24 Ağustos 2019

[bisikletle]Türkiye: Urartuların İzinde (Pervari-Şirvan)

23 Ağustos 2019, Cuma / Pervari - Şirvan, 71 km (19. gün)

Perdeyi karatmadığımdan uyanmam da erken oldu, 5’e doğru. Biraz daha oyalanıp 5’i az geçe kalkıp hazırlanmaya başlıyorum. Hayret verici bir durum, elektrikler kesik. Odanın içi de daha aydınlık değil. İşi ağırdan alıyorum mecburen. Ama fazla uzatmadan geliyor. Dün akşam çalışan bana bir kahvaltı tabağı hazırlamıştı. Dolaptan onu çıkartıp zeytinlerini yiyor, peynirden de bir sandviç hazırlıyorum. Onu yanıma alacağım.

Otelin kapısına eşyaları indirmek ve yükleme işlemi sonrası 6.48 ayrılış saatim oluyor. Pek insan yok bu saatte ortalıkta. Karşılaştıklarımla da günaydınlaşıyorum. Bugün  yolum Şirvan’a, 75 kilometrelik bir yol olarak gösteriyordu harita. Hava açık, sabahın serinliği var ama hareket ettiğinde, yoksa durduğunda sıcak. Söylemişlerdi, bölge sıcaktır. İnce yelek gene de giyili.

İlçe çıkışı bir rampa karşılıyor, %7’lik. Ama öylesine uzun gibi durmuyor. Yol tek şerit, idare eden cinsten bir asfalt. Bir iki iş makinesi erkenden başlamış tarlada çalışmaya. Genelde taşlar kaldırılıp bir yere atılıyor. Kalabalık bir sürü yolun sağından anayola çıkmakta.

2 kilometre kadar çıktım. 7 diyordu levha sonra 9 dedi. Şimdi inmekte. Güzelce salıyorum velespiti. Yönüm batı tarafına. Dünkü yol aklıma geliyor da, kabus. Çıkamazsın-inemezsin. Anlattım mı hatırlamıyorum. Yanlış saptım/sapmışım, hem uzattım hem bozuk yola girmiş oldum o nedenle. Ama geçti ve şimdi macera olarak arşivde yerini aldı. Önümde, ileride güzel bir tırmanış gözükmekte. Bayağı, bir şekilde dağı aşacak herhalde. Bu yolda tırmanış var ama rakım olarak alçalıyorum Şirvan’a doğru.

[e] 8,5 km/07.25/%20 harcandı. 1529 metreye çıktım. 4 kilometrelik böyle bir tırmanış vardı. Yok tam 4 değil de 3,5 gibi. %7’leri gösterdi. Normal’le çıkıyorum. Yol tek şerit, asfalt zamanını doldurmuş, ama gidiliyor. Güvenlik şeridi yok.

Dün balataları değiştirmiş olmam iyi oldu. Zırt zırt sürtüyordu zaten. 1700 küsur metrede bir geçit geçildi. Adını unuttum şimdi. 12’nci kilometredeyim. Saat 7.44. Şimdi iniyoruz. Garmin’in ölçümüyle Karayolları arasında hep bir fark var. 100 m kadar. Solumda bir su birikintisi, bataklık gibi. Yola çıkmış bir inek. Mööö, canına mı susadın, ya biri gelip çarpsa? Deminki geçidin adı Gölköy Geçidi idi, 1720 m. Çünkü şimdi aynı isimde bir köy geçiyorum. Bu solumdaki de ‘sulak alan’ diyebiliriz. Ne sebeple toplanmışsa bu su?! Belki de bu Gölköy denilen ‘sulak alan’ kışın göl oluyordur. Yazın böyle çekiliyor. Daha çok keçi görüyorum sürülerde. İnek ve keçi. Fazla uzak olmayan tepelerde sanki korucu kulübeleri var gibi. Önlerindeki direkte bayrak dalgalanıyor. Bölgede fazlasıyla korucu gördüm zaten. Bu da apayrı bir konu. Bunlara gerek olması, terörün sürmesi, bitirilmek istenmemesi. Herkesin bir şekilde bu terörden besleniyor olması... Yani yani...

Köy korucularıyla ilgili araştırma yapan siyaset bilimci Nesrin Uçarlar, korucuların devlet ve Kürt siyasi hareketince sahiplenilmediğini ve iki ateş arasında kaldığını söyledi. Koruculuğun, Kürt sorununun önemli bir ayağı olduğunu savunan Uçarlar, “Korucuları hiç konuşmadan, Kürt sorununu çözemezsiniz. Kürt hareketinin korucularla barışması şart” dediVe bakın daha neler neler... 2015 tarihli uzun bir yazı. Aralardan cımbızla çekiyorum: 
  • Köylülere zorla silah verip korucu mu yaptılar? - ‘Ya silah alın, ya köyünüzü yakarız, sizi öldürürüz’ dediler. Korucu olmaya direnen köylüleri PKK ile bir tutup cezalandırmayı seçtiler.
  • Korucu olmaların nedeni sadece tehdit ve zorlama mı? - Ekonomik sorun, zorlama ve karşıt güç oluşturma.
  • Devlete bağlılıktan dolayı gönüllü olarak PKK’ye karşı silahlanma yok mu? - Çok az, sadece büyük birkaç aşiret lideri var. Politik Kürtlük kimliği oluşmamış, çoktan beri devletle işbirliği yapan bir takım aşiretlerin devamı olan insanlar bunlar. Koruculuk sistemi bir paramiliter örgütlenme, yapılanma…
  • Nasıl yani? - İç çatışmaların yaşandığı tüm bölgelerde, paramiliter yapılanmalar suç örgütleridir. Dünyanın pek çok ülkesinde “terörle mücadele eden” devletlerin kullandığı paramiliter yapılanmaların aynısını korucularda da görüyoruz. Devletin düzenli ve resmi silahlı gücü dışında oluşturduğu bir silahlı güçten bahsediyoruz. Halkın bir kısmını, üstelik o halk adına mücadele ettiğini ilan eden örgüte karşı savaşsınlar diye silahlandırdılar. Düzenli ordunun yapamayacağı bazı keyfi suçların işlenmesi için de bu güçler kullanılıyorlar. Kadın kaçırma, uyuşturucu, silah ticareti gibi suçlar…
  • Korucular da bu suçlara karıştılar mı? - Korucuların karıştığı suçlar şöyle sıralanıyor; 225 adam öldürme, 71 adam kaçırma, 64 kız ve kadın kaçırma, 65 uyuşturucu madde kaçakçılığı, 58 silah ve mühimmat kaçakçılığı. Bunlar sadece 1996’ya kadar olan suçlar. 
  • Suça karışan korucuların kim oldukları belli mi? - Türk siyasetine bağlı aşiret liderleri ya da kişiler. Daha çok üzerinde durduğum konu ise, zorunlu olarak korucu olanlar. Bu insanları, suç işleyenlerle aynı tutamayız.
  • Nasıl yani? - Bu insanların çocukları var, eşleri var. Babaları korucu olduğu için hiç mutlu olmayan, utanç duyan çocuklar var. 
  • Topluma kazandırılmaları nasıl olacak? - Öncelikli olarak silahsızlandırılacaklar.
  • Hükümetin korucularla ilgili kapsayıcı çözüm projesini şu ana kadar göremedik… - Bu doğru ama ordunun vesayetinin olduğu yılları düşündüğümüzde, bu konuda en cesur adımı yine de AK Parti Hükümetinin attığını söyleyebiliriz.
  • Kürt hareketi ne yapmalı? - Korucuların topyekûn bir grup olarak görülmesini önlemeli. ‘Hainler’ şeklinde damgalanmalarına izin vermemeli.
  • Bu durum bölgedeki iç barışı tehdit etmiyor mu? - Bölgede güvenli bir yaşam için koruculara psikolojik, fiziksel güvenlikli bir ortam yaratılması gerekiyor.
  • Silahları alındığı takdirde kan davalarının çıkabileceğini söylüyor. Böyle bir tehlike de var mı? - Kürt hareketi, bu tür ihtimalleri bertaraf etmeye çalışabilir. Silah bırakan koruculara yönelik saldırıları, şu an olduğunu sanmıyorum ama varsa böyle bir ihtimal bunu önleyebilir.
  • Kürt hareketi ne demeli? - Silah bıraktıkları takdirde güvenlikleri konusunda bir sorun yaşamayacaklarıyla ilgili demeçler verebilirler. 
  • Kürt sorunu çözülürse, koruculuk sorunu da çözülür mü? - Eğer Kürt sorunu, Kürtlerin de onayladığı, beklediği şekilde çözülürse içinde koruculuk da olacaktır diye düşünüyorum. Koruculuk sorununu hiç konuşmadan, Kürt sorununu çözemezsiniz.
  • Bir anda 70 bine yakın insanı silahsızlandırmak, yeni sorunlara yol açmayacak mı? - O yüzden söylüyorum, Kürt hareketi koruculuk meselesini de kendi meselesi olarak görmeli. 
  • ‘Koruculuk lağvedilsin’ söylemi dışında pek bir şey göremiyoruz. Lağvedilsin demekle sorun çözülür mü?- Çözülmez elbette. Şu ana kadar gördüğümüz en iyi projeler, aşiretlerin barıştırılması oldu.
  • Kürt hareketine yakınlık duyanlar, koruculara karşı tepkililer mi? - Korucuların hepsini hain olarak görüyorlar. ‘Köyünden gitseydi, koruculuğu kabul etmeyebilirlerdi’ diyenler var. Bu insanlara, ‘neden köyünüzü terk etmeyip, korucu oldunuz’ diye kızılamaz. Böyle iç barış nasıl sağlanacak?
  • Sorunu anlamaya çalışmayıp, direkt tepki mi veriyorlar? - Çok kolaycı davrandıklarını düşünüyorum. Hepsine ‘haindiler, kimse onlarla konuşmasın, ilişki kurmasın, dışlansınlar, kendi kaderlerine terk edilsinler, cezalarını çeksinler’ gibi düşünceler var. Bu bir çözüm değil.
  • Bu durum, korucu ailelerin üzerinde nasıl bir psikolojik etki yaratıyor? - Babasının korucu olduğunu saklayan çocuklar var. İstanbul’da, İzmir’de okumaya gelmiş, Kürt arkadaşlarıyla birlikte okurken, dışlanmaktan korktukları için bu gerçeği saklıyorlar. 
  • Ya korucular…. - Ne bir zamanlar hizmet ettikleri kurum yani devlet, ne de Kürtler tarafından sahipleniyorlar. İki ateş arasında kalmış insanlar. Kendilerini nereye konumlandıracaklarını bilemiyorlar. 
  • Korucu ailelerin ne gibi sıkıntıları var? - Fiziksel güvenlik, dışlanma, iş bulamama, kimliğinin var sayılmaması ve kabul edilmemesi gibi sorunlar var. 
  • Koruculuk sorununun tümüyle çözümü için neler yapılmalı? - En başta elbette koruculuğun tasfiye edilmesi gerekiyor. İkinci olarak, imtiyazları geri alınmalı. Köy boşaltmaları sonrası işgal ettikleri ev ve toprakları boşaltmaları gerekiyor. Özlük hakları verilmeli, emeklilik yaşına gelenler emekli olmalı, gençlere ise istihdam olanakları sağlanmalı. Silahları alınan korucular, silah taşımayı gerektirecek herhangi bir işte istihdam edilmemeli. 
Tamamını okumak isterseniz; AlJazeera

[e] 19,9 km/08.00/%40 harcandı. 1498 metreye indim. Yol inişli çıkışlı. Biraz hareket getiriyor en azından. Dümdüz olmaması iyi. Tırmanıyorsun sonra iniyorsun. İkinci bir geçide geldim, Danila Geçidi, 1565 m. 24,3 km/08.17. Garmin 1501 gösteriyor. Bu geçitler KGM haritasında görünmüyordu, sürpriz oluyor. 22.06.18 tarihli AA haberinde: “Teröristlerin kol gezdiği 1565 rakımlı Danila Geçidi bölgesi, operasyonların ardından huzura kavuştu, besiciler dağlara ve yaylalara çıktı. Bölgeyi gönül rahatlığıyla kullanan besiciler, temizhavası ve doğal güzellikleriyle görsel bir şölen sunan bölgede, süt sağıp koyunlarını kırkıyor...” denilmekte. Yani daha önce buralardan güvenle geçmek mümkün değil(miş) L Yol güzelce iniyor çıkıyor. Pek düz gitmeyecek gibi görünüyor. Bir üçüncü geçit, amma da çok varmış bu yolda. Buhara Geçidi, 1410 m. 28,2 km/08.27. Garmin burası için de 1352 diyor. Arada böyle 60-70 m fark oluyor.

Yol üstünde benzinci yok, köy yok (hepsi içerlek), dolayısıyla çayhane yok. Ağaç yok, bu durumda da gölge yok. Acayip bir yol. Sürekli çıkıp iniyorum. Tam sıkıldım öf pöf yapacağım bir iniş geliyor unutuyorum. Altta geniş bir alanı kaplayan baraj göleti gözüktü. Kıvrıla kıvrıla dimdik ona doğru uçuyorum, pike yapar gibi. Kilis burası. Hemen Firu’ya fotosunu yollayıp, memleketine geldim diyeyim. Şakasına J

Kilis köyünün bir kısmı baraj suyunun altında kalmış. Neredeyse Akdeniz’de bir tatil beldesini andıran muazzam bir görüntü çıkmış. Yarım ada şeklinde, masmavi göl suyu eteklerinde bir köy. Tam fotoğraflık olmuş. Kim bilir buraları baraj öncesi nasıldı? Terör bölgenin en başlı sorunu(ymuş). Bir yıl kadar öncesine buralarda belki böyle rahatça dolaşmak mümkün değildi. Haberlerde Yıllardır terör olayları yüzünden huzur bulmayan Siirt'in Şirvan ve Pervari ilçelerine bağlı köylerde yapılan barajlar tarım ve balıkçılığı da geliştirdi” denilmekte. Bölgede yapılmış olan Alkumru, Kirazlı ve Çetin barajlarının su tutmaya başlamasıyla köye dönüşlerin yaşandığını, emlak fiyatlarının arttığı söyleniyor. Diğer yandan da; “Barajların yapımı halka, büyük bir istihdam alanı, iş sahası olarak lanse edildi. Aynı zamanda bu barajlardan büyük miktarda bir enerji kaynağının olduğu, buradan da ciddi bir paranın geleceği ve ülke için kalkınma esaslı olduğunu anlatarak halkı ikna etmeye çalıştılar. Fakat bu barajların çoğu güvenlik gerekçesiyle yapılıyor. Bu barajlar stratejik anlamda asimilasyon amacı olarak kullanıldı. Bu anlamda çok etkin kullanılabilecek bir araçtır. Özellikle 2002 yılından beri iktidar bunu tekelindeki şirketlere veriyor. Mesela Limak bugün iktidarın en büyük etkin araçlarından biridir. Bir yandan kendi yandaş şirketlerine büyük bir katkı sağlıyor, bir yandan da asimilasyon aracı olarak kullanıyor. Yeşil sermaye dediğimiz bir alanı da zenginleştiriyor” denilmekte.

Bayağı indim, 694 metreye. Şimdi de bayağı bir çıkış gözüküyor önümde. %8 dedi levha. Başladık... Kıvrıla kıvrıla tırmanan bir yol. Asfalt kaba. Bunun taşları biraz daha ince. Zift üzeri çakıl, geç bir silindir, al sana yol. [e] 39,8 km/08.55/%60 harcandı. 750 metreden devam ediyorum çıkmaya... [e] 43 km/09.10/%80 harcandı. 916 metredeyim. Yol çıktı çıktı, pek öyle 8 gibi değildi. İyi tırmandık, kıvrılarak. Şimdi düz gidiyor, sıfır eğim.

Üzüm satanlar. Birinin önünde durup yeleği çıkartıyorum. Benzinci/kahvehane yolda var mı soruma olumsuz cevap vermesi moral bozuyor. Ara ara durarak ayakta dinleniyorum da şöyle bir çayla koltuğa oturmak istiyor canım. Bana soğuk su ve üzüm teklif ediyor. Suyu alıyor üzümü almıyorum.

09.15/44,8 km’de bataryayı yeniliyorum. Tek çentik kalmıştı, 8 km daha giderim diyordu ama burası rahat. Yol kenarındaki bariyerler kolaylık sağlıyor, dayamak için. Zaten 30 kilometre bir şey kaldı hedefime. 700-800 metre rakımda pedallıyoruz. Çetin HES, sağdan gidiliyor. Gene Limak. Norveçli Statkraft, kurulumuna başladığı ancak daha sonra güvenlik endişeleri nedeniyle inşaatını durdurduğu Çetin HES projesini Limak Enerji’ye sattı. Projenin 2020 yılının ilk çeyreğinde tamamlanarak enerji üretimine geçmesiyle Siirt büyüklüğünde 6 ilin enerji ihtiyacını karşılayabileceği... anlatılıyor. Anlat anlat heyecanlı oluyor.

Bölgede üzüm var, bağ var yani. Bir de bayağı nar. Bu yol, bir kısmı iniyor, bir kısmı güzelce çıkıyor. Çöpler buralarda dağ gibi yığılıp ateşe verilmekte. Üstelik de yol kenarında bu işlem yapılıyor ki herkes rezilliklerini öğrensin-görsün diye. Hava ısındı. Biraz sıkılma, yorulma belirtileri başladı. 50 kilometredir durmadan geldim. Sabrım taşmakta. Rahatlamak için bağırıyor, küfrediyorum. İyi gelir, siz de yapın. Kimse yokken tabii, yoksa deli sanırlar. Bir filmde görmüştüm, rahatlamak için tren yoluna gider ve geçerken avazı çıktığı kadar bağırır... Avaz Farsça bir sözcük ve ‘yüksek ses, nara, avaze’ demek. [e] 56,4 km/10.03/%20 harcandı-2. 945 metredeyim. 

Asfalt biraz daraldı ve dalgalandı. Sağımda incecik bir dere bana doğru akmakta. Bu bile insana bir mutluluk veriyor. Sesi ve akışı. Kalabalık keçi sürüleri var kıyısında. Su da olunca gidilecek en doğru yer olmalı. Çoban da yolun karşısında, gölgeye çekilmiş dinleniyor.

Şirvan’a 10 kaldı falan derken yol ayırımına geliverdim. Soldan Siirt, sağdan Şirvan. [e] 70,6 km/10.44/%40 harcandı-2. 863 m R. Saptım ve uzakta çıkan yokuşu görünce tepemden öfke fışkırıyor. Durmadan geldim şimdi 4 km daha tırman. Bağır oğlum, bağır. Rahatlarsın. Aaaa... naaa... nııı... 

Mecburen tırmanıyor, artık patlamak üzereyken ilçe levhasını görüyorum. [e] 72,8 km/11.05/%60 harcandı-2. 1017 m R. Öyle bir yerde ki levha, bisiyi taşıtamayınca kendimi çekemiyor sadece onu çekiyorum. 

Hafif yokuş aşağı inen yolda yanıma yanaşan trafik memurunun soruları karşısında ben de ÖE’yi sorunca geride kaldığını öğrenmem iyi oluyor. Gene boşuna inecektim.

ÖE içerlek, yazısını da görmek mümkün değil. A101’in karşısında dersem daha kolay bulursunuz. Yerim ayrılmıştı Orhan Bey tarafından. Kendisi de kapıya çıkıyor. Odasında kayıt kuyut işleri, kamu olarak ödenen 40 lira, biraz yoldan, turdan, zorluktan sohbet ve 105 noya transfer. Bereket giriş katı ve taşımam gerekmiyor eşyaları. Bisi de içeriye, oda kapısı yanına. Bundan alası Şam’da kayısı.

Nedense kendimi çok yorgun hissediyorum. Şu son dört gün iyi tırmanıldı. Ayaklar hoşaf. Duş alıp yatağa uzanıyorum. Zaten çok sıcak var. Odanın iki penceresi açık. Biraz kestirmece.

Şirvan; MS 77’de Roma Etkinliğine giren Şirvan, 395’ten sonra Bizans, 572’de Sasani Devleti sınırları içinde yer aldı. 700’lerde Arapların eline geçti. Yöre 1100’lerde Artuklu, 1243’te Moğol egemenliğine girdikten sonra 1514’te Osmanlı topraklarına katıldı. İlçe Cumhuriyet’ten önce İmparatorluk idaresinde Siirt Sancağı’na bağlı en eski yerleşim birimlerinden biridir. 1871 tarihli Diyarbekir Salnamesi’nde Siirt Sancağı’na bağlı dört kaza arasında Şirvan Kazası da sayılmaktadır. Daha önceleri Küfre Beyliği Şirvan’da uzun süre egemenliğini sürdürmüştür. Şirvan’da “Küfre” diye anılan mahallenin adı o zamandan kalmıştır. 1871 yılında Şirvan, Siirt vilayet olmadan önce Bitlis iline bağlı bir bucaktı.

4’e doğru artık Şirvan’ı gezeyim, karnımı doyurayım diye çıkıyorum. Sıcak halen sürmekte.  Çarşıya doğru yürürken el ettiğim araba beni alıyor. Alaçatı restoranda inebilir miyim diyene kadar kaçıyor, inip geri yürümek isterken bir başkası beni önüne bırakıyor. Ancak ızgara dışında yemek yok burada. Ne çorba, ne menemen L Boş! Çarşıya doğru devam, bir başka araca parmak edip. Gerçi mesafeler uzak değil. Yürüsen de olur ama canım otostop çekmek istiyor, nedense J

Gelelim sadede; bu memlekette yemek yok, sadece ızgara/et var. Ve de üstelik Şirvan diye bir yer de yok. Burada çarşı yok, pastane yok, fırında simit yok, bir tek bildiğimiz sünger ekmeği var. Garip bir ilçe. Biraz şaşkına sokuyor beni. Burası köy olarak kalsaydı ya. Bakkala market deniliyor artık, bir ikisine girip neyle doyurayım mideyi diye bakınmaktayım. Yok, boş bir yerdeyim. Hani keşke 20 kilometre daha pedallayıp Siirt’e gitseydim. Ama adını hep duydum. Farsça gibi gelirdi kulağıma. Göreyim istedim.

Şirvan Farsça kökenli bir kelime olup birçok anlamı vardır. Şirvan, Siirt iline bağlı bir ilçenin ismidir. Aynı zamanda aslan barınağı, tarla bekçisi ve çeltik tarlalarının su dağıtımını yapan kişi gibi anlamları da bulunmaktadır. Özellikle Doğu Anadolu’da erkek çocuklara verilen isimlerden biridir.
Emlak ve gayrimenkul sektöründe ise çatı katında veya dükkanların üzerinde bulunan basık odalara Şirvan denmektedir. Şirvan denen çatı katları genellikle depo olarak kullanılmaktadır. Ancak yapı planının uygun olması durumunda iyi bir yalıtım sağlanarak farklı tasarımları ile oda, çocuk oyun alanı, hobi odası, yatak odaları olarak da kullanılabilmektedir. 

Sonunda A101’den aldığım Yayla’nın hazır barbunya pilakisi, (öncesi) ekmeğe sürülen peynir, (içilen) iki ayran ve (yemek sonrası için) bir armutta 22 lira ödeyip (buna 2 soda da dahil), kapı önündeki köpek yavrularına da 4 liralık sosis ile 26 TL’ye çıkıyorum işin içinden.

ÖE’nin önündeki asmaların altındaki masada karnımı doyururken, gece çalışanının “bisikleti oradan al, garaj değil” gibi saçma laflarına sinirlenip ağzını payını verdikten sonra biraz internette sörf yapmaktayım. 

Çay, Anadolu’dan binlerce kilometre ötede keşfedilmesine karşın, bu topraklara geldiği andan itibaren kırk yıl hatırlı kahvenin tahtını sarsmış; en koyu muhabbetlerin “vazgeçilmez”i olmuş. Evet, çayın ülkemizdeki serüveni devam ediyor...

Dünyanın en büyük çay pazarlarından olan Türkiye’de siyah çay içimi Türk yaşam tarzı ve kültürünün ayrılmaz bir parçası. Çay, kahveye nazaran daha ucuz, hazırlanması daha kolay olması nedeniyle kısa sürede yaygınlaşıp halkın en sevdiği içecek olur. Her ne kadar günümüzde farklı tür çaylar ve hazırlama usulleri olsa da, Türk tarzı çay, toz kavrulmuş siyah çay ile demlenir ve kendine has ince belli olarak bilinen küçük bardaklarla servis edilir. 

Az dem ile hazırlanan çaya “açık çay” denilirken, dem oranı yükseldiğinde bu çaya “koyu çay” denilmekte. Ancak çayın ideal demlenme ve sıcak su oranını belirleyen ölçüt “tavşan kanı” niteliğine haiz olmasıdır. Bununla beraber “paşa çayı” genellikle çocuklar için hazırlanır. Paşa çayından tavşankanı çaya geçiş bir bakıma çocukluktan yetişkinliğe geçişi simgelemektedir. 

Çayın ikramında, yöresel farklar göze çarpmakta. Tokat bölgesinde çay bardağının üzerinde mutlaka “dudak payı” adı verilen bir boşluk bırakılır. Bu boşluğun bir ölçüsü yoktur. Boşluğun miktarının azlığı veya çokluğu çay sohbetlerinde esprilere sebep olur. Erzurum ve çevre havarisinde ise ikramı genellikle açık renkli ve kaşıksız olarak yapılan çay, “kıtlama” diye tabir edilen özel bir yöntemle tüketilir. Makaslarla, elle ya da ısırılarak koparılan ufak şeker parçalarının dil altında bekletilmesi suretiyle çay içilir. Bununla beraber bu bölgede misafir yeter demedikçe çay sürekli olarak tazelenir. Çay koymak anlamında “çay dökmek” ya da “çay tazelemek” deyimleri kullanılır. Teşekkür edip, başka istemediğinizi söyleseniz bile mutlaka bir bardak daha ikram edilir. Bunun adı “cırıldım” yani zor çayıdır. Cırıldım çayını içmemek ise ev sahibine karşı büyük bir hakaret anlamına gelebilir. Diğer bölgelerde ise daha fazla çay istenmediğini göstermek için kelimelere gerek duymadan çay kaşığı son içilen bardağın üzerine konur. 

Güneydoğu’da genelde kaçak çayı içilir. Rengi koyu, tadı daha acıdır. Bardaklar da diğer bölgelere göre biraz daha büyük olur. Gümüşhaneliler orta, Trabzonlular ise az şekerli çayı tercih eder. Rizelilere göre ise en güzeli Çaykur’un üretimi, yani kendi çaylarıdır.

Hangi biçimde içerse içsin Türklerin ortak tutkusu ise cam bardaktır. Rengini görmek, sıcaklığını hissetmek ve kaşığın cama vurduğunda çıkardığı sesi duymak ister çay içen.

Türk tarzı çay bardağını, ince belden Ajda’ya Serçe’ye, Banu Alkan’dan Faruk Malhan’a, oradan Erdem Akan’a geçişi ise yarın anlatayım J

Şirvan ÖE 0484-5112142












Pervari - Şirvan
Tur tarihi: 23 Ağustos 2019
Kat edilen mesafe: 71,65 km
Ortalama hız: 18,1 km/sa
Bisiklete biniş süresi 3 sa 58 dk, dışarıda geçen süre 4 sa 36 dk
En yüksek sıcaklık 41 ˚C, en düşük 23 ˚C, ortalama 30,3 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 1651 m, kaybı (iniş) 2028 m
En düşük irtifa 626 m, en yüksek 1676 m

Garmin yol bilgileri Pervari-Şirvan

Relive yol bilgileri Pervari-Şirvan




Işık Otel



Pervari’den ayrılışım 06.48

Pek insan yok bu saatte ortalıkta. Karşılaştıklarımla
 da günaydınlaşıyorum

İlçe çıkışı bir rampa karşılıyor, %7’lik. Ama öylesine uzun gibi
 durmuyor. Yol tek şerit, idare eden cinsten bir asfalt


Kalabalık bir sürü yolun sağından anayola çıkmakta

Hava açık, sabahın serinliği var ama hareket
 ettiğinde, yoksa durduğunda sıcak. Söylemişlerdi, bölge
 sıcaktır. İnce yelek gene de giyili


1-2 iş makinesi erkenden başlamış tarlada
 çalışmaya. Genelde taşlar kaldırılıp bir yere atılıyor

Yol şimdi inmekte. Güzelce salıyorum velespiti. Yönüm
 batı tarafına. Dünkü yol aklıma geliyor da, kabus.
 Çıkamazsın-inemezsin. Anlattım mı hatırlamıyorum. Yanlış
 saptım/sapmışım, hem uzattım hem bozuk yola girmiş oldum
 o nedenle. Ama geçti ve şimdi macera olarak arşivde yerini aldı


Yol tek şerit, asfalt zamanını doldurmuş, ama
 gidiliyor. Güvenlik şeridi yok. Tırmanıyorum


Dün balataları değiştirmiş olmam iyi
 oldu. Zırt zırt sürtüyordu zaten

Orda bir köy var, uzakta, 
O köy bizim köyümüzdür. 
Gezmesek de, tozmasak da 
O köy bizim köyümüzdür.

Gölköy Geçidi 1720 m

Solumda bir su birikintisi, bataklık gibi

Yola çıkmış bir inek. Mööö, canına mı susadın, ya biri gelip çarpsa?

Yol inişli çıkışlı. Biraz hareket getiriyor en azından. Dümdüz
 olmaması iyi. Tırmanıyorsun sonra
 iniyorsun. İkinci bir geçide geldim...

Danila Geçidi 1565 m

Buhara Geçidi 1410 m


Yol üstünde benzinci yok, köy yok (hepsi içerlek), dolayısıyla
 çayhane yok. Ağaç yok, bu durumda da gölge yok

Acayip bir yol. Sürekli çıkıp iniyorum. Tam sıkıldım öf pöf
 yapacağım bir iniş geliyor unutuyorum. Altta geniş bir alanı
 kaplayan baraj göleti gözüktü


Kıvrıla kıvrıla dimdik gölete doğru uçuyorum, pike yapar gibi

Kilis burası. Hemen Firu’ya fotosunu yollayıp,
 memleketine geldim diyeyim


Bayağı indim, 694 m’ye. Şimdi de bayağı bir
 çıkış gözüküyor önümde

%8 dedi levha. Başladık... Kıvrıla kıvrıla tırmanan bir yol. Asfalt
 kaba. Bunun taşları biraz daha ince. Zift üzeri
 çakıl, geç bir silindir, al sana yol



Çöpler buralarda dağ gibi yığılıp ateşe verilmekte. Üstelik
 de yol kenarında bu işlem yapılıyor ki herkes
rezilliklerini öğrensin-görsün diye

Yükseldikçe baraj göleti altta kalıyor. Ne
 de geniş bir alana yayılmış

Hava ısındı. Biraz sıkılma, yorulma belirtileri başladı. 50 km’dir
 durmadan geldim. Sabrım taşmakta. Rahatlamak için bağırıyor,
 küfrediyorum. İyi gelir, siz de yapın. Kimse yokken
 tabii, yoksa deli sanırlar

Asfalt biraz daraldı ve dalgalandı


Şirvan’a 10 kaldı falan derken yol ayırımına geliverdim

Saptım ve uzakta çıkan yokuşu görünce tepemden öfke
 fışkırıyor. Durmadan geldim şimdi 4 km daha tırman. Bağır
 oğlum, bağır. Rahatlarsın. Aaaa... 



Mecburen tırmanıyor, artık patlamak üzereyken
 ilçe levhasını görüyorum... 

Öyle bir yerde ki levha, bisiyi taşıtamayınca kendimi
 çekemiyor sadece onu çekiyorum

Şirvan ÖE




Saat 4’e doğru artık Şirvan’ı gezeyim, karnımı doyurayım
 diye çıkıyorum. Sıcak halen sürmekte

Şirvan Belediyesi

Uzaklarda yeni yapılar görüyorum

Bu memlekette yemek yok, sadece ızgara/et var. Ve de üstelik
 Şirvan diye bir yer de yok. Burada çarşı yok, pastane yok, fırında
 simit yok, bir tek bildiğimiz sünger ekmeği var. Garip
 bir ilçe. Biraz şaşkına sokuyor beni

Sonunda A101’den aldığım Yayla’nın hazır barbunya pilakisi,
 ekmeğe sürülen peynir, iki ayran ve bir armut ile kapı önündeki
 köpek yavrularına da sosis  alarak çıkıyorum işin içinden

ÖE’nin önündeki asmaların altındaki masada karnımı
 doyururken, gece çalışanının “bisikleti oradan al, garaj değil”
gibi saçma laflarına sinirlenip ağzını payını verdikten
 sonra biraz internette sörf yapmaktayım






















































































































20. gün (devamı) Şirvan-Siirt – 18. gün (öncesi) Çatak-Pervari






[bisikletle]Türkiye: Urartuların İzinde


Kars-Kağızman = 49,25 km

Kağızman-Tuzluca = 60,63 km

Tuzluca-Iğdır = 48,61 km


Çaldıran-Erciş = 72,05 km

Erciş-Adilcevaz = 70,31 km

Adilcevaz-Tatvan = 72,24 km

Tatvan-Hizan = 47,21 km

Hizan-Bahçesaray = 69,69 km

Bahçesaray-Çatak = 63,21 km

Çatak-Pervari = 73,58 km

Pervari-Şirvan = 71,65 km

Şirvan-Siirt = 27,49 km

Siirt-Baykan = 47,77 km

Baykan-Bitlis = 57,27 km

Bitlis-Muş = 76,67 km

Muş-Kulp = 95,50 km

Kulp-Silvan = 87,91 km

Silvan-Bismil = 60,58 km

Bismil-Batman = 53,42 km

Batman-Kurtalan = 60,31 km