10 Eylül 2024

[bisikletle]Türkiye: Batı Anadolu Arkeolojisi’nin izinde... (Kütahya II)

8 Eylül 2024, Pazar / Kütahya II (5. gün)


Bugün 2’nci günüm Kütahya’da, o nedenle ağırdan hareket edebiliyorum. Uyandıktan sonra yatakta biraz tabletten gazete falan okudum. Sonra dün yapmadığım işleri tamamladım, gezi notları ve ses+fotoların aktarılması. Bu arada nedense açıktım. Dün aldığım iki muzu indiriyorum mideye. Hani yarın için düşünmüştüm. Neyse dönerken akşam gene alırım. Dün gece yatakta otururken sol ayağıma, diz altına öyle bir kramp girdi ki, feci oldum. Oraya buraya bükerek kurtarmaya çalıştım ama fayda etmedi. Bir süre kıvranıp durdum. Magnezyum da aldım şu sıralar, hani eksiktir diye. Anlaşılır gibi değil.


11 gibi çıkıyorum DSİ.den, geçen gelişimde yediğim Beyoğlu Börekçisine doğru gitmekteyim. Hafiften yön duygusu da oluşuyor. Tahminen girdiğim sokak oraya doğru gidiyor. Hava nedense kapalı ve serin bugün. Dün kramp şimdi de sağ dişimde bir ağrı var, üzerinde çiğneyemiyorum. Bu iş kötü oldu, umarım daha beter duruma sokmaz beni. Bir de dişçiyle uğraşmak istemem!


Yeşil Cami karşısındaki börekçiye uğrayıp su böreği olmadığından kol böreği, peynir ve patatesli olarak, bir de çay ısmarlayıp gölgede kalmış masada oturan beyin yanına ilişiyorum. Karşımdaki bey son lokmasını da yedikten sonra kalkıyor. Dükkan sahibine, sizi tanıyorum diyerek geçen gelişimde dinlediğim hikayesini anlatıyorum, bakalım nasıl bir reaksiyon verecek merakıyla. Bunun üzerine o da beni hatırlıyor, şurada oturmuştunuz, yemekle ilgiliydiniz diyerek başlıyoruz sohbete. Kızı Okan’a girecekti, %70 burs kazanmıştı ama okul uzak diye yollamamıştı. 3 sene içinde Pamukkale Üniversitesi Psikolojiyi bitirmiş bu sene. Şimdi ihtisas yapmak istiyormuş. Ablası da Ankara’da bir devlet dairesinde. Küçük oğlu da bu sene Eskişehir Üniversitesi Sinema-TV’ye başlayacakmış. Ne güzel, hepsi okuyor. Ben lise mezunuyum diyor Sedat Bey. Dede Boşnak göçmeni. Uzun uzun konuşuyoruz, Kütahya’nın bugünü, siyaseti, CHP.nin kazanması, parti başkanı, il başkanı, kendisinin siyasi girişimleri… En az 1 saatten fazla kalmış, 4 çay içmiş ve sadece 60 lira ödedim. Sanırım bana indirim yaptı, veya çayları almadı.


Yürüyorum sokaklarında Kütahya’nın. Tarihin en güzel yaşandığı ve yaşatıldığı yerlerin başında,19. yüzyıl sivil mimarinin en güzel örneklerinin yer aldığı Germiyan Sokağı geliyor. Kendine özgü iki ve üç katlı yapıları, ahşap payandalı çıkmaları, pencere düzeni ve geniş saçaklarıyla eski konak kültürünün en güzel örneklerinin güzelliğine hayran kalmamak mümkün değil. Burası adeta bir film platosu. Öyle açılar var ki, sizi alıp geçmişe götürüyor. O tarihi evlerin ne hikayeler sakladığını, kimlerin burada neler yaşadığını merak ediyorsunuz.


Kütahya’ya sancak beyi olarak tayin edilen Yıldırım Bayezid ile Kanuni Sultan Süleyman’dan sonra tahta geçen 2’nci Selim’in yetiştiği Germiyan Sokağı, Fatih Sultan Mehmet’in ağabeyi Şehzade Alaaddin Ali Çelebi ve Hürrem Sultan’ın diğer oğlu 3'üncü Bayezid’e de ev sahipliği yapmış.


Arnavut kaldırımlarında ilerleyip Sıtkı Olçar Çini Müzesi’ni ziyaret ediyor (UNESCO tarafından sağlığında "Yaşayan İnsan Hazinesi" ödülü alan sanatçının çini eserleri ve kişisel eşyaları sergilenmekte), Germiyan Suit Otelden fiyat alıyor (1 k. 1350-, 2 k. 1600-, O.K.), çarşısında yürüyorum. Pazar olmasına rağmen çarşı kalabalık. Bazı tarihi helvacılar falan kapalı ama. Önceki gelişimde gördüğüm yerleri bu sefer ziyaret etmiyorum. O günün notlarını buradan okuyabilirsiniz > [bisikletle]Türkiye: Friglerin İzinde (Kütahya-II)


Turlamaya devam. Farklı bölgelere gidip, farklı yerler görmeye çalışıyor, Atatürk Bulvarı boyunca ilerlemekteyim. Alafranga kahvesi olan yer arayışındayım. Bu bizim İstanbul’da bildiğimiz markalara rastlamadım, yerel markalar da yok herhalde. Sonunda MPlus diye bir yerde filtre kahve ısmarlayıp oturacak yer bakınıyorum. Kapalı mekanlarda sigara içilmesine izin veriyorlar, o nedenle en arka bölümde bir köşeye ilişiyorum, burada içilmiyordur sanıp. Sen öyle san, karşı köşede nargile tüttüren bile var!


Mekanın internetine bağlanıp yarınki yolumu işaretliyorum. Bir süre şehir içinden gidip otoyola bağlanaca’m, sonra da otoyoldan bir yerde ayrılıp yan yoldan gidece’m Altıntaş’a. 50 km gibi bir uzaklıkta. En sevdiğim mesafe, 50-60, mis.


Bulvarı geri yürümekteyim. Pazar günü nedeniyle lokantalarda fazla bir şey yok. Birine girip bakınıyorum. Kızartmadan sadece patatesi kalmış, patlıcan domates falan olmayınca istemedim, tekrar kuru pilav da düşünmüyorum. Devam... Meydana bakan Özdemir Lokantasında enginar görünce ısmarlıyorum. Onlar da yanına domatesli roka ve ezme ve de yoğurtlu bir şey getiriyorlar, ikram ediyorlar. Dışta bir masada karnımı doyuruyorum 130 liraya.


Kütahya’nın arka sokaklarında yürürken tuhaf bir olay yaşıyorum. Karşıdan gelen biri, elinde asa gibi tuttuğu uzun sopasını böyle diz seviyesi yüksekliğinde, yere paralel sağa sola savurmakta. Bana doğruda da geldiğinden tedirgin olup kenara çekildim. Önümde durdu, garip laflar etti, anlamak mümkün değildi. Üzerime yapışmaya çalıştı, kafamdaki şapkayı almak istedi, iteledim ve devam ettim. Arkamdan, Müslüman böyle mi giyinir gibisinden bağırmaya başladı. Kafayı yemiş olmalı. Zaten yürüyüşünden belliydi...


Kütahya’nın en büyük ve en güzel camisinin (Ulucami) arkasındaki bankların birine oturup karşısındaki çaycıdan gelen çayla oyalanıp Bilge Teyzeyle telefonda konuşuyorum. Bir yandan da gözüm ilerlerde, 2 minik keçi yavrusunu tasmayla gezdiren hanıma takılıyor. Çok ilginç, keçinin biri tıpış tıpış peşinden gitmekte.


ÖE’nin bahçesi olsaydı orada oturup bir Türk Kahvesi içmek istedim ama kapalı yere girmek istemiyorum, havadar olmalı. Ara sıra aynı yerlerden geçiyor, farklı sokaklarına girip gene aynı noktaya dönüyor, havanın da hafiften serinlemesiyle dünkü kahveye, Yeşil Cami karşısındakine gidip (çayını sevmiştim) içilen çay ve yanımdaki iki ahbap çavuşla yapılan sohbet. Bana hangi yemeği nerede yemem gerektiğine dair açıklamalar yapıyorlar. Şu köfteyi burada, çorbayı orada, dondurma şurada, döner burada... Bir fırın tarif ediyorlar, haşhaşlı bir pidesi varmış, incecik. Kimse öyle yapamıyormuş. Mutlaka tatmamı öneriyorlar. Her taraftan gelip alıyorlarmış. Bir de önünde sıra olan insanları gördüğüm Sevgi Sokağındaki fırını anlatıyorlar. Sıcak simit çıkarırmış. Çok da lezzetlidir dediler. Adı Benli Fırını. 1964’den beri varmış.


Hava serin, sarı montu giyip dönüyorum DSİ.ye. Dünkü Sultan Marketten muz almak istedim ama sağlamları kalmamıştı. Halbuki ne de lezzetli geldi sabah iki muz. Gene alacağım, başka yerde bulurum önümüzdeki günlerde. Güvenlikçi beye (dün yardım eden) aldığım sarma tatlılardan bırakıyorum, kulübesinden oda anahtarımı alırken.


Odada pişmiş ayaklarımı soğuk suyla serinletiyor, şarjı bitip kapanan telefonumu prize takıyor ve günün notlarını ve fotolarını aktarıyorum. Yarının hazırlığını da yaparak.


Tarihte Bugün’ü okumayı çok severim. 8 Eylül’de neler neler olmuş bilseniz...


1504 - Michelangelo’nun Davut Heykeli Floransa'da açıldı: Davut, 1501-1504 yılları arasında Michelangelo tarafından yapılan, İtalyan Rönesans mimar sanatının mermerden bir şaheseridir. Davut, 5,17 m yüksekliğiyle Yüksek Rönesans döneminde yapılan ilk devasa mermer heykeldir ve klasik antik çağdan bu yana 16. yy ve sonrası için bir emsal teşkil etmektedir.

Vikipedi


 


Bugün 2’nci günüm Kütahya’da, o nedenle ağırdan hareket

 edebiliyorum. 11 gibi çıkıyorum DSİ.den, geçen

 gelişimde yediğim börekçiye doğru gitmekteyim. 



Hafiften yön duygusu da oluşuyor. Tahminen girdiğim sokak

 oraya doğru gidiyor. Hava nedense kapalı ve serin bugün.


Sarı Konak


137 yaşındaki Anı Ağaç'a gel sen çivi çak,

 levha as! Bre insaf be adam!


Yeşil Cami



Beyoğlu Börekçisi



Balıklı Camii; kapısı ve minare kaidesi üzerindeki

 kitabelerden Selçuklu Sultanı II. Gıyaseddin

 Keyhüsrev (1237-1246) döneminde Kütahya

 Fatihi olarak tanınan Hezar Dinari tarafından

 1237’de yaptırılmıştır. Daha sonra Germiyanoğlu

 Süleyman Şah (1361-1387) zamanında Özbek Subaşı

 tarafından 1381-1382 yılarında onarılmıştır.

 Bir diğer kitabeye göre de; 1642-1643 yıllarında

 Salih Mehmet isimli bir kişi minareyi

 yaptırmış içeriye bir de minber koydurmuştur.


Yürüyorum sokaklarında Kütahya’nın. Tarihin en güzel yaşandığı

 ve yaşatıldığı yerlerin başında,19. yüzyıl sivil mimarinin en

 güzel örneklerinin yer aldığı Germiyan Sokağı geliyor. 


Kendine özgü iki ve üç katlı yapıları, ahşap payandalı çıkmaları,

 pencere düzeni ve geniş saçaklarıyla eski konak kültürünün en

 güzel örneklerinin güzelliğine hayran kalmamak mümkün değil. 




Kütahya’ya sancak beyi olarak tayin edilen 

Yıldırım Bayezid ile Kanuni Sultan Süleyman’dan

 sonra tahta geçen 2’nci Selim’in yetiştiği Germiyan

 Sokağı, Fatih Sultan Mehmet’in ağabeyi

 Şehzade Alaaddin Ali Çelebi ve Hürrem Sultan’ın

 diğer oğlu 3'üncü Bayezid’e de ev sahipliği yapmış.






Pazar olmasına rağmen çarşı kalabalık. 


Bazı tarihi helvacılar falan kapalı ama. Önceki

 gelişimde gördüğüm yerleri bu sefer

 ziyaret etmiyorum.







Atatürk Bulvarı boyunca ilerlemekteyim.

 Alafranga kahvesi olan yer arayışındayım.

Sonunda MPlus diye bir yerde filtre kahve ısmarlayıp mekanın

 internetine bağlanıp yarınki yolumu işaretliyorum.

Kapalı mekanlarda sigara içilmesine izin veriyorlar, karşı

 köşede nargile tüttüren bile var!



Özdemir Lokantası


Kütahya’nın en büyük ve en güzel camisinin (Ulucami) arkasındaki

 bankların birine oturup karşısındaki çaycıdan gelen çayla oyalanıp

 gözüm ilerlerde, 2 minik keçi yavrusunu tasmayla

 gezdiren hanıma takılıyor. 


Çok ilginç, keçinin biri tıpış tıpış peşinden gitmekte.



Ara sıra aynı yerlerden geçiyor, farklı sokaklarına

 girip gene aynı noktaya dönüyor,…


… havanın da hafiften serinlemesiyle dünkü kahveye,

 Yeşil Cami karşısındakine yürümekteyim.





Kütahya Valiliği


Cafer Dede Türbesi
























































6. gün (devamı) Kütahya–Altıntaş - 4. gün (öncesi) Bozüyük-Kütahya









İlginizi çekebilir [bisikletle]Türkiye: Tekirdağ–Çanakkale–İzmir/“Rüzgara Karşı” (Çandarlı-Foça)