29 Aralık 2015

2015, “SonTur”

Yıl bitmek üzere, hep beraber bitirelim o zaman dedik ve pazar sabahı Karaköy’de buluştuk. Şehir turu, rehberimiz Serhan. Bizi İstanbul’da gezdirecek. Çok da güzel bir güzergah hazırlamış:  Karaköy - Unkapanı - Bozdoğan Kemeri - Haşim İşcan Geçidi - Aksaray - Fındıkzade - Topkapı - Son ışıklardan karşıya geçip otellerin önünden sur içinden Yedikule’ye kadar iniş Yedikule’de bir kale kapısından geçip Zeytinburnu ve oradan Belediye binasının bahçesinden geçip ara yollardan Marmara Forum AVM’nin önüne geliş… Buradan Yenimahalle ve Bakırköy meydan… Zuhuratbaba’da kahveler var… orada mola verebiliriz… Zuhuratbaba’dan Ataköy… 9. Kısım… Sinan Erdem Spor Salonu’nun önünden geçerek ve Atrium’dan devam ederek Yeni Bosna Metro İstasyonu…ve evet asıl mola vermek istediğin yer.. Bundan sonrasını zaten biliyorsun… Havaalanı yan yolu… Havacılık Müzesi yine Havaalanı yan yolu… Ondan sonra ya ilk ışıklardan içeri girip GS Spor Tesisleri önünden aşağı.. Ya da devam edip Şükrü Balcı Polis Okulu’nun oradan aşağı... mükemmelden de öte. Kaç kişi miyiz? 11’le başladık; Haluk, Mustafa E., İhsan, Nurhan, Deniz, Ömer, Serhan, Varujan, Levent ve bizler. Ne yani, yetmez mi? Varujan fazla gelmedi ancak, pazar dahi çalışıyormuş, ne iştir söyletemedik. Aramıza en son katılan Mustafa E.’nin kızı Deniz de aramızda. Harika bir şey. Gençlerin de olması hiç olmazsa yaş ortalamamızı biraz olsun aşağıya çekiyor :))

Hava gayet güzel, bisikletlik. Hatta öğleden sonra daha da güzelleşti. Güneş yüzünü gösterdi. Ama yeni yıl soğuk girecekmiş, tahminler doğru çıkarsa son gün başlayan kar yağışları devam edecekmiş yılın ilk günlerinde. Ehh bu da bize göbek yapma imkanı verir :))

Böyle 10 kişi olunca etraftan da ilgi topluyorsun. Yarış mı var, hellooo, vat is yur neym... Fatih Camii, Karaburun (çetesiz hali), Sulukule (çingeneler zamanı kalmamış) ve surların dibinden pedallıyoruz. İnsanın aklına 1453 geliyor. Burada kopan kıyamet, korku, kan, yağma... 53 gün süren kuşatma sonucu Konstantinopolis’in düşüşü. 3 gün yağmalanışı. 1058 yıllık Doğu Roma İmparatorluğunun sonu, Ortaçağ’ın kapanıp Yeniçağ’ın başlaması... Ama esas önemli yanı ise Bizans'tan kaçan bilim adamlarının Avrupa'ya (İtalya’ya) gitmeleri. Bu sayede yerli halkın bilgilenmesiyle Rönesans’ın başlaması. Ve sonuçları:

* Avrupa ülkelerinde bilim, sanat, edebiyat alanlarında yeni bir dünya görüşü ortaya çıktı. 
* Skolastik düşünce yıkıldı. Düşüncede serbest bir ortam doğdu. 
* Deney ve gözleme dayanan pozitif düşünce ortaya çıktı. 
* Kilise zayıfladı. Bu durum Reform hareketlerini başlattı. 
* Bu döneme kadar bilim, sanat ve medeniyet alanlarında İslam ülkeleri öncülük yaparken, Rönesans hareketleriyle Avrupa ülkeleri öne geçti. 
* Avrupa'da insan faktörü öne çıktı. İnsanlar kendi haklarına sahip çıkmaya başladılar.

İstanbul’da görmediğimiz yerler, hepimizin ilgisi yüksek, merakla etrafı izleyerek pedallıyoruz. Bisiklet bu iş için biçilmiş kaftan. Seyrede seyrede dolanıyorsun. Mevlanakapı, Silivrikapı, Yedikule...

Milletin karnı acıkıyor, kaptan nerede çay içeceğiz homurtuları yükselmekte. Zeytinburnu içinden geçmekteyiz. Sağdaki kafe, minik yer, naylonla kapatılmış, cıgaralar tütmekte, duman dolmuş. Bize uymaz diyoruz ama çaycı 10 kişiyi kaçırmak istemiyor. Dışarıya masa kuruluyor ve hem karınlar doyuruluyor hem susuzluk gideriliyor. Yarım saatte 20 lira fena sayılmaz.

Veliefendi - Ataköy taraflarında bisiklet yollarındayız. Güzel de oluyor, maviye boyalı asfalttan geçmek. Bazı bölümleri sakat olsa da. Yeni Bosna molamızı pas geçiyoruz. Daha yeni oturduk durumları. Havaalanı en sevdiğim yer. Uçakların kalkışı-inişi heyecan verici. İhsan duramıyor ve kurtlarını dökmek üzere önden basıp gidiyor. Bir yerlerde buluşmak üzere :))

Saatler daha erken. Bu güzelim havada dönmeyelim, turu K. Çekmece’ye kadar uzatalım diyoruz. Yolda burnumuza kahve kokuları geliyor. Haluk bu sefer ön tekeri yamıyor. Son zamanlarda 3’ledi. Lastikler eskimiş anlaşılan.

Florya-Menekşe... diye devam. Buraları biraz toparlamışlar. Nedense her yere “tarihi” damgasını vuruyorlar; tarihi balıkçı, ... köfteci, ... şekerci, ... fasulyeci, her yer tarihi olmuş!

Florya sahilden devam ediyoruz. Yazın buralarda iğne atsanız yere düşmez. Gerçi gene de bir kalabalık var ama sürülüyor. Yeşilköy’de Nurhan’ın isteğiyle bir çay molası, biraz kazıkça ama: çay 2-, kahve 5- lira :(( Özgür Sürüş Topluluğu da buralarda. Bisikletçiler nedense gruplaşma, ayrışma merakındalar (veya ihtiyacında). Saysür grubunda bunalanlar ÖST’yi oluşturmuşlar.











Evet, Roma dondurmacısında tango yaparak yalanmaktayız. Ahh Esin de olsaydı birlikte yapsaydık. Tango işin şakası tabii :))Tango, Arjantin çıkışlı bu dansın dramatik duygusu, dans sırasında çok zengin doğaçlama fırsatları yaratması, dansın özünde aşk ve melankoli tutkusunun yatmasından ileri gelmekte. Müziğinin temel çalgısı Alman icadı olan fakat ismini Arjantin Tangosu ile duyuran akordeonun akrabası bandoneon. Peki “tango” sözcüğü nereden gelmektedir? Tango sözcüğünün dilbilimde kesin bir kökeni yoktur. “Tango” adının, Afrika tamtamlarının çıkardığı "tan-go" seslerinden ya da Latince dokunmak anlamına gelen "tangere" fiilinden türediği sanılmaktadır. Tango kelimesi aynı zamanda Latin Amerika'da çok geniş bir siyahi topluluk tarafından kullanılmaya başlandı. Tango, Buenos Aires’de, o dönem alt sınıf olarak adlandırılan, fakir ve en temel sosyal haklardan bile yararlanamayan insanlar tarafından yaratılmıştı, sonrasında üstlere çıktı. Bizde ise Cumhuriyetin ilanıyla oluşan çok sesli müzik gelişimi ile Tango sevilmiş ve yayılmıştır. Necip Celal, Fehmi Ege ve Necdet Koyutürk pek çok tango besteleyerek Tangonun Türkiye'de sevilmesi ve yayılmasını sağlamışlardır. Bir zamanların ayıplanan ve hor görülen dansı, artık günümüzde ışıltılı dans salonlarında uygulanan, nezih bir eğlence halini aldı. Yaşam da böyle bir şey değil mi? Başta ret ettiğini sonra kabul ediyorsun. Peki niye bu direnme?


Yeşilyurt’ta Nurhan, bir tereddüt sonucu dar aralıktan geçemeyince kendini yerde buluyor. Şansa sıkıntısız atlatıyor (tekrar geçmiş olsun). Aslında bunu bazen ben de yaşıyorum. Bir yerden geçerken kendinden emin olarak pedal çevireceksin. Acaba mı – olur mu diye karasızlığa düştüğünde başka şeyler olabiliyor. Söylemesi!!!

Bakırköy tarafları gene kalabalık. Bisiklet yolunu kavrayamayan, özürlü yolu sanan, mangal için fırsat gören... çokça insanımız dolanmakta, boy göstermekte. Evet, her şeyin özü “eğitim”. İnsanı eğitmezsen o da kendini her şeyin üstünde görür. Sınırlarını bilemez. Hatta algılayamaz bile durumunu. Ama bizim şansımız ne yazık ki kaçtı. Öylesine eğitimsiz bir toplum çıktı ki ortaya, bizden sonra gelenlerin hali acınası. Bu da bizim ayıbımız, böyle bir miras bırakıyoruz çocuklarımıza.

Bakırköy-Eminönü yolunu hızla, peş peşe pedallıyoruz. Eminönü ayrılma noktamız. Serhan, Deniz, Nurhan ve Levent Beşiktaş yolcusu. İhsan, Mustafa E., Haluk ve biz Kadıköy. Ama Eminönü vapurunu kaçırınca Karaköy’den binelim diyerek devam ediyoruz. Ancak saatler pazar gününe göre değişmiş, Haluk’un nefis közde kahvesiyle oyalanıyoruz. Ve Kadıköy dağılma noktamız.

Tur tarihi: 27 Aralık 2015
Kat edilen mesafe: 89,08 km.
Ortalama hız: 14 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 6 sa. 21 dk., dışarıda geçen süre 10 sa. 11 dk.  
Sıcaklık: alt 6 ˚C, üst 23 ˚C, ortalama 13,7 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 709 m., kaybı (iniş) 713 m.
İrtifa: alt 0 m., üst 123 m.

Garmin yol bilgileri 2015, “SonTur”















































Foto katkıları için Levent’e teşekkürler.