4 Ağustos 2018

[bisikletle]Türkiye: Kommagene Krallığı (Kahta-Adıyaman)

2 Ağustos 2018, Perşembe / Kahta - Adıyaman, 34 km. (26. gün)

Gece 2’ye doğru yatmıştım ama sabah gene erken uyanıyorum. Oda-yatak rahattı. Resepsiyonist odayı verirken sormuştu; akşam mı - sabah mı güneşi istersiniz. Sabahı seçmiştim. O nedenle güneş odanın içinde şu an. Haliyle ısınmaya başladı. Biraz kendime gelince toparlanmaya başlıyorum. Bugün yolum uzak değil, 35 kilometre gibi. Kahvaltı da var ÖE’de. Bir de 8’de Volkan Beyle buluşuruz sofrada demiştik. 

Eşyaları bodrum kata, velespitin yanına indirip kahvaltı salonuna gidiyorum. Volkan Bey gelmiş başlamış bile. Açık büfeden kendime biraz malzeme seçip karşısına oturup dün bıraktığımız yerden konuşmayı sürdürüyoruz. Tabii yol, yolculuk, motor, bisiklet, Kıbrıs gibi konular. Bizim yolcu olduğumuzu duymuş olan bir bey masamıza gelip Nemrut yoluna ilişki bilgi soruyor. Bildiklerimizi paylaşıyoruz.

Dün inerken sıka sıka balatalarını aşındırdığım, vik vik ses çıkartan frene ayar çektikten sonra 9 buçuk gibi ÖE’den ayrılıyorum. Hava sıcaklamış. Kahvaltı ve sohbet nedeniyle normal saatimden 1,5 saat daha geç çıkıyorum yola. Şöyle kısa bir Kahta turu atıp Adıyaman yolundayım. Düz gidiyor. Güvenlik şeridi var. Haliyle de işlek bir yol. Bu yol üzerinde havaalanı da bulunuyor. Tamirat yapılan bölümde yol tek şeride düşmüştü ama şimdi düzeldi. Hava sıcak, hafif bulutlar da var ama yağmurla ilgisi yok. Güneş arada arkasına girince iyi oluyor. Yaban domuzu çıkabilir levhası görmekteyim. Saat 9.50. 8,9’uncu kilometredeyim, rakım 692 metre. 15’inci kilometrede havaalanı geliyor. Neredeyse yolun ortası gibi. 5 kilometre sonra da Hasancık köyü. [e] 19,8 km/10.20/%20 harcandı. Sıcak sıkıyor. Sağdaki büfe-bakkala yanaşıp iki soda ile 20 dakika biraz gölgede dinleniyor, mesajlarla oyalanıyorum. Ve yola devam. Bölgede çokça türbe var. Bazılarının levhaları sağa/sola yön göstermekte. Yol kabalaştı, biraz yoruyor. Sağımdan kuvvetli bir yan rüzgar esmeye başladı. Tütün ekili tarlalar geçiliyor.

Saat 11.15 oldu. Hava sıcaklığını 42 °C olarak gösteriyor Garmin. Uzakta gördüğüm binalar herhalde Adıyaman’dır. 5 kilometre kadar bir yol kaldı. İnişleri ve hafif çıkışları olan yolu Normal’le pedalladım. Kısa olduğundan daha hızlı sürmek, bu sıcakta hele bir an güneşin yakıcı ışınlarından kurtulmak için iyi ve gerek oluyor.

[e] 34 km/11.33/%40 harcandı. Adıyaman’dayım, 671 metre rakımda burası.İlkin otobüs terminali geldi. Şehir merkezi diye düz göstermekte. Kavşakları, ışıkları geçerek ilerliyorum. Telefondan yön bulu açtım ve dümdüz gidersem ÖE’ye ulaşacağımı gösteriyor. Evet gelmişim, yolun karşısında olduğunu söylüyor vatandaş. Arada çimenli geniş bölüm var ama. U dönüşü yapmam lazım göbekten.

Hava sıcak, saatler de erken, hemen girmeme gerek yok. Sağdaki trafiğe kapalı sokağa girip ilk kıraathaneye yanaşıyorum. Meraklı bakışların arasında kendime bir yer bulup ayran-soda istiyorum. Bu karışım çok güzel susuzluğu gideriyor ve serinletiyor.

ÖE’nin binasının hemen yanında bahçe içinde lokali de var. Giriş kapılarını karıştırıp lokale daldım. Neyse gelmişken bir soda alayım. 125 krş., Kahta’da 75 idi :((

Resepsiyonist hanım kaydımı alıyor. Burada da önceden parasını yatırmış yerimi ayırtmıştım. Gecesi 52,5 TL. Kahvaltı yok ama. Standart da Kahta’dan çok düşük. 303 nolu oda 3’üncü katta. Kabus durumları. (ÖE’lerin odaları da hep yüksekte.) Velespit merdiven altındaki kapalı bölüme ucu ucuna sığıyor. Üç postada eşyaları odaya çıkartıyor, kat görevlisinden 5 lira karşılığı çamaşırların yıkanabileceğini öğrenince hemen duş alıp eşyaları teslim ediyorum.

Biraz yatakta dinlenirken, kapının çalınmasıyla eşyalarım yıkanmış kurumuş olarak teslim ediliyor. Hava öyle sıcak ki, değil çamaşır insan kuruyor.

Adıyaman güzel bir uygulama geliştirmiş, telefona indirdim. Gidilecek yerler vs... Aslında tüm iller bunu neden halen yapmadılar anlamak mümkün değil. Her şey artık bu akıllı telefonlar üzerinden yürüyor.

Fren balatalarını değiştirmek istiyorum. İnternetten bir kaç bisikletçi adresi buldum. Hava biraz hafiflesin çıkıp bir araştıracağım. 4 gibi hem karın doyurmak hem dolanmak üzere ÖE’den ayrıldım. Sağa sola biraz giderek Denizbank’ın yanından girene yolda Hünkar Sofrasına yönlendirildim. Az az bulgur ve şimdi adını unuttuğum bir kızartma ezme tarzı sebze yemeği, onlardan gelen çoban salata ve cacık ile doyuyorum. Gayet lezzetliydi. Tabii buraların vazgeçilmez Arnavut biberiyle. Su dahil 12 liraya kalkıyorum sofradan.

Müze hemen ÖE’nin yanında. Arkeolojik ve etnografik eserlerin sergilendiği iki salondan ve bu iki salonu birbirine bağlayan bir ara salondan oluşmakta. Osmanlı, Selçuklu, Bizans, İslam, Roma İmparatorluğu ve Helenistik devirlere ait eserler yanında Paleolitik devre kadar uzanan eserler mevcut. Etnografik bölümde Adıyaman ve çevre yörelerin giyim-kuşam, takı, dokumalar ve metal ev eşyaları sergilenmekte. Küçük bir müze ancak.

Girişteki memur Perre Kaya Mezarları’na bir dolmuşla rahatlıkla ulaşabileceğimi söylüyor. Bunu Cendere Köprüsü’nde yüzmeye gelen bey de ifade etmişti.

Durakta Kolej minibüsünü beklemekteyim. Sıcaktan dolayı şekerli meşrubat içmemek için soda ve su bolca içiliyor. Sodayı da kontrollü içmek lazım. Sodyum var, tuz yani. 

2 liraya 5 kilometre şehir dışındaki Perre Antik Kenti ve Kaya Mezarları’na ulaşıyorum. Son durak zaten burası. Gezmeye başlamadan önce, şoförlerin bekleme mekanında biraz sohbet iki bardak çayla sürmekte. Çiğ köftenin malzemesini ve yapılışını öğrendiğim gibi nerede yemem gerektiği de tarif ediliyor: “Evkur’un yanında, karşısındakine gitme.” Bu önemli bir bilgi. Etrafta o kadar çok çiğ köfte yapan var ki. Burası bu işin Mekkesi.

65 yaşla ücretsiz giriş yaptığım antik kenti gezmekteyim. Perre, Kommagene Krallığı’nın beş büyük kentinden biri. Kervanların, orduların uğrak noktası. Eski Roma kaynaklarına göre bu şehir, suyunun güzelliği ile anılmakta. Bizans döneminde de önemini koruyan kent, İznik’te toplanan İncil Konsili’ne temsilci göndermiş, önemli bir dini merkez konumunda. Buradaki Erken Roma dönemine ait Nekropol’de yaklaşık 200 kadar kaya mezarı var. Yürüyüş yolu yapılmış. Hava da biraz olsun ısısını kaybetmekte. Saatler 7’ye geliyor. Dolaştığımı görmüş olmalılar ki koştura koştura gelen 2 genç yanıma yanaşıyor. Nefes nefeseler. Anlıyorum niyetlerini. Rehberlik yapıp 3-5 kazanmak istiyorlar. Amaçlarını soruyorum; rehberlik mi? “İstersen abi.” Son derece mütevazılar, ısrar yok. Ama anlatmaya devam. Anlaşmadık, kendiliğinden. Hadi kesmeyeyim heveslerini, konuşsunlar. Birbirlerinin lafına girdiklerinde anlattıkları karışışsa da sürdürsünler. Efsaneler, bölümler, kurban yerleri, fırınlar, mezarlar, odalar..., iyi ezberlemişler. 12 yaşlarındalar, ay farkıyla biri büyük. Teşekkürler, ne istiyorsunuz şimdi, para mı? İstersen ver istersen verme durumları. Şimdi ne vereceksin, bakıyorum cebimdeki bozuğa, 6 lira. 3-3 paylaşın. Beklentileri çok daha yüksek nazlanıyorlar alma konusunda. Hep aynı lafı tekrarlıyorlar: “İstersen ver istersen verme.” Bu kadar naz yapacaksanız vermeyeceğim. Hadi seni kırmayalım diye alıyorlar. Laflarından anlaşılan 10’ar lira bekliyorlarmış. Anlatmaya çalışıyorum ki ücretinizi baştan söyleyin. Kişi kabul ediyorsa anlatın yoksa boşuna yorulmayın.

Biraz daha şoförlerle yapılan sohbet sonrası 2 liraya tekrar dönüyor, meraktan bu hattın sonuna kadar gidiyorum. Yani şehirler arası seyahat gibi. 30 kilometrelik bir hat 2 liraya. Adıyaman’ın iki ucunu bağlıyor. 5 kilometre dışına çıktık. Benim öbür gün gideceğim Gölbaşı yolu bu. Adamlar dertli, 65 yaşlılar beleş biniyorlar. Belediye bunlar için ayda 600 lira veriyormuş ama en az 2-3 katı biniyormuş. Yani cepten gidiyor.

Bu hat sayesinde Adıyaman’ın dış kesimlerini de görmüş oldum. Adıyaman Park diye bir AVM, uzunca bir cadde üzerinde bildiğimiz giyim markalarının dükkanları. Modern binalar, kafeler, üniversite ve yerleşkesi gibi. 

Hava karardı. Yolun ortasında inip merkeze doğru yürümekteyim. Şoförün anlattıkları aklımda. Büyülü işlere inanıyor. Türbeleri, içinde yatanları anlattı. Efsaneler, ayakları uzayanlar bu nedeniyle üç kere yeniden inşa edilen türbeler tarzı hikayeler.

Ayran ve kefir içerek serinlemekteyim. Atatürk heykelinin olduğu kavşağa geliverdim bile. Midemde hafif bir yer açıldı sanki. Şu çiğ köfteyi çok merak ediyorum. Minik bir parça tatsam :))

Ahmet Usta yazıyor ama adı Marka Çiğköfte imiş. Abi kardeşler. Kardeş köfteyi hazırlıyor abi satıyor. Haliyle sohbet etmeden olmuyor. Zamanındaki İstanbul’u anlatıyorlar. Babaları gezdirmiş. 40 sene önceki İstanbul’la bugünkü arasında hiç bir benzerlik göremezsiniz diyorum. Şimdi dört yandan gelenler tarafından işgal edilmiş, deformasyona uğramış bir kent var, adı İstanbul olup İstanbul’la ilgisi olmayan.

İstanbul’da yediğim çiğköfteyi sanırdım ki budur. Alakası yokmuş. Ne lezzeti ne görünümü. Burada elde bakır leğende yoğuruluyor. Rengi koyu, bordoya yakın. Lezzeti bambaşka. Gittiğimde söyleyeceğim oradakilere. Yarım porsiyon ve iki bardak açık ayrana 5 lira bırakıp ayrılıyorum yanlarından.

Gece dokuz oldu ama halen hava sıcak. Esen rüzgar bile daha serinlememiş. Biraz daha dolanıp, elimde sodayla parkta bir banka oturup etrafta dolaşanlara bakarak, kahvaltı için meyveli yoğurt ararken Şok’un çoktan kapandığını gördüğümde saatin da 10’a geldiğini fark ediyorum.

Arkadaşım Tayfun’un Adıyamanlı olduğunu bilirim, Yolaç Otel’i görünce fotosunu alıp ABD’ye yolladım. Orada yaşıyor, buradan çok uzaklarda. Biraz nostalji yapsın.

Adıyaman: Yerleşimin eski adı Hısnımansûr (Mansur'un kalesi) olup, Cumhuriyet döneminde bugünkü adını almıştır. Adının 7’inci yüzyılda buraya gelen Emevî kumandanlarından Mansûr bin Ca'vene’den geldiği düşünülmektedir. Başka bir rivayete göre bu isim Abbâsî Halifesi Mansur’un adından gelmektedir.

Uzun yıllar boyunca Hısnımansûr adıyla anılan şehrin içinde olduğu bölgede yerleşimin tarihi oldukça eski dönemlere kadar uzanmaktadır. Bölgede tarih boyunca Hitit, Hurri, Mitanni, Kummuh, Asur, Pers, Seleukos, Kommagene Krallığı ile Roma ve Bizans hakimiyeti görülmüştür. 7’inci yüzyıldan itibaren İslâm akınları bölgede görülmeye başlamış ve 670 yılında yerleşiminde 
içerisinde olduğu bölge Emevî  hakimiyetine geçmiştir. Emevi kumandanlarından Mansûr bin Ca'vene tarafından bugünkü kale inşa ettirildi. 758'de Abbâsî egemenliğine geçen Hısnımansûr, 926-958 yılları 
arasında Hamdaniler döneminden sonra yeniden Bizans hakimiyetine geçti. 11’inci yüzyılda Türk akınlarına uğrayan yerleşim, ilk defa 1066’da Selçuklu kumandanı Gümüştekin tarafından alındı. Artuklu, Eyyûbî ve Selçuklu, İlhanlı, Akkoyunlu, Dulkadiroğulları ve Memluk hakimiyetinden sonra 1515 yılında Osmanlı egemenliğine geçti. Osmanlı idaresinde 1519'da Maraş eyaletine bağlı sancak olan yerleşim, 1531 yılında Elbistan sancağına bağlı bir kaza haline getirildi. 1519 yılında yerleşimin ilk tahririnde 1000 civarında Müslüman nüfusun yanında yerleşimde 400 civarında da gayri Müslim nüfus bulunmaktaydı. Hısnımansûr, 1563'te yeniden Maraş’a bağlandı ve uzunca yıllar bu konumda kaldı. Tanzimat’tan sonraki düzenlemede 1841'de kaza olan yerleşim, 1849'da Diyarbekir vilayetine bağlı bir sancak durumuna getirildi. 1859'da Malatya sancağına, 1883’te de Mamuret-ül-Aziz Vilayetine bağlandı. Cumhuriyet döneminde Hısnımansûr, 1923'ten 1954 yılına kadar Malatya’nın ilçesi olarak kaldı. 22 Haziran 1954'te Adıyaman ilinin kurulmasıyla merkez ilçe oldu.















Kahta - Adıyaman 
Tur tarihi: 2 Ağustos 2018
Kat edilen mesafe: 34,64 km.
Ortalama hız: 21,2 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 1 sa 37 dk., dışarıda geçen süre 2 sa 34 dk. 
En yüksek sıcaklık  44 ˚C, en düşük  29 ˚C, ortalama 38,4 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 450 m, kaybı (iniş) 502 m.
En düşük irtifa 556 m, en yüksek 727 m.

Garmin yol bilgileri Kahta-Adıyaman

Relive yol bilgileri Kahta-Adıyaman

        

Adıyaman ÖE 0416 2142411

Kahvaltı ve sohbet nedeniyle normal saatimden 1,5 saat
daha geç çıkıyorum yola. Şöyle kısa bir Kahta
turu atıp Adıyaman yolundayım. 


Güvenlik şeridi var. Haliyle de işlek bir yol. Bu yol üzerinde
havaalanı da bulunuyor. Tamirat yapılan bölümde
yol tek şeride düşmüştü ama şimdi düzeldi. 

Hava sıcak, hafif bulutlar da var ama yağmurla ilgisi
 yok. Güneş arada arkasına girince iyi oluyor. 

Korkuluk


Yol kabalaştı, biraz yoruyor. Sağımdan kuvvetli
 bir yan rüzgar esmeye başladı. 


Tütün ekili tarlalar geçiliyor.

Hava sıcaklığı 42 °C. Uzakta gördüğüm
 binalar herhalde Adıyaman’dır.



İlkin otobüs terminali geldi. Şehir merkezi diye düz göstermekte. 

Kavşakları, ışıkları geçerek ilerliyorum. Telefondan yön
 bulu açtım ve dümdüz gidersem ÖE’ye ulaşacağımı gösteriyor.



Hünkar Sofrası



Adıyaman Müzesi

Şehremuz. Orta Paleolitik Aletler, MÖ 100.000-40.000


Matara Kap. Helenistik Devir, MÖ 330-30

Sırlı Kaseler. Ortaçağ, MS 6-13. yy.



Müzenin bahçesi


2 liraya 5 km şehir dışındaki Perre Antik Kenti
 ve Kaya Mezarları’na ulaşıyorum. 

Perre, Kommagene Krallığı’nın beş büyük kentinden
biri. Kervanların, orduların uğrak noktası. 

Erken Roma dönemine ait Nekropol’de
yaklaşık 200 kadar kaya mezarı var. 



Türkçe İngilizce karışımlar.


Ahmet Usta yazıyor ama adı Marka Çiğköfte imiş. İstanbul’da 
yediğim çiğköfteyi sanırdım ki budur. Alakası yokmuş. Ne lezzeti
 ne görünümü. Burada elde bakır leğende yoğuruluyor. Rengi
 koyu, bordoya yakın. Lezzeti bambaşka.

Arkadaşım Tayfun’un Adıyamanlı olduğunu bilirim, Yolaç
 Otel’i görünce fotosunu alıp ABD’ye yolladım. Orada
 yaşıyor, buradan çok uzaklarda. Biraz nostalji yapsın.




























































27. gün (devamı) Adıyaman II – 25. gün (öncesi) Nemrut-Kahta




[bisikletle]Türkiye: Kommagene Krallığı

Erzurum-Aşkale = 52,86 km

Aşkale-Bayburt = 77,09 km 

Bayburt-Kelkit = 83,50 km

Kelkit-Erzincan = 72,25 km 

Erzincan-Kemah = 53,05 km 

Kemah-İliç = 66,35 km

İliç-Divriği = 77 km

Divriği-Arapgir = 82,06 km

Arapgir-Keban = 43,15 km 

Keban-Elazığ = 49,81 km

Elazığ-Kale = 58,10 km 

Kale-Pütürge = 64,11 km



Nemrut-Kahta = 46,72 km

Kahta-Adıyaman = 34,64 km

Adıyaman-Gölbaşı = 66,34 km 





Kadirli-Kozan = 35,91 km

Kozan-Feke = 46,82 km

Feke-Saimbeyli = 33,29 km 


Tufanbeyli-Tomarza = 74,90 km

Tomarza-Develi = 30,76 km

Develi-Talas = 44,33 km

Talas-Kayseri = 14,68 km