17 Eylül 2024, Salı / Denizli - Acıpayam, 58 km (14. gün)
Gece üşüdüm herhalde ki derin uyuyamadım. 4 buçuktu sanırım, uyanır gibi oldum, dönüp durdum yatakta. 5 buçuğa doğru ezanın odada yankılanmasıyla ayağıma çorapları, boynuma da Buff’ı geçirip tekrar uyumaya çalıştım. Çift pike de ağırlık yapmadığından pek derin bir uyku olmadan 7’de hareketleniyorum. Sabahın toparlanma işleri bitip çantaları asansörle girişe indirip bisikleti yükledikten sonra çekilen foto ve 08.43 hareket saatim. Bugün Acıpayam, 55 km gibi bir uzaklık. Fazla değil. Boğazımda bir karıncalanma var. Üşüttüm herhalde. Ne şekilde olduysa? Hava serince. Kollukları alabilirmişim. Şimdi derinlerden çıkartmaya üşendim. Isınır herhalde ilerleyen saatlerde. Google’a ÖE’yi işaretledim, şehir dışında ana yol kenarında olduğunu bildiğimden. Ama araç olarak seçtiğinizde dolandırıyor, yayayı seçiyor ve başlıyorum, bulvardan dümdüz devam diye gösteriyor.
Kaotik bir trafiği var Denizli’nin. Bisiklet pek umurlarında değil. Olmadık yerde sollamak, beklememek, dar aralıklarla durmak. Yani İstanbul’da daha rahattım. Gerçi yük de beni biraz hantallaştırıyor. Öyle her yere dalamıyorum. Pek de risk almamak için temkinli sürüyorum. Gidiyor gidiyor yol, şehir dışına doğru çıkıyor. 11. km.de Denizli bitti. Yol çok işlek, fazla işlek hatta. Bir de tırmanışlar oluyor. O da sıkıntı. Hava 21,3 °C. Kamil arıyor. Durup geri arıyorum. “Yol çalışması çok fena, tek şerit ve senin oradan geçmen tatsız olabilir. Sen Kenez benzincisine geldiğinde sağdan köy içinden geçerek Tuna benzincisinde gene otoyola bağlan. Böylece inşaat bölümünü pas geçersin” diyor. Nerede bu benzinci? “İlk rampayı çıkıp indikten 6-7 km sonra gelir.” Tamam.
Tırmanış başladı. Kimi yerde güvenlik daralıyor, çakıllanıyor, kırık şişeler geliyor. Oralarda çizgi üzerindeyim. Fazla uzak değil, 600 m rakıma çıktığımda kahvaltı ve lokantaların olduğu bölüme geldim. Burasını hatırladım. Firu’yla durmuş sularımızı tazelemiştik. Gene önlerinde park etmiş araçlar var. Bu sefer devam ediyorum. Amma trafiği bol olan bir yol bu. Ardı arkası kesilmedi araçların. Bir de ne hızlılar, sanırsın yarıştalar. Bu hız meselesi ancak bisiklet üzerindeyken fark ediliyor. Araç içindeyken pek değil! Değil olmalı herhalde ki aldırış etmiyorlar. Bazı bölümler tırmıklanmış. Karayolları frezeli satıh tabirini kullanıyor. Bu uygulama Avrupa ülkelerinde var mıdır ki? Yoksa Türk icadı mı? Japonlar bizdeki yamalı yolları görünce “hiç aklımıza gelmemişti” diye hayret ettikleri anlatılır. Tırmanma şeridi geldi ama ne şerit kalmış ne çizgisi var. Bir de asfalt aşınıp kaymak şekline dönüşmüş, özelliğini kaybetmiş cinsten. Herhalde yol çalışması bu nedenle yapılıyordur. Karşı şeridin çakılını döşemişler toz kaldırıyor geçen araçlar. İşte asfalt bu, zift+çakıl+sindir=al sana yol.
Tepeye çıktım ve iniyorum. Geldim benzinciye, sağdan da Karacaköy girişi var. Benzincide tekrar teyidini alıyorum. “Köy içinden geçin, ileride A101 gelecek, sağa sapın, gene köyde sorun. Tuna petrolü de geçmiş olacaksınız. Sizi kebapçıların oraya çıkartacaktır” deniliyor. (...) Güzel bir köy, içinden geçiyor, sağda duran 3 kişiden yolu öğreniyor, kıvrılacaksın gibi eliyle tarif ediyor. Sola sapıp gene bir teyit alıp sokak aralarından, ardından bir rampayı da çıkarak otoyola bağlanıyorum. Evet çalışma geride kaldı. Süper oldu. Sağ ol Kamil, iyi ki varsın. Ve devam, ama rampa öncesi 2 çentik kalmasına rağmen bataryayı değiştireyim diye sağa bariyerlere yanaşıyorum (saat 10.24, 22,7 km Shimano/21,8 km Garmin, 23,1 °C, ort. 14,7 km/s, 916 m R). Tırmanıştayım. Yol yükseliyor ve 1124 m.ye çıktım. Sağımda Leblebi Han, benzinci, Köfteci Yusuf, Outlet gibi yerler geçiliyor. Bu yolun asfaltı düzgün, yeni yapılmış. Güvenlik şeridi geniş. Fakat nedense araçlar güvenlik şeridine çok yakın geçiyorlar.
Karayolları haritada 1250 m.de bir geçit (Kazıkbeli) göstermiş. Koleksiyonuma eklerim. Merak mı ettiniz? Buradan görebilirsiniz > [bisikletle]Türkiye: Geçitler
Kazıkbeli sadece bir geçit adı değil ama, II. Haçlı Seferinin seyrini değiştiren savaşın gerçekleştiği nokta. Tarih kitaplarından aktarayım: İkinci Haçlı Seferi, Alman ve Fransız imparatorlarının öncülüğünde gerçekleşen bir seferdir. Haçlılar Eskişehir, Akşehir, Konya üzerinden Çukurova’ya inmeyi planlamıştı. Ancak, Bizans İmparatorunun uyarıları ve Almanların Doryleon’da uğradıkları ağır yenilgi sebebiyle güzergâhlarını değiştirmek durumunda kaldılar. Büyük ölçüde Bizans sınırından geçen ve daha güvenli olduğunu düşündükleri Balıkesir, Efes, Denizli, Antalya yolunu kullanıp, deniz yolu ile Kudüs’e ulaşmayı planladılar. Ancak bu yolun özellikle Denizli kısmı, büyük ölçüde Türklerin kontrolünde idi. Nitekim Efes’ten ayrıldıktan sonra Türkmenler tarafından taciz edilmeye başlandılar. Bazı zorluklar yaşayarak da olsa Laodikeia’ya kadar ulaştılar. Halkın şehri boşaltması sebebiyle burada gerekli ihtiyaçlarını temin edemeyen Haçlı kuvvetleri 7 Ocak 1148 tarihinde buradan ayrıldılar. Bir günlük yolculuktan sonra Honaz Dağında kamp kurdular ve 7 Ocak gününü burada geçirdiler. Ertesi gün ise Kazıkbeli mevkiinde Türkmenlerin ağır bir baskınına maruz kaldılar. Öncü birliklerin, Kral IV. Louis’in planına sadık kalmaması büyük bir yenilginin temel sebebi oldu. Bu baskında Türkmenlerin muazzam pusu taktiği ve zamanlama stratejileri de büyük rol oynadı. Haçlılar, 8 Ocak 1148 günü gerçekleşen bu mücadelede çok büyük kayıplar verdiler. Kazıkbeli’nde kazanılan bu zafer, İkinci Haçlı Seferinin seyrini büyük ölçüde etkilemiştir.
Geçit meçit yok, rakım da o kadar değil. Pek çok yerde böyle tuhaflıklar var haritada. Ya geçit yok ya rakım tutmuyor ya da geçit var adı yok. Niye düzeltmezler anlamak mümkün değil. Zirve 1167 m rakımda. Ardından gelen muhteşem bir inişle uçuyorum. Asfalt da mükemmel, kapandım üzerine, kamyonu bile solladım. Ama Afrodisias sapağından sonra yol gene o eski haline dönüyor. Aşınmış, kaymaklaşmış şekline.(…) Ve bir süre sonra gene bir yol çalışması çıkıyor karşıma. Yolu karşı şeride vermişler ama ben yapımı sürmekte olan yoldan devam ediyorum. Diğer taraf tek şerit ve güvenlik yok. Çok riskli oluyor. Araçlar arkanda birikiyor, geçemiyorlar, tedirgin oluyorsun, durup yol vermen gerekiyor da gerekiyor da gerekiyor da… neyse inşaat sahası kolay geçlip tekrar asfalt üzerindeyim. Solumda parça parça aralıklarla çokça güneş paneli görüyorum. Hızla Serinhisar’a yaklaşmaktayım. 1988'e kadar Acıpayam ilçesine bağlı bir kasaba olan Kızılhisar, bu tarihte ilçe olmuş ve adı Serinhisar olarak değiştirilmiş. Burası leblebi diyarı. Pazarın %70’ini karşıladığı, hatta Çorum’a bile gönderdiği anlatılıyor. Sağlı sollu satış dükkanları geliyor. Burada Kamil’le buluşacağız. Beni bahçesine götürecek. Bana ilk ışıklarda ara demişti. Arıyor ve az ilerdeki Eda Pide’de buluşalım diyor. “Geleceğini biliyorlar. Otur çayını iç.” (...) Masada beklemedeyim. Az sonra gelmesiyle fazla oyalanmadan kalkıyoruz. Ters yöne geçiyor, 200 m ilerideki leblebicide buluşma noktamıza sürüyorum. O ise araçla bir U dönüşü yaparak geliyor. Dükkanda leblebinin 1001 çeşidi satılmakta; tatlı-tuzlu-acılı-sade-kaplamalı-kahveli-susamlı-kavunlu ve daha fazlası… Bir de Yatağan Bıçakları. Çok güzeller, çeşit çeşit, her işe uygun modeli var. Bisikleti burada bırakıp Kamil’in Toros’uyla bahçeye gidiyoruz. Yatağan yoluymuş bu. Kaba asfalt, zift üzeri mıcır. “Silindir bile geçirmiyorlardır” diyor Kamil, “arabalara düzletiyorlar.” Aynen öyle.
İleride dimdik bir rampa gözüktü. Firu’yla seneler önce Salda’ya giderken Yatağan’dan geçmeyi düşünmüştük ama rampası var denildiğinden diğer yoldan gitmiştik. “Eski yolun rampası daha da dikti” diyor Kamil. Bu yolu yeni açmışlar. Ana yoldan çıkıp bozuk bir satıhta ilerliyoruz. Toros gerçekten bu yolların arabası, cip gibi tırmanıyor.
Büyükçe bir alan içinde 1400 badem ağacı ve bir ev var. Ayakkabıları çıkarıp giriyoruz. 2 oda, 1 salon ve mutfaktan oluşmakta. Dediği gibi sessizlik içinde. Gel kafanı dinle. İsterdim kendi şartlarımla; müziğim, yemeklerimle burada bir zaman geçirmek. Çay demliyor ve bahçede hem sohbet ediyor hem Firu’yu arıyorum. Unutmadan; Evren’in babası rahatsızlanıp Bodrum’dan Ankara’ya gelip hastanede, tedavi için acile girmeleri sonrası Covid kaptıkları anlaşılmış. Evet hastaneden. Baba, anne, kız kardeş, üçü yakalanmış. Evren yırtmış. Geçmiş olsun için aradığımda ulaşamadım, Evren geri döndü ve dinledim ondan. Olacak iş değil! Covid halen var demek ki. Umarım dert çıkarmaz çünkü safra kesesinden ameliyat olması gerekiyormuş babanın. Bu durumda yaparlar mı diye endişe ediyordu Evren.
Yarım saatten fazla takılıp ayrılıyoruz bahçeden ve bisikletin yanına dönüyoruz. Değişik metal renkte çakılar görmüştüm Yörem Çerez'de, alayım diyorum gençlere birer tane. Ama ithal olduğunu öğrenince Yatağan Çakısı alıyorum. Süper güzeller. İyi de fiyata. Tanesini 250’ye indirdi Kamil, 350’den. Yatağan bıçakları ve palalarıyla dünyaca ünlü. Kökleri 800 yıl geriye giden, Osmanlı İmparatorluğu'na dayanan ve adını Yatağan ilçesinden alan özel bıçaklar/kılıçlardır. Osmanlı döneminde savaş meydanlarında kullanılmak üzere tasarlanan bu kılıçlar, zamanla ustalık ve zanaatkarlığın sembolü haline gelmiştir. Bunların üretimi, asırlardır ustadan çırağa geçen bir gelenekle devam etmektedir. Yatağan bıçakları karakteristik kavisli yapıları ve ince işçilikleri ile tanınır, yapımında genellikle yüksek karbonlu çelik kullanılır ve el işçiliği ile özenle şekillendirilir. Sap kısmında ise genellikle abanoz, ceviz ağacı veya boynuz gibi dayanıklı malzemeler tercih edilir.
Vedalaşıp yoluma devam. Acıpayam 20 km gibi bir uzaklıkta. Yol düz, 60-65 dk.da alırım herhalde. Ara ara güvenlikten, gelen olmayınca yoldan pedallayarak ilerlemekteyim. Sağdan Alaattin Göleti’ne gidildiği gösterilmiş. Nedir diye merak ettiğimde bir sulama amaçlı baraj olduğunu öğreniyorum. Pek çok boğulma haberleriyle karşılaştım. Haliyle karada yaşayan insanlarımız yüzme bilmeden suya girmekteler ve ardından acı durum yaşanmakta. Hatta araçla bile düşüp boğulanların haberi var. (...) Ve varıyorum Acıpayam’a. Öğle sıcağı baydı. Durup foto çekmeye üşendim, bisinin üzerinden çekip ağaçlı bir yoldan giriş yapıyorum. Kalacağım otelin de bu yol üzerinde olduğunu gösteriyor navigasyon. Önüne gelince hemen girmiyor bir şehir turu atıyorum. Bu çok iyi oluyor, yürüyerek girmeyeceğin sokaklara dalabiliyorsun. Ellerinde filelerle dolanan insanlar var. Pazar olduğunu görmem çok mutlu ediyor. Bayılırım pazarlara. Bağıran çağıran satıcılar..., geçmişte de böyleydi gelecekte de böyle olur.
Otelin kapısındayım, kimse yok. Gökhan Beyi arayıp geldiğimi bildiriyorum. Bahçe kapısı açık, girip beklemedeyim. Geceleme 750, nakit ödenerek 650’e iniyor ve 207 nolu oda benim oluyor. Duble yataklı, eşyaları yaymak içinde bir kanepesi olan odaya Gökhan Bey çantaları kaptığı gibi çıkarıyor. Bisiklet de onların kullandığı mekana park ediliyor.
Duş sonrası ayakları uzatmaca ve önümüzdeki günlerde kalacak yerleri aramaca. Elmalı DSİ.de çalışan izne çıkmış, odalar pismiş, kalma imkanı yok. Bu durumda belediyenin işlettiği bir otel var. Belediyeyi arayıp bilgi alıyorum, ama zaten daha önce aradığımdan fiyatlarını biliyorum. 3. seçenek olarak ÖE var. Ama telefon sürekli meşgul. Saat de 5’e gelmekte. MEB birazdan paydos eder. Hemen arayıp, ÖE Md. Yrd. beyin telefonunu alıp kendisine durumu açıkladığımda beni geri arayacağını söylüyor, yarım saat içinde (aramadı ama). Sohbet sırasında kendisinin de Davutpaşa’da Yıldız Üniversitesinde okuduğunu öğreniyorum.
Sıra karın doyurmaya geliyor. Yemek için çıkıyorum. Tarif üzerine gittiğim Paşam Lokantasında az az yoğurtlu kızartma, pilav üzeri nohut ve yeşillik ile doyuyorum (70-). Şimdiye kadar en ucuz doyum oluyor. Ardından pazarı gezmekteyim. Kapalı bir alanın, otopark gibi bir yer, içi satıcı ve alıcıyla dolu. Tezgahlar rengarenk. Hele de biberler. İçim gitti. Bolca foto çekiyor, 2 muz alıp (24-) sokak aralarına girerek Acıpayam’ı görmeye-tanımaya çalışmaktayım. Belediyenin sayfasında öğrendiklerime göre: Acıpayam en eski adı Hamit Ovası'dır. Acıpayam, Isparta Sancağı'na bağlanmasıyla birlikte adı "Garbikaraağaç" olarak değiştirilmiştir. Germiyanoğulları zamanında ise adı "Asikaraağaç" olmuştur. Bölgenin "Acıpayam" adını alışının nedeni tam olarak bilinmemektedir. Bölgede badem ağaçlarının çok oluşu ve badem ağaçlarının da acı oluşu nedeniyle "Acıpayam" adı verildiği kuvvetli ihtimallerdendir. Zaten bölgede bademe "payam" denilmesi bu adın yukarıdaki açıklamalardan ortaya çıktığını doğrulamaktadır. Tüm bölgenin tarihçesi aynı sürüyor; MÖ 1500’lerde Hititlerle başlıyor, sırasıyla İyonlar, Lityalılar, Persler, Büyük İskender, Seleikoslar, Roma İmparatorluğu, Bizans ve 1195 yılından itibaren de Türk egemenliği.
İki otel daha varmış burada. Fiyat alıyorum; biri 1400 O.K. diyor (Grand Ramos Otel) diğeri 600 (Merkez Otel). Bu durumda benimkisi doğru seçim oldu. Hem bisiklet parkı hem de girişi. 600’lük, hani 1. katta dik bir merdivenle çıkılıp başlayan otellerden. Ama sahibi konuşkan bir bey. Oğullarını anlatıyor. Gerçi yerim de yok zaten diyordu.
Biraz kırıklık var üzerimde, eczaneden C vitamini (153-) alıp, ensede uzayan saçları kestireyim diye boş berber bakınıyorum. Bir tane buldum ama berber 10 dk sonra gelecekmiş. Malumunuz bizde 10 dk 20 de olur 30 da. Zaten sonra vaz geçiyorum, başka yerde kestiririm. Siyah kalem bitti, zar zor yazıyor. Bir kırtasiyeciye girip yenisini alıyorum 75 liraya. Daha sonra sade bir kahveyi (30-) pastanede içerken Müjdat’la telefonlaşıyoruz. Ekim başı dönüyormuş. Göremeyeceğim anlaşılan bu sefer. Hava artık serinliyor 7’de. Rüzgar da var, sarı ceketi giydim ve hafif kararmaya başlarken otele geri dönüyorum. Çok uzak olmaması işime geliyor. Bazı kaldığım yerler merkez dışı olunca bu rahatlık olamıyor.
Botanik Otel 0258 5185418 / 0533 9346185 Gökhan b.
Denizli - Acıpayam
Tur tarihi: 17 Eylül 2024
Alınan yol: 58,33 km
Ortalama hız: 17,3 km/s
En yüksek hız: 67,9 km/s
Bisiklete biniş süresi 3 s 21 dk, dışarıda geçen süre 6 s 47 dk
En yüksek sıcaklık 32 ˚C, en düşük 21 ˚C, ortalama 25 ˚C
Yükselti kazancı (çıkış) 932 m, kaybı (iniş) 435 m
En düşük yükselti 391,8 m, en yüksek 1160,8 m
Garmin yol bilgileri Denizli–Acıpayam
Relive yol bilgileri Denizli–Acıpayam
![]() |
Denizli’den ayrılışım 08.33. |
![]() |
Kaotik bir trafiği var Denizli’nin. Bisiklet pek umurlarında değil. |
![]() |
Gidiyor gidiyor yol, şehir dışına doğru çıkıyor. |
![]() |
Tırmanış başladı. Kimi yerde güvenlik daralıyor, çakıllanıyor, kırık şişeler geliyor. Oralarda çizgi üzerindeyim. |
![]() |
Fazla uzak değil, 600 m rakıma çıktığımda kahvaltı ve lokantaların olduğu bölüme geldim. Burasını hatırladım. Firu’yla durmuş sularımızı tazelemiştik. |
![]() |
Trafiği bol olan bir yol bu. Ardı arkası kesilmedi araçların. Bir de ne hızlılar, sanırsın yarıştalar. |
![]() |
Tırmanma şeridi geldi ama ne şerit kalmış ne çizgisi var. Bir de asfalt aşınıp kaymak şekline dönüşmüş, özelliğini kaybetmiş cinsten. |
![]() |
Herhalde yol çalışması bu nedenle yapılıyordur. Karşı şeridin çakılını döşemişler toz kaldırıyor geçen araçlar. |
![]() |
Sağdan da Karacaköy girişi var. |
![]() |
Karacaköy |
![]() |
Bir rampayı da çıkarak otoyola bağlandım. Evet çalışma geride kaldı. Süper oldu bu. |
![]() |
Bu yolun asfaltı düzgün, yeni yapılmış. Güvenlik şeridi geniş. |
![]() |
Sağımda Leblebi Han, benzinci, Köfteci Yusuf, Outlet gibi yerler geçiliyor. |
![]() |
Bir süre sonra gene bir yol çalışması çıkıyor karşıma. Yolu karşı şeride vermişler ama ben yapımı sürmekte olan yoldan devam ediyorum. |
![]() |
Diğer taraf tek şerit ve güvenlik yok. |
![]() |
Hızla Serinhisar’a yaklaşmaktayım. 1988'e kadar Acıpayam ilçesine bağlı bir kasaba olan Kızılhisar, bu tarihte ilçe olmuş ve adı Serinhisar olarak değiştirilmiş. |
![]() |
11.18, Serinhisar |
![]() |
Sağlı sollu leblebi satış dükkanları geliyor. |
![]() |
Kamil’in Toros’uyla bahçeye gidiyoruz. Toros gerçekten bu yolların arabası, cip gibi tırmanıyor. |
![]() |
Büyükçe bir alan içinde 1400 badem ağacı ve bir ev var. |
![]() |
Kamil ile. |
![]() |
Yarım saatten fazla takılıp ayrılıyoruz bahçeden ve bisikletin yanına dönüyoruz. |
![]() |
Önceki gelişimde Firu’yla buradan ayrılmış Salda Gölü’ne gitmiştik. |
![]() |
Hamamdan, saunadan, masajdan geçilmiyor… |
![]() |
Hiç Acıpayam Kavunu tattınız mı? |
![]() |
14.55, Acıpayam’a vardım. |
![]() |
Ağaçlı bir yoldan giriş yapıyorum ilçeye. Kalacağım otelin de bu yol üzerinde olduğunu gösteriyor navigasyon. |
![]() |
Bir şehir turu atıyorum. Bu çok iyi oluyor, yürüyerek girmeyeceğin sokaklara dalabiliyorsun. |
![]() |
Botanik Otel |
![]() |
Paşam Lokantası |
![]() |
İstanbul’daki Makro, bu Marko… : )) |
![]() |
Pazarı gezmekteyim. Kapalı bir alanın, otopark gibi bir yer, içi satıcı ve alıcıyla dolu. |
![]() |
İkiz muzlar, bir kabuğun içinde iki muzun yetişmesi. |
![]() |
Tezgahlar rengarenk. Hele de biberler. İçim gitti. |
![]() |
Vidyo da çekiliyor… |
![]() |
İki otel daha varmış burada. Biri Grand Ramos Otel diğeri Merkez Otel. |
![]() |
Gönlünde birisi var… |
![]() |
Acıpayam by Night |
15. gün (devamı) Acıpayam–Çavdır - 13. gün (öncesi) Denizli III
[bisikletle]Türkiye: Batı Anadolu Arkeolojisi’nin izinde...
İstanbul-Güzelyalı-Görükle, 35 km
Görükle–İnegöl, 36 km
İnegöl-Bozüyük, 59 km
Bozüyük-Kütahya, 79 km
Kütahya–Altıntaş, 52 km
Altıntaş-Dumlupınar, 41 km
Dumlupınar–Uşak, 60 km
Uşak–Güney, 82 km
Güney–Denizli, 81 km
Denizli–Acıpayam, 58 km
Acıpayam–Çavdır, 63 km
Çavdır–Korkuteli, 67 km
Korkuteli–İstanbul, 7 km