22 Ekim 2020

Yerli elektrikli bisiklet bataryasında üretim aşamasına gelindi


Vestel, yerli elektrikli bisiklet bataryasının üretimine başladı. Donanım, yazılım, mekanik tasarımları ile üretim ve test altyapısı tamamen yerli olanaklarla üretilen bataryalar, hızlı şarj özelliğine de sahip.


Avrupa'da ciddi pazar büyüklüğüne ulaşan elektrikli bisikletlere, Türkiye'de de ilgi her geçen gün artıyor. Ancak bataryaların yüksek maliyetli, kısa ömürlü olması ve güvenlik riskleri, kullanıcılar açısından engel oluşturuyor. Bu kapsamda şirketin tasarlayıp ürettiği ve geçen yıl düzenlenen IFA’da görücüye çıkarılan yerli tasarım ve üretim bataryalar bir alternatif olarak ortaya çıktı. İlk siparişini Salcano’dan alan şirket, tüm yerli bisiklet üreticileri ve dünyaya batarya üretmeyi hedefliyor.


Verilen bilgiye göre, otomotiv baz alınarak elektrikli bisikletlere uyarlanan bataryalar, EN50604-1 güvenlik sertifikalarına sahip. Şirketin ürettiği bu bataryalarda yüksek enerji yoğunluğuna sahip NCA hücreler kullanıyor. Bluetooth üzerinden batarya-cep telefonu bağlantısı ile online servis hizmetine olanak sağlayan sistem, aynı zamanda kullanıcının bataryanın durumunu aplikasyonla takip edebilmesini mümkün kılıyor. 

Söz konusu bataryalar, IP66 seviyesinde su geçirmez tasarımı ile EN50604-1 onayının gerektirdiği şok, darbe ve ezilme testlerini de geçmiş durumda. 

Hürriyet





















İlginizi çekebilir SmartSaddle, bisiklet sürme rahatsızlığının sonunu getirmek için yola çıkıyor, Specialized Turbo Vado SL: yeni e-Bisiklet sadece 15 kilo, e-Bisiklet 120 Yıl Önce Vardı

Reevo: Geleceğin bisikleti bu mu?



Bunun kadar iyi görünen bir bisikletiniz olduğunda, çalınmayacağından emin olmalısınız. Bu benzersiz, tamamen siyah e-bisiklet, dört yıllık bir Ar-Ge sürecinden sonra nihayet hazır. Ürün, bağlantı göbeği ve jant teli olmayan tekerleri ve güvenliğini sağlamak için gidonda bir parmak izi okuyucusuna sahip. Ayrıca GPS ile de izlenebilir. 


Her tekerde dahili 800 lümen LED aydınlatma ile karanlığı algılayan ve ön-arka ışığı otomatik olarak açan bir ortam ışığı duyargası (sensör) bulunmakta. Bisiklet, Amerika versiyonunda 750 vat motor / Avrupa pazarı için 250 vat motorla ve üç saatte şarj olan 48v batarya ile çalışmakta.


Daha fazlasını buradan öğrenebilirsiniz...




Ön sipariş vermek için Revoobikes




24.10.2020 - Katkıları için Ahmet'e teşekkürler.



























İlginizi çekebilir Peugeot yeni elektrikli bisikletini tanıttı, Classon: Sorunsuz Sürüş Deneyimi için Teknik ve Tasarım, Maserati e-Bike

21 Ekim 2020

Bikes vs Cars / Arabalara karşı Bisikletler – 2


Bisiklet, değişim için inanılmaz bir araç. Tüm dünyada aktivistler ve kentler yeni bir sisteme doğru hareket ediyor. Ancak ekonomik güçler buna izin verecekler… devamını buradan okuyabilir, ardından filmi de altta izleyebilirsiniz.












20 Ekim 2020

Kuyucuk Gölü Kuş Cenneti Tamamen Kurudu

 

28 gün süren KAI (Kars-Ardahan-Iğdır) turumuzun 10’uncu günündeyiz, tarihler 22 Temmuz 2010’u gösteriyor. Yolumuz Akyaka’dan Arpaçay’a. Sabahın serinliği içinde Kars Platosu’nda pedal basıyoruz. Hava bulutlu, uzaklarda belli ki yağmur yağıyor. Yol boyunca rastladığımız inek sürüleri, kazlar bizi selamlıyor. Kenarları mor çiçeklerle süslü bir yoldayız. Bu güzelliğin içinde birden karşımıza bir doğa harikası çıkıyor; Kuyucuk Gölü. Duruyor ve yanımızdaki dürbünle etrafı gözlüyoruz. Her yerde tanımadığımız kuşlar. Bazıları suyun üstündeler. Okuduğumuz kaynak; yabani kaz, ördek, karabatak, leylek ve çeşitli yaban kuşlarının yaşadığını söylüyor. O nedenle bölge Ramsar alanı ilan edilmiş (Türkiye’nin 13., Doğu Anadolu’nun ilk ve tek) ve koruma altında. Kafkas Üniversitesi ve Kuzey Doğa Derneği her yıl nisan ve mayıs aylarında gözlem ve halkalama için burada çalışıyor. Bölgede, Iğdır dahil, 300’ün üzerinde kuş türü bulunuyor... Ne var ki dün okuduğum haberde, gölü tamamen kurutmayı başardığımızı öğreniyorum LLL. Bu gibi işlerde ne de hünerliyiz! Gölleri dereleri kurutur, dağları tepeleri yok eder, ormanları çayırları yakar, ovalara platolara inşaatlar, kıyılara termik santraller yapar, gelecek kuşaklara bir enkaz bırakırız LLL.

 

Kars’ın Arpaçay ilçesindeki Kuyucuk Gölü Kuş Cenneti, tamamen kurudu. Kuraklıkla birlikte gölde yaşayan kuş türleri de bölgeyi terk etti. Bataklığa dönen Kuyucak Gölü'nde artık büyükbaş hayvanlar otluyor.


Yapay adaya sahip, Doğu Anadolu’nun ilk Ramsar alanı ve Yaban Hayatı Geliştirme Sahası ile ilk Avrupa Seçkin Turizm Cenneti olan Kuyucuk Gölü Kuş Cenneti tamamen kurudu. 230’un üzerinde kuş türünün tespit edildiği göl, her yıl Ekim ayının sonu Kasım ayının ilk haftasında yaklaşık 40 bin göçmen kuşu ağırlıyordu. 1997 yılında 13 metre derinlikte olan göl, yanlış su kullanımı nedeniyle 2014 yılında kuruma noktasına geldi.


Göle, çevreye yapılan gölet ve barajlarda biriken sular verilemedi, kalıcı bir çözüm bulunamadı. Göl beslenemediği için sıcak geçen yazla birlikte kalan su da buharlaştı. Göl, bataklığa döndü. Su bulamadıkları için bölgeyi terk eden kuşlardan ise geriye ayak izleri kaldı. Kuşların üzerinde bile uçmadığı göl, artık büyükbaş hayvanlara kaldı. Büyükbaş hayvanlar göl kenarındaki alanlarda otlamaya başladı.


Türkiye’nin, Ramsar Sözleşmesi kapsamında koruma altına alınan 13'üncü alanı olan Kuyucuk Gölü, Kars kent merkezinin yaklaşık 40 kilometre kuzeydoğusundaki Arpaçay sınırlarında yer alıyor. Yaklaşık 245 hektarlık göl ve 416 hektarlık Ramsar alanına sahip kuş cenneti, deniz seviyesinden 1627 metre yükseklikte bulunuyor. Adını da bitişiğindeki köyden alan Kuyucuk Gölü, angut, sakarmeke, yeşilbaş ördek, kara boyunlu batağan, sığırcık ve boz kaz gibi 232 farklı kuş türünü barındırıyordu.

Sözcü



Bölgeye yapılmış tur [bisikletle]Türkiye: Kars-Akyaka-Arpaçay

 









 

İlginizi çekebilir Nükleer'e Hayır!, Bikes vs Cars/Arabalara karşı Bisikletler, Benim Bisikletim Benim Şehrim-Film

19 Ekim 2020

Ruhsatlı Bisikletine Çocuğu Gibi Bakıyor

 


Muğla’da 72 yaşındaki Şener İnce, zamanında birçok kez muayenesinin yapıldığını gösteren damga pulu bulunan ruhsatlı ve plakalı, babasının emaneti bisikleti, halen ulaşım aracı olarak kullanıyor.

 

Menteşe ilçesi Karamehmet Mahallesi’nde yaşayan İnce’nin babasından kalan 56 yıllık bisiklet, görenlerin dikkatini çekiyor. İnce’nin tarihe tanıklık eden bisikleti alındığı yıllarda kullanmak için ruhsat ve plaka gerektirdiği için kayıtlarda “48 AD 818 plakalı bisiklet olarak” yer aldı. Bisikletin Emniyet Müdürlüğü Trafik Şubesinden 13 Temmuz 1964’te alınan ruhsatında, 13 kez trafik muayenesinin yapıldığına dair damga pulu bulunuyor.


İnce, çocukluğundan bu yana aynı bisikleti kullandığını söyledi. Bisikleti 15-16 yaşlarındayken babasının satın aldığını ifade eden İnce, “Bisikletin ruhsatını üzerimize almadık. Ruhsat halen aldığımız kişinin üzerine. Bu şekilde kullanmaya devam ettik.” dedi.

 

Muğla’da 1960’lı-70’li yıllarda trafik polislerinin gelişigüzel bırakılan bisikletleri şubeye götürdüğünü anlatan İnce, bisikleti her seferinde gidip aldıklarını dile getirdi.

 

Çocuğum gibi bakıyorum…


O yıllarda bisiklete binmenin bazı kuralları olduğunu anlatan İnce,

“Bisikletin plakası eskidiği zaman yeniden bastırdım. Ancak polise gittiğimde ‘Bisiklet plakaları iptal oldu’ dediler. Bisikletimin trafikten kaydı silindi. Babamdan hatıra olduğu için bisikletimi halen plakalı ve ruhsatlı olarak kullanıyorum. Baba yadigarı bisikletime çocuğum gibi bakıyorum. Öldükten sonra çocuklarımın da bu geleneği devam ettireceğine inanıyorum.” diye konuştu.

 


Bisikletiyle kaç kilometre hızla gittiğini merak ettiği için hız göstergesi taktırdığını belirten İnce, düzenli temizleyip, bakımını yaptığı bisikleti, kışın brandayla kapatarak bahçesinde muhafaza ettiğini kaydetti. Bisiklet kullanarak fazla kilolarından kurtulduğuna değinen İnce, “Dinç olmamı bisiklete borçluyum. Bisikletin en güzel spor aleti olduğunu düşünüyorum. Herkesi bisiklet kullanmaya davet ediyorum.” ifadesini kullandı.

 

ArenaBodrumHaber




Katkıları için Gülsevil’e teşekkürler.





İlginizi çekebilir bisikletle ilgili her şey... (3), Fikri Çerçiler Anısına, Hangi maden suyu en iyisidir?

15 Ekim 2020

Imagine / Düşle


John Lennon’un en çok bilinen parçası ‘Imagine’, insanları birbirinden ayıran din, milliyetçilik ve sınıf karşıtı sözleriyle öne çıktı. Nakaratında Yoko Ono’nun izleri bulunan parça, aslında John Lennon’un ‘ütopyasını’ dile getiriyor: Cennet, cehennem, din, devlet, mülkiyet, açlık, açgözlülük olmayan, sevgi, barış, eşitlik dolu bir dünya… 11 Ekim 1971’de yayımlanan ‘Imagine’, Rolling Stone dergisi tarafından tüm zamanların en iyi 500 şarkısı anketinde üçüncü oldu. 

Ben de araçsız, gürültüsüz bir kent düşlüyorum. Bisikletinle kaygı duymadan dolaşabileceğin, egzoz kokusu olmayan... JJJ

 

Geçen hafta yağış olduğundan çıkamamıştık. Bu pazar Gebze tarafına, köylere gitmek istedik. 5 köy var orada, sırasıyla Pelitli, Mollafenari, Cuma, Kadıllı, Göçbeyli. Aralarında en güzeli –bence- Cuma köyünüm çevresi. Buralara defalarca gidip güzel bir rota çıkardık, çok da kırıcı rampaları olmayan. Bölgeye yapılmış turları yazının sonunda okuyabilir, ayrıntılı yol tarifini bulabilirsiniz.

 

Marmaray devreye girdiğinden beri Gebze’ye ulaşmak çok kolaylaştı, şehir içinde gereksiz bisiklet sürmenize gerek kalmadan. Ancak istasyon sonrası, E-5 yoluna paralel giden bölümde şöyle 1 kilometrelik bir kısım var ki, daracık. Otobüs gelirse arkanızdan, oldukça tedirgin ediyor yanınızdan geçmesi. Bu durumda karşıdan araç gelmez ise şerit değiştirmek en akıllıcası.

 

Neyse, Nizam fırınından alınan tam buğday ekmeğiyle devam ediyoruz, bir müddet yan yoldan ve Gebze AVM’ye gelmemizle E-5 üzerinden geçip Gebze içinden GOSB’ye doğru. Yol çalışması mı yoksa alt yapı mı, tek şeride düşürülmüş bölümü geride bırakarak TEM’i aşıp, GOSB’a Tembelova kapısından giriş yaptık. Pazar nedeniyle ortalık sakin. Görünüşü bakımından derli toplu bir yer.

 

GOSB’dan çıkıp Pelitli’ye doğru 2-3 km’lik çok keyifli bir bölüm var. Yokuş aşağı giden, sağınızda aşağılarda bir derenin aktığı, nerede olduğunuzu unutturan bir bölge, bir düş yolu... J

 

Kahvaltıyı Pelitli’de cami karşısında, çukurdaki kahvede yapıyoruz. İkinci gelişimiz. Herkes Digor’lu. Çaycı adaşım, İstanbul’da doğmuş ancak Digor’a hiç gitmemiş. Ama biz gittik. 2010 yılında KAI turumuzda -yani Kars-Ardahan-Iğdır- bölgeyi güzelce 28 gün pedallamış, gezmiş ve yerel yöneticilerle bisiklet turizmini görüşmüştük. Bugün geriye dönüp baktığımda ne de iyi etmişiz gitmekle. Bazı şeyler tekrarlan(a)mıyor. Hele malum bulaşıcı hastalık çıktığından beri, ve de bundan sonra neyi nasıl yapacağımız da belirsizken. Tokalaşma işi ortadan kalktı. Şimdi yumruklar tokuşturuluyor veya dirsekler. İnsanlar niçin tokalaşırlar(dı) bilir misiniz? Tokalaşma aslında çağlar öncesi bir adet. Çok eski çağlarda, tüm erkekler bir silah taşıyor ve çoğunluğu da bu silahı sağ̆ eli ile kullanıyordu. Bir erkek diğerine dost olduğunu, elinde silah bulunmadığını göstermek için, boş sağ̆ elini uzatıyor, diğeri de aynı şeyi yapıyordu. Ama her iki taraf da kendini emniyete almak, diğerinin aniden silah çekmesine mani olmak için, birbirlerinden emin olana kadar, birlikte ellerini hafifçe sıkarak duruyorlardı. 

 

Tokalaşırken elleri sallama alışkanlığı, elleri daha iyi kavrayarak, rakibin giysisinin içinden aniden bir silah çıkarmasını önlemek için başlamış̧ olabilir. Ancak sonraları dostluğun bir ifadesi oldu... diyor Tamer Korugan, Lüzumsuz Bilgiler Ansiklopedisi’nde.  Bayılıyorum bu kitaba. Ne çok şaşırtıcı bilgi bulunuyor.

 

Pelitli’den Göçbeyli’ye kadarki kısımda -Mollafenari’de kısa bir bölüm dışında- yollarda fazla araç yok. Asyaltın durumu iyi -Kadirli içinden geçen bölüm hariç, o da yapılacak herhalde- ve de kırıcı tırmanış yok, daha çok iniş var. Kadirli sonrası yol bozulurdu, o da son gelişimizden bu yana asfaltlanmış, yağ gibi kayıyorsunuz.

 

Hava artık daha serin, ince yelek üstümde. Firu’da daha kalını bile var. Sabah kollukları taktım, üşümemek için. 

Dr. Ali Edizer

Göçbeyli yoluna saptığınızda ilkin küçük bir köyden geçersiniz. Yediyer Mahallesi diye geçer adı, Gebze’ye dahil son nokta. Girişte yan yatmış bir levhada kocaman “Menzil Et” yazmakta. Evet, bu Menzil o Menzil. Son zamanlara FETÖ’nun boşalttığı alanları dolduran tarikat. Özellikle de sağlık sektöründe yer tutmaya çalışıyorlar. Bununla kalmayıp  pek çok alanda etkinliği olan bu tarikatın üyeleri son günlerde ilginç demeçler vermekteler. Eski adıyla GATA, bugünkü Sağlık Bilimleri Üniversitesi Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin başhekim yardımcılığı görevini yürüten Dr. Ali Edizer’in (*) sosyal medya hesaplarından Medeni Kanun'u ve tek eşliliği hedef alan bir paylaşımı oldu. Burada Medeni Kanun'u yıkmak için mücadele ettiğini, TC yasaları gereği resmi nikahla sadece tek eşli olmayı eleştirerek, "Boşanmak yerine ikinci eşi alın" demesi dikkat çekmişti. Şahsın resmine baktığınızda nasıl takiye yaptığını görebilirsiniz. Papyonu takma, aslında entari ve fesli... Gün gelir bunlar da ‘kandırılmışız’ sınıfına girerler mi?! Bu tarikatı okuyun, lüks içinde...  > Menzil 


(*) Eski Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın -Menzil Bakanlığı olarak anılan- döneminde özel kalem müdürlüğünü de yapan. 


Prof. Şahin Filiz: “Edizer vakası denizde kum tanesidir. Ülkemizi baştan ayağa çepeçevre sarmış irili ufaklı yüzlerce tarikat var. İyi cemaat-tarikat, kötü cemaat-tarikat yoktur;
devletleşebilecek güce erişeni vardır, henüz erişemeyeni vardır. Bu yapılar, cumhuriyetimizin çağdaş değer ve birikimlerine “imanları gereği” savaş açmayı “cihat” saydıklarından, bin bir çilelerle kurulmuş cumhuriyetin bütün kurum ve kuruluşlarını tüketmeye programlanmışlardır. Tüketebileceklerini akılları keserse FETÖ gibi darbe yapmaya erişmekte, akılları kesmezse cumhuriyet kurumlarını ele geçirmeye veya halktan yetki almış seçilmişlerin yetkilerine ortak olmaya, ya da tümden vekâletlerini almaya odaklanmış durumdadırlar. Ali Edizer ve belki de binlerce Edizer’i bu açıdan görmek ve analiz etmek gerekir. Diyanet, göz göre göre “uydurma din fabrikaları”nın kendi yetki alanını ihlal etmesine göz yummamalıdır. Bir an önce bu yapıların din-dışı ve yasadışı olduğunu resmen, fiilen ve hukuken ilan ve ilam etmelidir…” diyor Cumhuriyet’teki yazısında.

 

Göçbeyli’den devamla -benzincide verilen bir kısa molada içilen soda+limonata ile nefeslenip- Viaport yanından geçip, yan yola/Sancaktepe tarafına gitmiyor, bugün Aydos-Başıbüyük tarafından bir yol denemek için sola sapıyoruz. Aydos ormanını kenarından dönen, Pendik’e inen yoldayız ve Yakacık diye ayrılıyoruz. Bu yolu bugüne kadar hep tersinden yaptık. Yokuş aşağı giderdin, sıkıntısını pek hissetmezdin, çünkü hızlısındır, arabalarla yarışırsın. Ancak bugün tersini sürdüğümüzden, hafif de olsa tırmanıyoruz. Yavaşladık. Yol dar, araçlar arkamıza dizildi. Karşıdan gelenin ardı arkası kesilmiyor. Ne de işlekmiş burası! Başka yol yok herhalde! Bu hengameden kurutulmak için desteğimizi yükselttik, yer yer High ile sürdüm. Yolun genişlediği bölümlerde araçların geçmesi için kenara çekildim. Özetle pek önerilecek gibi değil. Ne var ki başka seçenek yok. Pendik’e insek tekrar Başıbüyük’e tırmanmak gerek.

 

Tepeyi bulduğunuzda da –turun zirve noktası 329 m- Yakacık’a dimdik inersiniz. Ama gerçekten dimdik, %10 demişler levhada, daha fazlası olabilir. Burasını Yakacık’tan gelirseniz tırmanmak zorundasınızdır ve Aydos’un sıkı rampasıdır.

Sokrat (veya Sokrates), Antik dönemin Yunan filozofu. Adı ne çok geçer. "Bir adam ortayı bulmayı bilmelidir ve her iki taraftaki aşırılıktan olabildiğince kaçınmalıdır.” (...)  "Kesinlikle evlen, karın iyiyse mutlu, kötüyse filozof olursun..." demiş. J Sokrates, MÖ 5’inci yüzyılda Atina’da yaşamış, öğrencisi Platon ve gençler üzerinde önemli bir etki yaratmıştır. Kendisi bilgiye çok önem verir ve şöyle der: "Hiç kimse bile bile kötülük işlemez, kötülük bilginin eksikliğinden ileri gelir." Ve yine bilgi için: “Sadece bir iyi vardır, bilgi, ve sadece bir kötü vardır, cehalet... Cahil insan kendinin bile düşmanıdır; başkasına dost olması nasıl beklenir.” 

Apelasyon


Uğur Mumcu, Aydos Piknik Alanı girişleri yakınından geçen yolda direksiyon eğitimi yapılmakta. Yani ağır ağır seyreden araçlar, aniden duranlar, geri geri gelenler, park yapmaya çalışanlar... Bunların arasından dikkatlice geçip, TEM bağlantı yolunu kullanarak devam ediyoruz. Çok ilginç, bağlantı yolunun kenarı güzelce çimlendirilmiş, yemyeşil. Bu da vatandaşın dikkatini çekmiş ve neden burada piknik yapmamayım diye düşündürmüş olmalı ki, arabasını yolun kenarına park etmiş, sandalye-masa indirip güzelce yayılmış. Yetmemiş bir de hamak kurmakta. Böylesine özgür başka bir memleket nerede var? Bir de özgürlük yok diye şikayet edersiniz. Hangi Avrupa ülkesinde bunu yapabilir, tertemiz çiğnenmemiş çimenlerin keyfini çıkartır, yol kenarında güzelce pikniğinizi yapar, egzoz kokusu içinde çayınızı yudumlarsınız?... Ohh ne âlâ Muallâ!


Turun son bölümündeyiz. BBC’nin sayfasından ‘Avrupa’da Bıyığın İlginç Tarihçesi’ni paylaşmak istiyorum: Tarih boyunca sakal ve bıyık dönemsel olarak moda olmuş, sonra ortadan kaybolmuştur. Ortaçağ dönemi İngiltere’sinde şövalyelerin zırhları, bıyıkları gözetecek şekilde yapılırdı. Kraliçe Elizabeth döneminde ise giderek yaygınlaşıp moda sembolü haline geldi. Bu dönemde krallar ne şekilde bıyık bırakmışsa o bıyık modeli yaygınlaşıyordu. 17. yüzyıl sonlarında Avrupa’da sakal artık gözden düşmüştü. Bunda Rus çarı Büyük Petro’nun ‘sakal vergisi’ de etkili olmuştu. Böylece bıyık bırakma hızla yaygınlaştı. 19. yüzyıl başında ise uçları yukarı doğru kıvrılıp favorilerle birleşen bıyık modası baş gösterdi. Genç kuşakların örnek aldığı tarz ise bambaşkaydı. Döneminin normlarını reddeden, yüzü kıldan arınmış ünlü şair Lord Byron’u taklit ediyorlardı.1854 Kırım Savaşı’na kadar bu böyle devam etti. Askerler 1856’da cepheden döndüğünde tanınacak halde değillerdi. İngiliz erkekler de kahramanlığı sakallı olmakla özdeşleştirip sakal bıraktılar. Bu dönem bıyık için kara dönemdi.

 

19. yüzyıl sonuna gelindiğinde sakal nihayet moda olmaktan çıktı. Artık sadece yaşlılar ve muhafazakârlar sakal bırakıyordu. Bakterilerin keşfi ve sakallarla bağlantısına dair gazete haberleri gençleri sakaldan uzaklaştırmıştı. Avrupa ve Amerika’da sakallı erkeklerin gıda imalatını engelleyen yeni düzenlemelere gidildi. Hastanelerde ise sakallı hastalar tıraş ediliyordu.


Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması bıyığa da darbe vurdu. Yüzdeki kıllar gaz maskelerinin takılmasını engellediği için askerler arasında sadece yüksek rütbelilere bıyık bırakma izni veriliyordu. Savaş sona erince tam bir bıyık devrimi baş gösterdi. Her gün tıraş olmak zorunda kalan askerler artık bıyık bırakıyordu.


Bıyık modern erkeğin sembolü olmuştu. 1920’de polisiye roman yazarı Agatha Christie’nin ilk kitabı basıldığında, kahramanı Hercule Poirot da bıyıklıydı. Hollywood’da Clark Gable, Errol Flynn ve Ronald Colman gibi aktörler de bıyıklarıyla ün kazanmıştı. Fakat 1929 buhranıyla birlikte bıyık yine inişe geçti. 1932’de yayımlanan ‘Buhran Zamanında Nasıl İş Bulunur’ adlı bir kitap, “İş arıyorsanız bıyıklarınızı tıraş edin” önerisinde bulunuyordu. “Bıyık sayesinde ancak ‘jigolo’ ya da ‘şeyh’ olarak iş bulabilirsiniz” deniyordu.

 

İspanya’da ise bıyık gerçeküstü -surrealist- döneme giriyordu. Ünlü ressam Salvador Dali’nin bıyıkları kendisinden daha ünlüydü. 21. yüzyıl başlarında yapılan bir ankette Dali’nin bıyıkları tarihin en ünlü bıyıkları olarak nitelendi. 1954’teki bir röportajında, bıyıklarının espri amaçlı mı olduğu sorusuna Dali, “Kişiliğimin en ciddi tarafı” yanıtını vermişti.

 

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından fırça bıyıkların revaçtan düşmesi sürpriz olmadı. Savaş kahramanlarının bıyık tarzı olarak algılanan burma bıyık yaygınlık kazandı. 1947’de Londra’da bir ‘Burma Bıyık Kulübü’ bile açılmıştı. 1960 ve 70’lerde bıyık yeniden atağa geçen sakalın gölgesinde kalsa da 1980’lerde tekrar dönüş yaptı. Magnum’daki rolüyle Tom Selleck bıyıklarıyla kadınların kalbini çeldi. Eddie Murphy ve Dick van Dyke gibileri Selleck’i taklit etse de Magnum bıyığının başarısına ulaşamadı. Ancak Selleck’in bıyıkları bile, 4,29 metre uzunluğundaki bıyıklarıyla 2010’da Guinness Rekorlar Kitabı’na giren Hindistanlı Ram Singh Chauhan’ın yanında gölgede kalacaktı.


20. yüzyıl sonlarında bıyık iyice gözden düşmüştü. Ta ki 2003 Kasım ayında ‘Movember’ hareketi başlayıncaya kadar (Moustache-November / Bıyık-Kasım). Prostat kanseri gibi erkekleri ilgilendiren sağlık sorunları konusunda farkındalık yaratmak için üç Avusturalyalı arkadaş tarafından başlatılan hareket, yardım kuruluşları adına para toplama karşılığında geçici bir süreliğine bıyık bırakmayı öngörüyordu.

BBCMovember


Daha önce sürekli karşı yönden geldiğimiz bir yolu bugün tersine kullanıyoruz. FB Can Bartu tesislerini geçip Yakacık içinden devam ederek. Bundan sonrası pek sıkıntılı bir yol değil(di). Arada duraksayıp sonra uyanıp yolu bulup Başıbüyük üzerinden geçerek bildiğimiz güzergaha gelip evin yolunu tuttuk.

 

77 km gösteriyordu bisikletin saati. Aradaki ayrım herhalde geç açılması, teker çapı ile uydu farkı olsa. Öyle veya böyle, keyifli oldu. Eve dönmemiz de 4’den önce olunca yapacak çok zamanımız kaldı... Film mi seyretsek? O kadar çok var ki arşivde J

 













 

Imagine / Düşle: Dudullu-Bostancı-(tren) Gebze-Pelitli-Mollafenari-Cuma-Kadıllı-Göçbeyli-Kurtköy-Aydos-Başıbüyük-Dudullu


Tur tarihi: 11 Ekim 2020
Kat edilen mesafe: 73,70 km.
Ortalama hız: 16,2 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 4 sa. 33 dk., dışarıda geçen süre 6 sa. 17 dk.  
En yüksek sıcaklık 31 ˚C, en düşük 18 ˚C, ortalama 25,3 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 1110 m, kaybı (iniş) 1132 m.
En düşük irtifa 4 m., en yüksek 333 m.

 

Garmin yol bilgileri Imagine/Düşle

 

Relive yol bilgileri Imagine/Düşle





Tam buğday unu ekmeğini tadın derim.


GOSB, görünüş bakımından derli toplu bir yer.


Pelitli'ye doğru 2-3 km'lik çok keyifli bir bölüm var.


Yolların durumu gayet iyi.



Kadıllı içinden geçen yolun durumu pek iyi değil.

Benzincide verilen molada bizi yanlız bırakmayan dostlarımız.

Necip Fazıl Merkez Cami





























































Bölgeye yapılmış geziler Keşif Turları; Gebze-3, Keşif Turları; Gebze-2, Keşif Turları; Gebze-1










İlginizi çekebilir Alibahadır; Nefret Cinayetlerine Son, 29’a 1 Kala, İki Yaka Bir Rota; Taze bardağın suyu soğuk olur

13 Ekim 2020

Elektrikli scooter düzenlemesi TBMM'de: Yaş sınırı geliyor

Elektrikli scooter ve bisikletler için hazırlanan düzenleme TBMM'ye sunuldu. Elektrikli scooterlar için yaş ve hız sınırı getiriliyor.


AKP Grup Başkanvekili Mehmet Muş, Türkiye Çevre Ajansı kurulması; bisiklet yolu, elektrikli scooter ve bisiklet şeritlerine yasal düzenleme yapılması ile elektrikli bisiklet ve elektrikli scooter kullanabilme yaşının 15 olarak belirlenmesini de içeren kanun teklifini TBMM Başkanlığına sunduklarını bildirdi.

 

Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, daha önce katıldığı toplantıda düzenlemenin öne çıkan başlıklarını şu şekilde sıralamıştı:

 

1) Elektrikli scooterların azami hızı saatte 18 km olacak.

 

2) Bu araçlar, otoyol, şehirler arası yollar ve azami hız sınırı 50 km/s üzerinde olan kara yollarında kullanılamayacak.

 

3) Elektrikli scooter kullananlarda 18 yaş sınırı aranacak. 16-18 yaş aralığındakilere ise M ve A1 ehliyetine sahip olmak koşulu ile izin verilecek.

 

4) Birden fazla kişi elektrikli scooter kullanamayacak.

 

5) Bu araçlarda kişisel eşya haricinde eşya/yük taşınamayacak.

 

6) Bu araçların yayaları ve dezavantajlı grupları (engelli/yaşlı) tehlikeye sokmasına izin verilmeyecek.

 

7) Elektrikli scooter’ların toplu taşıma araçları ile entegre olacak şekilde kullanımı sağlanacak.

 

8) Kask, dizlik, reflektör, ceket gibi koruyucu ekipman kullanımı teşvik edilecek.

 

9) Elektrikli scooter’ların belirli bölgelere yığılmasının önüne geçilecek.

 

10) Kamu düzenini bozmayacak ve gürültü kirliliği oluşturmayacak şekilde kullanım sağlanacak.

 

Ayrıca, elektrikli scooter tanımının kara yolları trafik kanununa eklenmesi düşünülüyor.

BirGün 



Katkıları için Varujan’a teşekkürler.

 









 

İlginizi çekebilir Türkiye'de bir ilk! Konya'da bisiklet tramvayı raylarda, Bisiklet ve Diz Sağlığı, Google Konum Verileri Bisikletçiyi Şüpheli Haline Dönüştürdü