29 Ağustos 2019

[bisikletle]Türkiye: Urartuların İzinde (Bitlis II)

28 Ağustos 2019, Çarşamba / Bitlis II (24. gün)

Güzelce uyudum. Gerçi battaniye fazla geldi. Bir pike isteyeyim. Daha rahat olabilir. Bugün Bitlis’te ikinci günüm olacak. Rahatım yani. Kahvaltı 9’a kadar olduğu söylenmişti. Son dakikaya da kalmayayım diye 8 buçuğu geçe çıkıyorum 5’inci kata. Açık büfe. Çeşitler de hiç fena değil. Bir kere Siirt’ten daha zengin. Otlu peynir de var. Kendime bol zeytinli peynirli bir tabak hazırlıyorum. Değişik de bir ekmekleri var. Yassı, koyu undan yapılmış.

Kahvaltı sırasında Akın Bey (Md. Yrd) ve iki bey daha masama oturuyorlar. Diğer beylerden biri de müdür yardımcısıymış. Hem kahvaltı ediyor hem sohbetteyiz. Konuşma arasında üniversitenin de misafirhanesinin olduğunu öğreniyorum. ÖE’nin biraz ilerisindeymiş. Orada da kalınır. Ama ÖE iyi, kahvaltısı doyurucu. Tek sıkıntısı merkez dışında, otobüsle gidip geliniyor. Ama dert değil, sıkça geçmekte.

Fazla oyalanmadan, hava da ısınmadan merkeze inip bugüne bıraktıklarımı görmek istiyorum. Akın Bey bir iki yer ilave ediyor listeye. Otobüsten çarşı merkezde inip Kızıl Mescit’e gitmekteyim. Ulucami’nin 50 metre kuzeydoğusunda dik bir yamaç üzerinde görünüyor. Uzunca bir merdiven. Başında bir tamirat, üzerinden atlayıp basamakları çıkmaktayım. İçine girmiyorum. Kapalı gibi duruyor. 1507 yılında Akaoğlu Alâaddin, 1863 yılında da İbn Kasım el Hacı Mehmet tarafından onartılmış. Şehre hakim konumdaki caminin minaresi yok. Meyilli bir arazi üzerinde kurulu olduğu için de batı cephesi doğuya göre daha yüksek ve görkemli. 

Ardından hemen yakınında olan Küfrevî Hazretleri Türbesini ararken, adres sorduğum bey ve çocukları ile dolaşmayı birlikte sürdürüyoruz. İlgili ve yardım sever buranın insanları. Samimiler aynı zamanda. Hemen neredensin-niye geldinle samimi olduk. Kızını okula kayıt ettirecek. Ben de kendisiyle birlikte okula yürümekteyim. Yol üstündeki Yusufiye Medresesine de uğruyoruz. 18.-19. yy’dan kalma. Bugün Ensar Vakfı tarafından kullanılmakta. Malum vakıf, adı tecavüzle anılan. Karaman’da 45 çocuğa cinsel istismar iddiasıyla gündeme gelen Ensar Vakfı’nın mütevelli heyetinde AKP’li kadrolar yer alıyor. Vakfın, Erdoğan ailesi, Milli Eğitim Bakanlığı, Diyanet Başkanlığı, AKP’li belediyeler ve TÜRGEV’le çeşitli temasları ve yakın ilişkileri bulunuyor. Bir değil yüzlerce haber var bu vakıf hakkında, hangisini istersiniz? Buyurun buradan yakın Ensar.

Küfrevî Hazretlerinin Türbesi’ne ailesi bakmakta. Beni torunun torunu bir genç bey gezdiriyor. 1898 tarihli. Osmanlı Padişahı Abdülhamit tarafından yaptırılan türbenin mimarı İtalyan Mimar Alberto. O nedenle Bitlis mimari yapısından tamamen farklı bir tarzda, ama çok güzel. İstanbul’daki Geç Dönem türbelerine benzetilmekte. İlk bakışta Bizans eserlerindeki sütun yapısı ve aydınlatmada kullanılan vitraylar dikkati çekiyor. İçinde 7-8 tabut var. Kendisine, eşine, çocuklarına ve torununa ait. 

Pir Muhammed Küfrevî hakkında; 19. asırda yaşamış bir sufidir (1775-1898).
Nakşibendiliğin Halidiye koluna bağlı bir tarikat şeyhidir. Mevlana Halid-i Bağdadi'nin halifesi Seyyid Taha Hakkari'den hilafet almıştır. Siirt'in Şirvan, eski adıyla Küfre kasabasından geldiği için kendisi ve art gelenleri Küfrevi veya Kufralı soyadıyla tanınmıştır. Torunları arasında TBMM sabık milletvekillerinden Kasım Kufralı (DP, AP) da bulunmaktadır. Küfrevi ailesinin önceleri Osmanlı hanedanıyla ve Cumhuriyet'ten sonraki dönemde de devletle sıkı bir ilişki içerisinden olduğu bilinmektedir.

Aileye teşekkür ederek Küfrevi Konağı’nın bahçesinden ayrılırken başka bir grubun suratlarını sıvazlayarak içeri girmekte olduklarını görüyorum. Tepeden aşağıya yürüyerek, yol çalışmasının sürdüğü bir sokaktan inerken gene baba ve çocuklarına rastlıyor, onların arabasıyla ana caddeye kadar iniyorum. Şimdi sırada Zülküf Peygamber’in mezarı var. Buraya ulaşmak için Zeydan Mahallesi minibüslerine bineceğim. Saat başı kalktığından hareket etmesine daha 10 dakika var. Muavin 1,5 lira olan ücretin halen artırılmadığından dert yanmakta. Bir de öğreniyorum ki 5 ve10 kuruşları-bozukları almıyorlar. Bunlar marketlerde kullanılıyormuş. Hoppala durumları, TC parası, nasıl almazsın? Üniversitede okurken de benzer bir olayı iki kere yaşamıştım. Biri gene dolmuşta, diğeri PTT’de. O zaman da itirazım olmuştu. 

Mircatlık Mezarlığı’nda iniyor peygamberin mezarını aramaktayım. Mezarlık kapısında kilit asılı ama yanındaki bir merdivenden giriş yapılıyor. Aynen Nasrettin Hoca türbesi gibi. Koca bir mezarlık, nerede/nasıl bulursun ki peygamberi? Yazı mazı da konulmamış. Tüm mezarı da dolaşamayacağıma göre biraz dolanıyor ama bulamayacağıma kanaat getirip tam ayrılmak üzereyken koşup gelen iki bebe beni mezara götürüyor. Dolmuşçunun almadığı bozukları onlara veriyorum.

Burası Törehan Serdar isimli bir öğretim görevlisinin çalışmaları ile ortaya çıkmış. Halk arasında asırlardır dilden dile aktarılan, Bitlis'te bir peygamberin yaşadığı ve mezarının bulunduğu söylentileri, bulunan bu mezar ile gerçek olmuş. Ancak mezarın kitabe ve sanduka kısmı defineciler tarafından talan edilip bakımsızlıktan yok olmaya yüz tutmuşken, 2014’de başlanacağı açıklanan restorasyon çalışmalarının sonuçları (gördüğüm) pek tatmin edici değil. Bu kadar at-tut sonra ne yazı, ne yön levhası, ne çevre düzeni...!

Başta Bitlis’in camileri olmak üzere, şehrin kaleleri, hanları, hamamları, anıt mezarları, kümbetleri, medrese ve köprüleri yöreye özgü kızıl kesme taştan yapılmış. Bitlis ve Ahlat’tan iki farklı taş çıkmakta. Bitlis taşı daha sert ve dayanıklı; Ahlat ilçesinde Nemrut Dağı’nın eteklerinden çıkan taş ise daha yumuşak ve islenmesi kolay olduğu anlatılıyor. Bu iki taş mimari şaheserlerin ortaya çıkmasının öncelikli faktörü olmuş. 

Ve bölgeden yavaş yavaş aşağılara doğru yürümekteyim. Çok güzel ama bakımsızlıktan yıkılma durumuna gelmiş yapılar var burada. Bazılarında restorasyon çalışmaları görülüyor. Okuduğum haberde: ... 405 tescilli tarihi yapının bulunduğu kentte, ilk etapta 12'si tescilli toplam 40 evde başlatılan restorasyon çalışmaları kapsamında tarihi yapılara cephe giydirme, dam onarımları, sokak döşemeleri ve aydınlatmaları yapılacak... denilmekte. 40’ını ben göremedim L
Siirt’te düşüp çizdiğim dirseklerin durumu pek iç açıcı görünmüyor. Sağ dirseğimde bir apsemsi durum dikkatimi çekti. Böyle bırakmak doğru ol(a)maz. Acile gidip müdahale ettireyim diye Devlet Hastanesinin yolunu tutuyorum. Kolaylıkla doktora ulaşıyor; kapatılması ve antibiyotik almam gerektiğine karar veriyor. Antibiyotik işini sevmedim ama, “ben yazmak zorundayım, siz isterseniz almayın, kendimde olsa alırdım” deyince ne yapayım alayım o zaman oluyor. Aslında yanlışım baştan doktora gitmemek oldu. Yıkanırken su değdi, haliyle azdı. Şimdi iki dirsek pomatlanıp sargı beziyle kapatıldı. İlerdeki günlerde banyo işini nasıl yapacağım düşüncesi aldı beni. Devamlı pansuman yapacak yer bulamayabilirim!

ÖE’ye geri dönüp biraz sıcakların geçmesini beklerken hafif de kestiriyorum yatakta. ... Çaldıran’dan Reşat Bey arıyor. Merak etmiş, nasıl geçiyor yolculuk diye. Güzel bir dostluk kurduk kendisiyle. 5 buçuk gibi gene merkeze gitmek üzere otobüs beklemekteyim. Artık buralı oldum sayılır. Sokakları, yönümü az da olsa bilebiliyorum. Zaten büyük değil çarşısı. Bir sebze hali var küçücük, bolca çayhaneleri. Hepsinde de oturanlar var. Ben de birine yerleşip bir çayla etrafı izliyorum. At kuyruklu görmedim ama küpeliye rastladım burada. Şort giyen hiç yoktu. Ama Siirt’te iki kişi görmüştüm. Sandaletli ise yok burada, ama terlikli var. Benim sandaletler de dikkat çekiyor olmalı.

Hava serinlemekte ve hafiften kararmakta. Acaba buralarda mı bir şeyler yesem diye bakınırken, dünkü çiğ köfteci mi olsun derken bir lokanta görüyor (Akgün Sofra Salonu), çorba çeşitlerini soruyorum. Mercimek ve Mastaba çorbası (ayran aşı). Harika, içinde et tavuk falan da yokmuş (Erzurum da istemiştim kıymalı çıkmıştı, tedbirliyim). Ismarlıyorum. Koca bir kase geliyor. Üzerine bolca kuru nane döküp kaşıklıyorum. Çok lezzetli, nefis, harika oldu bu. Keşke dün de burasını keşfetmiş olsaydım. Bitlis’te iki yerde yapılıyormuş sadece. Hemen bilgi alıyorum aşçısından: Mastaba çorbası, Kürtçe bir isimdir ve ayran aşını karşılamaktadır. Dövme haşlanıp süzüldükten sonra içine ayran denilen, sulandırılmış yoğurt ve yumurta, karıştırılarak eklenir. Nane ve kekik serpilip çorba kaynayana dek sürekli olarak karıştırılır. İsteğe bağlı olarak sıcak ya da soğuk servis edilebilir. Süper. Laf lafı açıyor ve bir kaç sene önce gelmiş bir yabancıyla yaptığı sohbeti anlatıyor, işletmenin sahibi. Az çok İngilizcemle diyor. Az çok bilmesi bile müthiş bir şey burası için, kutluyorum kendisini. Çorbaya 8 lira ödeyerek lokantadan ayrılıp, biraz daha dolandıktan sonra artık fazla da oyalanmadan ÖE’nin yolunu tutmaktayım. Yarın yolcuyum, eşyaları da toplamam lazım. ÖE’nin kafeteryasında gezi notlarını yazarken sivil-resmi-trafik polislerinin sigara dumanından kaçmak üzere odaya çıkıyorum. 

Tarihte Bugün; 1988 yılının 28 Ağustos’unda Almanya'daki Ramstein Hava Üssü’nde yapılan havacılık gösterileri sırasında, İtalya Hava Kuvvetleri gösteri takımının üç uçağı havada çarpışarak seyircilerin üzerine düştü; 75 kişi öldü, 346 kişi yaralandı.


Dünyaca ünlü endüstriyel metal grubu Rammstein ismini bu kazadan almaktadır. Rammstein, kazadan tam altı yıl sonra dizelerinde bu olayı tekrar canlandırır. Albümleri çıkmadan önce verdikleri küçük konserlerde parça o kadar sevilir ki, gruba bu ismi verirler. Ayrıca grubun karanlık tarafını da bu şarkının iyi yansıttığını düşünürler. Fakat o kaza üzerinden bir reklam izlenimi vereceği endişesini taşıyan grup, ismine bir ‘m’ ekleyerek, kelime anlamı, kuvvetlice çarpan taş olan -ayrıca Berlin duvarının inşası sırasında kontrol ve güvenlik için kullanılan taşların da ismi olan- Rammstein olarak değiştirir. 



Bitlis ÖE 

Hava da ısınmadan merkeze inip bugüne
 bıraktıklarımı görmek istiyorum

Arka planda kale

Ulucami’nin minaresi

Kızıl Mescit’en çarşıya bakış

Kızıl Mescit


Küfrevî Hazretleri Türbesi


Bir zamanlar çeşme varmış L


 Yusufiye Medresesi, 18.-19. yy’dan kalma

Bugün Ensar Vakfı tarafından kullanılmakta. Malum
 vakıf, adı tecavüzle anılan


Yusufiye Medresesi

Küfrevî Hazretleri Türbesi

İçinde 7-8 tabut var. Kendisine, eşine, çocuklarına ve torununa ait

1898 tarihli. Osmanlı Padişahı Abdülhamit tarafından yaptırılan
 türbenin mimarı İtalyan Mimar Alberto. O nedenle Bitlis mimari
 yapısından tamamen farklı bir tarzda


Aileye teşekkür ederek Küfrevi Konağı’nın bahçesinden
 ayrılırken başka bir grubun suratlarını sıvazlayarak
 içeri girmekte olduklarını görüyorum

Kimi biber kimi çarşaf kurutur...

Kale



Dolmuştan Mircatlık Mezarlığı’nda iniyor
 peygamberin mezarını aramaktayım


Koca bir mezarlık, nerede/nasıl bulursun ki
 peygamberi? Yazı mazı da konulmamış


Mezarın kitabe ve sanduka kısmı defineciler
 tarafından talan edilmiş


Mezarlık kapısında kilit asılı ama yanındaki bir merdivenden
 giriş yapılıyor. Aynen Nasrettin Hoca türbesi gibi

Bölgeden yavaş yavaş aşağılara doğru yürümekteyim

Çok güzel ama bakımsızlıktan yıkılma
 durumuna gelmiş yapılar var burada

Tavuklara mekan olmuş

Başta Bitlis’in camileri olmak üzere, şehrin kaleleri, hanları,
 hamamları, anıt mezarları, kümbetleri, medrese ve köprüleri
 yöreye özgü kızıl kesme taştan yapılmış




Bitlis ve Ahlat’tan iki farklı taş çıkmakta. Bitlis taşı daha
 sert ve dayanıklı; Ahlat ilçesinde Nemrut Dağı’nın
 eteklerinden çıkan taş ise daha yumuşak ve islenmesi 
kolay olduğu anlatılıyor. Bu iki taş mimari şaheserlerin
 ortaya çıkmasının öncelikli faktörü olmuş








Alemdar Feyzullahi Ensari Hz. Camisi, 1783

Alemdar Feyzullahi Ensari Hz. Camisi içi


Şeyh Garip Türbesi, 1632

Sultaniye Camisi içi

Artık buralı oldum sayılır. Sokakları, yönümü az da olsa 
bilebiliyorum. Zaten büyük değil çarşısı.
 Bir sebze hali var küçücük,...

Bolca çayhaneleri. Hepsinde de oturanlar var. Ben de birine
 yerleşip bir çayla etrafı izliyorum. At kuyruklu görmedim ama
 küpeliye rastladım burada. Şort giyen hiç yoktu

Ulucami


Akgün Sofra Salonu


ÖE’de içilen bir kahve







































25. gün (devamı) Bitlis-Muş – 23. gün (öncesi) Baykan-Bitlis






[bisikletle]Türkiye: Urartuların İzinde


Kars-Kağızman = 49,25 km

Kağızman-Tuzluca = 60,63 km

Tuzluca-Iğdır = 48,61 km


Çaldıran-Erciş = 72,05 km

Erciş-Adilcevaz = 70,31 km

Adilcevaz-Tatvan = 72,24 km

Tatvan-Hizan = 47,21 km

Hizan-Bahçesaray = 69,69 km

Bahçesaray-Çatak = 63,21 km

Çatak-Pervari = 73,58 km

Pervari-Şirvan = 71,65 km

Şirvan-Siirt = 27,49 km

Siirt-Baykan = 47,77 km

Baykan-Bitlis = 57,27 km

Bitlis-Muş = 76,67 km

Muş-Kulp = 95,50 km

Kulp-Silvan = 87,91 km

Silvan-Bismil = 60,58 km

Bismil-Batman = 53,42 km

Batman-Kurtalan = 60,31 km