3 Eylül 2013

Dünya Barış Günü’nde...


Dünya Barış Günü’nde ne mi yaparsın? Keyifli bir şehir turu atarsın.

Nasıl mı? Sabah erken kalkıp hazırlanır, 8.30 Karaköy gemisine yetişmek için Kızıltoprak’tan pedal basarsın. İskeleye geldiğinde sahne kurulum hazırlığına başlandığını görürsen şaşma. Akşamki konser için olduğunu bil.

Gazeteni alır gemide keyifle okursun. Öyle sanırsın ama haberler keyfini kaçıracaktır, üzülme! Cihangir’deki merdiveni Beyoğlu Belediyesi griye geri boyadı. Vatandaş birleşip gene gökkuşağına çevirdi. Gelen geçen önünde hatıra resmi çektirmeye başladı. Yeni bir turistik mekanımız oldu, ne güzel. Gençlerin yaratıcı fikirlerine diyecek yok. Bununla başa çıkmaları mümkün değil. Her gün yeni bir fikirle geliyorlar...

Karaköy’de arkadaşınla buluşur kahvaltı programını uygulamaya koyarsın; Siirt pazarı, bakkal, domates, peynir, yumurta, pide... Ne mi bunlar? Bunları pideciye bırak 10 dakika içinde nefis pideler önünde. Elini yakmadan taşıyabilirsen aferin sana.

Çayevine gider, gazete örtülü masanda afiyetle pideni yer, çayını içerken civardaki doğulu vatandaşlarımızı dinler, ama ne konuştuklarını anlayamazsın. O zaman sen de boş durma kendi mevzuatını arkadaşlarınla konuşarak dem çal. Hazır buralara gelmişken otlu Van peynirinden almayı unutma. Hatta bal da istersen onun da iyisini bulursun. Siirt fıstığı da istemediğin kadar ama ben Antep’i tercih ediyorum. Tadı daha güzel.

Doydun mu? O zaman yola devam. İstikamet Bakırköy. Kemerlerin altından Haşim İşcan Geçidi’nin içinden Yenikapı’ya inersin. Sağa sapıp Bakırköy’e doğru pedallarken bir de bakmışsın 3 kişi daha eklenmiş. Aniden 6 bisikletli olmuşsun da haberin yok. Arkadaşlarla selamlaşır onların temposuna uymadan arkada kalırsın. Rehberin seni Veliefendi’ye yönlendirir. Buradaki bisiklet yolunun keyfini çıkara çıkara sürersin. Çizgileri, işaretleri hatta trafik ışıkları bile vardır. Demek ‘Evropa’da böyle biniliyor?! Ne şanslılar diye haline üzülürsün. Kendi memleketinde de olmasını çok istersin ama söz sahibi büyüklerimizin arabadan başka araç tanımamalarına bin kere daha üzülürsün. Veliefendi’yi döner, ilk defa geçtiğin yollardan Bakırköy’ün içlerine ulaşırsın. Pazar gününün rahatlığıyla sokakları dolanır, Botanik Park’a gelirsin. Son ziyaretinde bisikletleri almamışlardı. Başkan yanlışlığı düzeltecekti. Merakla sonucu görmek istersin. Hayret, gerçekten olmuş. Kapıdaki güvenlik neredeyse sevinçten uçacak. İşte bisikletliler geliyor diye havalarda.

Parkı güzelce bir turlarsın, her yerine ulaşır, bisikletle girmenin keyfini doya doya çıkarırsın. Hatta büfesini teftiş eder fiyatları şöyle bir yukarıdan aşağıya yüksek sesle okursun. Sodanın 1,5 lirayla pek de ucuz olmadığını görmek seni biraz rahatsız etse de büfe sahibesinin cazibesine kapılır birer tane ısmarlarsın; İnişdibi-bisikletçinin suyu.

Botanik’i arkada bırakırken Ataköy’ün içini gezmeden Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nin kocaman arazisi içinde turlarsın. Koğuşları dolaşır, hastaları selamlarsın. Onlar seni lahmacuncu, sen onları deli sanırsın. Ama her ikisi de yanlıştır aslında. Bu kadar büyük bir araziye halen göz dikenin olmamasına çok sevinir, ancak bakımsızlığına üzülürsün. Girdiğinin tersi yönde çıkıp Ataköy’ü hayretlerle gezersin. Hep dışından geçmişsindir, eminim. İçinin bu kadar yeşil ve düzenli olmasına şaşırırsın. Ne güzel bir muhit. Her şeyiyle doğru kurulmuş olduğunu arkadaşlarınla paylaşırsın.

Yeşilyurt, Yeşilköy sırasıyla geride kalır. Tren de çalışmıyor artık, çok sessizdir buraları. Biraz ses işitmen için rehberin seni uçakların indiği noktaya götürür. Dev kuşlar tependen geçmekte. Büyük bir heyecanla filme alırsın, sonra evde seyretmek üzere. İnişlerini gördükten sonra kalkışlarını izlemek için daha ileri bir noktaya gider, pilotlara el sallarsın. Peş peşe indikleri gibi peş peşe de kalkmaktadırlar.

Florya Atatürk Ormanı’na doğru bırakırsın velespitini. O yolunu bulacaktır. Hızla iner ve karşına gelen girişten parka dalarsın. Mangal yapmak yasak yazısına çok sevinir ancak semavere izin verilmesini anlayamazsın. Çimlerin üzerinde kullanılıp çimlerin yanmasına neden olduğundan. Hiçbirinin de aklına altına bir taş koyayım gelmemekte. Zaten akıl bizde ‘ya kaçarken ya s.......’ geldiğinden ve o durum da burada halen görülmediğinden- bulunmamakta! Parkı güzelce bir turlar piknikçilerin arasından geçersin.

Florya Menekşe plajının önünden geçerek sahile bağlanmaya çalışırsın. Bağlanırsın bağlanmasına ama mangaldan önünü göremezsin. Yanık et kokusu çam kokusunu bastırmış, ortalık insan kaynamaktadır. Kimseyi ezmeden, zaman zaman sinirlenerek aralarından yol bulmaya çalışırsın.

Vakit geçmiş karnın da acıkmıştır. Yeşilköy'de kendine göre yiyecek arayabilirsin ama balık-tavuk dışında fazla seçenek olmadığını görür, umutla Yeşilyurt'taki lokantaya doğru rehberinin gözetiminde pedallarsın. Pazar nedeniyle kapalı olması aç kalma nedeni olabilecekken hazırlıklı olmanın avantajını görürsün. Yanındaki peynir ekmeği Hava Harp Okulu’nun duvarında şahitler önünde mideye indirirsin. Yan masada bira içilmektedir, trafik de önden akmaktadır...

Kaldırım üzerinden yol alırken senin gibi dolanan başka bisikletçilerle selamlaşmayı ihmal etmezsin. Onlar senin kardeşlerin abilerin. Ablaları da görmeyi çok istersin!

Yol seni marinaya doğru götürür. Ataköy Marina ayrı bir dünyadır. Ayrı bir standarttır. Her şey daha pahalı gözükür. Kılık kıyafet değişir, arabalar büyür, sarışınlar çoğalır, purolar içilir...

Kapıdaki güvenlikçinin “nereye gidiyorsunuz?” lafına aldırmadan Kahve Dünyası’na dalarsın. Aynı yeri seçer ve oturursun. Gele gide artık tanındığından seni selamlarlar. Hep aynı şeyleri istersin: yoğurtlu dondurma ve ‘espresso’. Kendine bir tarz yaratırsın. Geziden dolayı yandaki Mado’ya ancak WC’si için girersin. Ona da dikkat et, bay-bayanı karıştırabilirsin.

Bisiklet yolu diye Bakırköy sahile çizilmiş mavi çizgilerin neresi bisiklete neresi yayaya ait ayırt edemezsin. Ama vatandaşlarımız bu karışıklığı mangallarıyla ayırt etmişlerdir. Her ikisini de kendilerine ait olarak sahiplendiklerinden, sana yer kalmamış olduğundan, bol bol ‘pardonlayarak’ aralarından geçersin. Boşuna zil çalma çünkü yoğurtçu sandıklarından bir de siparişlerle uğraşman gerekecektir.

Şaşkınlık içerisinde Yenikapı Dolum Alanı’nın yanından geçersin. Tüm itirazlara rağmen hızla süren faaliyet belediye seçimlerine yetiştirilip, bunu da yaptık, deprem alsın diye-bilmeleri için olsa gerek diye düşünürsün!

İDO iskelesine sakın girme-çıkamazsın. Trafik polisi bile sıkışmış ne yapacağını bilmezken sen bisikletinle kenardan sıyrılmaya bak. Kumkapı Balık Hali ayrı bir kalabalık, ayrı bir curcunadır. Rehberinin peşini bırakma. Kıyıdan, duvardan giden bir yol var, lokantaların önünden. Oraya saparsın. İncecik duvar üzerinde karınca sürüsü gibi insanlar çıkacaktır önüne. Bir de siyahi seyyar satıcılar; saat, gözlük, cüzdan... rengarenk. Nar sıkıcılarından sakın içme. İçemiyorsun zaten, çok ekşi. Bardağı da 4 lira. Hem kazık hem ekşi bir arada gitmiyor. Kavun karpuz gene daha insaflı, 3 lira. Onları deneyebilirsin.

Sahil yolunda arabalar nedense kendilerini pistte sanırlar, ne zaman geçsem illaki teğet geçerler. O nedenle kaldırımı kullan, lay-lay-lom gidersin. Aceleye gerek olmadan Eminönü’ne gelir, rehberine teşekkür eder Kadıköy’e geri dönersin. 20 dakikalık vapur seni dinlendirir. İndiğinde konserin tüm gürültüsüyle sürmekte olduğunu görürsün. Sahnedeki, anlamadığın dilde konuşan kadını merak edersen biraz daha ilerle. Etrafta dalgalanan BDP bayrakları ve Öcalan posterinden anlarsın. Halkların Kardeşliği, Dünya Barış Günü, Savaş Cinayettir, Türkiye Suriye Sadık (böyle diyorlardı bize 2 sene önce Suriye’de. Bugün gitsek ne derler?)...

Moda üzerinden Kızıltoprak’a dönerken sahilde eski arkadaşına rastlar, hasret giderir, iyi olduğunu gördüğüne sevinebilirsin. Tekrar pedallamak üzere sözleşir, yoluna devam edersin. Sonra otoparktaki arabana bisikletini yükler evinin yolunu tutarsın.

İşte 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde bunu yapabilir veya barış zincirine bir halka olarak bağlanabilirsin (izin verirlerse!).


























Barış Günü’yle de ilgili böyle bir yazı buldum Vikipedi’de:

Dünya Barış Günü - 21 Eylül tarihinde kutlanıyor.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 1981’deki 57. birleşiminde, Genel Kurul’un açılış günü olan her Eylül’ün üçüncü salı gününü “Uluslararası Barış Günü” ilan etmiştir. Yıllar sonra Genel Kurul'un 7 Eylül 2001 tarih ve A/RES/55/282 sayılı kararı ile 21 Eylül'ü Barış Günü olarak kabul edilmiştir.
Birleşmiş Milletler, Barış Günü'nde, dünya çapında çatışmaların önlenmesi ve barışın tesisi yolunda bilinçlenmeyi amaçlıyor. Her 21 Eylül de, Birleşmiş Milletler Merkezi’ndeki “Barış Çanı” çalınıyor. Savaşlardaki insani kıyımın anısına Japonya tarafından yaptırılan bu çan, dünyanın tüm kıtalarından çocukların bağışladıkları bozuk paralarla üretildi. Çanın üzerine, “Çok Yaşa Mutlak Barış” yazısı kazındı.
Eskiden Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ve Varşova Paktı üyesi ülkeler barış içinde bir dünya mücadelesi görevini hatırlatmak amacıyla Hitler faşizminin 1939 yılında Polonya’yı işgal ederek ikinci dünya savaşını başlattığı tarih olan 1 Eylül’ü “Dünya Barış Günü” olarak ilan etmiştir. SSCB’nin ve Varşova Paktı’nın dağılmasından sonra hiçbir ülke 1 Eylül’ü Dünya Barış Günü olarak kutlamadı.

Almanca sayfalarına baktığımızda 3 farklı tarihin bulunduğunu, Almanya’nın 1 Eylül’ü (1966’dan beri), Katolik Kilisesi’nin 1 Ocak’ı (1968’den beri) ve Birleşmiş Milletler’in 21 Eylül’ü (1961’den beri) kabul ettiğini okuyoruz. Anlaşılan dünya bu konuda bile anlaşamamış!!!

Foto katkıları için Serhan'a teşekkürler.





Tur tarihi: 1 Eylül 2013
Kat edilen mesafe: 64,25 km.
Ortalama hız: 12 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 5 sa. 20 dk., dışarıda geçen süre 11 sa. 5 dk. 
En yüksek sıcaklık 34 ˚C, en düşük 23 ˚C, ortalama 28,6 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 796 m, kaybı (iniş) 796 m.



Garmin yol bilgileri  Bakırköy-Yeşilköy-Uçak


İlginizi çekebilir Sanat2013Bisiklet’in hikayesi