Ama burası İzmir değil, Durusu’daki Karaburun. İstanbul’a 70 km uzaklıkta güzel bir kıyı kasabası. Belki kasabalıktan çoktan çıkmış, kıyıda çirkin mirkin yazlıkları olan yer. Kıyısı da oldukça uzun. Biz gittiğimizde mevsimden dolayı boştu. Ama yazın dolan bu sahile yüzme yasağı levhaları dikilmiş. Acaba neden? Yüzülmesin sadece uzanılsın mı isteniyor? Yoksa deniz meniz de hak getire!
Yağmur yağmasaydı bir önceki hafta gidecektik, ama olmadı. Fırsat bu haftaya imiş. 30-31 Mart çadırlı bir şekilde uzanalım istedik. Cumartesi sabah 8’de Cengiz, 20 dakika sonra Serhan ve Levent, yoldan da Nevra ile buluşup bastık pedallara Kemerburgaz’a. Malum yol: Eyüp-Hasdal ve Kemerburgaz. Fazla uzun değil, 27 km. Saat 10.30’da vardık. Bu yolu çok gittik-çok anlattık. Tekrara gerek yok. Tek fark Nevra’nın lastik patlağı oldu.
Cengiz kahvaltı etmemiş-açtı. Biraz da nikotin ihtiyacı vardı. Kemerburgaz’a kadar dayandı. Ayhan Bey’in İpek Kıraathanesi’nde molamızı verdik. Kahvaltı için herkes malını ortaya koydu: kaşar, hıyar, domates, mısırdan ekmek, salam, sucuk... daha neler neler. Çaylar da gelince başladık tıkınmaya. Ohh ne ala...
Aslında sadece yenilmiyor, beraberinde de konuşuluyor. Neler mi? Şimdi aklımda kalanlar: sağlıklı beslenme, Leptin, o peynir bu peynir, kalori ve yağ durumları. Herhalde herkesin en önemli sorunu olsa gerek. Biri diyor ki, “bisiklet yediğimi yakmıyor”. Diğeri ise “yiyorum ama şişmanlamıyorum”. Sizce???
Yolumuz şimdi Kemerburgaz-Göktürk-Işıklar-İhsaniye ve Tayakadın olmalı. Doğrudur, aynen oldu.
Onbiri çeyrek geçe ayrıldık Kemer’den. Eski yolu kullandık. Sakin ve sessiz. Kıvrılarak geldik Tayakadın’a. Unutmayın, İhsaniye’yi geçip Jandarma’nın beklediği kavşaktan sola sapacaksınız. Düz gidilirse otoyola çıkılır ve Akpınar’a.
Yol boyunca çöpler de gördük şahinler de. Hele mandalar, çamura yatmış şaşkın şaşkın bizi izlemekteydiler. Ama köpekler de vardı. Ve de bir çift gördük ki dillere destan. 14 yıldır bölgedeki bütün köpekleri besliyorlar. Nasıl mı? Altlarında bir pikap dolusu mama. Ne isterseniz: hazırı, kemiklisi, tavuklusu, kurusu, ekmeği, sütü, yoğurdu... ağzına kadar dolu yürüyen bir büfe. Durup durup dağıttılar. Köpeklerin kuyrukları hiç durmadı. Etraflarında dolanıp durdular. Daha gelmeden yollara çıkmış onları gözlemekteler. Beslemeyle bırakmamışlar işi. Bey aynı zamanda sağlık hizmeti de veriyor, mantar, uyuz gibi hastalıklara karşı. Bu iyiliğin insan psikolojisinde karşılığı ne olabilir?
Otoyolun yapılmış olması eski yolu atıl bıraktı. Bizim için daha iyi oldu tabii. Rahat rahat gidiliyor. Ancak kullanılmadığından da bazı bölümleri bozulmuş, çökmüş durumda. Hatta Tayakadın’a giden ayrım otoyol bariyerleri tarafından kapatıldığından bisikletleri üzerinden aşırtmamız gerekti. Öyle de yüklüydüler ki bizim gücümüz yetmedi. Sağ olsun köpek dostu bey Herkül gibi yardımcı oldu.
Sokak köpeği sorununun her ülkede çeşitli boyutlarda var olduğu söylenebilir. Ancak bu işin kontrolünü elde tutan ülkeler başarıyı, eğitim yaparak ve yasalar düzenleyerek elde etmiştir. Bu eğitim ve yasaların ana fikri, UNESCO tarafından 15 Ekim 1978 tarihinde Paris'te yayınlanmış on dört maddelik "Hayvan Hakları Evrensel Bildirisi" içerisinde bulunmaktadır.
İşte söz konusu bildiriden birkaç madde:
Bütün hayvanlar yaşam önünde eşit doğar ve aynı var olma hakkına sahiptir (1. md).
Bütün hayvanlar saygı görme hakkına sahiptir. Bir tür hayvan olan insan, öbür hayvanları yok edemez, haklarını çiğneyerek onları sömüremez, bilgilerini hayvanların hizmetine sunmakla görevlidir. Bütün hayvanların, insanlarca gözetilme, bakılma ve korunma hakkı vardır (2. md).
Hiçbir hayvana kötü davranılamaz, onlara karşı acımasız ve zalimce eylem yapılamaz. Bir hayvanın öldürülmesi zorunlu olursa bu, bir anda acı çektirmeden ve korkutmadan yapılmalıdır (3. md).
İnsanların yanlarına aldıkları bütün hayvanlar, doğal ömür uzunluklarına uygun sürede yaşama hakkına sahiptir. Bir hayvanı terk etmek, acımasız ve aşağılık bir davranıştır (6. md).
Hayvanların korunmasını ve refahını savunan örgütler hükümet düzeyinde temsil edilmelidir (14. md)...
Farklı ülkelerde köpekler konusunda çıkarılan yasa ve yönetmelikler vardır.
Pek çok ülkede köpeklerin tasma numarası veya tetavür (dövme) ile kalıcı olarak işaretlenmesi, vesikalanması ve hayvanın çevrede başıboş bırakılmaması yasa gereğidir. Sorun karşısında hayvan sahibine, trafik suçlarında olduğu gibi para cezası verilmektedir. Amerika, Almanya ve Fransa bu uygulamanın öncülüğünü yapan ülkelerdir.
Kısırlaştırma kliniklerinin açılması ve kısırlaştırılmayan köpeklerden alınan vesika ücretinin yüksek tutulması, gereksiz üretimin kontrol edilmesini amaçlamaktadır. Köpeklerin kuduz hastalığına karşı gereği gibi aşılanmaları da pek çok ülkede yasa gereğidir.
Kısırlaştırma kliniklerinden ve vesika ücretlerinden sağlanan gelir, halk eğitimi için kaynak oluşturmaktadır.
Köpek çalmak, terk etmek, zehir veya silahla öldürmek pek çok ülkede ağır ceza gerektiren suçlardır.
Hasta, yaralı, yaşlı, istenmeyen ya da evsiz köpeklerin yok edilmesi (euthanasia) ancak dikkatli incelemelerden sonra, hayvan korkutulmadan ve uyutularak yapılabilmektedir. Hayvanların son dakikalarının acısız, korkusuz ve hoş geçmesi için özen gösterme konusunda hayvan uyutan görevlilerin eğitilmeleri, bazı ülkelerde yasa gereğidir.
Bizde ise, büyük tepkiler karşısında geri çekilen “5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi” meselesi var. Bu tasarı sokak hayvanlarının toplanarak “Doğal Hayat Parkları”na götürülmesini, bazı durumlarda “uyutma” tedbirini ön görüyordu. Ancak sonradan gelen açıklama tasarının geri çekilmediği, tekrar görüşülüp olgunlaştırılacağı yönünde. Buna 5199 kere HAYIR!!! diyeceğiz.
Pet-Shop’larda kedi-köpek ve tavşan gibi hayvanların satışını yasaklayan Kadıköy Belediyesi’ni buradan kutlamak isteriz. Diğer belediyelere örnek olsun. Bakınız HT
Tayakadın’da durmadık ve köye girmeden sağdan Durusu’ya inen yokuşu kullandık. Yol biraz bozukça da olsa, daha kestirme. Tabii köyde köpekler daha korumacı oluyorlar. Bölgelerine girmiş oluyorsun. Koruma içgüdüsü olsa gerek, sizi görür görmez bir kıyamet kopuyor. Acaba hoş geldin mi diyorlar yoksa sen de mi kimsin? Ama böyle durumlarda panik olunmamalı. Daha yanınıza gelmeden konuşmaya başlayın onlarla. İnsan sesini duyduklarında rahatlıyorlar. Sanırım bisikletli pek görmediklerinden yabancı muamelesi görüyoruz. Ama insan sesi onları sakinleştiriyor. Veya Levent’in kuru sıkı patları da aynı işi görebiliyor!
Durusu’ya girmeden yol kenarında köylü tezgah açmış, yumurta, peynir, yağ, bal satıyor. Firuzan biraz taze peynir aldı, kilosu 12,5 lira. Hiç de ucuz değil köy için.
Bu gezide fotoğraf makinemi evde unuttum. Bu iyi olmadı tabii. Daha doğrusu ön çantayı unuttum. İçinde Veysel Bey’in telefonu da vardı. Niyetim yola çıkmadan arayıp biraz sebze yemeği sipariş etmekti. Küçük bir köfteci dükkanı var Durusu’da, her gelişimizde uğradığımız. Kendisi Fikret Albay’ın yakın dostudur. Bisikletçilerin uğrak yeri olmuştur. Geldiğinizde siz de yemeklerinin tadına bakın. Gerçi biz hep hanımının yaptığı sebze yemeklerini yiyoruz ama köfteciler pek memnun ayrılıyorlar. Levent ve Serhan köfteye takıldılar, biz, Nevra ve Cengiz yoğurtlu ısırgan otu ve bezelye yemeğine daldık. Köfteler ne tuttu bilmiyorum ama bizimki 20 liraydı, 4 kişi için. Bilmeyenlere yerini tarif edeyim: Durusu’ya girdiniz. Jandarmadan sonra yol çatal olup siz sağdan devam ettiğinizde çarşısına geliyorsunuz. Sırasıyla köfteciler başlıyor. Solda, en sonda ‘Veysel Baba’ yazan küçük dükkan, 0216-7677306.
İkibuçuktu oturduğumuzda, neredeyse dört olmuştu ayrılırken. İstanbul’dan 59 km uzaktayız. Durusu çıkışında çınarın altında bir çeşme vardır. Gürül gürül suyu akar, kocaman ağzından. Sularımızı tazeleyip Yeniköy’e doğru pedal bastık. Köy yolları ayrı bir keyif. Kokusu havası değişik. İnsanları ilgili, selamlıyorlar sizi. Çocuklar meraklı, özellikle de bisilere. Muhtarlığın önündeki gençlerle sohbetimiz sırasında Levent de yetişti. Dizindeki sıkıntıdan dolayı tam pedala basamıyor, o nedenle geride kalıyordu. Nevra desen önlerde uçuyor. Serhan’ın işi kolay. Yükü yok, bisikleti de hafif. Ama Cengiz. En havaleli o. Bisikletine sığmamış bir de sırtındaki çantayı doldurmuş. Sanırsın ki Rusya’ya gidecek.
Yeniköy devamı güzel bir yokuştan sahile inilir. Sonrası deniz havası. Uzunca bir kıyı şeridi vardır burada, Yeniköy ve Karaburun’a ait. İstanbul yönüne 13 km, Edirne yönüne 15 km olduğu söylenmekte. Balıkçıların mendireğine indik. Dalgalar sert çarpmakta. Hava öyle sıcak ki adamın canı denize girmek istiyor. Ama ancak haziranda girilirmiş denildi. Biraz foto çekip Dostlar Kamp’a döndük (17.20). Sami Bey ile önceki gelişimizde ve de telefonda tanışmıştık. Zaten Nevra, Serhan ve Cengiz barakalar için görüşmüşlerdi. Bekleniyorduk yani. Kısa bir yeniden tanışma sonrası Sami Bey kalınacak oda ve çayırı bize teslim edip ayrıldı yanımızdan. Çadırlar kurulup, odalara yerleşilip 70 km’nin yorgunluğunu çıkartmak için kampın lokantasına oturduk. Hafiften başlayıp, bir büyük, bol patates, az domates, biraz daha peynir, balık da olsun, bir küçük, helva da gelsin diyerek gece 11’i bulduk. 4 - 5 saattir sohbet ediyoruz. Yani her şeyi kurtardık, tüm meseleleri çözdük, analiz ettik-saptadık... Bıraksanız bir bu kadar daha konuşurduk ama yarın hem yol vardı, hem de saatler ileri alınıyordu. Zorlanmamak için istirahate çekildik, yani uyku faslı başladı.
31 Mart 2013, Pazar / 2. gün
Gece tilki uykusu uyudum, çorapları giyene kadar. Sonra derin uykuya dalabildim. Cengiz’in çadırından sesler gelmeye başladı. Uyanmış, hazırlanmakta. Firuzan çoktan kalkmış. Ben biraz daha tembellikteyim. Güzel bir güne benziyor. Güneş çadırı aydınlatmakta. 1 saat ileriye alınınca kalkışımız 7.15 olarak belirlendi. Levent soğuktan uyuyamamış. Dönüp durdum diyor. Serhan da yatağa yabancılık çekmiş. Nevra’da şikayet yok. Rahatlıkla uyumuş. Cengiz çadırdan memnun. Biz de şikayetçi değiliz. O halde toparlanıp, hesabı ödeyip ayrılma vakti: 8.50. Yemeklere 300, çadıra kişi başı 5, odaya 20 liradan toplam 375 lira olabilecek en adil şekilde bölünüp borç kapatıldı. Bilginiz olsun, kredi kartı geçerli. Rezervasyon için 0212-7622018.
Sahilden köye dik bir yokuşla çıkılır. Pedalla, iterek hepimiz kahvaltı için Asma Altı Cafe’ye geldik. Kalanlara biraz daha ekleme yapıp güzelce bir ziyafet çektik.
10.15’de Karaburun’u geride bırakmaya başlamıştık. Hava sıcak, termometre 20’yi gösteriyor. Buradan Durusu’ya kadar yol öyle güzel ki. Sanki bir masal ülkesindesin. Gölün parıldayan suyu, etrafın yeşilliği, çiçeklerin kokusu, sabahın keyfi, tepedeki leylekler... müthiş. Herkesin yüzünde bir tebessüm. 7 km’lik bir mutluluk.
Bu güzelliği bilen başka bisikletçiler de gördük Karaburun’a pedal basan. Bir hayli de kalabalık gelmişler, sanırım 13-14 kadardılar. Yolda bisikletçi gördüğümde mutlaka selam veririm. Tam en sonuncunun yanından geçiyorum “Dorsay” diye bir ses. Şöyle gözümün kenarından görebildim “Necmi”. Ne güzel tesadüf, ama öyle hızlı geçtik ki duramadık sadece selamlaştık. Zaten rastlamasaydım şaşardım. Her turumuzda mutlaka bir yerde karşılaşıyoruz. Sazlıbosna gezisi sırasında tanışmıştık sonra farklı yerlerde defalarca rast geldik.
Durusu’da su takviyesi yapılıp Tayakadın’a tırmandık. Kırıcı bir dikliği yok, tatlı sert dediklerinden. Biraz uzunca ama öldürmüyor (2 km). Tepede kahve molası verilmek istendi ama kahve olmadığından çay-soda-ayranla idare edildi. Yarım saat kadar oturuldu, 11.40’da ayrıldık.
Artık yeni otoyol nedeniyle eski yol kalmamış. Biraz karışık ama. Bazı yerler eski yol, sonra yeni yola giriyorsun. Yani tuhaf. Bir yerden gidiyor sandık, hatta sorduk da, tamam dediler sonra çıkmaz oldu. Tarladan iterek ana yola indik falan. Yani karışık. Otoyoldan gideceksin, ama o da gürültülü. Devamlı vızır vızır durumları.
Dönüşü farklı yapalım diye Tayakadın’dan Arnavutköy’e saptık. Kocaman rüzgar pervanelerinin altından geçip, buranın ilçesi kaotik Arnavutköy’e fazla bulaşmadan Bolluca’ya doğru saldık bisikletleri. Ohh gel keyfim gel, devamlı iniş. İçemediğimiz kahveyi Bolluca’da bulduk. Hem de 1 liraya. Çay 50 krş. ama soda da 1 lira. Çok güzel limonlu Neskahvesi yapıyorlar. Serhan’a getirdi çaycı ama satamadı. Neredeyse 1 saattir buradayız. Kuruyemişleri de bitirip İstanbul’un yolunu tekrar tuttuk.
Acayip damperli kamyon trafiği var bu bölgede. Sanki tren vagonu gibi peş peşe dizilmiş gidiyorlar. Sanırsın ki birbirine bağlılar. Hafriyat döküyorlar. Herhalde 3. havaalanı kazıları başlamış. Yoksa bu kadar kamyon niye? Feci bir gürültü ve toz. Zor kaçtık. Göktürk ise başka bir sirk. Hava güzel diye herkes ortalıkta (31,4 °C). Arabalar ya 4x4 ya da yarış. Benzincide WC yapıp Kemerburgaz’ı transit geçip Cendere yolundan Kağıthane’ye ulaştık. Ama esas kıyamet buradaymış da haberimiz yokmuş. Az önce anlattığım damperli kamyon trafiğine araba ve minibüs de eklenince anamızdan emdiğimiz süt burnumuzdan geldi. Yoldaki delikten mi kaçacan, arkandan gelen kamyonu mu kollayacan, duran minibüsü mu sollayacan, yoldaki yaya mı görecen! Ne edecen bu tozun-dumanın içinde? Sen kimsin?
Kağıthane’de verdiğimiz bir çay molasında son kalanları da temizledik. Simit, elma, portakal, domates, peynir ne varsa. Sonra ‘Has Bahçe’ dedikleri dere kenarındaki büyük yeşil alanın yanından, uzunca süren bir parke yoldan, mangalcıların dumanları arasından geçip Bilgi Üniversitesi’ne çıkıp Eyüp-Balat-Eminönü trafiğine bulaştık. Burası da feci kalabalıktı. Nevra Balat’ta ayrıldı. Biz Cengiz’le Karaköy’den vapurla Kadıköy’e (18.30), Levent ve Serhan da Beşiktaş’a. Dönüş yolu 75 km tuttu. Gidişten biraz daha uzun.
Şu bir gerçek ki bazı yollardan gidilmemeli. Trafik sıkışıklığı bisiklet için bile aşılması zor bir durum. Kamyonların tozunu-toprağını yutmak zorunda kalmak da hiç çekilir değil. Ama köylere, göllere, derelere de başka türlü ulaşılamıyor.
Keyifle bir hafta sonu geçirmiş olduk.
Karaburun Rotası
Gidiş: Karaköy-Eminünü-Balat-Eyüp-Hasdal-Kemerburgaz-İhsaniye-Tayakadın-Durusu-Yeniköy-Karaburun, 70 km.
Dönüş: Karaburun-Durusu-Tayakadın-Arnavutköy-Bolluca-Işıklar-Kemerburgaz-Cendere-Kağıthane-Silahtarağa-Eyüp-Balat-Eminönü-Karaköy, 75 km.
Tur tarihi: 30-31 Mart 2013
Kat edilen mesafe 69,42 km (gidiş), 79,72 km (dönüş).
Ortalama hız 10 km/sa (gidiş), 10,9 km/sa (dönüş).
Bisiklete biniş süresi 4 sa. 39 dk. (gidiş), 5 sa. 21 dk. (dönüş), dışarıda geçen süre 9 sa. 34 dk. (gidiş), 10 sa. 17 dk. (dönüş).
En yüksek sıcaklık 28 ˚C, en düşük 15 ˚C, ortalama 22 ˚C (gidiş),
34 ˚C, en düşük 21 ˚C, ortalama 27,8 ˚C (dönüş).
İrtifa kazancı (çıkış) 1035 m, kaybı (iniş) 1055 m (gidiş).
İrtifa kazancı (çıkış) 983 m, kaybı (iniş) 962 m (dönüş).
Tur bilgisi
Gidiş: Karaköy-Balat-Eyüp-Hasdal-Kemerburgaz fazla çıkış olmayan rahat bir yol. Kemerburgaz-Işıklar-İhsaniye-Tayakadın eski fazla kullanılmayan bir yol olduğundan rahat. Fazla tırmanışı yok. Kısa bir bölümü otoyol. Tayakadın-Durusu-Yeniköy-Karaburun sahil aynı şekilde çok ağır tırmanışları olmayan köy yolu.
Dönüş: Karaburun köye dik bir çıkış. Karaburun-Durusu müthiş keyifli bir iniş (7 km). Durusu-Tayakadın uzun bir çıkış (2 km), ama öldürücü değil. Tayakadın-Arnavutköy inişli çıkışlı orman içinden geçen yol. Arnavutköy’de kalabalık trafik var. Bolluca’ya iniş (Tayakadın-Bolluca15 km). Bolluca İhsaniye inişli çıkışlı ağır kamyon trafiği yolun 2. yarısında. İhsaniye-Göktürk-Kemerburgaz-Cendere yolu düz. Yerleşim bölgeleri kalabalık trafik var (Bolluca-Kağıthane 36 km). Kâğıthane-Eyüp-Balat-Eminönü yoğun trafik (13 km). Pazar günleri çok kalabalık.
Yolun tamamına yakını asfalt. Bazı yerler tamirde-stabilize. Otoyol da güvenlik şeridi 2 m. Köy yolları sakin. İstanbul’a yakın bölgelerde trafik artmakta.
Karaburun’da pansiyon lokanta var. Sezonuna göre 1-2 veya daha fazla. var. Dostlar kamping restoran 0212-7622018. Durusu’da lokanta var, köfteci bol. Yol boyunca çay-kahve bolca.
Fotolar için Cengiz, Levent ve Firu’ya teşekkürler.