3 Ağustos 2018

[bisikletle]Türkiye: Kommagene Krallığı (Nemrut-Kahta)

1 Ağustos 2018, Çarşamba / Nemrut – Kahta, 47 km. (25. gün)

Geceden hazırlığımı yapmış olduğumdan kahvaltıya 7 buçuğa doğru iniyorum. Herkes çoktan sofra başına geçmiş. İnşaat işi erken başlayan bir olay, benimkisi de. Kahvaltıya oturmadan “shuttle” kararımı bildirmek üzere komşu binaya geçiyorum. Mustafa Bey gün doğumuna gittiğinden uyanmamış, Raşit Beye aktarıyorum kararımı. Uyandıralım diyor ama: “Kalkmasın sırf benim için, Nemrut’a çıkacak olan gelirse uyandırın lütfen.”

Kahvaltı sonrası tekrar uğruyorum komşuya, ancak uyku durumu devam etmekte, gelen giden de yok ki uyandırsınlar. Biz de Raşit Bey ile çay eşliğinde güzelce sohbete başlıyoruz. Turizm, öncesinde yaptığı işler, siyaset, buranın durumu... Terasları da güzel, mekanları da. Geniş bir yer, fotolarla süslü, satış dükkanları var. Bir bakıma yandan daha iyi görünüyor. Bu arada Mustafa Beyin sesi de gelmekte, uyandığı anlaşılıyor. Kararımı anlatıyor, o da peki bırakayım diyor. Şans, bu arada iki kişi de gelince sırf benim için de çıkmış olmayacak, biraz kazanacak.

Bu zirvede 2 ayrı mekan var. Biri Malatyalıların, benim gecelediğim yer. Otel durumunda yani. Diğeri Adıyamanlıların, sadece kafeterya ve “shuttle” servisi var. Ancak öylesine bir rekabet içindeler ki sormayın. Her iki taraf da birbirini kötülemekte. Hasımlar. Halbuki buranın ekmeğini ikiniz de yiyin, bırakın hırlaşmayı. Olmaaaz...

Nakliyat başlıyor. Minibüse velespit alınıyor, çantalar en arka sıraya yerleşiyor ve tıngır mıngır zirvenin yolunu tutuyoruz. Düne göre biraz daha yakınına giriyor, sırf benim için. Bisiklet ve kendim için bir 10 lira sıkıştırıyorum eline. Almak istemiyor ama ısrar ediyorum. İki çantayı kendisi kapıyor, ben de diğerlerini sırasıyla doğu terasına çıkartıyorum. Yüklenmesi, fotonun çekilmesi ve haydi yallah... Saatler 12’yi göstermekte. Gitti yarım gün, kaldık mı öğle sıcağına. Yapacak bir şey yok, evdeki hesap çarşıya ancak böyle uydu.

350-400 metre gibi uzunlukta olan merdiven parkurunu yarım saatte, her basamağı tek tek, frenleyerek, arka tekeri kaydırarak, köşelerde kaldırıp döndürerek indirmeyi başarıyorum. Yani nasıl kafasızca düşünülmüş bir yol.  Tekerlekli hiç bir aracın buradan çıkacağı istenilmemiş. Zaten buranın hiçbir yerinde engelli için düşünülmüş çözüm göremedim. Dün bir hanım değneklerle gezmekteydi Nemrut’u. Buraya nasıl çıktınız diye sormaya cesaret edemedim.

12.30, öfff... nihayet yoldayım, kilitli taş bu sefer. Tamam dokuya daha uygun, kabul. Dik bir yokuştan indim “shuttle” servisinin başına. (Burada da aynı şirket bu işi yapmakta.) Kilitli bir demir kapı karşıma çıkıyor. Etrafta görünen yok. Gir binaya, açtır kapıyı ve bırak kendini yer çekimine.

Böyle bir iniş görmedim daha, %13-14 gösteriyor Garmin, balatalar çayır çayır ötüyor, dönemeçlerde zor frenliyorum. Arada boydan boya geçen kanallarda durmasan zangırt olacan, köşelerde dikkat etmesen birikmiş taşlarda kayacan, temkinli davranmasan karşıdan gelenle öpüşecen... 

Arsemia tarafına sap denilmişti ama o sapak burası mı? Google bana yardımcı olamıyor, bölgeyi iyi çalışmamış. Zaten bazen öyle çok yol gösteriyor ki, patika mı, yol mu anlayamıyorsun! Düz gidiyorum ve yanlış gidiyorum. Mustafa Beyden alınan destekle geri ve ayrılıyorum, sapıyorum bu yoldan. Kilit taşlı ve %13’lük yoldan fren balatalarını da bitirerek inmekteyim. Diğer, yani (Malatya) doğu çıkışıyla karşılaştırıldığında orası daha rahat, daha kolay çıkılır. Asfaltta daha iyi tutunuyor teker.

İndikçe ısı artıyor, tepedeki serin rüzgar kendini fırın rüzgarına bırakıyor.  Hava yakıyor. 13 kilometrede 1000 metre irtifa kaybettim, 922 metreye geldim.

Şeytan Köprüsü üzerinden geçiyorum. Romalılardan kalma. Hem Roma dönemine, hem Selçuklu dönemine, hem de sonraki dönemlerde restore edilerek Memluklar’a da ev sahipliği yapıp kullanılmış. Çok eski zamanlarda ve yapıldığında ismi Nymphoisolan köprüye neden şeytan ismi verilmiş ki? Bu isim oldukça tepki çekmekte. Hem yöre insanı hem turizmciler şiddetle resmi yerlerden kaldırılmasını ve Memluk Köprüsü olarak anılmasını istiyorlar. Ehh, haklı olabilirler. Ama “Devil’s Bridge”, yabancının kulağına daha enteresan gelmez mi? Nedir şeytanın buradaki işi? 

Öyle hemencecik ayrılmıyorum şeytanın yanından. Seyrediyorum etrafı. Suda balık arayan bir adam. Ağır ağır tarıyor bölgesini. Elinde serpme var. Araç yolunu artık buradan kesmişler, ayırmışlar. O nedenle sıkıntı yok.

Arsemia’ya girmek istemedim. Günün programı bambaşka bir hal aldı zaten. Devam ve bir iki yön levhası takibi ile sürekli inmekteyim. Otoyoldayım nihayet. Cendere Köprüsü de bu mesafeden görünüyor. Altından geçen suyun kenarına arabalar inmiş.

600 metreye indim 2 binlerden. Sağda bir çardak, dinlenebilir, hatta güneşten korunmak üzere sığınabilirim diye yanaştım. Park ettim ve selam verip masaya oturdum. “Çay kaça?” — “2 lira.”  — “Amma pahalı, Boğaz’da bile 1,5’a seyrede seyrede içiyorsun, bu nasıl öpmece?” Soda da 2,-. Biraz yükleniyorum, savunma geliyor ama daha da yükleniyorum. “Neyse bir soda ver bakalım.” Osman Beyle, önce gergin olan sohbetimiz muhabbet ilerledikçe yumuşuyor ve sıcak bir havaya dönüşüyor. Bunun üzerine çaylar ikram oluyor. Yan masaya gelen çocuklu bir İngiliz aile ve Kanadalı adamla Türk kadın çift ile ara sıra süren konuşmalar, Osman Beyin amca oğlu, Avusturya’da yaşayan, adının Omar Sheriff olduğunu söyleyen yeğeni... Panayır gibi bir ortam oluştu. 2,5 saat çabuk geçiyor. Telefonların alınıp verilmesi sonrası, zift kaplanmış olan 8 kilometrelik yolun “by pass” nasıl edileceğinin de öğrenilmesiyle bu mert insanlara veda ediyorum.

Bugün araç trafiğine kapalı olan Cendere Köprüsü, Kahta çayının bir kolu olan Cendere çayının en dar kesiminde, iki ana kaya üzerinde, büyük ve tali küçük bir kemerden oluşuyor. Köprü, Roma hükümdarı Septimius Severus zamanında Samsat’ta karargah kuran 16’ncı Lejyon tarafından MS 200’ün başında inşa edilmiş. Üç sütunu var. Zamanında dörtmüş. Kahta tarafındaki iki sütun, kendisi ve karısı için, Sincik tarafındaki sütunlar ise oğulları Geta ile Caracalla için. Efsaneye göre Caracalla, babası öldükten sonra 5 yaşındaki kardeşi Geta‘yı taht kavgası yüzünden öldürür. Çevrede, Geta adına bir şey bırakmak istemeyen kötü kardeş, Geta adına olan sütunu da maalesef yıktırır. 

Köprü anıtsal Roma mimarisinin muhteşem bir örneği. Çok güzel bir eser. Üzerinden geçmek heyecan verici. Bin yıl önce orduların da buradan geçtiğini düşünürsek. Altından akan Kahta çayı bölgenin denizi olmuş. Kıyısı insanlarla dolu. Kimi suda, kimi kıyısında yatmakta. Ama çayın aktığı kanyon da ayrı bir güzellikte. Nasıl bir derinliği var, görseniz.

Bu iki isim: Şeytan ve Cendere. Bunların birbirleriyle nasıl bir ilişkisi olabilir?

Girdik mi ziftli yola?! Yani böyle de yol mu yapılır? Dök zifti, üzerine at çakılı, bırak arabalar ezsin... Sonra yol yapıyoruz diye gerin! Arabalar zift içinde kalsın, bisiklet batsın. Takır tukur çamurluktan sesler gelmekte. Tekere yapışıp kurtulan taşlar çamurluğun içinde çarparak bir aksak ritim tutturmakta. Ayriyeten frende oluşan sürtünme miyavlaması da eklenince inleyen nameleri dinlemekteyim. Şu bakkala gireyim de bir daha sorayım, bu yolda boşuna sürmeyeyim. “By pass” yolunun tarifini tekrar alırken 75 kuruşa içilen buz gibi sodayla dinmeyen hararetimi bastırmaya çalışıyorum. Yol uzar diyorlar, zifte batmaktansa başka çarem yok.

[e] 27 km/16.30/%20 harcandı. Tarif üzerine sağdan ayrılıyorum. Ayrılmamla tırmanış başlıyor. Zifti tercih mi edersiniz? Hiç etmem. Bir tarihte erimiş asfalt üzerinde sürmüştük Firu’yla. Ondan sonra lastiklerden/bisikletten kazımak-sökmekle uğraşıp durduk. Çıkıyorum rampayı. Uzaklardan gelen köpek havlaması da yakınlaşmakta. Çoban köpeği sürüsünü koruma isteğinde. Herhalde ilk defa bisikletli görüyor olmalı. Derhal köpekçe bir şeyler bağırıyorum. Şaşırıyor, susuyor. Dilini konuşmam bana olan güvenini sağlıyor. Çokça hayvan otlatan çocuklar var etrafta. Bisiklet meraklarını çekiyor, soru  soracaklar ama ben de rampanın konsantrasyonuna girmişim fazla konuşma heveslisi değilim. Devam et. [e] 29,5 km/16.47/%40 harcandı. %15-16, tırmanıyorum. O kadar yoruldum ki, durup adres soracak halim kalmadı.

Bayağı tırmandım, High ile. Sonra, mezarlık demişlerdi, soldan saptım ve devam ettim. Yol ve çevre çok güzel. Tırmanış bitip düzelince daha da güzelleşti etraf. Sonsuza doğru çayırlar uzanmakta sağlı sollu. Sürdüğüm yol uzaklara doğru incelerek kıvrılıp kaybolmakta. Güneş artık daha yatık, gölgeler yavaş yavaş uzuyor. Işık kızarmakta. Nadiren gelen bir dolmuş minibüsü, onun dışında kimsecikler yok. [e] 36,8 km/17.13/%60 harcandı. Beş altı ineğin arasından az tedirgin olarak geçmekteyim. Onlar da şaşkınlar, kaçışıyorlar, ben de yanlış yöne kaçarlarsa durmak üzere temkinli çıkıyorum yokuşu. Ne var ki yüklenmek durumundayım pedallara, karmaşık durumlar anlayacağınız.

Bu balatadan çıkan sese sinirlenerek, haliyle zift olayı nedeniyle uzayan güzergah falan derken nihayetinde Kahta-Karakuş ayırımına vardım. Bu kadar geldim kuşu da göreyim, gir sola. 200 metre sonra yerel dekorlu kafeteryaya yanaş, yerleş ve sor: “Çay kaça?” — “2,5.” Burası daha kuvvetli öpmeyi seviyor. WC bile Nemrut’tan pahalı, 2,- TL. İtiraz havamı öncekinde kullandığımdan burada mülayim estiriyorum rüzgarı. Nevzat Beyle ahbap oluyoruz. Çocuklar, yaş durumu, evlilik, emeklilik, turun rotası, iş güç durumu falan konuşulmakta. Gelen baba oğullar da dahil olunca kah kah kih kih oluyoruz. Bana kafeteryayı gezdiriyor, arka bölüm oldukça geniş, arazisi de çok büyük. Burası güzel bir mekan. Terasında yatmak mümkün. Ser tulumu mis gibi uyu. İsterdim doğrusu. Ama ÖE’ye ödemişim paramı peşin. Kahta ve Adıyaman herhalde anlaşmışlar ki parayı önceden istiyorlar yer ayırmak için.

Tam Karakuşu görmeye gideceğim gelenler oluyor. Nedense vatandaşlarımızda BMW merakı var. Herkesin ki BMW. Tabii ikinci el çok alınıyor-satılıyor. Yerli otoyu kimse almaz denilmekte. Ehh, BMW’ye alıştırdınız adamları, şimdi nasıl eşeğe biner.

Anıt mezar: Sütun üzerindeki kartaldan dolayı, Karakuş Tümülüsü olarak anılmakta. Üzerindeki taşlar dere yatağından toplanarak getirilmiş ve büyük bir tepe oluşturulmuş. Yüksekliği 21 metre. I. Antiochus’un oğlu II. Mithradates tarafından MÖ 1’inci yy.da annesi adına yaptırılmış. Burada kral II. Mithridates’in annesi İsias, kız kardeşi Antiochis ve kız kardeşinin kızı Aka yatmakta. Evet, anıt mezarın çevresinde bulunan 5 sütundan dört tanesi günümüzde durmakta olup, bir tanesi yıkılmış. Bu sütunlardan güneye bakanın üzerinde bir kartal figürü bulunuyor. Kartal, göksel gücü temsil etmekte. Doğuya bakan sütun üzerinde aslan ve boğa figürü var, yerdeki gücü temsil ediyorlar. Batıdaki sütun üzerinde kral Mithradates ve güneş tanrısı Apollo arasındaki tokalaşma sahnesi betimlenmiş. Kuzeyde yerde duran aslan ise harap durumda. 

Karakuş da etkileyici bir mekan. Hele de yatık gelen akşam üstü güneşinin kızıllığı daha mistik bir hale büründürmüştü ortamı. Memleket çok güzel ama daha Türk insanını yaratmadım demişti değil mi tanrı.

Burada da telefonlar alınıp verildikten sonra ayrılınıyor. Şimdi kalan 9 kilometreyi pedallamak, Karakuşta değiştirdiğim bataryanın gücünü maksimumda kullanarak, sağdaki dar güvenlik şeridinden Kahta’ya yaklaşmaktayım.

ÖE sağda, ışıklardan 300-400 metre kadar sonra denildi. Bina fena değil. Yer ayrılmış (52,- O.K.), asansör var. No 214 ikinci katta. Velespit bodrum çamaşır katında. Şarj, duş, kıyafet değişikliği ve resepsiyonda lokanta bilgisi almaca. Derken bir motorcu, kalmaya gelmiş. Sohbete geçiyoruz. Ehh hazır sohbete geçmişken yemeği de birlikte aramaya başlayalım.

Volkan Bey, İzmirli, Kıbrıs’ta yaşıyor evlilik nedeniyle. 60 günlük bebesi var. Motosikletli gezgin, Nemrut’a ve Göbekli Tepe’ye gidiyor. Yemeği ortak ısmarlıyoruz. Menemen ve cacık, Arnavut biberi, ikram çoban, büyük pet su; toplam 35 lira, fifti fifti yaptık. Çay eşliğinde geçtiğim yollara ilişkin, tanıştıklarımın isim ve tellerini, Kahta Sofra Restaurant sahibi (Ermeni asıllı, sanırım sonradan Müslümanlaşanlardan.) Necati Beyden de yol tarifleri alarak, gece 10’lara kadar, restoran kapanıyor biz halen terasta devam ediyoruz; sinema, hellimin kurusu (İlk duydum ve çok merak ettim.), İzmir, Kıbrıs... Telden tele atlayarak konuşmaktayız. 

Sabah 8’de kahvaltıda buluşmak üzere: “Buenos noches amigo.”

İki gündür internet sıkıntısı nedeniyle yapamadığım işleri saat 2’lere kadar tamamlayarak güne son veriyorum. 

Geç geldiğimden Kahta’yı gezemedim. Ama okuduğumdan öğrendiklerim: MÖ 3’ncü yüzyılın ortalarında Kommagene kralı Arsemes, buraya şehrin yanından geçen Nymphaios (Kahta) çayının ismine izafeten, “Nymphaeum kenti” ismini vermiştir. Nympha, Yunan mitolojisinde su ve orman perilerine verilen isimdir. Dolayısıyla, bu şehrin isminin su perisi kenti veya orman perisi kenti olması kuvvetli bir ihtimaldir. Daha sonraki tarihi süreçte, bölgede egemenlik kuran uluslar: Hititler, Mitanniler, Asurlar, Geç Hititler, Persler, Makedonyalılar, Roma ve Bizans imparatorluğudur. Yörede en büyük etkinlik gösteren Kommagene krallığı ise MÖ 69 yılında kurulmuş ve Romalılar tarafından yıkıldıkları MS 72 yılına kadar olan 142 yıllık zaman içinde büyük tarihi eserler bırakmışlardır. 670 yılında Emeviler, 758 yılında Bizanslılar ve Sasaniler, 926 yılında Namdaniler, 1226 yılında Selçuklular, 1284 yılında Memluklar, 1393 yılında Timur ve 1516 yılında ise bu kez Osmanlılar yörede egemenliği ele geçirirler. Cumhuriyetin ilk yıllarında ise, Kahta yerleşimi, Eski Kahta köyünün bulunduğu yerde iken, 26 km daha güneydeki, günümüzdeki yerine taşınmıştır.Kahta isminin kaynağı Süryanice’den geldiği söylenmektedir. Çünkü bir zamanlar burada yoğun Süryani nüfus bulunduğu biliniyor. Hatta, kelimenin tam anlamının ‘Gakta’ olduğu ve zamanla değişerek, günümüze ‘Kahta’ olarak geldiği belirtilmektedir.















Nemrut- Kahta 
Tur tarihi: 1 Ağustos 2018
Kat edilen mesafe: 46,72 km.
Ortalama hız: 17,1 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 2 sa 43 dk., dışarıda geçen süre 7 sa 16 dk. 
En yüksek sıcaklık  45 ˚C, en düşük  27 ˚C, ortalama 37,4 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 693 m, kaybı (iniş) 2138 m.
En düşük irtifa 603 m, en yüksek 2168 m.

Garmin yol bilgileri Nemrut-Kahta

Relive yol bilgileri Nemrut-Kahta

        

Kahta ÖE 0416 7262411

Nakliyat başlıyor. Minibüse velespit alınıyor, çantalar en arka 
sıraya yerleşiyor ve tıngır mıngır zirvenin yolunu tutuyoruz. 


Adaşım Mustafa Bey ile.

Dünyanın sekizinci harikası olarak tanınan, 10 metreyi bulan 
heykelleri ve metrelerce uzunluktaki kitabeleri ile UNESCO 
Dünya Kültür Miras Listesi’nde yer alan bu uygarlığın izlerini
 süren kültürel bir yolculuk; Kommagene Krallığı.... Başardık :))

Nihayet yoldayım, kilitli taş bu sefer. Tamam
 dokuya daha uygun, kabul.



Böyle bir iniş görmedim daha, %13-14, balatalar çayır
 çayır ötüyor, dönemeçlerde zor frenliyorum. 


İndikçe ısı artıyor, tepedeki serin rüzgar kendini fırın rüzgarına 
bırakıyor.  Hava yakıyor. 13 km'de 1000 m 
irtifa kaybettim, 922 m'ye geldim.

Şeytan Köprüsü gözüktü bile.


Şeytan Köprüsü; hem Roma dönemine, hem Selçuklu 
dönemine, hem de sonraki dönemlerde restore edilerek 
Memluklar’a da ev sahipliği yapıp kullanılmış.


Cendere Köprüsü gözüktü bile.

Bugün araç trafiğine kapalı olan Cendere Köprüsü,
Kahta çayının bir kolu olan Cendere çayının en dar kesiminde,
iki ana kaya üzerinde, büyük ve tali küçük bir kemerden oluşuyor. 

Köprü, Roma hükümdarı Septimius Severus zamanında
Samsat’ta karargah kuran 16’ncı Lejyon tarafından
 MS 200’ün başında inşa edilmiş.


Altından akan Kahta çayı bölgenin denizi olmuş. Kıyısı insanlarla
 dolu. Kimi suda, kimi kıyısında yatmakta. Ama çayın aktığı
 kanyon da ayrı bir güzellikte. Nasıl bir derinliği var, görseniz.


Çıkıyorum rampayı. Uzaklardan gelen köpek havlaması da
yakınlaşmakta. Çoban köpeği sürüsünü koruma isteğinde. Herhalde
 ilk defa bisikletli görüyor olmalı. Derhal köpekçe bir şeyler
bağırıyorum. Şaşırıyor, susuyor. Dilini konuşmam
bana olan güvenini sağlıyor. 

Anıt mezar; sütun üzerindeki kartaldan dolayı, Karakuş Tümülüsü 
olarak anılmakta. Üzerindeki taşlar dere yatağından toplanarak 
getirilmiş ve büyük bir tepe oluşturulmuş. 

Anıt mezarın çevresinde bulunan 5 sütundan 4 tanesi
 günümüzde durmakta olup, 1 tanesi yıkılmış.

Karakuş da etkileyici bir mekan. Hele de yatık gelen akşam
 üstü güneşinin kızıllığı daha mistik bir hale büründürmüş ortamı.



Kahta ÖE
























26. gün (devamı) Kahta-Adıyaman – 24. gün (öncesi) Karapınar (Yandere)-Nemrut




[bisikletle]Türkiye: Kommagene Krallığı

Erzurum-Aşkale = 52,86 km

Aşkale-Bayburt = 77,09 km 

Bayburt-Kelkit = 83,50 km

Kelkit-Erzincan = 72,25 km 

Erzincan-Kemah = 53,05 km 

Kemah-İliç = 66,35 km

İliç-Divriği = 77 km

Divriği-Arapgir = 82,06 km

Arapgir-Keban = 43,15 km 

Keban-Elazığ = 49,81 km

Elazığ-Kale = 58,10 km 

Kale-Pütürge = 64,11 km



Nemrut-Kahta = 46,72 km

Kahta-Adıyaman = 34,64 km

Adıyaman-Gölbaşı = 66,34 km 





Kadirli-Kozan = 35,91 km

Kozan-Feke = 46,82 km

Feke-Saimbeyli = 33,29 km 


Tufanbeyli-Tomarza = 74,90 km

Tomarza-Develi = 30,76 km

Develi-Talas = 44,33 km

Talas-Kayseri = 14,68 km