2 Ocak 2024

Nasıl başlarsa öyle gider


Sotik döngü, 1461 yıllık döngü anlamına gelir. Adını Antik Yunanların Sirius yıldızına verdikleri ad olan Sothis’ten alır. Antik Mısırlılar Güneş takvimini ilk kullanan halktı. Fakat bir yılı 365 gün olarak saptamış, yani artık yılı hesaba katmamışlardı. Ancak göğün en parlak yıldızı olan Sirius yıldızının doğu ufkundan doğuşunu yılbaşı saydıklarından, yılbaşının her yıl planlanandan yaklaşık olarak 0,25 gün geç geldiğini (aslında 0,2425 gün) saptadılar. Ayrıca çok düzenli olduğu bilinen Nil nehrinin yıllık taşması da ortalama olarak 0,25 gün gecikiyordu. Bu sebepten Mısırlıların takvimi her yıl 0,25 gün ileri gidiyordu. Ancak Mısırlılar artık yıl uygulaması yapmadılar. Onun yerine, hesap yapıp 1460 (bugünkü hesaba göre 1461) yılda bir durumun eski haline geleceğini tahmin ettiler (1460 yıl, 365 yılın 4 ile çarpımıdır). Günümüzde bu süre "Sotik döngü" olarak bilinir. Bu yıl, yani 2024 yılı 366 gün sürecek, Şubat ayı 29 çekecek. Yani 1 gün daha uzun yaşayacağız : ))


Yeni bir yıl yeni umutlarla başlar. Yılbaşı büyük ikramiyesi de bazılarının umutlarında büyük yer kaplar. O paraya alınacaklar, yapılacaklar, yeni yıla zengin girmenin hayalleri tam listeye bakana kadar sürer. 400 milyon lira, bir başka ifadeyle 13,5 milyon dolar. Büyük para tabii. Sıkıntı yaratabilir. Düşünsenize, kimler peşinize düşecektir? Bana da bana da bana da... İnternet “Talih Kuşu mutluluk getirmedi” haberleriyle dolu. İsimler önemli değil ama yaşananlar ibretlik: 1975'te büyük ikramiyeyi kazanan MS, İstanbul ve İzmir'de para harcadıktan sonra köyüne dönerek sakin bir yaşama geçiş yaptı. Ancak, zamanla yalnız kalarak zor günler geçirdi ve hayatını donarak yitirdi. Ölümünden sonra, yastığının altında eski piyango biletleri bulundu, bu da MS’nin geçmiş hayallerine duyduğu özlemi gözler önüne serdi. /.. KŞ, 1978 ve 1999'da iki kez Millî Piyango'dan büyük ikramiye kazandı, ancak her seferinde parasını gece hayatında tüketti. KŞ, sonunda eski mesleği olan kâğıt toplamaya geri döndü. 2004'te bir kez daha şansı yüzüne güldüğünde, yine aynı şekilde parayı harcadı ve yoksulluğa geri döndü. /.. MS, 1979, 1982 ve 1984 yıllarında üç kez büyük ikramiye kazandı. Ancak MS, bu şansları değerlendiremedi. Para hırsıyla daha çok piyango bileti satın aldı, dolandırıcılara para kaptırdı ve sonunda ayakkabı boyacılığı yaparak geçimini sağlamaya başladı. 2014'te kanser tedavisi görürken hayatını kaybetti. /.. 1995'te büyük ikramiye kazanan AY, Edirne Sigorta Hastanesindeki işinden ayrıldı ve kendi işini kurmaya çalıştı ancak başarısız oldu. Mahkemeye başvurarak eski işine geri döndü. Ancak, yaşadığı sıkıntılar sonucunda cezaevine girdi ve hayatı hiçbir zaman eski düzenine kavuşmadı. /.. 1990'da büyük ikramiye kazanan CP, oğlunu bir trafik kazasında kaybettikten sonra iflas ederek zor günler yaşadı. Eşi tarafından terk edilen CP, emekli maaşı ve sınırlı imkanlarıyla yaşamını sürdürmeye çalıştı.

 

Dün “Nasıl biterse öyle başlar” dedik, bugünse “Nasıl başlarsa öyle gider” diyor ve sabah 9 kırk evden ayrılış saatim oluyor. Hava mülayim, dünkü gibi. Soğuk değil, ama zaten üzerimdekiler beni sıcak tutacak kalınlıkta. Bugün, tek olduğumda severek turladığım Yakacık’a gitmek istiyorum. Hiçbir toplu taşıma aracına gerek olmadan. Dün güzelce pedalladığımdan bugünü biraz daha kısa kesip evde yeni yıl kutlamasını sürdürmek, biraz film izlemek niyetindeyim. Fazla bir kalabalık yok ortalıkta, herkes herhalde daha istirahatini sürdürmekte, yani dinlenmede. Bazı yerlere uzundur gelmeyince çevredeki değişiklikler dikkat çekiyor. Kayışdağı’nın kenarından sürüyor yolum. Burada bir çiçekçi var ki vitrininde çok güzel kaktüsler oluyor. Bir göz atıp devam ediyorum. Hayret, pazar sabahı açmış dükkanını. Çamlıbel Kaynak Suları tesisi geçilip devam pedallamaya. Tel arkasındaki köpekler nedense havlamaya pek meraklı oluyorlar. Bir de agresif bir şekilde tel boyunca koşturmaktan yanalar. Hani bu ne öfke diye insan düşünmeden edemiyor? Ancak sıralanan nedenlerinin başında bölgesini koruma arzusu geldiği söylenir. Böyle durumlarda tehdit yaklaştıkça köpeğin agresifliği ve havlama yoğunluğu da arttığı gibi aynı anda yaşadığı korku duygusu da havlamanın seviyesini yükseltebilir denilmekte. Güzel, peki size bir soru: Neden ezan sesine ulurlar? Hiç gülesim olmayan bir açıklama okudum: “Köpekler ezan sesine ulurlar, çünkü ezan kutsal bir çağrıdır ve köpekler bile bu çağrıya cevap verirler, kendilerince uluyarak ibadet ederler.” Gülmeyin, Nihat Hatipoğlu’nun bile bunu teyit edercesine konuştuğu bir video var. Hele şu adamın dediklerine bir bakın; horozun ötmesi, eşeğin anırması...



Bağnazlık: Tarihin tozlu rafları eşelendiğinde dinci gericiliğin insanlık tarihinin en karanlık sayfalarına imza attığı görülecektir. Katolik, Ortodoks, Protestan, Müslüman... Fark etmiyor. Hepsi birbirinin aynısı. Bilime, akla, aydınlanmaya, ilerlemeye düşman her türden gericiliğin asırlar boyunca yol açtığı felaketler akla hayale gelmez vahşetler hep kutsal kitaplara dayandırılarak meşrulaştırıldı... Tarihte yaşananlar tarihte kalmadı ne yazık ki! Dinci bağnazlık günümüzde de hiç eksik değil. Ne kurulan mahkemeleri eksik kaldı ne de din adına işlenen katliamları. Vahşetler birbirini izledi. Ortadoğu’dan Asya’ya, Afrika’dan Avrasya’ya her tarafta bu izleri görmek mümkün. Daha kısa bir süre öncesine kadar burnumuzun dibinde İslam Devlet’ini ilan eden IŞİD’in din adına yaptıkları unutulmuş değil. Kamerun’da, Çad’da, Mali’de, Nijerya’da, Somali’de, Libya’da din adına işlenen katliamlar dinci gericilerin dünya algılarının bir yansıması. Bu coğrafyada da ne Madımaklar ne de Çorumlar, Maraşlar eksik kaldı. Hepsi de benzer bir düşünce ikliminin yansımasıydı.

 

Etrafta biten-başlayan inşaatlar geçilerek geldim Yakacık’a. Asırlık Çınar ağaçlarının altında ve çevresinde bulunan bir kaç çayevinden birine, her zaman geldiğimizde oturduğumuz, bir hanımın servis yaptığı, sahibesi bildiğimiz (ama olmadığını bugün öğrendiğim), boş bir masaya oturuyor, büyük çay (10-) ısmarlıyorum. Hazırladığım sandviçleri yerken kendisiyle de sohbet etme fırsatım oluyor. Çevredeki bir kaç çaycı arasından sizi seçtik, kadınlara destek olsun düşüncesiyle diyorum. Teşekkür ediyor ve neredensiniz diye soruyor. Anlatıyorum; işte şu kadar senedir Ümraniye’de, öncesinde Şişli’de vs. vs... Siz? Ege’den diyor, Denizli. Harika. Geldim, buradaki kahveye ortak oldum. Ama civar insanı çekemedi, dışardan birisini ortak istemedi ve bana zorla sattırdılar hissemi kendilerinden birine. Hoppala! Bunlar bir çeşit mafya, bölgeyi kendilerine kapatmışlar, Siirtliler. Ne olaylar yaşandı, ne tehditler alındı, sormayın, bezdim, korktum, sattım. Şimdi yanlarında çalışıyorum. Haydaaa... Buraları zamanında Ermeni nüfusunun yaşadığı, ayazmasıyla, çay bahçesiyle, üzüm bayramıyla, aşk öyküsüyle bilinen, yüzyıllarca İstanbul’un balkonu olmuş bir yer. Sen kalk Siirt’ten gel bağdakini kov-yerleş. Sonra kimseyi sokma! İnternette biraz araştırınca İstanbul’da bir Kürt gettosu, Siirt Mahallesi. Bu mahallelerin başında Kartal Yakacık'ta bulunan Siirt Mahallesi geldiği yazılı. Buraya yapılmış helikopter destekli şafak operasyonuna bile rastlarsınız. Varujan, çocukken buraya pikniğe geldiğini, ne denli güzel zamanlar geçirdiğini hep anlatır. Yani daha 50-60 sene öncesi buraları üzüm bağları, zeytinlikler, bahçelerle kaplı. Kısaca tarihçesini okursak: Yakacık; bulunduğu Aydos, Uludağ’dan sonra çevredeki en yüksek tepe. Ayazma ise Yakacık’ın da en serin yeri. Ermeniler her yıl 15 Ağustos’ta Üzüm Bayramını kutlarlarmış burada. Topladıkları üzümleri Kartal’daki kilisenin papazına okuturlar, Ayazma’da törenle yerlermiş. Padişahlardan biri Yakacık’ta keklik, karatavuk avına çıkmış. Bir seferinde Ayazma çevresinde rastladığı Hasan Çolpan adlı kişiye “Burada çay-kahve kurabiye satın. Geldiğimizde para atarız” demiş. Bu niyetle yapılan kulübe şimdiki Çay Bahçesinin Çay Ocağının olduğu noktadadır. Lokum-kürdan koyulur, Padişah geldiğinde 1 altın bırakırmış. Tengiz ailesi Yakacık Meydanında Çınaraltı Kahvesini işletiyormuş. 1933 yılında Hasan Basri Tengiz Milli Emlakten kiralayarak Ayazma Meydanındaki Çay Bahçesini açmış. Babası “Burada ne yapacaksınız?” diyerek çok kızmış. Daha sonra yeni oluşturulan İstanbul Belediyesinin kiracısı olmuşlar. Çay bahçesinin alanı, üst tarafında bulunan kalıntı halindeki Ermeni Kilisesinin bahçesiymiş aslında. Meydana adını veren Ayazma bu kilisenin içinden çıkan suyun adıymış. Yeni doğan çocuklar burada vaftiz edilirlermiş. Ayazmadan çıkan su Çay Bahçesinin ortasında bulunan havuza akıtılırmış. 1936 yılında Yakacık’ın aşağısına İstanbul’un ilk Verem Hastanesi yapılmış. Çay Bahçesine hastalar da gelmeye başlamış. İnsanların birbirine hastalık bulaştırmamasına dikkat ederler, her hasta için ayrı bardak-tabak-çatal-kaşık bulundururlarmış. 1943 yılında Kartal Belediyesi kurulur. Mülkiyet onlara geçtiğinde Bahçe Kartal’ın kiracısı olur. 1950’lerde aşağı bölgeye Ankara Yolu yapılmış. Sonra da fabrikalar. Manzara biraz değişmiş tabii. Ama yine de özelliğini çok fazla kaybetmemiş buraları. Ayazma Çay Bahçesindeki havuzda karpuz soğuturlarmış. Bahçedeki servilerin ve çınarların asırlarca orada olduğu söylenir. Gelenlere sadece çay satılır, tabak-çatal-kaşık kiralanırmış. Tahta masa-sandalyeler bulunurmuş. 1950’lerin ortalarına kadar Meydanın kotu daha düşükmüş. Dolayısıyla bugün yoldan 2-3 m aşağıda kalan Çeşme yolun üzerindeymiş o yıllarda... Sonra yıl yıl işler değişiyor, bozuluyor. Önce tahta masa-sandalyelerin yerini plastik olanlar alıyor, lahmacun-pide satılmaya başlanıyor, Üzüm Bayramı kutlamaları kalkıyor, çeşmenin suyu kuruyor, ahşap kilisenin bahçesi halı saha oluyor, etrafta gökdelenler yükseliyor... Ama burada yaşanan aşk bir film konusu bile olabilir: 1960’lı yılların ortaları, 10 Mayıs. Yakacık’ta ayrı otellerde kalan bir kadınla bir erkek, Ayazma Çay Bahçesinde tanışırlar. Kadın bekâr, Erkek evlidir. Doğal olarak evlenmeleri olanak dışıdır. Her yıl 10 Mayısta burada buluşmaya karar verirler. Sonraki yıllarda kadın da evlenir. Kadın kocasıyla gelmeye devam eder. Kocası başka masada oturur, onlar birlikte oturup konuşurlar. Her defasında erkek ortası delik bir metal pul getirir. Onu bahçenin sol alt köşesindeki servi ağacına çakarlar. Erkek, kadının gelmediği yıllar pulun kenarını yırtar. Öyle çakar ağaca. Bir süre sonra kadın hiç gelmemeye başlar. Bir süre sonra da erkek. 2000’li yılların sonlarına kadar sürer bu olay. 40 yılı aşkın... 


Yakacık’tan Kartal’a inmek, ama farklı bir yol olsun istiyorum. Alınan tarifle, fi tarihinde de geçtiğim, şimdi pek de ayrıntılı hatırlamadığım yoldan devam ederek, nefis manzaralı, eskiden kalmış evlerin önünden geçerek, bir yerde sorma zorunda olup, dimdik yokuştan hızla inerek, sokak aralarından sürüp kendimi Pendik’e giden yolda buluyorum. Bundan sonrası bilindik. Sahil yoluna inip İstmarin önünden Kartal’a ve sahil tarafına geçip bisiklet yolundan Bostancı’ya. Metroya binip İMES’te inip evin yolunu tutmaca.

 




 




















Nasıl başlarsa öyle gider: Dudullu-Yakacık-Pendik-Kartal-Bostancı-(metro) İMES-Dudullu

 

Tur tarihi: 1 Ocak 2024

Alınan yol: 42,16 km
Ortalama hız: 18,6 km/s

En yüksek hız: 46,5 km/s
Bisiklete biniş süresi 2 s 16 dk, dışarıda geçen süre 3 s 17 dk

En yüksek sıcaklık 21 ˚C, en düşük 12 ˚C, ortalama 14,6 ˚C
Yükselti kazancı (çıkış) 540,8 m, kaybı (iniş) 534,8 m
En düşük yükselti 0 m, en yüksek 222,3 m

 

Garmin yol bilgileri Nasıl başlarsa öyle gider 

 

Relive yol bilgileri Nasıl başlarsa öyle gider