2 Eylül 2019

[bisikletle]Türkiye: Urartuların İzinde (Kulp-Silvan)

1 Eylül 2019, Pazar / Kulp - Silvan, 87 km (28. gün)

Erken hazırlanıp erken çıkmaya çalışıyorum. Barsakları yumuşatmışım. Sanırım dirsekler için verilen antibiyotiğin etkisi. 6.45 ÖE’den ayrılış saatim. Hava rüzgarlı, açık, bulut yok. Dün çıktığım yokuşu inmekteyim. Bir hayli dik bir yokuş. Normal sayılmaz böyle bir rampa. Frenleyerek inmek zorundasın. Bugün Silvan’a gidiyorum. 80 kilometre demiş harita.

Köprüden geçip, dün geldiğim Muş-Batman yol ayırımındayım. Belki buradaki dükkanlardan su alırım diyordum ama daha açılmamış. Yolda bulacağız artık. Devam... Yol fazla ilerlemeden bir çalışma nedeniyle toprak oluyor. Kenarda bir ekip iş başında. Sağımda akan nehrin (Kulp Çayı) suyu çok azalmış. Yatağında bir çalışma var, duvar örmekteler. Tozdan dumandan kaçmak için yolun solundan gidiyorum. Rüzgar da soldan esince hiç olmazsa biraz olsun tozu yutmuyorum. Evet kuvvetli rüzgar şimdi en azından karşımdan gelmiyor. Muş-Batman ayırımına, köprüye kadar karşıdan esince ciddi sallıyordu.

Mataram boş. Bir çeşme arayışındayım, suyu doldurmak için. Hava güzel, üzerimde ince yelek. Yol keyifle sürüyor. Sağımda akan geniş yatağın içinde cılız bir su. Yaz nedeniyle mi yoksa HES nedeniyle mi bu kadar zayıf? Güzel bir yeşil elmayı kahvaltı olarak yiyerek pedallamaktayım. Kulp geride kaldı. Bakıyorum buradan, dağlara tırmanmış bir ilçe, yamaçlarda kurulu. Yol tek şerit, asfalt 2’nci sınıf. Yer yer dalgalı-yamalı. Sürtünmesi çok. Bazı çiftçiler görüyorum, tarlalarında çalışmaktalar.

11,6 km, solumdaki çeşmede akan, pek de soğuk olmayan suyla matarayı dolduruyorum. Hiç yoktan iyidir. Daha iyisini bulunca tazelerim. Sağdaki çay yatağına oldukça kalabalık sürüler inmiş. [e] 19,5 km/07.51/%20 harcandı. 860 m R. Normal’de kullanıyorum. Tempoya odaklandım. Nasılsa batarya üç. Burada da köylerin isimleri iki dilde yazılı. Kürtçenin bizde olmayan harfleriyle, Q-X-W gibi. [e] 28 km/08.22/%40 harcandı. 964 metredeyim. Düz gibi yol, hafifçe yükseliyorum. Önümden, yoldan bir sincap geçti, koştura koştura. Öylesine şirindi ki, görmeliydiniz. Bu asfaltın il yolu olarak evsafı düşündürücü. Batman’a giden yol daha iyi olmalıydı. En azından delikler yamalar olmamalıydı.

Askeri kontrol noktasına geldim. Burada yol ikiye ayrılıyor, sağ mı sol mu? Bana sağdan gitmem söylenmişti, baraj gölü kıyısından. Ama gene de teyit ettiriyorum. Sol Sason’a gidermiş. Çok duydum okudum bu ilçe hakkında. Yolda anlatırım size (*). ... Ve sağa sapmamla yol daralıyor, asfalt daha yamalı-dalgalı oluyor ama çevre de çok daha güzel oluyor. Gene muhteşem bir coğrafyada ilerlemekteyim.

(*) Sason; dağların arasında kurulu eski bir yerleşim. Tarihi MÖ 1400’lere, Urartulara kadar uzanmakta. Bölgenin tarihi halkı Ermeniler olmakla birlikte Kürt ve Arap unsurlara da en eski devirden itibaren rastlanmakta. 19’uncu ve 20’nci yüzyıldaki iki ayaklanma olmuş. İlki Osmanlı döneminde. Sason (Ermenice "Sasun"), Ermeni ulusal hareketinin en önemli odak noktalarından biri. Hınçak partisinin girişimiyle 1891 yılında başlayan Sasun İsyanı kısa bir süre sonra "Taşnak" örgütünün denetimine girer ve fasılalarla 1904 yılına kadar devam eder. İkincisi Cumhuriyet döneminde Kürt isyanı. Bir kadının iffetine uzanan elin ardından 1925’te başlayıp, 1938’de bölge halkının sürgün edilmesiyle sonlanan başkaldırı, bugünkü Sason-Kozluk-Mutki üçgeninde Xerzan olarak bilinen bölgede yaşanan.

30,2 km/08.39/1084 metredeyim. Hafif bir rampa çıkıyorum, etrafı izleye izleye. Arkamdan gelen araç beni geçip biraz ilerimde duruveriyor. Sürücü kapısı açılıp içinden fırlayan kişi bana doğru gelmekte. Hoppala oluyorum! Ne oldu, niye böyle davranıyor diye düşünürken diğer kapı da açılıp biri daha iniyor. Çattık mı belaya yoksa? Ama değil J Şoför elindeki telefonla selfi çekmek istiyor. Ne olduğuna şaşırıp devam edeyim diyorum ama “çok kısa” ricasını kırmıyor, üçümüz birbirimize sarılarak pozlar veriyoruz kameraya J Plaka 34, neresindensiniz? Kızının üç yıldır Cerrahpaşa’da fizik tedavi gördüğünü anlatıyor. Engelliymiş.

1090’dan 703 metreye indim. Acayip gene virajlar vardı. Yol pütürtülü. Gümbür gümbür ses çıkıyor bisikletten. Yayık diye bir köyden geçip baraj göletine paralel sürmekteyim. Bunlar herhalde buraya fındık dikmişler. Fındığa benzettim bu bitkileri. Saat 9, 38,7 kilometre. Şimdi yol düz oldu, su kenarından gidiyorum. [e] 39,2 km/09.03/%60 harcandı. 701 m R. Göletin üzerinden geçen köprü sonrası sağda küçük bir meydanda dizili sandalyeler, orkestra için minik bir platform kurulu. Belli ki düğün hazırlığı bu. Neresi burası? Altınkum. Çayınız var mı? Daha erkenmiş, yarım saat sonra deniliyor. O kadar bekleyemem. Size iyi eğlenceler. Suyumu tazeleyip devam ediyorum. 

40 kilometre kadar bir yol daha var önümde. Dikkatimi çeken, buralardaki konuşmalar. Ne oldu sana diyorsun. Düşmüşem diyor. Düştüm demiyor. İlginç! Önüme bir köprü daha çıkıyor, baraj oldukça büyük bir alanı kaplamakta. 1986-1999 yılları arası inşa edilmiş. Sulama ve elektrik amaçlı. Ancak kuruduğu yönünde itirazlar var. Suyunu hoyratça tükettiler denilmekte!

Geride bıraktığım iki köy; Yayıkköy Kulp’a bağlıydı, Altınkum ise Silvan’a. Yayıkköy’ün bir hikayesi var, şöyle ki: Yayıkköy diye geçen ismi gerçekte Kürtçede Hewrê olarak geçmektedir. Hewrê kelimesi Kürtçe kavak ağacı demektir ve köy bu ismini baraj gelmeden önce mahallede çok sık bulunan uzun kavak ağaçlarından almaktadır. Geçmişi çok eskilere dayanıp, bir zamanlar Ermenilerin de yaşadığı bir yerleşim yeriydi. Şu anda sadece Badıkan aşiretinin 12 kolundan biri olan Mala Xerza kolu bu mahallede yaşamaktadır... denilmekte.

Bu aşiretler meselesinin bu zamanda halen sürüyor olması şaşırtıcı. 96 yıllık Cumhuriyet bunlara son verememiş. 2016 tarihli bir haberde; Türkiye’nin büyük aşiretleri arasında yer alan Badıkan aşireti ile Güneş aşireti arasında yaşanan husumet 700 kişinin katılımıyla yapılan barış yemeğiyle son buldu... şeklinde okumaktayım. Bir de şu habere bakın hele, 2001 tarihli: Silvanlı Necla Tünle, 12 yaşında. Kaçırıldı. Tam 38 gün köy köy dolaştırıldı. Ailesi bu süre içinde çalmadık kapı bırakmadı. Silvan ve Kulp polisiyle jandarmanın operasyonları hep başarısızlıkla sonuçlandı. Operasyon hep önceden haber alındı. Çünkü Necla'yı kaçıranlar, yörenin büyük korucu aşireti Badıkan mensubuydu. Aşiretten Adem Koç (25), beş ay önce Necla'yı istedi. Ret cevabı aldı. Necla'yı sokak ortasında şiddet kullanarak kaçırdı. 38 gün boyunca korucu akrabaları ona yardım ve yataklık etti. Ailesinin ve avukatının başvurularını Diyarbakır Valiliği görmezden geldi... Adam 25’inde 12 yaşındaki kızı istiyor. Gelmeyince kaçırıyor ve 38 gün başına silah dayayarak alıkoyuyor, konuşmaması için tehdit ediyor, aile fertlerini öldüreceğini söylüyor ve devletin valisi, kaymakamı, polisi, jandarması seyrediyor. İnanılası zor bir hikaye!

Sol dizimdeki sızı geçmedi, neredeyse turun başından beri var. Sıkıntı yaratmıyor ama var. Çalıönü köyünde yol düzeliyor. Nispeten daha rahat basılıyor. O yamalar kalktı. Kaba asfalt ama daha az kaba J 50 kilometredir geliyorum, durmaksızın. Şöyle bir kahve bulsam da bir çay içsem, 15 dakika dinlensen. Ama buralarda da hiç öyle bir şey yok. Hafiften sıkılmaya başladım. [e] 51 km/09.44/%80 harcandı. 716 m R. Yol dümdüz gidiyor. Sıfır eğim, çevir babam çevir. Normal’le gidiyorum ama kaide pişti, dumanlar çıkıyor.

52,6 km/09.50/730 m R. Bir köyden geçiyorum ama adını yakalayamadım. Nuralan gibi bir şeydi! Ördek sürüsü/familyası yolu kat etmekteler. Peş peşe dizili, bayağı kalabalıklar. Kamera hazır olsaydı keyifli bir video çıkardı J 55,8 km/10.00/773 m R. Bataryayı yeniledim. Ve bir kontrol noktası sonrası inen yol nihayet otoyola bağlanıyor. Kavşakta, solda bir alabalık lokantası, Malabadi Canlı Balık Restoranı. Biraz tersten gidip gölgesine yerleşiyorum. Bir soğuk çay ve soda karışımıyla nefeslenmekteyim. Ölmüşüm. Sahibi Yusuf Bey masaya geliyor, tanışıyoruz. 10 gün sonra İstanbul’da düğünleri varmış. Kız kardeşi Bağcılar’a gelin gidiyormuş. Damat Sivaslı. Minibüse dolup gidecekler. Buradakilerle de ve daha önce konuştuklarımla konuşuyorum, TR’nin durumu, iktidar ve geleceğimiz. Kimsenin mevcudu beğendiğini, oy verdiğini duymuyorum. Herkes de oldukça bilinçli, boş değiller. Olanın bitenin farkındalar.

Silvan’a daha 18 kilometre var, köprü hariç. Ne köprüsü? Malabadi Köprüsü, bu turun yıldızlarından. Otoyolda az gidip sağdan giriyorum. 2-3 kilometre kadar ilerleyip Malabadi Köyü sonrası, adına türküler söylenmiş o muhteşem eser karşıma çıkıyor. 1147 tarihli inşa kitabesine göre, Timurtaş bin İlgazi bin Artuk tarafından Artuklular döneminde yaptırılmış, 7 m eninde,150 m uzunluğunda, 5 gözlü bir köprüdür. Yüksekliği, su seviyesinden kilit taşına değin 19 m'dir. Renkli taşlarla inşa edilmiş, onarımlarla günümüze kadar ulaşmıştır. Malabadi Köprüsü dünyada taş köprüler içerisinde kemeri en geniş olandır. Kemerin her iki yanında, iç tarafta kervan ve yolcular tarafından, özellikle kışın zorlu günlerinde barınak olarak kullanılan iki oda bulunmaktadır. Köprü nöbetçileri tarafından da kullanılan bu odaları daha önceleri dehlizlerle yolun dipleri ile bağlantılı olduğu, gelen kervanların ayak seslerinin bu dehlizler vasıtası ile daha uzaklarda iken duyulduğu söylenir.
Albert Gabriel 

Türkiye’de anıt arkeolojisinin kurucusu, Diyarbakır surlarını kurtaran kişi olarak bilinen Albert Gabriel (1883-1972) köprü için şöyle demektedir: “Modern statik hesabının olmadığı devirde bu açıklıkta, o zaman için böyle bir eser hayranlık ve takdiri muciptir. Ayasofya’nın kubbesi köprünün altına rahatlıkla girer. Balkanlarda, Türkiye’de, Orta Şark’ta bu açıklıkta, bu yaşta köprü yoktur.” Köprüyü güzelce görebileceğim tepeden foto+video’sunu çekmekteyim. Pazar günü olması nedeniyle oldukça fazla ziyaretçisi var. Gelen bir aile ile sohbet ediyor sonra ayrılıyorum.

Köydeki bakkaldan alınan soğuk suyu mataraya doldurup devam. [e] 74,4 km/11.58/%20 harcandı-2. 716 m R. Artık asfaltın durumu iyi, güvenlik şeridi var ama biraz taşlı. O nedenle çizgi üzerinden gitmekteyim. Yol bölünmüş. Hava çok ısındı, güneş tepemde, karnım da acıktı. Yanımdaki armutla midemi rahatlattım. Çantaların içinde bir şey ararken meraklı bir otomobil yanaşıp sorguluyor durumumu. Bunlara hiç kızmıyor sıkılmıyorum. Her sorularını güzelce cevaplıyor, öğrenmelerini istiyorum. Bilsinler ki dikkatli olsunlar bisikletlilere. 

[e] 80,8 km/12.25/%40 harcandı-2. 832 m R. Bir yokuş önümde. Yolun sonunda böyle bir rampa gelmesi hiç de iyi olmuyor. 11 kilometre kaldı. Hasuni Mağaraları sapağındayım. Anadolu’nun en eski mağara yerleşim yerlerinden bir olan Hasuni Antik Kenti Mezolitik dönemde yerleşim görmüştür. Antik dönemde özellikle, Hristiyanlığın ilk yayıldığı dönemlerde ve orta çağda önemli yerleşim alanlarından biri olmuştur. Mağaraların aralarında kayalığın düzleştirilmesi ile yollar ve çıkış merdivenleri, sarnıçlar ve su arkları, kaya kiliseleri, dokuma atölyeleri gibi yerleşimin sosyal ve kültürel ihtiyacını karşılayacak yapıların yanı sıra Orta Çağda inşa edilmiş bir kilise de bulunmaktadır... denilmişO tepelere çıkacak gücüm ve sabrım yok. 3 kilometre içeride. Uzaktan teleyle çekilen bir kaç foto sonrası devam. 935 metre. Herhalde yokuşun tepesine varmak üzereyim. Takatimim sonuna geldim, sıkıldım, patladım. 

Saat 12.40 oldu. 84 kilometredir pedallıyorum. Rakım 941 m. 90 km’yi bulacak herhalde Silvan. Çok fazla bu sıcakta, çekilmiyor. Yani 70 en fazla, ideali 60. 4 saatte bitmeli yolun J

Silvan yazısı önünde çekilen foto sonrası inilen uzunca bir yokuş. Tek şeride düşürülmüş yollar sonrası ÖE için soldan merkeze sapmaktayım. Motorcu bir genci dikkatli olması için uyarmak zorunda kaldım. Sen misin uyaran, hemen celalleniyor pislik. Çevredekiler pisliği geri çekiyorlar. Yoksa yürüyecek üstüme.

Ve ÖE’nin önünde velespiti duvara dayayıp müdür Mahmut Bey ile tanışıyoruz. Bu yıl başladım, eksiğimiz çokdiyor. Tamamlamaya çalışıyoruz. Siparişler daha gelmedi. Havlumuz yok, WC-banyo umumi, şimdilik imkanlarımız bunlar. Ne edeyim, bir gece için idare edeceğim. Gecesi 30 lira. 1’inci katta oda 8’e yerleşiyorum. Tek yatak, çantalar kanepenin üzerine. Önce bir duş, sonra uzanmaca, kestirmece. 

Silvan; doğusunda bulunan Tigranakert antik Ermeni Krallığına başkentlik yapmıştır. Meyyâfârikīn eski adıdır. İslâm kaynaklarında adı Mefârkīn ve Fârkīn şeklinde de geçen şehir Grekçe’de Martyropolis (şehidler şehri), Süryânîce’de Mīpherkét, Muhârikîn, Muphargin ve Ermenice’de Nphkert adlarıyla tanınır. Yâkūt el-Hamevî’ye göre eski adı Medûr-Sâlâ’dır (din kurbanlarının şehri).

Silvan ismini mitolojik ve coğrafya yer adları bakımından incelediğimizde; "Silvanus" Roma mitolojisinde orman tanrısı demektir. Ormanları ve korulukları koruduğuna inanılır. Yalnız erkekler tapabilir, kadınların tapması yasaktır. Dünya coğrafyası üzerinde çok farklı kıtalarda adının içinde "silvan" geçen bölge ve bir eyalete rastlamaktayız. Örneğin, Romanya'nın batı ve orta bölgelerinde "Transilvanya" olarak adlandırılan oldukça yoğun yeşillik ve korulukları olan bir coğrafik yer vardır. Yine Amerika'nın doğu eyaletinden bir olan Pensilvanya, aynı şekilde bol yeşillikli bir bölgedir. Buraya bu ismin verilmesi "Pensilvanya" adı İngiliz Amirali William Penn'in soyadı ve ormanlık alan (woodland) anlamındaki "sylvania" kelimesinin İngiliz kralı II. Charles tarafından birleştirilmesi ile türemiştir. "Pensilvanya" Diyarbakır'ın en yeşil ve bir zamanlar oldukça sık ormanları olan bu bölgeye "Silvan" adının verilmesi sanırım hem mitolojik hem de coğrafik anlamda incelenmesi gereken önemli bir konudur.

4 gibi ayaklanıp listelediğim yerleri görmek üzere çıkıyorum. Yakındaki Mirbey Lahmacun&Pide Salonu’nda az mercimek çorbası sonrası kaşarlı pide. Üzerine domates-biber koyduruyorum. Onlardan da acılı ezme-soğan kavurma-çoban salata ve maydanoz ikram ediliyor. Oldukça fazla malzeme. Yanına da kaçak çay istiyorum. Güzelce doydum 20 liraya. Garsondan görülecek yerlere ilişkin alınan bilgiler ise: Atatürk Evi restorasyondaymış, görülemiyor. Azizoğulları Konağına polis yerleşmiş, girilemiyor.

İlkin hemen pidecinin karşısındaki Ulucami’yi ziyaret ediyorum. Okuduklarımdan öğrendiğime göre: Artuklu Emîri Necmeddin Alpı oğlu Timurtaş tarafından 1152-1157 yılları arasında inşa ettirilmiş. Eyyûbî döneminde 1227 yılında onarılmış ve bu onarımda bir mihrap ilave edilmiş. Bu yüzden Selahaddin-i Eyyûbî Camii adıyla da biliniyor. Daha sonra çeşitli dönemlerde gördüğü tamirler neticesinde özgün durumunu büyük ölçüde yitirmiş. Enine dikdörtgen planlı caminin kuzey ve güney cepheleri birbirinden oldukça farklı. Çok güzel bir eser, 12. yy’dan. İçi de sade. Hayran kalmamak mümkün değil.

Ardından yandaki sokaktan ilerleyip 500 metre sonra gelen Karabehlül Camiyi dıştan fotoluyorum. Bu da Diyarbakır valisi İskender Paşa mahiyetinde bulunan Silvanlı Şeyh Ahmetzade Elvend Bey’in oğlu Karabehlül Bey tarafından yaptırılmış. Dış duvarlarının tamamı bej renkli kesme taşlarla kaplı. Üç kenarı revaklı geniş bir avlusu var, ahşap çatıyı altı adet taş sütun ayakta tutmakta.

Ve devam ediyorum yürümeye. Saat Kulesi geliyor, yeni bir şey. Değeri yok. Pidecideki garson Bismil’e giden bir kısa yoldan söz etmişti. Soldaki otobüs garajındakilere teyit ettireyim diye dalıyorum içeriye. “Evet, TOKİ’lerin oradan, benzincinin yanından sap, Yolaç’a doğru giden yol seni Bismil-Batman yoluna indirir. Oradan 10 kilometre sonra Bismil gelir. Diğer yoldan, Bağdere üzerinden gidersen daha uzun.” deniliyor. Minibüsler hep bu yolu kullanırlarmış. Nedense bu yol KGM haritasında gözükmüyor. Herhalde özel idareni açtığı yol, onları göstermiyorlar. Benzer durumu Kale-Pütürge arasında da görmüştüm. Tüm yolları gösteren bir harita olabilse. Google harita da bazen yanılıyor, %100 değil. 

50 gram sarı leblebi ile, belki barsakları tutar diye, (yiyerek tabii J) Silvan sokaklarında yürümekteyim, Atatürk Evine doğru. Surların dış bölümünde, ırmak kenarında yer almakta. Şöyle ki: Hatip Bey'e aittir. 1916 yılında Kolordu Komutanı olarak Silvan'a atanan Mustafa Kemal Atatürk, 6 ay boyunca bu konakta ikamet etmiştir. Atatürk burada konakladığı sürece, Rusların Diyarbakır'a ilerlemesini durdurmuş, Bitlis ve Muş'u düşman işgalinden kurtarmıştır. Bu başarılarından dolayı kendisine "Altın Kılıçlı İmtiyaz Madalyası" verilmiştir. Atatürk'ün karargah merkezi olarak kullandığı konak, bugün müze olarak hizmet vermektedir... denilmekte. Ama Atatürk Evi 2018 yılında başlayan restorasyon nedeniyle kapalı olduğu yazılı kapısında. Yazık, isterdim çok görmek içini. 

Hemen yakınındaki Gazi İlkokulu da muhteşem bir yapı. Eski olduğu belli. 1908’den kalma. Silvan’ın yerlilerinden olan Sadık (Üstün) Beye ait olan bu yapı, Mustafa Kemal Atatürk’ün Silvan’da bulunduğu sırada (7 Kasım 1916-24 Aralık 1916) karargâh binası olarak kullanılmıştır. 1918 yılında Mektebi İbtidai-ye adıyla eğitim hizmeti vermeye başlayan yapı, daha sonra Silvan Merkez Okulu, Gazi İlkokulu, Gazi İlköğretim Okulu ve en son Gazi İlkokulu olarak hizmet vermeye devam etmektedir.

Yapı 2005 yılında Diyarbakır Koruma Kurulu tarafından tescillenerek koruma altına alınmıştır. Cephe özellikleri bakımından yöresel konut mimarisinin izlerini taşırken, plan işleyişi bakımından 1. Ulusal Mimarlık Dönemi Kamu Yapıları izlerini taşımaktadır.
Tek 50-/Çift 90- (O.K)
Tek 70-/Çift 120- (O.K) Klimalı

Karşısındaki parkta bir müddet nefesleniyor, Gazi Caddesinden ÖE’ye doğru yürüyor, bir otelden fiyat alıyor, İşbank’tan alınan takviye sonrası kale surlarının bulunduğu mahalleye dalıyorum. Aslanlı Burç çıkıyor karşıma. Kare planlı burcun ön yüzünde birbirlerine bakan aslan ile kaplanın arasında güneş kabartması hemen göze çarpıyor. Belediyenin sayfasından okuduğumla: Kitabeyi Eyyubi sultanlarından Melik Evhad Eyyub tarafından yaptırılmıştır. Eyyubi eseridir. Üzerindeki kitabe Meyyafarıkin Eyyubileri hükümdarı Melik Evhad Necmeddin'e aittir. Nefis bir yazı ile yazılan kitabesi ünlüdür... Burada da bir restorasyon çalışması başlamış. Surlara yapışık evler temizlenmekte. Civardaki bir evin sahibi genç ile sohbet ediyor, derdini dinliyor... Umutları tükenmiş; devlete, ülkeye, geleceğe. Ne hazin değil mi?

Silvan Kalesi: Silvan kalesinin ilk ne zaman yapıldığı kesin olarak bilinmemekle birlikte MÖ 77 yılında Büyük Tigran Krallığının başkenti olarak kurulduğunda kent surlarının inşa edildiği, daha sonra Bizanslılar döneminde esaslı bir onarım ve eklentilerle son şeklini aldığı bilinmektedir. Bizans İmparatoru Arkadius döneminde Farqinli Süryani ilim adamı Mar Marutha , Sasani Kralı I. Yezdigirt’e elçi olark gönderilir ve II. Şapur döneminde savaşta şehit düşen ve “Kırklar” adı verilen kırk tane azizin kemiklerinin Silvan’a getirilerek surların altına gömüldüğü bilinmektedir. Hamdaniler ve Mervaniler yönetiminde iken kaleye yeni burçlar ve surlar eklenmiş, daha müstahkem bir duruma getirilmiştir. Kale, yörede var olan kalker taştan inşa edilmiş olup, kareye yakın planlı, iç kale, dış sur ve dış suru çevreleyen ikinci bir surdan oluşmaktadır. Yaklaşık 25 metre arlıklarla 50 burçla tahkim edilmiştir. Dört yöne açılan dört ana kapısı bulunmaktadır.

Akşam FB-TS maçı var TV’de. Ben de takılıyorum. ÖE doluyor. Herkes çekirdeğiyle gelmiş. Ahh, nasıl canım çekti bilseniz, gidip istesem mi? Yok ya! Heyecan içinde galibiyet bekliyoruz FB adına, ancak maç 1-1 berabere sonuçlanıyor L ÖE’de çaylar 75, soda 1,5, gazoz gibi içecek, teneke kutudaki 3 lira. Bu yolculuklarda evde tüketmediğim şeyleri içiyor-yiyorum. Sevinsem mi üzülsem mi?

Buraları (bölgeler) bir zamanlar Ermeni nüfusunun yoğun yaşadığı topraklar. Ermeniler Osmanlı devletinde sadık kavim olarak bilinmiş ve Devlet görevlerinde yer almışlardır. Ne oldu da karşılıklı nefret başladı? Uluç Gürkan “Ermeni Katliamı Suçlaması Yargılama ve Karar” adlı kitabında “Ermeni Soykırım” iddialarının Tarihi gerçekliği ve Hukuki geçerliliği olmadığını anlatıyor. Kitapta yer alan ilgili kısımlar şöyle:

Ermeni ihtilalciler 1886 yılında Cenevre’de Hınçak Örgütünü kurmuşlardı. 1890 yılında Tiflis’te faaliyete geçen Taşnaksutyun Örgütü ise, bütün terör örgütlerini bir araya getirerek “Ermeni İhtilal Cemiyetleri” ittifakını oluşturdu.

Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti’ni parçalamayı planlayan Müttefik devletler; Ermenileri bağımsız devlet kurma vadi ile kışkırtarak, Doğu Anadolu’da isyan çıkarmalarına destek vermiştir.

Bazı Ermeni gençleri Rus birliklerine katılarak Doğu Anadolu’nun Ruslar tarafından işgal edilmesine yardım etmişlerdir.

Bu dönemde Taşnak ve Hınçak Partileri faaliyetlerine hız vermiş ve Doğu Anadolu’da Türk kıyımı yapmak için köy ve şehir baskınları ile sivil halkı kırımdan geçirmişlerdir. İsyanlar bölgeye yayılmış; Yozgat, Kayseri, Merzifon, Erzurum, Zeytun (Maraş), Sason (Siirt), Muş, Bitlis, Van, Şebinkarahisar’da sivil halk Ermeni çeteleri tarafından katledilmiştir.
Bu dönemde karşılıklı çatışmalar olmuş, her iki taraftan da insan kayıpları meydana gelmiştir.

1918’de kurulan Ermenistan’ın ilk Başbakanı Ohannes Kaçaznunu “Ermeni gönüllülerinin Türklere karşı direnişe geçtiğini” ifade etmiştir.

24 Nisan 1915’de çok sayıda Ermeni örgütü kapatılmış, İstanbul’da gözaltına alınan örgüt ileri gelenleri Ayaş, Ankara ve Çankırı’ya mecburi ikamete tabi tutulmuştur.

Ermeniler Mayıs 1915’de Van’ı işgal etmiş ve sivil halkı kırımdan geçirmiştir. Bu durum üzerine olayları yatıştırmak için zorunlu olarak 27 Mayıs 1915 tarihinde tehcir kararı alınmıştır. İsyanların yaygın bir şekilde bölge halkına zarar vermesini önlemek için tehcir, askeri tehdit olan Ermeniler ve güvenliği tehlikede olan Ermenilerin korunması amacıyla uygulanmıştır. Tehcir uygulamasına cephe gerisinin güvenliğinin sağlanması amacıyla başvurulmuştur. Tehcir sırasında, eşkıya saldırıları, açlık, hastalık ve yol koşulları nedeniyle kayıplar olmuştur.

Tehcir uygulamasına 1916 yılı sonunda son verilmiş, isterlerse Ermenilerin eski evlerine dönmeleri imkânı sağlanmıştır.

Amerikalı tarihçi Edward J. Etickson “Tehcir kararı, Ermenilerin yok edilmesi amacıyla alınmamıştır. Askeri tehdit olan Ermenileri kontrol etmek amacıyla alınmış bir karardır.”

Milletler Cemiyeti Mülteciler Y. Komiseri Fridtjof Nansen (Norveçli) 1921’deki raporunda; “Batılı müttefikler Ermenilere bağımsızlık vadettiler. Ermeniler müttefik ordularında Osmanlı kuvvetlerine karşı savaştılar. Bu savaşlarda 200.000 Ermeni asker öldü ve 500.000 Ermeni de Kafkasya’ya göç etti.”

Bernard Lewis Fransız Le Monde gazetesinde “Tehcirin gerekçesi meşrudur. Ermeniler tehcir öncesi köyleri talan etmiş, Türk varlığını yok etme girişimiyle toplu ölümlere neden olmuş, soykırım yapmıştır. İşgal orduların da desteği ile yerli sivil halkı katletmişlerdir. Osmanlı Hükümeti bu sorunu çözmek için tehcir kararı almak zorunda kalmıştır. Osmanlının Ermenileri yok etmek gibi bir uygulaması yoktur.”

Peki sonra neler oluyor? Yargılamaİstanbul’u işgal eden İngilizler baskı ile savaş suçlarının incelenmesi ve yargılanması iddiasıyla 1919’da Osmanlı Divan-ı Harp Mahkemelerini kurdurur... Devamını yarın okuyabilirsiniz.


Silvan ÖE 0412-7112138 / 0505-3465053 Mahmut bey Md.













Kulp - Silvan
Tur tarihi: 1 Eylül 2019
Kat edilen mesafe: 87,91 km
Ortalama hız: 18,2 km/sa
Bisiklete biniş süresi 4 sa 49 dk, dışarıda geçen süre 6 sa 14 dk
En yüksek sıcaklık 43 ˚C, en düşük 25 ˚C, ortalama 33,3 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 1276 m, kaybı (iniş) 1449 m
En düşük irtifa 591 m, en yüksek 1114 m

Garmin yol bilgileri Kulp-Silvan

Relive yol bilgileri Kulp-Silvan




Kulp ÖE’den ayrılışım 06.45

Hava rüzgarlı, açık, bulut yok


Dün geldiğim yol






Köprüden geçip, dün geldiğim Muş-Batman yol
 ayırımındayım. Belki buradaki dükkanlardan su alırım
 diyordum ama daha açılmamış. Yolda bulacağız artık

Yol tek şerit, asfalt 2. sınıf. Yer yer dalgalı-yamalı. Sürtünmesi çok

Kuvvetli rüzgar şimdi karşımdan gelmiyor. Muş-Batman
 ayırımına, köprüye kadar karşıdan esince ciddi sallıyordu

Kulp geride kaldı. Bakıyorum buradan, dağlara
  tırmanmış bir ilçe, yamaçlarda kurulu

Sağımda akan nehrin (Kulp Çayı) suyu çok
 azalmış. Yatağında bir çalışma var

Yol fazla ilerlemeden bir çalışma nedeniyle toprak
 oluyor. Kenarda bir ekip iş başında



Askeri kontrol noktasına geldim. Burada yol 2'ye ayrılıyor, sağ mı
 sol mu? Bana sağdan gitmem söylenmişti, baraj gölü kıyısından



Uzaktaki Batman Baraj Göleti 




Baraj oldukça büyük bir alanı kaplamakta. 1986-1999 yılları arası
 inşa edilmiş. Sulama ve elektrik amaçlı. Ancak kuruduğu
 yönünde itirazlar var. Suyunu hoyratça tükettiler denilmekte!



Yol bazı yerlerde stabilize duruma
 düşüyor. Neyse ki fazla uzun değil


Çalıönü köyünde yol düzeliyor. Nispeten daha rahat
 basılıyor. O yamalar kalktı. Kaba asfalt ama daha az kaba 
J


50 km’dir geliyorum, durmaksızın. Şöyle bir kahve bulsam
 da bir çay içsem, 15 dk. dinlensen. Ama buralarda da hiç öyle
 bir şey yok. Hafiften sıkılmaya başladım.




Ve bir kontrol noktası sonrası inen yol nihayet otoyola bağlanacak



Otoyolda az gidip sağdan girip 2-3 km kadar ilerleyip Malabadi Köyü
 sonrası, adına türküler söylenmiş o muhteşem eser karşıma çıkıyor

Malabadi Köprüsü; 1147 tarihli inşa kitabesine göre, Timurtaş
 bin İlgazi bin Artuk tarafından Artuklular döneminde yaptırılmış

Albert Gabriel : “Modern statik hesabının olmadığı devirde bu
 açıklıkta, o zaman için böyle bir eser hayranlık ve takdiri
 muciptir. Ayasofya’nın kubbesi köprünün altına rahatlıkla
 girer. Balkanlarda, Türkiye’de, Orta Şark’ta bu
 açıklıkta, bu yaşta köprü yoktur.”

İyi ki yazmışlar, yoksa ne olurdu... L

Anadolu’nun en eski mağara yerleşim yerlerinden bir olan Hasuni
 Antik Kenti Mezolitik dönemde yerleşim görmüştür. Antik
 dönemde özellikle, Hristiyanlığın ilk yayıldığı dönemlerde ve
 orta çağda önemli yerleşim alanlarından biri olmuştur

Asurlar zamanında kurulduğu söylenen, Helenistik Çağın en büyük
 ve en önemli kentlerinin başında gelen ilçeye vardım sonunda

Korkuluk


Silvan ÖE


Mirbey Lahmacun&Pide Salonu


Ulucami

Artuklu Emîri Necmeddin Alpı oğlu Timurtaş tarafından 1152-1157
 yılları arasında inşa ettirilmiş. Eyyûbî döneminde 1227 yılında
 onarılmış ve bu onarımda bir mihrap ilave edilmiş

Bu yüzden Selahaddin-i Eyyûbî Camii
 adıyla da biliniyor


Enine dikdörtgen planlı caminin kuzey ve güney
 cepheleri birbirinden oldukça farklı

Ulucami içi





Karabehlül Camisi 

Diyarbakır valisi İskender Paşa mahiyetinde bulunan Silvanlı
 Şeyh Ahmetzade Elvend Bey’in oğlu Karabehlül
 Bey tarafından yaptırılmış


Devam ediyorum yürümeye. Saat Kulesi
 geliyor, yeni bir şey. Değeri yok

Sanırsınız normal bir boyda... 

Gulliver’in ayakkabısı J

Ulucami

Ulucami dış cephesi 

Silvan sokaklarında yürümekteyim,... 

... Atatürk Evine doğru. Surların dış bölümünde, ırmak
 kenarında yer almakta

Atatürk, 6 ay boyunca bu konakta ikamet etmiştir. Atatürk burada
 konakladığı sürece, Rusların Diyarbakır'a ilerlemesini
 durdurmuş, Bitlis ve Muş'u düşman işgalinden kurtarmıştır


Gazi İlkokulu, 1908’den kalma. Silvan’ın yerlilerinden olan
 Sadık (Üstün) Beye ait olan bu yapı, Mustafa Kemal Atatürk’ün
 Silvan’da bulunduğu sırada (7 Kasım 1916-24 Aralık 1916)
 karargâh binası olarak kullanılmıştır

1918 yılında Mektebi İbtidai-ye adıyla eğitim hizmeti vermeye
 başlayan yapı, daha sonra Silvan Merkez Okulu, Gazi İlkokulu,
 Gazi İlköğretim Okulu ve en son Gazi İlkokulu olarak
 hizmet vermeye devam etmektedir

Gazi İlkokulu karşısındaki parkta bir müddet nefesleniyorum

Yazım hatası



Aslanlı Burç; kare planlı burcun ön yüzünde
 birbirlerine bakan aslan ile kaplanın arasında
 güneş kabartması hemen göze çarpıyor

Kitabeyi Eyyubi sultanlarından Melik Evhad Eyyub
 tarafından yaptırılmıştır. Eyyubi eseridir


Burada bir restorasyon çalışması başlamış. Surlara
 yapışık evler temizlenmekte




Silvan by Night































29. gün (devamı) Silvan-Bismil – 27. gün (öncesi) Muş-Kulp




[bisikletle]Türkiye: Urartuların İzinde


Kars-Kağızman = 49,25 km

Kağızman-Tuzluca = 60,63 km

Tuzluca-Iğdır = 48,61 km


Çaldıran-Erciş = 72,05 km

Erciş-Adilcevaz = 70,31 km

Adilcevaz-Tatvan = 72,24 km

Tatvan-Hizan = 47,21 km

Hizan-Bahçesaray = 69,69 km

Bahçesaray-Çatak = 63,21 km

Çatak-Pervari = 73,58 km

Pervari-Şirvan = 71,65 km

Şirvan-Siirt = 27,49 km

Siirt-Baykan = 47,77 km

Baykan-Bitlis = 57,27 km

Bitlis-Muş = 76,67 km

Muş-Kulp = 95,50 km

Kulp-Silvan = 87,91 km

Silvan-Bismil = 60,58 km

Bismil-Batman = 53,42 km

Batman-Kurtalan = 60,31 km