31 Ağustos 2019

[bisikletle]Türkiye: Urartuların İzinde (Muş II)

30 Ağustos 2019, Cuma / Muş II (26. gün)

Zafer Bayramı Kutlu Olsun

Türk Kurtuluş Savaşı: Mustafa Kemal Paşa'nın bizzat yönettiği Dumlupınar Meydan Muharebesi, Türk Ordusu'nun kesin zaferiyle sonuçlandı. Yunan Ordusu Başkomutanı Nikolaos Trikupis ve kurmayları esir edildi (30.8.1922).

Erken uyandım, yatakta dönmekteyim. Oda rahat, sıkıntı yok. Pencereden gelen yağmur sesiyle kalkıyor ve feci bir sağanağın inmekte olduğunu görüyorum. Doğru ya, meteo bugün için bölgede yağmur gösteriyordu. Burada ikinci günü düşünmüş olmam da isabet oldu yani. Bu havada çıkmazdım herhalde.

8.55’de vilayette tören olacak denilmişti. Katılmak istiyorum. O nedenle 8’i az geçe kahvaltı salonuna çıktım. Çıktım diyorum çünkü üst katta. Kahvaltı Bitlis’ten çok zayıf. Kendime göre bir tabak hazırlayıp güzelce doyduktan sonra sarı ceketi ve şemsiyeyi alarak vilayet yolunu tutmaktayım. Hani şemsiyeye ne gerek var diyorduk yaz günü, ne de iyi ettiğimi görmüş oldum. Sarı ceketi de kaldırmıştım tekrar torbasından çıkartmış oldum.

Güvenlik kontrolünden geçip tören alanının kenarında yerimi aldım. 9’da başladı. Malum program: saygı duruşu, istiklal marşı, çelenk konulması, günün anlam konuşmaları ve kapanış. Yarım saatte tamamlanıyor.

Bugün burada 2’nci günüm. Md. Yrd. beye soruyorum, neler yapabilirim? “Murat Köprüsüne gidin” diyor, “15 kilometre gibi bir uzaklıkta. Sonra da tren istasyonunu görün.” Harika. Bir dolmuşa atlayıp önce Çiftlik’e gidiyor (2,5). Orada yarım saat bekleyip çay eşliğinde şoförlerle sohbet ediyor, sonra köprüye devam ediyorum (2,5). Burada biletler çift satılıyor, yani 2 kullanım için. Hava da bu arada indirmeye devam ediyor. Üzerimde sarı ceket, tepemde şemsiye ile muhteşem köprüden geçip kafeteryaya çıkıp bir sade eşliğinde köprünün altından akmakta olan azgın suya 1 saat kadar bakarken, eşe dosta çektiğim video yollanıyor, 30 Ağustos kutlama mesajları gidip geliyor.
Köprü dün-bugün

Kısaca tarihçesine bakacak olursak köprünün; 13. yüzyılda Selçuklular döneminde yapıldığı tahmin ediliyor. Köprüde bulunan 1871 tarihli kitabeden Osmanlı döneminde restore edildiğini öğrenmekteyiz. 143 metre uzunluğunda, 5 metre genişliğinde. Toplam 12 oluk gözüne sahip. Ama bir de buraya ilişkin bir efsane var, yöre insanı arasında anlatılan. Dinleyelim: Köprüyü Ermeni zengin bir kız yaptırmış ve yapımı sırasında köprüyü görmeye gittiğinde köprüde çalışan bir ustanın oturduğu noktada sürekli bir kibrit yaktığını görüp sinirlenmiş. Usta kıza ”çok cimrisin” demesi üzerine Ermeni kız ”Cimri olmadığımı kanıtlamak için köprünün ayağına bir küp altın gömeceğim.” demiş. Bu efsane üzerine birçok zaman gömülen küp altını bulmak için köprü tahrip edilmiş ve hatta orta ayakları patlayıcı kullanılarak yıkılmış. Eski fotolarda bunu görüyoruz. Yapılan restorasyon çalışmaları ve güvenlik önlemleri ile köprü artık koruma altında. Şu definecilik ne iştir değil mi? Gezilerde gittiğim pek çok yerde beni defineci sanıyorlar. Sanki bir bildiğim var, gelmişim patlatmaya. Ortaklık teklifi bile edildi J

Dönüş aynı yoldan. Belediyede inip dünkü Park Lokantasında bu sefer gene ayran aşı yanına yoğurtlu kızartma alıyorum. Onlardan da ikram ezme ve çoban salata ile doyuyorum (21,5). Ayrılmadan bana bir çay ve az irmik helvası ikram ediliyor. Hafif ılık olan irmik en sevdiğim tatlılar arasında. Hele Firuzan’ın yaptığı, tarçın ve tahin ile sunduğu, bir de dondurma koyuyor yanına; yeme de yanında yat mı derler? Bu da nereden çıkmıştır? Yeme-yat!

ÖE’ye döneyim. Dün yapamadığım bürokratik işlemleri tamamlar, sonra da pansumanı yeniler, tren istasyonunu görmeye giderim. 
Muş Toplu Ulaşım bileti

Ana cadde boyunca yürümekteyim. Bankadan çekilen nakit takviyesi, Şifa Hastanesinde yenilenen pansuman... Oldukça kuvvetli bir sargı yapıldı, kaymasın diye. Ama kolumu da bükemiyorum şimdi doğru dürüst. Sıkıntılı durumlar. Gözlük kılıfını unutmuşum odada. Alıp İstasyon yazan minibüse binip pek uzakta olmayan Muş Garına varıyorum. Bu sırlarda tren-mren kalkmadığından kimsecikler yok ortalıkta. Rayları kapayan karları temizlemek için bir lokomotif görüyorum, sapsarı rengiyle dikkat çekici, fotoğraflıyorum. Tatvan Ekspresi geçiyormuş buradan. Bir de bölgesel trenler, Elazığ’a giden. Hep şu demiryolu taşımacılığı neden bizde yetersiz, neden var olanlara da bisikletle binmek mümkün değil diye hayıflanıp dururum. Hele de YHT, katlanmayanı hiç almıyor. Halbuki yurt dışında artık bisikletli ulaşımı ve turizmi teşvik için bisikletler daha çok hatlara/trenlere alındığını gıpta ile okumaktayım.

Kısa bir süre istasyonda geçirip gelen minibüse tekrar atlayıp belediye son durağında iniyor, sokak aralarından, manavlara, dükkanlara falan bakarak yürümekteyim. Hep görüyordum, merak da ediyordum, av malzemeleri/silah falan satan dükkanlar. Bunlar kuru sıkı mı, oyuncak mı? Birine girip soruyorum; ruhsatlı av silahlarıymış. Savunma amaçlı diyor satıcı. Kuru sıkılar da kayıtlı satılıyormuş. İnternet üzerinden kayıt ediliyor her satılan. Tüfeklere bakarsan görünüşleri acayip. Yani sanki Rambo’nun silahı gibiler J

ÖE’nin bahçesinde içilen bir çay sonrası gene ana caddeye çıktım. Canım bir şeyler yemek istiyor. Haşlanmış mısır alıyorum. Pek de lezzetli değil artık bu mısırlar. Sanki şekere batmış gibiler. Hava hafiften kararmaya doğru gitmekte. Devam yürümeye. Çiğ köfte mi yesem? Tatlıses’i sevmiyorum, adamı sevmiyorum. Bol çeşidi olan bir market var, kaliteli malzeme satıyor. Ancak orada sandviç yok, ekmek alıp içine peynir mi koysam? Ama yanımda çakım olmadığından vaz geçiyorum. Simit Sarayındaki simitler pek taze durmuyorlar. Derken bir pizzacıya rastlıyorum. İnce hamur var mı? - Var. Bir vegi 17 liraya mideye iniyor. Hamuru iyi ki ince demişiz. Yoksa deve hamuru gibi gelecekmiş. Bunun bile incelikle ilgisi yoktu.

Dönüşte Antep Pazarından aldığım muska ve cevizli sucuğun(13-) üçü iniyor bile. Nereye olsun, mideye JHava düne göre bayağı serin, sarı ceket üzerimde. Yağan yağmur iyi serinletti. Yarın yola çıkacağımdan sokaklarda fazla oyalanmayıp hazırlığa başlıyorum.




Güvenlik kontrolünden geçip tören alanının
 kenarında yerimi aldım. 9’da başladı

Malum program: saygı duruşu, istiklal marşı, çelenk konulması,
 günün anlam konuşmaları ve kapanış. ½ saatte tamamlanıyor

Murat Köprüsü


13. yy’da Selçuklular döneminde yapıldığı tahmin ediliyor

Kafeteryada bir sade eşliğinde köprünün altından akmakta
 olan azgın suya 1 saat kadar bakarken, eşe dosta çektiğim video
 yollanıyor, 30 Ağustos kutlama mesajları gidip geliyor

Eşek gitmez yolların var, yap yap bitmez işlerin
 var, uçan kuşta gelecek haberin var


Park Lokantası



ÖE’ye döneyim. Dün yapamadığım bürokratik işlemleri
 tamamlar, sonra da pansumanı yeniler, tren
 istasyonunu görmeye giderim

Ana cadde boyunca yürümekteyim. Bankadan
 çekilen nakit takviyesi


Pek uzakta olmayan Muş Garına varıyorum

Bu sırlarda tren-mren kalkmadığından kimsecikler yok ortalıkta


Hep şu demiryolu taşımacılığı neden bizde yetersiz, neden var
 olanlara da bisikletle binmek mümkün değil diye hayıflanıp dururum

Rayları kapayan karları temizlemek için bir lokomotif
 görüyorum, sapsarı rengiyle dikkat çekici



Kısa bir süre istasyonda geçirip gelen minibüse tekrar atlayıp
 belediye son durağında iniyor, sokak aralarından, manavlara,
 dükkanlara falan bakarak yürümekteyim



N harfini ters yazmak da ne oluyor?






Hava hafiften kararmaya doğru gitmekte. Devam yürümeye

Derken bir pizzacıya rastlıyorum. İnce hamur var mı? - Var. Bir
 vegi mideye iniyor. Hamuru iyi ki ince demişiz. Yoksa deve
 hamuru gibi gelecekmiş. Bunun bile incelikle ilgisi yoktu

Muş by Night
































































27. gün (devamı) Muş-Kulp – 25. gün (öncesi) Bitlis-Muş






[bisikletle]Türkiye: Urartuların İzinde


Kars-Kağızman = 49,25 km

Kağızman-Tuzluca = 60,63 km

Tuzluca-Iğdır = 48,61 km


Çaldıran-Erciş = 72,05 km

Erciş-Adilcevaz = 70,31 km

Adilcevaz-Tatvan = 72,24 km

Tatvan-Hizan = 47,21 km

Hizan-Bahçesaray = 69,69 km

Bahçesaray-Çatak = 63,21 km

Çatak-Pervari = 73,58 km

Pervari-Şirvan = 71,65 km

Şirvan-Siirt = 27,49 km

Siirt-Baykan = 47,77 km

Baykan-Bitlis = 57,27 km

Bitlis-Muş = 76,67 km

Muş-Kulp = 95,50 km

Kulp-Silvan = 87,91 km

Silvan-Bismil = 60,58 km

Bismil-Batman = 53,42 km

Batman-Kurtalan = 60,31 km



30 Ağustos 2019

[bisikletle]Türkiye: Urartuların İzinde (Bitlis-Muş)

29 Ağustos 2019, Perşembe / Bitlis - Muş, 76 km (25. gün)

ÖE’nin zengin kahvaltısını ne yazık ki kaçırıyorum. Erken kalkıp erken hareket etmek gerekiyor bu sıcaklarda. Burası rahattı. Hazırlanıp yola çıkmak 6.43’de oluyor. ÖE neredeyse Muş yoluna çok yakın. Üzerimde ince yelek var. ÖE’nin yokuşundan inip yolun karşısına geçtikten sonra gelen alt geçitten otoyola bağlandım. Sabahın erken saati, serinlik var, fazla trafik yok. Harika bir başlangıç. Bugün yolum 85 kilometre gibi. Başta bir tırmanışı var ancak ardından 30 kilometrelik bir iniş ve 50 kilometre uzunca düz bir yol. Doğu Anadolu’nun Yukarı Murat-Van bölümünde, Çar Deresi ve Korni Deresi arasındaki ovaya kurulmuş olan Muş beni bekliyor.

Daha Bitlis’teyim. 1725 m R şu anda. Bölünmüş yol. Güvenlik şeridi yer yer taşlı-kumlu. Gidilecek gibi değil. Ama asfaltın durumu idare ediyor. Kaymak olmasa da. Bitlis Eren Üniversitesi Yerleşkesinden geçmekteyim. Her ile bir üniversite kapsamında 2007 yılında kurulmuş, genç bir üniversite. Bünyesinde 5 Fakülte, 8 Meslek Yüksekokulu, 3 Yüksekokul, 2 Enstitü, 14 Uygulama ve Araştırma Merkezi bulunmakta. Bitlisli Eren ailesine ait Eren Holding’in yatırımıyla kuruluyor. Aile kağıt, ambalaj, çimento, enerji, turizm, perakende sektörlerinde faaliyet göstermekte. Yol boyunca ana okulu, ilk okul, spor tesisi gibi eğitim kurumlarını da görüyorum.

5,5 kilometre sonra Bitlis bitiyor. Çok hafif bir tırmanışla 1735 metrelere geldim. ÖE’de matarayı dolduramamıştım. Soldaki benzinciye giriyor, musluktan akan soğuk suyla tazeliyorum. Bölgede halen sular musluktan içilebiliyor. Çocukluğumda İstanbul’da da içe(bili)rdik.

Geldim Tatvan-Muş kavşağına. Benim soldan devam etmem lazım. Ve saptığım yolun durumu harika, kaymak. Güvenlik şeridi de var, gayet geniş. Dümdüz giden yolda etrafı izleyerek pedallıyorum. Yol kenarında kar direkleri bulunuyor. Türkiye’de yaşanan en uzun kışlardan biri de Bitlis’te yaşanmakta. Kış oldukça erken gelip geç bitermiş. Sert bir karasal iklimi var. 

Ve hafiften inmeye başlıyoruz. 1712 metreden, hiç pedal çevirmeme gerek olmadan, %-2 ile kendiliğinden gidiyor velespit. Bana da etrafı izlemek, foto ve video çekmek kalıyor. Saat 7.20. 8 buçuk gibi Muş ÖE’yi aramalıyım. Yer durumları için.

Herhalde km hesabını yanlış yaptım. 85 diyordum ama Bitlis’in içinden. ÖE zaten bir 6 km uzağında, yani benim bugün yolum 80’nin altında olmalı. Bir de Bitlis çıkışında uygulamanın gösterdiği rampayı da ÖE’ye gitmek için geldiğim gün çıktığımdan, fazla dik ve uzun değildi sabahki tırmanış... İyi oldu bu durum J

Güroymak diye bir ilçesi var Bitlis’in, 14 kilometre demişlerdi. Orada su doldurabilirim. Yol üzerinde ilkin sağda sonra da solda birer kalekol görünüyor. Ama aralarında bayağı mesafe var. Uzunca iniyorum. 22’nci kilometrede Güroymak, yahut asıl adıyla Norşin geçiliyor. Selçuklular döneminden başlayarak Nemrut Dağı’nın eteklerinde bir yerleşim yeri, Muş Ovası’nın güney ucunda. Nemrut’un eteklerinden çıkan harika kaynak suları ve kaplıcalara sahip. Burada da Ahlat benzeri mezarlık ve kümbet olduğu yazılı. ÖE de var. Gelinir J

1294 metreye indim, 1700’lerden. 400 küsur metre alçaldım. Muş’a doğru da devam ediyor. Sıcak bölgeye giriyoruz. Güroymak’tan sonra yol düz oluyor. Muş ovasını geçmekteyim. Sıfır eğim. Buralarda levhalarda Kürtçe de şehir isimleri, Hoş Geldin/Güle Güle yazmakta. W-X harfleri var onların alfabesinde. Karpuzcular geliyor, dizili vaziyette. Hepsi yol kenarındaki güvenlik şeridine römorklarını çekip satış yapmaktalar. Ardından kavuncular. Adamlar kasanın dibine oturmuşlar, gölgeye, kavun yemekteler. Beni de davet ediyorlar ama yolu bitireyim oyalanmadan, pas geçiyorum. 1240 metrede seyrediyor yol. Saat 08.12/35 km. Yönüm batıya. 24 km/sa ile rahatlıkla sürüyorum. [e] 40 km/08.30/%20 harcandı. 1236 m R. Sağımda bir bataklık. Su altında büyükçe bir alan. Artık Muş il sınırları içindeyim. Bulanık sapağı geçiliyor, 08.45/47 km. Yolun iki yanı ve derinlere doğru da hayvan otlatılıyor. Büyükbaşlardan manda, inek, küçüklerden keçi, koyun. Hayvancılık bölgenin önemli bir geçim kaynağı. 

İyi bir tempo yakaladım, film şeridi gibi akıyor görüntüler. Yol kenarında ezilmiş köpek, şimdi de tarlada ölmüş bir inek. Evlerin önlerinde tezekler tepelenmiş. Kışlık yakacak. Çocuk çoban 6 ineği gütmekte. 

Muş Ovası

Alanın Tanımı: ÖDA, Muş il merkezinin kuzeydoğusunda yer alır. Türkiye’nin büyük ovalarından biridir. Ovanın doğu ucunda İron Sazlığı ve Nemrut Dağı yer alır. Ovanın batısı ise dağlarla çevrilidir. Ovanın 70 bin dönümlük bir bölümünü içine alan Alparslan Çiftliği, Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne bağlı olarak işletilmektedir. Burada alana hâkim iki tepe ve bekçi kulübeleri bulunur. Ayrıca çiftliğin güneydoğusunda bir havaalanı vardır. Alanın etrafı tepelerle çevrilidir ve basamaklı bir yapıdadır. Ova büyük ölçüde tarım alanıdır. Dağ yamaçlarında ve ovada yer yer otlak ve bozkırlar vardır.

Habitatlar: Ovanın büyük bölümü tarım alanına dönüştürülmüştür. Bunun dışında genellikle otlak olarak kullanılan dağ yamaçlarında dağ bozkırları uzanır. Düzlük alanda ise yer yer ova bozkırları bulunur.

Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne bağlı olarak işletilen Alparslan Çiftliği’nde kuru tarım yapılmakta ve arazinin 29 bin dönümünde her yıl değişimli olarak tahıl, nohut, ayçiçeği, korunga ve yonca ekilmektedir. Arazinin geri kalan 41 bin dönümü ise kesimlik çayır, nadas ve mera olarak kullanılmaktadır. Çiftlik içindeki çayır ve meralar genel olarak doğal özelliğini korurken ovanın geri kalanındaki bozkırlar doğal özelliğini yitirmiştir.

Türler: Muş Ovası, bir tür Fesçitarağı bitkisinin (Dipsacus cephalorioides) dünya üzerinde bulunduğu tek alandır.

ÖDA, Türkiye’de Toy (Otis tarda) ve Mezgeldeğin (Tetrax tatrax) kuluçkaya yattığı az sayıdaki alandan biridir. Bölgede Telli Turnanın (Grus virgo) da ürediği tahmin edilmektedir.

Alan Kullanımı: Alandaki ana insan faaliyetleri tarım ve hayvancılıktır. Alparslan Çiftliği içerisinde modern tekniklerle kuru tarım yapılmaktadır. Tarımda makineler kullanılmakta, sulama  ve uçakla ilaçlama yapılmaktadır. Çiftlik içinde hayvancılık çok az oranda gerçekleştirilmektedir. Ayrıca yılın belli zamanlarında yerel halkın yenir bitkileri toplamasına izin verilmekte, bunun haricinde ise halkın araziye girmesine izin verilmemektedir. Çiftlik dışında kalan alanlarda otlatma yoğun olarak yapılmaktadır. Ovada ekilmemiş kesimlerde otlatma daha az yapılmakta iken dağ yamaçları ve bozkır kesimlerde daha yoğundur.

Tehditler: Tarım arazilerinin ve sulu tarımın genişlemesi alandaki en büyük tehdittir. Yapım aşamasında olan Alparslan 1 ve Alparslan 2 barajları ile alanda sulu tarımın yaygınlaşması birçok canlı türünün yaşam alanını olumsuz etkileyecektir. Karasu Islah Projesi ile Muş Ovası’ndaki menderesler ortadan kaldırılarak nehir uzunluğunun 119’dan 64 kilometreye düşürülmesi planlanmaktadır.

TİGEM arazisinde tarım modern tekniklerle yapılmaktadır. Bu durum Toylar başta olmak üzere bazı kuş türlerinin üreme başarısını olumsuz yönde etkilemektedir. Ancak otlatmanın daha az olduğu üretme çiftliğindeki bozkırlar daha iyi korunmuş durumdadır. Bu arazinin dışında ise aşırı otlatma hala önemli sorunlardan biridir. TİGEM arazilerinin kiralanması planlanmaktadır. Bu uygulamanın sonuçlarının alanı olumsuz etkilemesi mümkündür.

Yasadışı avcılık Toy için önemli bir tehdittir. Toyun üreme döneminde alanda insan baskısının artması diğer başlıca sorunlardan biridir. Alan çevresindeki elektrik hatları kuşların fark edebilmesini sağlayacak şekilde işaretlenmemiştir. Bundan dolayı özelikle Toylar başta olmak üzere büyük kuşlar tellere takılarak ölmektedir.
Muş

50 kilometredir devamlı pedallamaktayım, bir dinlenme tesisi gelse de şöyle kıçımı biraz oturtsam. Yol ve yolun kenarı kurumuş hayvan pisliğiyle dolu. Bir köyden geçiyorum ama ismini kaçırdım. Horozlar ötüyor. Sesleri buralara kadar geliyor. Çay içebileceğim bir yer göründüüü, yaşasııın... Ve dalıyorum. Park edip ısmarladığım çayı yudumlarken, adetten olan yerleri sulama işleriyle uğraşanı izlemekteyim. Koca kalın bir hortum, yılan gibi kıvrılıyor. Her yere akıttığı su küçük birikintiler oluşturup yayılmakta. Suyun basıncıyla çöpleri ilerletiyor, yani temizlik yapıyor, aklım sıra. Elle toplamak yok. İte ite bir yere taşımakta. Buralarda daima bu sulama işini görüyorum. Sıcaklığı kırmak, temizlik yapmak için. Bulunduğum köyün adı Eşmepınar. Çay 50 krş’muş. Fazla sevmedim çayını. Siirt’te Ali Beyde içtiğimi hiç bir yerde tadamadım. Muş ÖE’yi arayıp yerimi garantiledim. Herhalde önümde 25 kilometre kaldı. Belki o kadar bile değil, 21 falan olabilir.

Fazla oyalanmadan tekrar yoldayım. Hasköy Yeni Cami İnşaatı denilmiş. Bunları nereden örnek alıyorlar, bu yapıları? Bu nedir yahu? Arap mıdır, Afrika mıdır? Nasıl bir mimari tarz?! Diyanet mi karar veriyor, belediye mi, müftülük mü, yoksa herkes kafasına göre istediğini inşa mı ediyor?

Muş’a 15 km kaldığını yazdı. Hasköy’den çıkıyoruz. [e] 68,9 km/10.06/%40 harcandı. 1224 m R. Bu arada sağımda bir tren yolu beliriyor. Buraya kadar neredeyse Eco’yla geldim. Şimdi biraz rüzgar karşıdan esince Normal’e geçtim. Yol dümdüz, sıfır eğim. Güvenlik şeridi de var. Hiç bir sıkıntısı yok. Son 8 kilometrem J

7kıta diye benzin istasyonunu burada da görüyorum. Tatvan’da da görmüştüm. Ve Muş levhası ileride görünüyor. 69,5 km/10.08/1229 m R. Güvenlik kontrolünden sıkıntısız geçip, Muş yazısı altında çekilen foto sonrası şehir merkezine doğru devam etmekteyim. Vatandaşa ÖE’yi sorayım. Bazen dışta falan oluyor, boşuna gitmeyeyim. Ama bu sefer daha çok var, içerlerde.

GPS’i açarak yönlendirmeyi takip edip, az ara sokaklardan gidip ana cadde üzerinden hafif tırmanarak pedallamaktayım. Vilayet binası geçilip, mağazaların olduğu bu cadde üzerinde ÖE de az sonra geliyor. İlkin bisikleti park edip bahçesine oturuyor, bir sade (3-) ile dinleniyorum. Sonra resepsiyona, odamı ayırmış olan Bahar Hanıma, öğle güneşi almayan bir oda ricasında bulunuyorum. Bir kaç odanın anahtarını veriyor, tek tek bakıyor, temizlikçilerden hangi taraftaki odaların az güneş aldığını öğreniyor, 307’de karar kılıyorum. 70 liradan gecesi 140 lira karttan çekiliyor, velespite aranan yer de kısa bir araştırma sonrası kullanılmayan fitness odası oluyor. Oda da buzdolabının olması iyi. Klima yok, ben de zorunlu olmadıkça tercih etmiyorum. Oda rahat, çift yataklı, dar değil. Kollardaki sargıları ıslatmamaya çalışarak yıkanıyor, dinlenmek üzere uzanıp hafif bir şekerleme de yapıyorum.

2 buçuk gibi ayaklanıp pansumanı yenileyebileceğim yer olarak önerilen hemen karşıdaki Şifa hastanesine uğruyor, 10 lira karşılığında temiz sargılarla ÖE’ye dönüyorum. Md. Yrd. beyden gezmek istediğim yerleri öğrenip belediyeye doğru yürümeden önce hemen yakındaki İbn-i Sina Lisesindeki Muş İl Eğitim Tarih Müzesini aramaktayım. Okul binaları var ama lisenin adı neden yola bakan cephede yazmaz ki? Bir kaç kişiye sorarak ancak bulabiliyorum. Eski dönemlere ait daktilolar, gramofon, karneler ve ders kitapları gibi ders araç gereçleri sergilenmekte. 19’uncu yüzyıl sonuna doğru Muş’ta da Amerikan ve Alman misyoner okullarının varlığını okumaktayım, asılı panolarda. Osmanlı Devleti’nin izniyle açılan bu okulların denetiminin Maarif Nezareti tarafından yapılamadığı veya yapılan denetimlerin kağıt üzerinde kaldığı, bu nedenle 1894 yılında Osmanlı sınırları dahilindeki 4572 okuldan 4074’ünün ruhsatsız olduğu yazılı.

Osmanlı İmparatorluğu’nun güçsüzleştiği yıllarda sömürgeci batı ülkeleri kendi ekonomik çıkarları için Osmanlı Devleti topraklarına gezgin, misyoner, diplomat, arkeolog, doktor, hemşire, öğretmen, din adamı kılığında ajanlar göndermeye başladılar. Bunlar çok geçmeden Rum, Ermeni, Süryani, Yahudi, Kürt nüfusu, hatta kimi Türk toplum önderlerinin kafasını çelerek kendi amaçlarına kullandılar. Bugün dahi bu faaliyetlerine başka kılıf ve aktörler ile devam etmekteler.

Hava sıcak, güneş tepede. Ana cadde kalabalık. Belediyenin orada bir park, içinde de bana önerilen Park Lokantası. Ne var bana göre? Demezler mi ‘ayran aşı’ J Süper oluyor. Son gün Bitlis’te de yemiştim. Yanına da az az kuru ve bulgur. Uzundur ilk defa etsiz yemeklerle karşılaşıyorum. Ne sevindiğimi tahmin edersiniz. Bugüne kadar hepsine et koymuşlardı. Buranın insanı etsiz yemezmiş. Bu nasıl bir damak tadı oluyor ki?

Birazdan ısmarladıklarımın yanına ikram çoban salatası ve ezme de geliyor. Afiyetle karnımı doyuruyorum, 22,5 liraya. Ardından da ikram çay.

Tarif edilen yoldan yürümekteyim. İlkin karşıma Ulucami çıkıyor: Moloz taştandır. Kitabesizdir. Avlusunda yatan Şeyh Muhammedi Mağribi tarafından 979’da yaptırıldığı rivayet edilmektedir. Mimari özelliklerinden 14. yy’ın ikinci yarısına tarihlenen cami dikdörtgen planlıdır. Ana mekan, ortada kubbe, yanlarda besik tonoz örtülüdür. Mihrap sadedir, kuzeyinde kesme taştan üç kubbeli son cemaat yeri vardır. Kesme taştan sade taç kapı sivri kemerli niş içindedir. Batı duvarı dışında öbür duvarlarda ikişer pencere vardır. Minaresi 1966 depreminde yıkılmış olup, şu anki minare deprem sonrası 1968 yılında yapılmıştır. Dıştan içten güzelce fotoğraflayıp hemen yakınındaki Hacı Şeref Camisi’ne geçiyorum: Bir Selçuklu yapısı olan Arslanlı Hanın içinde bulunan cami 17. yüzyılda yaptırılmıştır. Ana mekanı kare planlı olup, ortada büyük, yanlarda basık kubbelerle örtülmüştür. Sade mihrabı yuvarlak kemerli ve niş biçimindedir. Camiye sonradan eklenilen minare 1902 yılında, son cemaat yeri ise 1997 yılında inşa edilmiştir. Burada da aynı işleri yapıp namaz için gelen cemaatten önce terk edip kaleye doğru yürümekteyim. Bir araç, bir de yaya yolu varmış. Birilerinden yol öğrenmeye çalışırken, beni takip et diyen adamın peşindeyim. Bu da keçi midir, kestirme yol diye dağ bayır tırmanıyoruz. Bu sayede kısaldı ama yol. Kendisi kalede bir kurumda güvenlikçi olarak çalışırmış. Her gün bu yolu tırmanmaktaymış. Şansıma doğru adama rastlamışım.

Muş Kalesi: Muş’un en eski tarihi yapısı olarak bilinen Muş Kalesi’nin yapılış tarihi ve kimler tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Moğol istilası sırasında Muş Kalesinin ismi geçmektedir. Arapların Anadolu içerisinde gerçekleştirdiği savaşlar sonucunda kale günümüzde bulunduğu hali almıştır. Muş Kalesinin yanında farklı uygarlara ait mezarlar bulunmaktadır. Arap, Selçuklu ve Osmanlı mezarlarına rastlamak mümkündür. Muş Kalesi’nin, Müslümanların yönetimine Hz. Ömer döneminde geçtiği bilinmektedir.

Kalede surdan ziyade kafeterya önüme çıkıyor. Muş’a tepeden bakan bu mekanda ben de bir sadeyle (6+1,5 su) seyr-i temâşâ eylemekteyim J Bir müddet bu mekanda etrafı izleyerek, insan davranışlarına bakarak vakit geçirmekteyim. Burada belediyece park olarak düzenlenmiş yeşil alanda Muşlular piknik yaparlarmış. Etrafta bir kaç grup görünüyor. Birisi de mangalına yağlı tavuk eti koymuş ki etrafı duman basmış.

Kalede daha fazla yapılacak iş olmadığından Eski Muş Evleri’ni gör(ebil)mek üzere araç yolundan yürüyerek mahalle içinden geçiyor keşif turum. Genelde üzerlerine-yanlarına çirkin eklemeler yapılmış. Çevrede gördüklerim pek de öyle “vay be Muş Evleri” dedirtmiyor. Kale Altı imiş yürüdüğüm mahallenin adı. Genelde fakir kesim oturuyor olmalı. Evlerin durumları buna işaret ediyor. 

Geleneksel Muş Evleri: Geleneklerine bağlı bir yaşam süren Muş halkı, iklimin ve gündelik ihtiyaçlarının etkisiyle oluşan konutlarda yaşamlarını sürdürmektedir. Dar sokaklarda genellikle iki katlı birbirine yakın taş yapılardan oluşan bu evler, Muş'un simgesi haline gelmiştir. Evlerin yapısı çevre bölgelerde yer alan evlerle benzerlik gösterse de farklılıkları bulunmaktadır.

Bahçesinde genişçe bir avlu, erzak deposu bulunan evlerin birçoğunda ahır yer almaktadır. Selçuklu kültürünün etkisi ise pencerelerde kendini göstermektedir. Pencere kenarları dışarıdan bakıldığında miğfer görünümündedir. Bu haliyle oldukça estetik bir görünüme sahiptir. İki katlı olan evlerin ilk katında banyo, tuvalet, mutfak yer alırken üst katta genişçe bir salon ve salonun etrafında toplanmış odalar olarak kendini göstermektedir. 

Gerçi yazının sonunda ... Sonuç olarak günümüzde çağın gereği ve betonlaşmanın yoğunlaşmasıyla bu evler yıkılmıştır. Fakat kentte bu evlerden tek tük rastlanmak mümkündür... denilmekte. Ama ben bu evlere pek rastlayamadan devam ediyorum. Neredeler acaba?

Evleri sorduğum bir bey benimle-konuyla ilgileniyor ve birlikte yürüyerek etrafı gezmekteyiz. Doğma büyüme buralı, bu mahalleden. Büyük dedesi, zamanında burada yaşayan Ermenilere yardımda bulunmuş. Malum, imparatorluğun bu bölgelerinde oldukça fazla Emeni nüfusu var. 1915 olaylarını da bilirsiniz. O sırada karşılıklı hatalar zavallı insanlara cehennemi yaşatmış. Kaçanlar-kaçamayanlar, din değiştiren, dönmeler, evlat edinilenler... içler acısı durumlar. 

Muş ve Bitlis, ya da Ermeni geleneğindeki adlarıyla Daron ve Pağeş, tarihsel Ermeni yurdunun en önemli merkezlerindendi. Anadolu, Kafkasya ve Mezopotamya coğrafyasında yaşayan Ermenilerin yöredeki üç bin yıllık varlığının izlerini sürmek, bölgenin tarihini türlü boyutlarıyla kavrayabilmek açısından günümüzde de büyük önem taşıyor. 

Bu tarihin kaynağına ulaşmamızı sağlayan elyazmaları, Ermeni Hristiyanlığının ilk merkezi olan Muş'ta kurulan manastırlarda üretilmişti. Van Gölü kıyılarından başlayıp Muş Ovası'na ve daha aşağıda Siirt ve Sasun dağlarına uzanan bu bereketli topraklar, tarih boyunca, Mamigonyanlar ve Pakraduniler gibi soylu Ermeni sülalelerin feodal yönetimini, Bizans'ın, Osmanlıların ve Kürt emirlerin hâkimiyetini gördü. Bölgede yüzyıllar boyunca sanat ve mimaride önemli atılımlar yaşandı. Modern zamanlarda ise, başka yerlerde iş ve aş bulmak umuduyla yurtlarından ayrılan Bantukhd’ların yanı sıra, can kaygısı nedeniyle doğduğu toprakları terk etmek zorunda kalanlar da oldu; onların çocukları arasından, William Saroyan gibi dünyaca ünlü yazarlar çıktı. Muş ve Bitlis’te Ermeni yaşantısı, 1915-16'daki olaylarla büyük ölçüde son bulurken, geriye neredeyse tamamı harabeye dönüşmüş, büyük bir kültürel miras kaldı.

Cami, kilise, medrese, manastır, hamam, ev... gezerek yürümekteyim. Uzaklarda Seyir Tepesi. Kocaman bir tesis kondurulmuş. Ancak özel arabanla çıkabilirsin. Şimdi geldiğimiz muhit, Muş’un önemli tarihi değerlerinin bulunduğu Yukarı Çarşı mevkii. Çoğu yıkılmış azı kalmış Yıldızlı Han; 1307’de Miralay Seyfi Bey tarafından iki katlı olarak yapılmıştır. Alta kattı kesme taştan, üst katı Selçuklu mimari yapısına uygun olarak kerpiçten yapılmıştır. Hanın birinci katında emanethaneler, kuyumcular, manifaturacılar, bakırcılar ve gümüşçüler çalışırdı. İkinci kat ise otel olarak kullanılmıştır. Her iki katta toplam 52 dükkân olan han 1916 Rus İşgalinde tamamen tahrip edilmiştir. 

Alaaddin Bey Camisi; 18. yy başlarında şehrin valisi Alaaddin Bey tarafından yaptırılmıştır. Ana mekanı kare planlıdır ve dokuz neflidir. Ortada büyük, yanlarda küçük kubbelerle örtülüdür. Orta nefte yer alan mihrabı sutunçeler ve bitki motifleriyle bezelidir. Taç kapının yanlarında kabartma kandil motifleri vardır. Minaresi iki renkli kesme taştan yapılıdır. Kare kaideli silindir gövdelidir. Gövdenin ortasında iç içe geçmiş çınar ağacını andırır bitkisel motiflerden bir kuşak oluşturulmuştur.

Üstüne inşaat yapılarak kaybolmuş Karasu Hamamı, eski Bitlis Kervan Yolu, kışın coşan dere, Ermeni ustalarının yaptığı camiler, evler falan diyerek içilen çaylar ve sonunda ÖE’ye yakın ayrılma noktasına geliyoruz. Böyle yerlisiyle dolaşmak zevkli oluyor. Hem görülecek yerleri daha kolay buluyor, öğreniyor, hem de insan tanımış oluyorsun.

ÖE’de işlerimi toparlayıp akşam üstüne doğru tekrar sokağa çıkıyorum. Hava serinlemiş, cadde dolmuş, piyasa başlamış. Yokuş aşağı süren İstasyon Caddesi boyunca ağır ağır yürümekteyim. Bildiğimiz giyim markalarının dükkanları var, kafeler, lokantalar, marketler, AVM’ler sıra sıra. Burası Siirt’ten çok daha gelişmiş gözüktü gözüme. Yani bu turun şimdilik en gelişmiş ili oluyor.
DAP Tek 70-/
Çift 110- (O.K)
Şehir Tek 60-/
Çift 100- (O.K)
Mir Tek 100-/
Çift 160- (O.K)

Bazılarına giriyor, çeşitlerine bakıyor, otellerden fiyat alıyor, Kahve Deryası mıydı öyle bir kafede espresso tadıyor (10 üzerinden 7), Antep Pazarı’ndan 5 muska tatlısını (7,5) yürürken mideye indiriyor, gece fotoları çekiyor ve A101’den alınan su, meyveli yoğurt ve bisküvi ile ÖE’ye dönüyorum.

Muş isminin nereden geldiğine yönelik farklı tezler vardır. Ancak bunlardan en çok kabul göreni, Muşkilerden geldiğine yönelik olanıdır. Muşki kavmi, Muş güneyi dağlarında barınmışlar ve kuvvetli bir ihtimalle de bugün Kızıl Ziyaret tepesinde bulunan kaleyi yapmışlardır. Bu kale daha sonra Kanuni Sultan Süleyman tarafından yıkılmıştır. Muş çevresinde bulunan birçok tarihi eserde Muşkilerin alameti olduğu söylenen yonca kabartmasına rastlamak mümkündür.

Asur kaynaklarına göre Muş yöresi MÖ 13. yüzyılda Urartulara bağlı Nairi ülkesinin sınırları içerisindeydi. Daha sonraki kaynaklarda Taron adıyla geçen yöre sırasıyla İskit, Med, Pers, Makedon, Selevkos, Roma, Part, Arsakes ve Bizans yönetiminde kaldı. Birkaç kez Romalılar ile Partlar ve Bizanslılar ile Sasaniler arasında el değiştirdi. Daha sonra Emevilerin ve Abbasilerin egemenliğine girdi. Daha sonra göçebe Türkmen topluluklar yöreye yerleşmeye başladı. Türkmenler geldiğinde yörede Ermeniler vardı. 

Malazgirt Meydan Muharebesi'nden sonra Selçuklu toprağı haline gelen Muş kenti, Sökmenoğulları (Ahlatşahlar), daha sonra da Eyyubilerin egemenliğine girdi. Şehir 13. yüzyılda Anadolu Selçuklularınca imar edildi. Kısa süre sonra Moğollar (İlhanlılar) tarafından yağmalanan şehir daha sonra da Timurlularca yağmalandı. Karakoyunlu ve Akkoyunlu egemenliğinin ardından kısa süre Safevilere bağlanan kent, Safevilerin karşısında yer alan Şerefhanların etkisiyle 1514'te Osmanlı egemenliğine girdi. 19. yüzyıl sonlarında Bitlis vilayetine bağlandı. Osmanlı döneminde nüfusun nispi çoğunluğunu Ermeniler oluşturuyordu.

1916-1917 yılında Rusların ve Ermenilerin nüfuz bölgesi olan şehir, Ermeni tehcirine sahne oldu. Kurtuluş Savaşı sırasında 1920 yılında yörede Hallo Ayaklanması yaşandı. Bu olaylardan sonra 1924 yılında şehir, il merkezi yapıldı. Daha sonra Şeyh Said Ayaklanması yaşanan yörede, kısa süreliğine tekrar Bitlis'e bağlanan şehir, 1929'da tekrar il merkezi oldu.


Muş ÖE 0436-2125406
















Bitlis - Muş
Tur tarihi: 29 Ağustos 2019
Kat edilen mesafe: 76,67 km
Ortalama hız: 22,3 km/sa
Bisiklete biniş süresi 3 sa 26 dk, dışarıda geçen süre 3 sa 54 dk
En yüksek sıcaklık 32 ˚C, en düşük 20 ˚C, ortalama 24,4 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 212 m, kaybı (iniş) 564 m
En düşük irtifa 1262 m, en yüksek 1795 m

Garmin yol bilgileri Bitlis-Muş

Relive yol bilgileri Bitlis-Muş




Bitlis ÖE’den ayrılışım 06.43

ÖE neredeyse Muş yoluna çok yakın. Üzerimde ince yelek var

Sabahın erken saati, serinlik var, fazla trafik
 yok. Harika bir başlangıç


Bitlis Emniyet Müdürlüğü

Bölünmüş yol. Güvenlik şeridi yer yer taşlı-kumlu. Gidilecek
 gibi değil. Ama asfaltın durumu idare ediyor. Kaymak olmasa da


Geldim Tatvan-Muş kavşağına. Benim soldan devam etmem lazım...

Ve saptığım yolun durumu harika, kaymak. Güvenlik şeridi de var,
 gayet geniş. Dümdüz giden yolda etrafı izleyerek pedallıyorum

Yol kenarında kar direkleri bulunuyor. Türkiye’de yaşanan
 en uzun kışlardan biri de Bitlis’te yaşanmakta. Kış oldukça erken
 gelip geç bitermiş. Sert bir karasal iklimi var


Ve hafiften inmeye başlıyoruz. 1712 m’den, hiç pedal çevirmeme
 gerek olmadan, %-2 ile kendiliğinden gidiyor velespit. Bana da
 etrafı izlemek, foto ve video çekmek kalıyor


22. km’de Güroymak, yahut asıl adıyla Norşin geçiliyor. Selçuklular
 döneminden başlayarak Nemrut Dağı’nın eteklerinde bir yerleşim
 yeri, Muş Ovası’nın güney ucunda. Nemrut’un eteklerinden çıkan
 harika kaynak suları ve kaplıcalara sahip. Burada da Ahlat 
benzeri mezarlık ve kümbet olduğu yazılı



Güroymak





Güroymak Otogar

Sıcak bölgeye giriyoruz. Güroymak’tan sonra yol düz
 oluyor. Muş ovasını geçmekteyim. Sıfır eğim







Karpuzcular geliyor, dizili vaziyette. Hepsi yol kenarındaki
 güvenlik şeridine römorklarını çekip satış
 yapmaktalar. Ardından kavuncular

Artık Muş il sınırları içindeyim



Yolun iki yanı ve derinlere doğru da hayvan otlatılıyor.
 Büyükbaşlardan manda, inek, küçüklerden keçi, koyun.
Hayvancılık bölgenin önemli bir geçim kaynağı


 İyi bir tempo yakaladım, film şeridi gibi akıyor görüntüler

Evlerin önlerinde tezekler tepelenmiş. Kışlık yakacak



Otel

Bu cami modellerini nereden buluyorlar?



Doğu Anadolu’nun Yukarı Murat-Van bölümünde, Çar Deresi
 ve Korni Deresi arasındaki ovaya kurulmuş olan Muş'a vardım 



Muş Halk Kütüphanesi
Muş ÖE, bisikleti park edip bahçesine
 oturuyor, bir sade ile dinleniyorum

Muş ÖE



Muş ÖE

İbn-i Sina Lisesi Muş İl Eğitim Tarih Müzesi


Park Lokantası



Ulucami

Avlusunda yatan Şeyh Muhammedi Mağribi tarafından
 979’da yaptırıldığı rivayet edilmektedir

Mimari özelliklerinden 14. yy’ın 2. yarısına
 tarihlenen cami dikdörtgen planlıdır



Ana mekan, ortada kubbe, yanlarda besik tonoz örtülüdür


Hacı Şeref Camisi

Bir Selçuklu yapısı olan Arslanlı Hanın içinde
 bulunan cami 17. yy’da yaptırılmıştır


Ana mekanı kare planlı olup, ortada büyük,
 yanlarda basık kubbelerle örtülmüştür

Kaleye doğru yürümekteyim. Bir araç, bir de yaya yolu varmış


Birilerinden yol öğrenmeye çalışırken, beni takip et diyen
 adamın peşindeyim. Bu da keçi midir, kestirme
 yol diye dağ bayır tırmanıyoruz
Kalede surdan ziyade kafeterya önüme çıkıyor. Muş’a
 tepeden bakan bu mekanda...

Ben de bir sadeyle seyr-i temâşâ eylemekteyim J
Burada belediyece park olarak düzenlenmiş yeşil alanda
 Muşlular piknik yaparlarmış. Etrafta bir kaç grup görünüyor


Kalede daha fazla yapılacak iş olmadığından Eski Muş Evleri’ni
 gör(ebil)mek üzere araç yolundan yürüyerek
 mahalle içinden geçiyor keşif turum


Genelde üzerlerine-yanlarına çirkin eklemeler yapılmış. Çevrede
 gördüklerim pek de öyle “vay be Muş Evleri” dedirtmiyor

Kale Altı imiş yürüdüğüm mahallenin adı. Genelde fakir kesim
 oturuyor olmalı. Evlerin durumları buna işaret ediyor



Kimse eskide oturmak istemiyor, apartuman da apartuman

Direnen ev


Evleri sorduğum bir bey benimle-konuyla ilgileniyor
 ve birlikte yürüyerek etrafı gezmekteyiz




Hamam, yıkılma tehlikesi olduğu belirtilmiş



Yıldızlı Han

1307’de Miralay Seyfi Bey tarafından 2 katlı olarak yapılmıştır

Alta kattı kesme taştan, üst katı Selçuklu mimari
 yapısına uygun olarak kerpiçten yapılmıştı


Her 2 katta toplam 52 dükkân olan han 1916 Rus
 İşgalinde tamamen tahrip edilmiştir

Alaaddin Bey Camisi

18. yy başlarında şehrin valisi Alaaddin
 Bey tarafından yaptırılmıştır

Ana mekanı kare planlıdır ve 9 neflidir

Üstüne inşaat yapılarak kaybolmuş Karasu Hamamı

Teki 1 kg

Alaaddin Bey Camisi yanı başında eski çeşme


Alaaddin Bey Camisi


Eski evler terk edilmiş



Seyir tepesi


Kahve Deryası 

Muş by Night




26. gün (devamı) Muş II – 24. gün (öncesi) Bitlis II





[bisikletle]Türkiye: Urartuların İzinde


Kars-Kağızman = 49,25 km

Kağızman-Tuzluca = 60,63 km

Tuzluca-Iğdır = 48,61 km


Çaldıran-Erciş = 72,05 km

Erciş-Adilcevaz = 70,31 km

Adilcevaz-Tatvan = 72,24 km

Tatvan-Hizan = 47,21 km

Hizan-Bahçesaray = 69,69 km

Bahçesaray-Çatak = 63,21 km

Çatak-Pervari = 73,58 km

Pervari-Şirvan = 71,65 km

Şirvan-Siirt = 27,49 km

Siirt-Baykan = 47,77 km

Baykan-Bitlis = 57,27 km

Bitlis-Muş = 76,67 km

Muş-Kulp = 95,50 km

Kulp-Silvan = 87,91 km

Silvan-Bismil = 60,58 km

Bismil-Batman = 53,42 km

Batman-Kurtalan = 60,31 km