8 Eylül 2020

Teftiş Turları; Sazlıbosna-2

Üç hafta önce Sazlıbosna’ya uzun bir aradan sonra tekrar gitmiş, değişen çevreyi görmüştüm. O gün Şahintepe’ye yolu karıştırdığımdan çıkamamış, Sazlıdere Barajı kıyısından giden yolu da merak etmiştim. Bu nedenlerle bölgeye bir kere daha gelip hem teftiş hem keşif yapmak üzere sabah Firuzan’la Bostancı’dan trenle Kazlıçeşme’ye geldik. Topkapı’dan tramvaya binip Mescid-i Selam ve oradan Sazlıbosna’ya kadar geldik. Her şey aynı olduğundan öncekiyle, buraya kadarki kısımla ilgili fazla ayrıntıya girmeyeceğim. Gezi notlarını önceki yazıda okuyabilirsiniz: Teftiş Turları; Sazlıbosna
Bu haberle olaylar başlayıp
 aldı başını yürüdü...

Yıl 1955, 6-7 Eylül olayları. 65 yıl önce İstanbul’daki gayrimüslimlere düzenlenen saldırının yıldönümü. Kilise, ayazma, manastır, ev, işyeri yakıldı yıkıldı, insanlar öldü, kadınlar tecavüze uğradı... Korkunç bir tablo. TC’nin ‘tarihi utanç’ olarak nitelendirilen günü.

Sabancı Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Dilek Güven’in doktora çalışması sonucu yayımlanan kitap tanıtımından öğrendiğimize göre: Çok uluslu Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılmasının ardından kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin, homojen bir ulus-devlet olma politikası çerçevesinde "vatan topraklarını Türkleştirmek" adına yürüttüğü faaliyetler, gayrimüslim azınlıkların aleyhine işleyen bir süreci de beraberinde getirmiştir. Kendisinden sürekli kötülük beklenen "gâvur"a karşı daima teyakkuz halindeki Cumhuriyet, ne yazık ki zaman zaman hukuk dışı yollara sapmaktan da geri durmamıştır. Türkiye tarihinin en karanlık ve utanç verici olaylarından birisi olan 6-7 Eylül 1955'te yaşananlar da, basit bir tahrikle açıklanamayacak kadar planlı, sistemli ve düzenli gerçekleşmişti. Yaşanan yağmalamalardan, yıkımlardan, talanlardan doğan maddi zarar bir yana, manevi anlamda ülkenin kozmopolit yapısı bir daha geri dönülemez biçimde parçalanmış, aslında buralı binlerce insan vatanlarını terk etmek zorunda kalmıştı.
Dilek Güven;
 6-7 Eylül Olayları

Hava keyifli. Aşırı sıcak değil. Hareket edince esen rüzgar güzel serinletiyor. Benim gibi Firuzan da geçtiğimiz yerleri hatırladıkça “orada bu vardı, şuradan sapmıştık” şeklinde dile getiriyor. Peş peşe pedallıyor, iniyor çıkıyoruz. Ama yolun bazı bölümlerinde trafik var, hızlılar, yolun da kenarı dalga dalga, sürmek pek rahat değil.

Sazlıbosna’dayız, yarım saatlik molamızda çay eşliğinde yanımızdakilerle kahvaltımızı ediyoruz. Geçen gelişimdeki çaycının 1,5 liraya doldurduğu bardağımız bugün 2 liraya doluyor. Ne çabuk zamlandı!

Sazlıdere Barajı üzerindeki köprüden geçip soldan kıyıya inen yola sapıyoruz. Toprak, yer yer dalgalı bir yol. Yağmurda gidilmez. Kıyıda belli aralıklarla sıralanmış insanlar var. Yanlarında park edilmiş araçları ve suya sallandırılmış oltaları. Oltaların herhalde taşıyıcıları var ki başlarında insanları beklerken görmüyoruz. Kimileri sanırım kurulu çadırların içindeler. Belki de geceden geliyorlar.
Düşünülen kanalın güzergahı

Yol ara sıra çatallanıyor, ikiye ayrılıyor, sonra ayrılanlar tekrar birleşiyor. Kıyıdan uzak bölgeler ağaçlıklı. Çam ağaçlarının altları piknikçiler tarafından tutulmuş. Kalabalık gruplar görüyoruz. Ciddi hazırlıklı gelinmiş. Hamaklar, halılar, koltuklar, hatta ocaklar, kuzineler, semaverler. Her şey iyi de, etraf niye bu kadar pis? Bunları sizler bırakmıyor musunuz buraya? Naylon torbalar uçuşup diken dallarına takılmış, rüzgarın etkisiyle fır fır etmekte. Boşalmış pet şişeler oradan oraya savruluyorlar, ta ki bir yere takılana kadar. Kırılmış bira şişeleri, patlamış çöp poşetleri... Yani bir millet ancak bu kadar pis, bu kadar umursamaz olabilir. Bir de ‘temizlik imandandır’ derler.

Bölge önemli bir su toplama havzası. 1998’de hizmete giren Sazlıdere Barajı İstanbul’un su ihtiyacının %10’unu tek başına karşılıyor, kanal yapılırsa yok olacak. 135 kilometrekare tarım ve orman alanı ortadan kalkacak. Böylesi saçma bir projede Cumhurbaşkanının ısrarcı olması anlaşılır gibi değil. İstanbul Belediye Başkanının açıklamasını bir dinleyin de görün işin vahametini. 


Baraj kıyısı boyunca yolumuz bazen sudan uzaklaşıp içlere giriyor sonra tekrar kıyıya paralel sürmekte. Neredeyse 10 km’dir burada pedallıyoruz. Bazı yerlerde dökülmüş molozlar var. Yol üzerinde inekleri, keçileri, koyunları gördük, otlamaktalar (ot da yok ki şu sıralarda). Şimdi de bir hindi sürüsü, etrafa yayılmış vaziyette önümüze çıkıyor. Ama öyle böyle değil. Saymadım ancak 1000 dersem ne çok olduğunu anlatmış olurum. Kimin bunlar, geceleri nerede kalıyorlar? Bunlar tavuk gibi kümeslerine gece olunca geri mi dönerler?

Sazlıdere baraj duvarına geldik. Burada da karşı kuzey kıyıda olduğu gibi bir demir kapı var. Araçların geçişine engel ancak yaya için açık. Buradan çıkıp istenilirse barajın tahliye kanalı kenarında süren yoldan Altınşehir’e gidilir. Ama biz Şahintepe’ye çıkmak için sağdan tırmanmaya başlıyoruz. Bu yol buralara gelmek isteyenlerce kullanıldığından oldukça araç geçiyor. Zabıta otosundan alınan yol tarifiyle Sazlıdere vadisi ve baraj gölüne hakim yüksekçe bir tepe üzerine kurulu Şahintepe’ye gelmekteyiz. Yol boyunca eskilerden kaldığı belli minik bahçeli evler geçildi, bakkalda içilen birer soda ile hararetimiz bastırıldı ve Başakşehir ilçesinin mahallesi olan Şahintepe’nin ana caddesinde ilerliyoruz. Sağ sol alış-veriş / yiyecek-içecek yerleriyle dolu. Belediye hizmetinin yetersiz kaldığı belli oluyor. 1980'den itibaren Anadolu'dan gelen göçler sonucu oluşmuş bir yerleşim. İlk gelenler Kastamonu, Sinop, Çankırı, Tokat ve Samsun gibi Batı Karadeniz Bölgesinden iken, 1990 sonrasında Anadolu’nun her yerinden gelen olmuş. Son dönemlerde ağırlıklı olarak Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgesinden göç aldığı söyleniyor. Seneler önce buradan ilk geçtiğimizde bana tam bir haydutlar kasabasını hatırlatmıştı. Tüm suçluların toplandığı, filmlerde gördüğümüz kasabalardan. Buranın tarihçesine bakacak olursak: Kayabaşı Şamlar, Güvercintepe, Altınşehir'i içine alan bölgenin bilinen en eski adı Azatlık’dır. Bu isim Şamlar baruthanesinde çalışan Ermenilerin Osmanlı yönetimince 1. sınıf vatandaş sayılması ile azat edilenlerin yeri manasında Azatlık olarak isimlendirilmiştir. Meşrutiyetin ilanından sonra Arnavut kökenli Resneli Niyazi Bey bölgedeki Ermenileri göndererek arazinin sahibi olmuştur. Bu dönemde ismi geçen bölgelerin tamamı için Resneli Çiftliği ismi kullanılmıştır. 1980'li yıllarda Resneli ailesinin vârisleri tarafından çiftlik arazilerinin parsellenerek satılmasıyla mahalle haline gelen parsel öbeklerinden biridir. Küçükçekmece ilçesine bağlı iken 2009 yerel seçimleri öncesinde kurulan Başakşehir ilçesine bağlanmıştır. 

Ana cadde sonrası dimdik bir yokuştan Altınşehir’e doğru iniyor yolumuz. Burası zor çıkılır. İnmek bile ayrı bir durum. Frenlemen gerek sürekli, balataların eridiğini duyuyorsun. Ve indiğimiz nokta daha önceki Büyükçekmece tarafına yaptığımız turların dönüş yolu oluyor. Bundan sonrası bilindik. Halkalı tren istasyonuna girmeden BP’de içilen soğuk çay ve soda, ilk vagona yerleşme ve bir saatlik yolculuğa start alıyoruz. 

Şimdilik boş ama her durakta binen oluyor. Sonunda boş bırakılması gereken yan koltuğa da oturan genci uyarsam da oralı olmuyor, “bu uygulama kalktı” diyor. Marmaray’ın bu konuda tek bir anonsunun olmaması, koltukları işaretlememiş olması anlaşılır gibi değil. Dünyayı tehdit eden salgın hastalık karşısında sosyal mesafe, maske, hijyen dışında ne olabilir? Bu durumu TCDD’ye yazacağım! Bakalım ne diyecekler?
Maraş, dün-bugün

Terk edilmiş hayalet şehirler vardır; Çernobil faciasının olduğu Ukrayna’daki Prypiat, Japonya’nın Hashima adası veya Kıbrıs’taki Maraş gibi. 1974 yılında meydana gelen Kıbrıs Barış Harekatı’ndan önce Kıbrıs adasının en popüler ve ünlü yerlerinden biri sayılan Maraş günümüzde kimsenin yaşamadığı bir hayalet şehir. 46 yıldır kendi haline bırakılan Maraş zamanında Marilyn Monroe gibi dünyaca ünlü yıldızların geldiği bir yer imiş. KKTC’nin hayalet şehir Maraş'ı yerleşime açmak için harekete geçtiğini gazete haberlerinde okumaya başladık. Bakalım müsaade edecekler mi?

Trenden Bostancı’da iniyor, karnımızı yanımızdaki son sandviçlerle eski istasyon arkasındaki ‘Çaykolik’ denilen yerde doyuruyoruz. Burada bardaklarımız 4 liradan doluyor. Sazlıbosna’da 2 liraydı L

Eve vardığımızda 66 km gibi bir yolu geride bırakmışız. Güzel bir rota çıktı ortaya. Özellikle baraj kıyısı.














Teftiş Turları; Sazlıbosna-2: Dudullu-Bostancı-(tren) Kazlıçeşme-Topkapı-(tramvay) Mescid-i Selam-Arnavutköy-Sazlıbosna-Sazlıdere kıyısı-Şahintepe-Altınşehir-Halkalı-(tren) Bostancı-Dudullu

Tur tarihi: 6 Eylül 2020
Kat edilen mesafe: 66,60 km.
Ortalama hız: 14,1 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 4 sa. 43 dk., dışarıda geçen süre 8 sa. 53 dk.
En yüksek sıcaklık 35 ˚C, en düşük 22 ˚C, ortalama 29,3 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 878 m, kaybı (iniş) 898 m.
En düşük irtifa 3 m., en yüksek 238 m.

Garmin yol bilgileri Teftiş Turları; Sazlıbosna-2

Relive yol bilgileri Teftiş Turları; Sazlıbosna-2



Hadi hep beraber attaaa gidiyoz...

Merkezefendi Manastır civarı

Topkapı


Mescid-i Selam


Hava keyifli. Aşırı sıcak değil. Hareket
 edince esen rüzgar güzel serinletiyor.

Arnavutköy



Sazlıbosna



Sazlıdere Barajı, doğu-batı yönünde 20 km
 uzunluğa, kuzey-güney yönünde ise 9 km genişliğe sahiptir. 

Sazlıdere Barajı üzerindeki köprüden geçip soldan kıyıya inen...

... yola sapıyoruz. Toprak, yer yer dalgalı bir yol.





Bölge önemli bir su toplama havzası. 1998’de hizmete
 giren Sazlıdere Barajı İstanbul’un su ihtiyacının %10’unu
 tek başına karşılıyor, kanal yapılırsa yok olacak. 

Karşı kıyı Sazlıbosna.

Ve piknikçilerin bıraktığı çöpler.


Kıyıda belli aralıklarla sıralanmış insanlar var. Yanlarında
 park edilmiş araçları ve suya sallandırılmış oltaları. 

Yol ara sıra çatallanıyor, ikiye ayrılıyor,
 sonra ayrılanlar tekrar birleşiyor. 



Kıyıdan uzak bölgeler ağaçlıklı. Çam ağaçlarının 
altları piknikçiler tarafından tutulmuş.



Bir hindi sürüsü, etrafa yayılmış vaziyette
önümüze çıkıyor. Ama öyle böyle değil. 


Yol üzerinde inekleri, keçileri, koyunları gördük, otlamaktalar.







İşte bunu görünce sinirim tepeme çıkıyor. Bu nasıl bir insan?




Şahintepe’nin ana caddesinde ilerliyoruz. Sağ sol
 alış-veriş/yiyecek-içecek yerleriyle dolu. Belediye
hizmetinin yetersiz kaldığı belli oluyor.