13 Mayıs 2018

[bisikletle]Türkiye: Lidyalıların İzinde (Uşak–Eşme)

12 Mayıs 2018, Cumartesi / Uşak – Eşme, 67 km (14. gün)

6 gibi uyandım, biraz oyalanıp tablete bakarak 7 buçuk ettim. Artık toparlanmak lazım. Pratik edindim, sırayla halledip 8 buçuk kahvaltıya iniyorum. ÖE biraz karışık, tabaklar iyi yıkanmamış diye bir hanım şikayet ediyor, vaz geçiyor yemekten. Ben tesadüf mü temizine rastladım? İki yumurta, biraz zeytin, peynir, domates-hıyar ve çay. Yarım da sandviç ekmeği ile doyuyorum. Bu arada elektrikler kesiliyor, jeneratör devreye giriyor, haliyle asansör çalışmayınca çantaları merdivenden taşıyorum. Neyse ki 1’inci kattayım ve sıkıntılı olmuyor.

ÖE’den ayrılmam 9.10. Cumartesi olması nedeniyle fazla hareket yok caddelerde. Gideceğim yönü biliyorum, müze tarafı. Hava serin, düzelir mi, ne olur düşünceleri içinde bacakları kafayı kapatmaya karar veriyorum. Kolları da dahil ettim. Biraz rahatladım. Hafif titreyerek durumlarıydı, geçti. 

Bugün Eşme, 65 kilometrelik bir mesafe. Ulubey’den geçeceğim. Önce inilecek sonra bir tırmanış ve ardından gene iniş gelmesi lazım.

Uşak geride kalınca yol da tek şerit oluyor. Asfalt parlak değil, 2’nci sınıf. Güvenlik şeridi var ama biraz oradan biraz çizgi üstü pedallıyorum. Hava puslu, kapalı. Rüzgar serin esiyor. Güneybatıya gidiyor yolum.

Yol yamalı olmaya başladı. Ara sıra gelen tümsekler, çukurları kollamak lazım. Gelen olmayınca yolun ortasına kaçıyorum. Şimdilik iniş şeklinde sürüyor. Tren yoluna paralelim. Sanırım Eşme’ye tren de gitmekte. Alçaktan uçan bir leylek kafamın üstünden geçmekte. Kahvaltılık arayışında sanırım. Saat 10.15 ve 20’nci kilometredeyim. Yolda yama-çukur-dalga... hepsinden mevcut.

22 kilometre sonra Ulubey geliyor. Ve Cafer Beyin sözünü ettiği, gör dediği Ulubey Kanyonu için soldan, Eşme için sağdan devam edilmeli. Kanyon, girsem mi, ayrılsam mı yoldan... gibi düşüncelerle vaz geçiyorum. Ve Eşme’ye sapıyorum. Hemen gelen benzincide, bir soda içeyim yola çıkmadan diye yanaştığımda pompacı, fazla uzak değil, gör demesiyle fikir değiştirip kanyona gidiyorum. 2 kilometre kadar bir yol. Öğrenci grubu gelmiş şamata yapmaktalar. Giriş 3 lira. Farklı bir duygu. Nedense insan yavaş ve dikkatli yürümek istiyor. Gençler işin şamatasında, zıplıyorlar, hafif oynuyor platform. Ben de temkinli bir şekilde kenara gelmeye çalışıyorum. Gerçekten şaşırtıcı bir duygu cam üzerinde olup alt boşluğu görmek.

Nehirlerce oluşturulmuş derin vadilere kanyon denilmekte. Ulubey Kanyonu ABD’deki Arizona Eyaleti sınırları içerisinde bulunan Büyük Kanyon’dan sonra dünyanın en büyük ikinci kanyonu olduğu belirtilmiş. Uzunluğu 45 km, derinliği 50-170 m. Bir doğa harikası. Ancak madalyonun diğer yüzü hiç de harika değil: Uşak Karma-Deri Organize Sanayi Bölgesi’nin kimyasal atıkları kanyondan geçen Dokuzsele Deresi’nde oluşturduğu kirlilik bölgenin doğal zenginliğini yok etmekte (!)

Ve gene yoldayım. Etraf keyifli. Otoyol olmaması daha iyi. Tek sıkıntı yolun durumu, yıpranmış, taşlar çıkmış ortaya. Ömrü dolmuş. Karşı şeridin durumu daha iyi gözüküyor.

Soldan Güney-Denizli ve Blaundus Antik Kenti sapağı var. Buraya gideyim diyordum ama gene vaz geçiyorum, aynı yolu geri tepmemek için. Ama başka bir sefer yolu buradan geçirip göreceğim. İlginç bir yere benziyor. Buradan Güney ve Denizli’ye de gidiliyor. [e] 40 km/11.35/%20 harcandı. 30 kilometre yolum kaldı. 2 saat yani.

840 metreye çıktım. Saat 12.05 ve 48 kilometredeyim. Hava açılıyor, güneş çıkıyor. Bulutlar var ama pamuk pamuk. 25 kilometreden az kaldı. Sanırım 2 gibi varacağım.

[e] 50,4 km/12.12/%40 harcandı. %5’den bir tırmanış başladı. Bir baraj gölünün ucu görünüyor solumda. Güneş çıktı ama hava gene serin. Rüzgar var, soğuk esiyor. 53,5 kilometredeyim, saat yarıma gelmekte.

Tren yolu sağımda, bozulan araçlar, traktörler, yavru köpekler geçiliyor. Bu arada hava da biraz ısınmış oldu. [e] 58 km/12.55/%60 harcandı. 984 metreye çıktım. 10 kilometre kala sağda bir benzinci, bir soda ve pompacılarla sohbet. Heklenmiş feyzlerini konuşuyorlar. Ben de dahil oluyorum ama “yağmur geliyor gibi” lafını duyunca fazla oyalanmadan ayrılıyorum. Gerçekten benzinciden ayrıldığımda tek tük damlalar düşmekte. Tam vaz geçip geri döneyim derken, hadi bastır, kaçarsın yağmurdan diye devam ediyorum. Zaten benzincidekiler demişlerdi, bu tepeyi çıktıktan sonra Eşme’ye kadar sal kendini. 

Aynen oluyor. 900 küsur metreden iniyorum. Yağmur bulutları arkamdan süratle geliyor, ben 65 km/sa hız ile kaçmaktayım.

Eşme ilçesi köylülerinin Eşme adı, bu addaki Yörük aşiret adlarından kalmadır. Bugün, Eşme’deki en büyük aşiret Horasan’dan gelme oldukları bilinen Kargılı, Kaşeli ve Çıkılı’dır. Şanlı Urfa dan gelen Karakeçili Yörük aşireti de Eşme'ye yerleşmişlerdir. Konar-göçer/yaylakçı-kışlakçı hayatı yaşanmış ve bu durum, yer yer günümüze kadar süregelmiştir. Ayrıca, Antalya Teke bölgesinden gelen Sarı Keçili Yörükleri de Eşmeyi oluşturan Yörük boylarındandır. Eşme ilçesi Yörüklerden müteşekkildir. Eşme adı sulak yer anlamındadır. Su kaynaklarının olduğu yer anlamı da taşır.

5 kilometrelik bir iniş sonrası nihayet Eşme yazısı karşımda. Önceki günler hep yokuş aşağı inerken şehir yazıları çıktığından durmak istemedim, foto çekilemedi. Bugün duruyor çekiyorum.

Girişteki toprak bölüm sonrası tren yolu üzerinden geçip yerimi ayırttığım Otel Eşme’yi buluyorum. Burası eskiden belediyeninmiş, şimdi şahıs işletmekte. Ayrılmış yerime 65- (O.K) ödüyor, odaya giriyorum. Yayılmaca, duş almaca, az ayakları uzatmaca ve sonra alınan tarif üzerine Paşam Lokantası’na gitmece. Pilav+barbunya (az az)+ayran=8 lira ödeyerek doymuş olarak kalkıyorum.
  
Telefonla ulaşamadığım ÖE’yi de bir göreyim. Müdürü olan beye şikayetimi yapıyorum: “Neden bakmazsınız telefona?” Tekim, yetişemiyorum diye yakınıyor. Saten küçük bir ÖE, 6 oda. Otel seçimim daha iyi olmuş gibi duruyor.

Otelin arkasındaki parkta çikolata ile içilen bir sade (2,5) sonrası tren istasyonunu geziyorum. Bayılıyorum ve hep yabancı ülkelerde olduğu gibi trenle dolaşabilmeyi arzular, hayal ederim hep. Ama bizdeki durum içler acısı. Üstelik de şimdi YHT denildi ve bisiklete yer bile açılmadı. Küçücük bir alan bile olsa sevinçten uçacağım.

Demiryolunun 1830’lu yıllardan itibaren önce İngiltere’de ardından tüm dünyada kullanılması insanoğlu için bir devrimdi. 

Osmanlı topraklarında demiryolunun tarihi, 1851 yılında 211 km’lik Kahire-İskenderiye Demiryolu hattının imtiyazının verilmesiyle, bugünkü milli sınırlar içindeki demiryollarının tarihi ise 23 Eylül 1856 yılında 130 km’lik İzmir-Aydın Demiryolu Hattı’nın imtiyazının verilmesiyle başlar. Bu nedenle Türk Demiryolu Tarihi için 1856 milad olarak kabul edilir. Osmanlı Devleti’nde demiryolu imtiyazı verilen İngiliz, Fransız ve Almanlar ayrı ayrı bölgeler üzerinde durur: Fransa; Kuzey Yunanistan, Batı ve Güney Anadolu ile Suriye'de, İngiltere; Romanya, Batı Anadolu, Irak ve Basra Körfezi’nde, Almanya; Trakya, İç Anadolu ve Mezopotamya'da etki alanları oluşturur. Batılı sermayedarlar, sanayi devrimi ile çok önemli ve stratejik bir ulaşım yolu olan demiryolunu tekstil sanayinin hammaddesi olan tarım ürünlerini ve önemli madenleri en hızlı biçimde limanlara, oradan da kendi ülkelerine ulaştırmak için inşa ederler. Üstelik, km başına kâr güvencesi, demiryolunun 20 km çevresindeki maden ocaklarının işletilmesi vb. imtiyazlar alarak demiryolu inşaatlarını yaygınlaştırırlar. Dolayısıyla Osmanlı topraklarında yapılan demiryolu hatları, geçtiği güzergahlar bu ülkelerin iktisadi ve siyasi amaçlarına göre biçimlendirilir.

Cumhuriyetimizin ilk yıllarında demiryolu sevdası herkesi sarar ve onca kıtlığa, imkansızlıklara rağmen demiryolu yapımı İkinci Dünya Savaşı’na kadar büyük bir hızla sürer. 

Karayolu, 1950 yılına kadar uygulanan ulaşım politikalarında demiryolunu besleyecek, bütünleyecek bir sistem olarak görülür. Ancak karayollarının demiryollarını bütünleyecek, destekleyecek biçimde geliştirilmesi gereken bir dönemde, Marshall yardımıyla demiryolları adeta yok sayılarak karayolu yapımına başlanır. 1960 sonrası planlı kalkınma dönemlerinde, demiryolları için öngörülen hedeflere hiçbir zaman ulaşılamaz. Bu politikaların sonucu olarak, 1950-1980 yılları arasında yılda sadece ortalama 30 km yeni hat yapılır.

1980'li yılların ortalarında ise, ülkemizde hızlı bir karayolu yapım seferberliği başlar, otoyollar, GAP ve turizmden sonra ülkemizin 3. büyük projesi olarak kabul edilir. Mevcut demiryollarının büyük bölümü yüzyılın başında inşa edilen geometride kalmaya mahkum olur.

Bugün ise, çevreci ve ekonomik bir taşıma modu olan demiryolunun önemi kat be kat arttı. Çünkü, demiryolu, emniyet, enerji tüketimi, çevreye olan katkısı, arazi kullanımı, yapım ve harici maliyetler, kullanım ömrü vb. açılardan daha avantajlı… Örneğin; otoyolun km maliyeti yaklaşık 12 milyon dolar iken, çift hatlı, elektrikli ve sinyalli demiryolunun maliyeti sadece 4 milyon dolar, kullanım ömrü ise 30 yıl…

Biraz sokak aralarında dolanıp, Firu’yla telefonda konuşup dönüyorum otele. Etrafta gördüğüm, dikkatimi çeken yabancı uyruklular Suriyelilermiş. Gördükçe içimi bir hüzün kaplıyor. İnsanlar yerlerinden yurtların edilip el diyarında avuç açmak zorunda bırakıldılar L

Tarihte Bugün; yatmadan önce bakalım neler olmuş?

1951 - Yıkıcı gücü, Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan bombaların 100 katı büyüklüğünde olan ilk hidrojen bombası denemesi, Büyük Okyanus'taki Eniwetok Atolü'nde yapıldı.

Bilindiği gibi hidrojen bombasından çok daha güçsüz olan atom bombaları, II. Dünya Savaşı'nda Japonya’ya atıldığında ilk anda 100 bin, daha sonra da bombaların etkisiyle 130 bin kişi ölmüş, Hiroşima ve Nagazaki’de taş üstünde taş kalmamıştı. Atom bombalarından kurtulan uzaktakiler ise özellikle kan kanserine yakalanmışlardı.

1992 - Nelson Mandela, Uluslararası Atatürk Barış Ödülü'nü insan hakları aksatımları nedeniyle geri çevirdi.

Yapılan açıklamada "Nelson Mandela bütün hayatını demokrasi, insan hakları ve baskılarla mücadeleye harcamıştır. ANC (African National Congress), Mandela'nın kendisine verilen ödülü kabul etmediğini ve Türkiye'yi ziyaret planlarının olmadığını açıklamak istemektedir. ANC'nin tavrının modern Türkiye'nin kurucusu, reformcu Kemal Atatürk'le ilgili herhangi bir olumsuzla ilgisi yoktur" deniliyor. Mandela'nın ödülü Türkiye'de Kürtlere yönelik ırkçı-ayrımcı uygulamalardan ötürü kabul etmediği belirtiliyor. 

Ödülü, öncesinde ve sonrasında alanların durumlarını açıklayan yazıyı Yıldıray Oğur’un kaleminden okumak isterseniz burayı tıklayın lütfen. İlginizi çekecektir.

* Eşme Otel 0276-4143939
* Eşme ÖE 0276-4142411 / 0533-7685710 Md.














Uşak - Eşme
Tur tarihi: 12 Mayıs 2018
Kat edilen mesafe: 67,73 km
Ortalama hız: 18,9 km/sa
Bisiklete biniş süresi 3 sa. 34 dk., dışarıda geçen süre 4 sa. 19 dk.
En yüksek sıcaklık 25 ˚C, en düşük 16 ˚C, ortalama 19,5 ˚C 
İrtifa kazancı (çıkış) 670 m, kaybı (iniş) 765 m
En düşük irtifa 701 m, en yüksek irtifa 990 m

Garmin yol bilgileri Uşak-Eşme

Relive yol bilgileri Uşak-Eşme



Uşak ÖE’den ayrılmam 9.10.

Cumartesi olması nedeniyle fazla hareket yok caddelerde. 

Hava serin, düzelir mi, ne olur düşünceleri içinde bacakları
 kafayı kapatmaya karar veriyorum. Kolları da dahil ettim. Biraz
 rahatladım. Hafif titreyerek durumlarıydı, geçti. 


Uşak geride kalınca yol da tek şerit oluyor. Asfalt parlak
 değil, 2’nci sınıf. Güvenlik şeridi var ama biraz
 oradan biraz çizgi üstü pedallıyorum.

Hava puslu, kapalı. Rüzgar serin esiyor. Güneybatıya gidiyor yolum.



Korkuluk

Bunlar “hobby” evleri olsa.

Yeşilin içinde kırmızılar ne de hoş duruyor.

Alçaktan uçan bir leylek kafamın üstünden
 geçmekte. Kahvaltılık arayışında sanırım. 



Kanyona gidiyorum. 2 km kadar bir yol.

Farklı bir duygu. Nedense insan yavaş ve dikkatli yürümek
 istiyor. Gençler işin şamatasında, zıplıyorlar, hafif oynuyor
 platform. Ben de temkinli bir şekilde kenara gelmeye
 çalışıyorum. Gerçekten şaşırtıcı bir duygu cam
 üzerinde olup alt boşluğu görmek.

Ulubey Kanyonu ABD’deki Arizona Eyaleti sınırları içerisinde
 bulunan Büyük Kanyon’dan sonra dünyanın en büyük ikinci kanyonu
 olduğu belirtilmiş. Uzunluğu 45 km, derinliği 50-170 m. 


Bu da bir ulaşım aracı.


Ulubey’den sonra asfaltın durumu bozuluyor. Yıpranmış,
 taşlar çıkmış ortaya. Ömrünü doldurmuş.



Soldan Güney-Denizli ve Blaundus Antik Kenti sapağı
 var. Buraya gideyim diyordum ama gene vaz geçiyorum, aynı
 yolu geri tepmemek için. Ama başka bir sefer yolu buradan
 geçirip göreceğim. İlginç bir yere benziyor. 


Hava açılıyor, güneş çıkıyor. Bulutlar var ama pamuk pamuk.


%5’den bir tırmanış göründü. Güneş çıktı ama hava
 gene serin. Rüzgar var, soğuk esiyor.


Saat 13.10

Kara bulutlar geliyor.

Eşme

Otel Eşme



Paşam Lokantası

Eşme küçük bir ilçe.






Otelin arkasındaki parkta...

... çikolata ile içilen bir sade.

Kocaman kuyruklu bir kuş görünüyor. Büyük bir
 malın üstüne konacaksın.

Otel Eşme

İstasyonun hemen yakınında bahçe içinde bir kahve var.

Eşme tren garı



İzmir’e ve Uşak’a trenle gitmek mümkün.



Otoyolun km maliyeti yaklaşık 12 milyon dolar iken, çift
 hatlı, elektrikli ve sinyalli demiryolunun maliyeti sadece
 4 milyon dolar, kullanım ömrü ise 30 yıl.


















(devamı) 15. gün Eşme–Buldan - (öncesi) 12. gün Kula–Uşak



[bisikletle]Türkiye: Lidyalıların İzinde

Mudanya–Görükle = 43,09 km






Akhisar–Manisa = 51,81 km

Manisa–Salihli = 76,51 km

Salihli–Kula = 48,22 km

Kula–Uşak = 76,59 km

Uşak–Eşme = 67,73 km

Eşme–Buldan = 75,10 km

Buldan–Nazilli = 84,89 km

Nazilli–Aydın = 47,20 km

Aydın–Bozdoğan = 72,83 km

Bozdoğan-Yatağan = 57,03 km

Yatağan–Muğla = 32,63 km


Çıtlık–Dalyan = 59,50 km

Dalyan–Fethiye = 63,62 km

Fethiye–Gelemiş = 81,12 km

Gelemiş–Kaş = 52,43 km

Kaş–Demre = 67,61 km

Demre–Karaöz = 59,64 km

Karaöz–Tekirova = 47,55 km

Tekirova–Antalya = 53,37 km