7 Eylül 2024

[bisikletle]Türkiye: Batı Anadolu Arkeolojisi’nin izinde... (Görükle–İnegöl)

5 Eylül 2024, Perşembe / Görükle - İnegöl, 36 km (2. gün)

Uyanışım 6’yı geçe ama kalkışım 7 buçuk. Kısa kollu t-shirt’le akşam üşüdüm. Uzunu için de üşendim, kalkıp çantalarda bulup giymek için. Açık olan pencereyi kapatıp örtüyü omuzlarıma kadar çekip uyumaya çalıştım. Toplanmaya başladım bile. Tek yatak olduğundan eşyalar yerlerde sağda solda. İkinci bir yatak işi çok kolaylaştırıyor. Açıl saçıl toplan durumları daha rahat oluyor.


Kahvaltıya 8’i geçe iniyorum, öncesinde Aynur Hanıma veda ederek. Kahvaltı bir tabakta hazır malzemeler, peynir (beyaz ve kaşar), yumurta, zeytin, domates, hıyar. Reçel ve benzeri şeyleri bırakıyorum. Bir de kızartma vardı. Kaşarla bir sandviç hazırlayıp yanıma alıyorum, yolluk olarak.


9’a doğru ayrılıp aldığım tarifle tramvay (burada metro deniliyor) durağına gitmekteyim. Kestel’e kadar gidiyormuş. Şehir trafiğinden kurtulur, 31 km.de kazanmış olurum böylece. Ama ne ilginçtir, dün geldiğim minibüsle metroda inmeyip, otobüse binmeseydim bu Kestel metrosunu da öğrenmiş olmayacaktım. Her şeye bir sebep mi lazım?


Geldim tramvay durağına. Asansörle inip turnikedeki güvenlik memuruna 65 olduğumu, kartımın olmadığını, binip binemeyeceğimi soruyorum. Kimliğinizi gösterirseniz binersiniz diyor. Nüfusu bulamıyorum, düşürdüm mü acaba, ama ehliyetle iş oluyor.


Tekrar asansörle peron katına çıkıyor ve gelen tramvayın son vagonuna sokuyorum bisikleti. Ama pek konulacak yer bırakılmamış, boşluk az var. Hele de çantalarla şişman durumundayım. Neyse bir yere sıkıştırıp sabitliyorum ve karşısına ilişiyorum. Ayaktayım, 31 duraklık yolculuk başlıyor, saat 09.05. Bursaray’ın M2 denilen batı-doğu hattı bu. İnenler binenler bolca. Arada camdan çevreyi izliyorum. Meskûn yerler sonrası sanayi bölgesi falan geliyor da geliyor ve 1 saat sonra Kestel’e varıyoruz (10.03). Bu arada yoldayken Firu da arıyor ve durumu açıklıyorum, tramvay-Kestel olayını.


Perondan inmek için tek asansör var ve o da arızalı! Hoppala mı desem yuh mu çeksem? Bursaray bu işi iyi düşün(e)memiş. İki asansör olmalıydı, vagonda açık alan olmalıydı... Olmalıydı olmalıydı ama bunlar bana çözüm değil. Merdivenden hoplaya hoplaya indiriyorum ağır bisikleti. Çıkış olayı da ters. Dışa açılan kapı yok! İçe açılanı ters açıp öyle çıkabiliyorum, birinin yardımıyla. Çalışan mıydı vatandaş mıydı bilemedim. Neyse ki yukarıya asansör çalışıyor. Ancak ben binerken tekerlekli sandalyeli biri iniyordu. Nasıl perona çıkacak merak ediyorum? Altı okka durumları!


Kestel; isminin Doğu Roma İmparatorluğu'nun sınır kalesi olması nedeniyle, Latin dilinde kalecik anlamına gelen “Castel” kelimesinden geldiği, 1306 Dimbos Muharebesi'nin ardından Osmanlıların eline geçmesi ile de Kestel’e dönüştüğünü dün akşam okumuştum. IV. Mehmet zamanında Vânî Mehmed Efendi tarafından sınır kalesi olmaktan çıkarılıp yerleşim merkezi olarak kullanılmaya başlanmış ve 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi'nden sonra Bulgaristan'dan gelen bir grup göçmen yerleştirilmiş, daha sonra da bölgeye göçler devam etmiş. 1919-1945 yılları arasında Yunanistan, Bulgaristan, Gelibolu, Bilecik, Tunceli, Elazığ, Erzurum, Erzincan, Bayburt bölgelerinden gelenlerle hızla büyüyen Kestel, 1990’dan beri Bursa’nın ilçesi konumunda.

Vikipedi


Kestel’in durak çevresi kalabalık. Burada minibüs terminali gibi bir yer de var. Hareketli bir bölge. Google’a İnegöl’ü işaretliyorum, bana otoyolu gösteriyor. Şimdi bu trafiğe girip sıkılmaktansa, yaya olarak işaretleyip içerlerden başlıyorum pedallamaya. Sağ-sol şeklinde kıvrılarak ilerletiyoruz. Arada ters yönden de gidip, neticede yayasın gidersin diyor. Bunun bisiklet işareti nedense çalışmıyor. Ya araç ya da yaya şeklinde yönlendiriyor. Öylesine dik rampalardan götürüyor ki; yani pişman oldum, keşke otoyoldan gitseydim diyorum içimden. Sımsıkı dimdik, %15’i görüyorum, ancak high desteğiyle, yer yer Z çizerek varabiliyorum tepesine Kestel’in.


Araç trafiği, özellikle TIR trafiği olan, tek şeritli, akan sular nedeniyle ıslanmış bölümleri olabildiğince kollayarak, ama pek de mümkün olmadan ilerlemekteyim. Yol tek şerit, geniş de değil. Güvenlik zaten yok. TIR’lar pek yakın geçiyorlar. Açılmaya çalışsa bile karşıdan gelen olunca erken içeri girmesi gerekiyor. Upuzun kasa tedirgin ediyor beni. 6,3 km.deyim. %5’le yükseliyorum, 325 m rakımdan. Yönüm güney. Ortalamam 11,7 km/s, hava 29,5 °C. Bölge yeşil, tarlalar var, Bursa Su Dolum Tesisi gibi yerler geçiliyor… Değişik bir bölge içinde yokuş çıkmaya devam ediyorum, %5-6 ile. Eski Bursa-Ankara yoluymuş burası. İlerledikçe coğrafyanın keyfine varıyor, sevmeye başlıyorum bu yolu. Otoyoldan çok daha iyi. Başta kızmıştım ama şimdi farklı düşünüyorum.


Yol çıktı çıktı şimdi bir düzlüğe geldi, %1’le devam ediyor. Sağımda Alaçam sapağı, yeme içme tesislerinin reklamları dikili girişinde. Bu yolda hız sınırını 50 yapmışlar. Asfalt pütürlü değil, kaymak da değil ama. Tek şerit. (...) Geldim Aksu’ya. Uludağ eteğinde Göksu Deresi etrafında kurulu 650 yıllık bir Osmanlı köyü. Şöyle kısa bir tur atmak için dalıyorum. Bozulmamış sivil mimari evleri var. Çoğunlukla iki katlı. Alt katları ahşap hatıllı taş duvarlı, üst katlar ahşap kerpiç dolgulu. Bana Cumalıkızık’ı hatırlatıyor. Fi tarihinde bir yılbaşını orada geçirmiştim, bir arkadaş grubuyla. O zamanlar yeni popüler olmaya başlamıştı. Özellikle de filmlere dekor oluyordu.


Güzel bir yere benziyor Aksu. Acaba konaklama olanağı var mıdır? Kahvede oturanlar görüyorum ama durmak istemeyip ayrılıyorum köyden. Saat 11.11. 13,8 km.deyim. Ortalamam 14,1 km/s, hava 30 °C. Ve devam yükselmeye, 364 m rakımdan. Yeşillerin içinden sürüyor yolum. Etrafta büyük geniş armut mu elma mı bahçeleri var. Gerçi bahçeden çok büyük, alan demeliyim. Üstleri fileyle örtülü. Herhalde kuşlardan korusun veya gölgelik yapsın diye. Buraları çok güzel, yeşil, ekili biçili. Meyve ağaçları, mısır tarlası. Böyle gidiyorum. Bu yol beni sonuçta otoyola bağlayacak.


Gene %6-7 ile tırmanılıyor. Ortalamam 14 km.ye düştü. Sağ tarafım, yol kenarı böğürtlen ve kızılcık mı ne ile dolu. Veya kuşburnu, hangisiyse. Köpek barınakları da geldi, 2 tane. Tabii çöp, her zaman, olmazsa olmaz. İllaki atacaksın.


Düşük bir ortalamayla (13,7 km/s) çıka çıka geldim 550 m.deki Kazancı Bayırı’na. Saat 11.31, 17,48 km geride kalmış. Hava 29,8 °C. Burası, Kurtuluş Savaşı sırasında yapılan en çetin savaşlara sahne olmuş bir savunma hattı. Birinci dünya savaşı sonrası, 12 Mayıs 1919 Paris konferansı kararları ile İzmir Yunanlara bırakılır. 18 Mayıs 1920’de Yunanların İzmir’e çıkarma yapıp başlattıkları harekat sonucu 8 Temmuz 1920’de Bursa ve Kestel de işgal edilir. Tam tamına iki yıl, iki ay, iki gün süren işgal 10 ve 11 Eylül’de sona erer. Haftaya düşmandan kurtuluşun kutlamaları yapılacaktır buralarda. Bulunmak isterdim. Bu anlamlı noktadan bir kaç foto çekip devam ediyorum. Ardından gelen düzlükte, Muhtarın Yeri diye, önü araç dolu bir restoran ve başka numaralar da görüyorum etrafta. Anlaşılan burası tercih edilen bir bölge. İçeri kısımlar nasıldır acaba? Hafta sonu evleri falan mı var? Kazancı, Şevketiye, Sayfiye diye yerlere gidildiği gösterilmiş. Kazancı derbendi (*) Roma döneminden beri kullanılan bir geçit yeri olduğu biliniyor. Hatta bölgeden eski Roma kaldırım yolu da geçmekteymiş.


(*) Derbentler Türkler Anadolu’ya geldikten sonra, kervanların güvenliğini sağlamak için, iskan politikasını kolaylaştırmak, ticaret, ulaşım ve seyahat açısından oldukça önemli olan bu yollar ve güzergâhlar, adeta ülkenin can damarlarını teşkil etmekteydi. Önemli ticaret yolları ve geçitler üzerinde kurulan derbendler, yol boyunca bir emniyet zinciri görevini yürütmekle birlikte, yeni alanlar derbendlerle ziraata açılmakta, bölgede kurulan köyler ve derbend mahallindeki yerleştirmeler ile iç iskân meselesi de çözüme kavuşturulmaktaydı.

Vikipedi


Kazancı Mahallesinden sonra iniş geliyor. Hızla irtifa kaybetmekteyim. Eğim  %6’yı gösteriyor. 6-7 km sonra otoyola bağlanmamla gürültünün ve trafiğin içindeyim gene. 20 km.yi kurtardım iç yollardan gitmekle. Şimdi İnegöl’e kadar bir 10 km bu Bursa-Eskişehir yolundan gideceğim. Güvenlik şeridi var ama bazı ağır vasıtalar nedense tekerini güvenlik şeridine sokuyor, öyle geçiyor yanımdan. Yuh çeksem ne fark eder ki!


Kozluören-Babasultan, buraya çok yön gösteren levhalar görüyorum. Neresiymiş burası? Kestel’e bağlı iki köy olduğunu okuyorum sonrasında. Baraj göleti, mesire alanı, türbe gibi yerlerin bulunduğunu.


Yokuş indiğimden durup İnegöl yazısını çekmiyor bisiklet üzerinden foto alıp devam ediyorum. Mobilyacılar peş peşe gelmekte, bir de köfteciler. Biraz sıkıldım, gelsin artık şu şehir merkezi yazısı.


Sağdan sapıp, Google’a da Ferah Oteli işaretleyip ilerlemekteyim. Bir kişiden de destek alıp yerini görüp az ilçe içinde dolanıp otelin önüne tekrar gelip park ediyorum. Resepsiyonda kimsecikler yok. Zili 2 kere çalmama karşın gelen olmuyor. Ardından telefon edip çağıyorum. Gelen hanımla telefonda konuşmuşuz, yerim ayrılmış. Sahibesi Hülya Hanımla da konuşmuştum. Hatta kaymakamlıktan Yazı İşlerinden Arif Bey de aracı olup görüşmüştü. Ama zaten bana telefonda söylenen fiyatta bir indirim ol(a)madı. Yeni odalar 1000- (nakit), eski odalar 900-. 100 lira 100 liradır, eski odayı seçiyorum, Numero 118. Bisiklet resepsiyonda giriş kapısı arkasına alınıyor. Temizlikçi hanımın yardımıyla çantaları odaya çıkartıyoruz. Çift yatak. açıl saçıl yayıl. Duş al, biraz ayakları uzat ve 3’e doğru dolaşmaya çık.


Ortalık kalabalık. Burası bayağı büyük. Google ile işaretlediğim yerleri bulmaya çalışıyorum. İnegöl Kent Müzesi; 3 katlı bir mekan, içerisindeki avlunun sağ ve solunda unutulmaya yüz tutmuş meslekler cansız mankenlerle anlatılıyor. Üst katlarda arkeolojik ve etnografik türden eserler var; telefonlar, saatler, radyolar, daktilolar, mikroskop… aklınıza ne gelirse. TC.nin eski dönem kağıt paraları arasında 20 milyon diye bir banknot görüyorum. Herhalde bu gidişle gene çıkacaktır. Ayriyeten üst katta Mobilya Ağaç Sanayi Müzesi de bulunuyor. Ağaç işçiliği ve mobilya imalatının tüm aşamaları gene mankenler ve alet edevatla anlatılmakta. Hazır bitmiş bir salon, yatak odası falan döşenmiş teşhir edilmekte. 


Mekan, tarihi eski belediye binası, 19. yüzyılın son çeyreğinde inşa edilmiş. Restorasyonu yapılarak 2009’da müzeye dönüştürülmüş. İnegöl’ün kent dokusunu en iyi şekilde yansıtan kronolojiyi görmek mümkün. Giriş ücretsiz, pazartesi hariç her gün 10-17 arası.


Hemen yakında İshak Paşa Camii var. Medrese ve türbesi ile birlikte bir yapı topluluğu, külliye yani. 15’inci yüzyıl Osmanlı mimarisinin güzel örneklerinden. Zamanında külliyede ayrıca imaret, zaviye, han ve ahır da bulunuyormuş ama günümüze ulaşamamış. Camiyi geziyor, içten-dıştan fotoluyorum. Medreseye girilemiyor. Aynı bahçe içinde Tacü’n-Nisa Sultan Hatun Türbesi de bulunuyor. Burada, Selanik’te ölen, vasiyeti üzerine İnegöl’e getirilip caminin güneyine gömülen, daha sonra 1937’de türbeye taşınan İshakpaşa ile eşi Tâcü’n-Nisa Sultan Hatun ve kızı yatmakta.


İshak Paşa Camisi, kuzey-güney doğrultusunda birbirlerine eş kare planlı, üzeri kubbeli iki mekan ile, girişin sağ ve solundaki yine küçük kubbeli iki yan mekandan meydana gelmiş. Bu plana göre İshak Paşa Camisi ters T planlı, yan mekanlı veya zaviyeli camiler grubuna girmekte. 1486 tarihli vakfiyeden öğrenildiğine göre 1468-69 yıllarından önce tamamlanmış. 1877 yılında Sultan II. Abdülhamid tarafından tamir ettirilmiş, 1961-1969 yılları arasında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından tekrar kapsamlı bir onarımdan geçmiş.


Hava sıcak, su içerek yürüyorum. 900 nakit ödemek için ATM arıyor, bulduğum çalışmadığından başkasına yöneliyorum. ÖE’ye doğru yürürken belediyenin bir lokantasında (Gastro İnegöl) masa sırası bekleyip zeytinyağlı enginarla (75-) mideyi hafif şenlendiriyorum. ÖE ise şehrin başka bir yönünde. Adliyenin olduğu tarafta. Otele göre daha merkezden uzak. 


Kültür-Sanat-Gençlik Merkezi’ne geliyorum. Kaymakamlık da buradaymış. Ama benim telefonda tanıştığım yazı işleri müdürü izinliymiş, görüp teşekkür edemedim ilgisine. Ancak telefonda söyleyebildim. Kültür Merkezi’nde bir etkinlik yok. Pek de olduğu gibi gözükmüyor. Kaymakamlık ve belediyeye sanırım toplantı gibi amaçlara hizmet etmekte.


İnegöl’ün tarihçesine bakacak olursak: Bizans Dönemi’ndeki adı Angelacoma. Ancak İnegöl adının Angelacoma’nın bozulmuş söylenişi olduğuna dair iddiaları doğrulayacak bir kaynak henüz bulunamamış. Kaynaklarda İnegöl isminin değişik biçimlerde yazılışına rastlanıyor. Ancak Osmanlı kaynaklarının çoğunda Ayna-Göl veya İne-Göl şeklinde yazıldığı bilinmekte. Seyahatnamesinde İnegöl’ün Ezinegöl’den türediğini anlatan Evliya Çelebi; İnegöl’ün Cuma günü, yani o günkü söylenişine göre Ezine günü fethedildiği için “Ezinegöl” adını aldığını, zamanla baştaki “Ez” kısmının kaldırılarak yalnızca İnegöl olarak adlandırıldığını rivayet eder denilmekte belediyenin sayfasında.


Osmanlı Dönemi’nde huzurlu, mamur veya konumu nedeniyle ayrıcalığı bulunan şehir veya yerlerin başına ‘İne’ ekinin getirildiği görülür; İnebolu, İnebahtı, İneçay, İneoba gibi. 

İnegölBelediyesi


İşaretlediğim bir iki konağı bulmaya doğru yürüyorum; Burhaniye, Süleymaniye, Osmaniye, Kasımefendi Mahalle Konakları. Ancak bulduklarım pek de öyle gösterişli değiller. Yürü yürü yoruldum ama. Giderken ve dönerken aynı adam yanaşıp bir şeyler söylüyor ancak oralı olmuyorum. Para yardımı mı isteyecek, bilemedim. Hiç konuşmadan yürümeye devam. WC ihtiyacı için camininkine girdim, çıkarken 3 lira istediler. Cama yazmışlar, yok dedim, peşimden geldi. 5 lira verip üzerini alırken bozuk Türkçesinden yabancı olduğunu anladım. Nerelisin? Halep dedi. WC’yi o temizliyormuş ve parasını alıyormuş, anladığım.


İnegöl’ün değişik yerlerinde muhteşem Çınar ağaçları var. Her biri birer dev. Oturulan veya terk edilmiş durumda olan 2 katlı cumbalı evler görüyorum. 19. ve 20. yüzyıllara tarihlenen bu evler ahşap-kâgir yapı tarzındalar. Çoğu bahçeli ve ikiz nizamda yapılmış. Para çekmek için İş Bankası ararken gördüğüm Yıldız Lokantasında yoğurtlu kızartma yiyor (150-), bankadan para çekip ara sokaklardan dönmekteyim. 16. yy.dan kalma Caferpaşa Hanı’na giriyor, 1900 tarihli Helvacı Ali’ye sadece dıştan bakıyor, 1887-88 tarihli Bedesten’in (Kapalıçarşı) içinden geçiyor, dev çınar ağaçlarının olduğu (kim bilir kaç yaşındalar) çay bahçesinde bir masaya yerleşiyor, 2 çay içerek hem dinleniyor hem etrafı kesiyorum. Çaylar 10 lira, ağaçları izlemek dahil : )) Sonra buranın internetini kullanıp Yılmaz Özdil’i dinliyorum. El Sisi’nin gelmesi ve dün söylenenlerle bugün olanlar üzerine geçtiği dalgası. Tükür-yala durumları. 


Otele direkt dönmüyor şöyle bir daire atarak sokak aralarından geçerek, biraz tanımaya-hatırlamaya çalışarak dolanmaktayım. Daha yerleşmedi ama. 2. gün lazım. O zaman daha iyi oluyor. Otelde Hülya Hanıma 900 ödeyip internete 1001 gayret sonucu bağlanıp, ama odada tableti bağlayamayıp telefonunkinden devam ediyorum. Yatmadan önce gideceğim göreceğim yerlere ilişkin bilgi edinmekteyim. Yarın İnönü yerine Bozüyük’e gidece’m. Pazaryeri üzerinden geçerek. 



Ferah Otel 0224 7133485 / 0505 5031801 Hülya hn.

















Görükle - İnegöl 

Tur tarihi: 5 Eylül 2024

Alınan yol: 36,21 km
Ortalama hız: 17,2 km/s

En yüksek hız: 47,3 km/s
Bisiklete biniş süresi 2 s 6 dk, dışarıda geçen süre 3 s 37 dk

En yüksek sıcaklık 34 ˚C, en düşük 24 ˚C, ortalama 30˚C
Yükselti kazancı 
(çıkış) 535 m, kaybı (iniş) 380 m
En düşük yükselti 79,8 m, en yüksek 534,4 m

 

Garmin yol bilgileri Görükle–İnegöl


Relive yol bilgileri Görükle-İnegöl


Uludağ Ü. Nilüfer Hatun Konukevi’nden ayrılışım 08.36. 



Dün unutmuştum çekmeyi, kaldığım oda.





Aldığım tarifle tramvay (burada metro deniliyor) durağına

 gitmekteyim. Kestel’e kadar gidiyormuş.


Tramvayın son vagonuna sokuyorum bisikleti. Ama pek konulacak

 yer bırakılmamış, boşluk az var. Hele de çantalarla şişman

 durumundayım. Neyse bir yere sıkıştırıp sabitliyorum

 ve karşısına ilişiyorum. 


Kestel’in durak çevresi kalabalık…


… Burada minibüs terminali gibi bir yer de var. Hareketli bir bölge. 



Kestel’in içinden giden yol, sağ-sol şeklinde kıvrılarak öylesine

 dik rampalardan götürüyor ki; yani pişman oldum, keşke

 otoyoldan gitseydim diyorum içimden. 




Yol tek şerit, geniş de değil. Güvenlik zaten

 yok. TIR’lar pek yakın geçiyorlar. 



Bölge yeşil, tarlalar var,...


 ... Bursa Su Dolum Tesisi gibi yerler geçiliyor… 



Geldim Aksu’ya. Uludağ eteğinde Göksu Deresi

 etrafında kurulu 650 yıllık bir Osmanlı köyü. 


Bozulmamış sivil mimari evleri var. Çoğunlukla iki katlı. Alt katları

 ahşap hatıllı taş duvarlı, üst katlar ahşap kerpiç dolgulu.



Düşük bir ortalamayla çıka çıka geldim

 550 m.deki Kazancı Bayırı’na. Saat 11.20.



Ardından gelen düzlükte, Muhtarın Yeri diye, önü araç dolu

 bir restoran ve başka numaralar da görüyorum

 etrafta. Anlaşılan burası tercih edilen bir bölge.




Kazancı Mahallesinden sonra iniş

 geliyor. Hızla irtifa kaybetmekteyim. 



6-7 km sonra otoyola bağlanmamla…

…  gürültünün ve trafiğin içindeyim gene. 20 km.yi kurtardım

 iç yollardan gitmekle. Şimdi İnegöl’e kadar bir 10 km

 bu Bursa-Eskişehir yolundan gideceğim.





11.44, İnegöl’e vardım.




Mobilyacılar peş peşe gelmekte, bir de köfteciler. 



Bu kadar uzununu görmemiştim : ))



Ferah Otel







Ortalık kalabalık. İnegöl bayağı büyük.




İnegöl Kent Müzesi; 3 katlı bir mekan, içerisindeki avlunun

 sağ ve solunda unutulmaya yüz tutmuş meslekler

 cansız mankenlerle anlatılıyor. 




Bakırcı


Yorgancı / Yemenici















Demirci


Semerci


Sepetçi

Mekan, tarihi eski belediye binası, 19. yüzyılın son çeyreğinde

 inşa edilmiş. Restorasyonu yapılarak 2009’da müzeye

 dönüştürülmüş. İnegöl’ün kent dokusunu en iyi şekilde

 yansıtan kronolojiyi görmek mümkün. 





İshak Paşa Camii. Medrese ve türbesi ile birlikte bir yapı 

topluluğu, külliye yani. 15’inci yüzyıl Osmanlı

 mimarisinin güzel örneklerinden.


İshak Paşa Camisi, kuzey-güney doğrultusunda

 birbirlerine eş kare planlı,…


… üzeri kubbeli iki mekan ile, girişin sağ ve solundaki

 yine küçük kubbeli iki yan mekandan meydana gelmiş.


1486 tarihli vakfiyeden öğrenildiğine göre 1468-69

 yıllarından önce tamamlanmış. 


1877 yılında Sultan II. Abdülhamid tarafından

 tamir ettirilmiş, 1961-1969 yılları arasında

 Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından tekrar

 kapsamlı bir onarımdan geçmiş.



Camiyi geziyor, içten-dıştan fotoluyorum. Medreseye girilemiyor. 



İshak Paşa Camii





Aynı bahçe içinde Tacü’n-Nisa Sultan Hatun Türbesi de bulunuyor.





Gastro İnegöl





İnegöl ÖE


İnegöl Kaymakamlığı Yazı İşl. Md. / İnegöl Belediyesi Kültür Evi





İşaretlediğim bir iki konağı bulmaya doğru yürüyorum.


İnegöl’ün değişik yerlerinde muhteşem Çınar

 ağaçları var. Her biri birer dev. 



Oturulan veya terk edilmiş durumda olan

 iki katlı cumbalı evler görüyorum.


19. ve 20. yüzyıllara tarihlenen bu evler ahşap-kâgir yapı

 tarzındalar. Çoğu bahçeli ve ikiz nizamda yapılmış.




Burhaniye Mahalle Konağı







Yıldız Lokantası


1900 tarihli Helvacı Ali.


16. yy.dan kalma Caferpaşa Hanı.


Dev çınar ağaçlarının olduğu çay bahçesinde 2 çay içerek

 hem dinleniyor hem etrafı kesiyorum.


1887-88 tarihli Bedesten (Kapalıçarşı).









































































































3. gün (devamı) İnegöl-Bozüyük - 1. gün (öncesi) İstanbul-Güzelyalı-Görükle