoğu bitmiş azı kalmış, şahane bir yer yapılıyor. 

Eski bir evi onararak, kısmen yenileyerek.



Misafir odasına yerleşiyorum J






















(devamı) 34. gün Kaş II - (öncesi) 31. gün Fethiye IV



[bisikletle]Türkiye: Lidyalıların İzinde

Mudanya–Görükle = 43,09 km






Akhisar–Manisa = 51,81 km

Manisa–Salihli = 76,51 km

Salihli–Kula = 48,22 km

Kula–Uşak = 76,59 km

Uşak–Eşme = 67,73 km

Eşme–Buldan = 75,10 km

Buldan–Nazilli = 84,89 km

Nazilli–Aydın = 47,20 km

Aydın–Bozdoğan = 72,83 km

Bozdoğan-Yatağan = 57,03 km

Yatağan–Muğla = 32,63 km


Çıtlık–Dalyan = 59,50 km

Dalyan–Fethiye = 63,62 km

Fethiye–Gelemiş = 81,12 km

Gelemiş–Kaş = 52,43 km

Kaş–Demre = 67,61 km

Demre–Karaöz = 59,64 km

Karaöz–Tekirova = 47,55 km

Tekirova–Antalya = 53,37 km