18 Eylül 2024

[bisikletle]Türkiye: Batı Anadolu Arkeolojisi’nin izinde... (Denizli III)

16 Eylül 2024, Pazartesi / Denizli III (13. gün)

3’üncü güne uyanıyorum, 7’yi az geçe gözlerimi açtım. Rahat uyudum. Ve  9’u az geçe dolaşmaya çıktım. İlkin Bez Bebek Müzesine uğrayaca’m. Ama öncesinde bisiklet ayakkabısının tabanı açıldı. Kamil cami altında bir tamirci önerdi. Onu bulmaya gittim. 150 liraya düzeltecek. 3 buçuk 4 gibi al dedi.


Müze girişinde beni karşılayan hanıma söylüyorum, pazar kapalı olursanız hafta sonu gelen ziyaretçileri kaçırırsınız. Ama bunlar memur herhalde, müzenin bu durumlarıyla ilgili değiller. Bir de pazar mı gelelim diye düşünüyor olabilirler. Girişi ücretsiz olan müze 1882 tarihli Osmanlı Dönemi mimari özelliklerini taşıyan iki katlı bir evde, Balcı Konağı olarak da bilinmekte. Restorasyon sonrası Folklorik Bez Bebek Müzesi olmuş. Türkiye'de tek olduğu söylenen müzede öğretmen Zeynep Karaaslan tarafından yapılan 500'den fazla bez bebek sergileniyor. Öylesine çok ve çeşitli ki, insanın başı dönüyor. Üst kattakiler tematik olarak gruplanmış. İşte sünnet, oyun, misafirlik, düğün vs. gibi. Ayriyeten müze bünyesinde düzenlenen atölye çalışmaları ile kendi bez bebeklerinizi de yapabilmeniz mümkün.


Bebeklerin ardından İç Kaleye doğru yürüyorum. Denizli’nin ilk kurulduğu yer. Yol hafif eğimli olduğundan yürümek zahmetli değil. 10 liraya alınan bir simitle hafif bastırıyorum mideyi. Ama lezzetliydi simidi fırının, hafif sıcak. Yeni çıkmış. Bir de kaşar peyniri olsaydı yanında. Ve de taze demlenmiş çay... Amaniiim... 15 dk.lık bit yürüyüşle Google beni doğru yere ulaştırıyor, Kaleiçi Çarşısı olarak bilinen bölgeye. Burası 11. yüzyıldan bu yana yerleşimi olan bir yer. Zamanla dış surların yok olduğu Kaleiçi'nde iç surlardan izler kaldığı, bugün aynı yerde bulunan 8 yüzyıllık geçmişe sahip Kaleiçi Çarşısı'nda ahilik kültürünün hala yaşatıldığını okumuştum. Başta tekstil ürünlerinin satışıyla birlikte çarşıda kuyumculuk, bakırcılık ve demircilik gibi geleneksel el sanatlarının üretim ve satışının, Yatağan bıçakları, dokumaları ve Serinhisar testilerinin satıldığı anlatılıyor. Yani her şey var diyebilirim.


Şöyle bir sokağa girerken Gazezoğlu Pidecisi çıkmasın mı karşıma? Okumuştum, öneriliyordu, listemde vardı. Sadece fırından oluşan bir yer. Ya sokaktaki masalara ya da karşıda bulunan boş dükkana oturacaksın. Ben de hemen bir yere konuşlanıp, bir peynirli ısmarlayıp masada gelmesini bekliyorum. Düz pideler beşer onar gidiyor. Art arda sıcak sıcak fırından çıkıp kapışılıyor. Birazdan benimkisi de geliyor. Kapalı pide, beyaz peynir gibi bir peynirden yapılmış. Ben domates biber ekletmiştim. Hamuru yumuşak. Bizimkiler gibi tabanı sert değil. Lezzetli ama. Malzemesi bol. Üç çayla götürüyorum (topl. 165-). İki de acı biber koymuşlar yanına. Bu ince sivriler muhteşem bir acılıkta. Şimdi gelelim buranın tarihçesi ve önemine: Süleyman Gazezoğlu’nun 1942’de kurduğu günden bu yana adresi değişmeyen ve işletimi babadan oğula, ustalığı ise ustadan çırağa geçerek bugüne kadar gelen pideci… O yıldan bu yana değişen pek bir şey olmamış. 82 yıl önce 5-6 masa varmış, şimdi de daha fazla değil.


Evet, adım adım Denizli’yi geziyor-keşfediyorum. Karnım doydu, çarşı içinde yürümeye devam. Giyim ağırlıklı bir bölüme geldim. Sünnet kıyafetleri, gelin-damat giysileri, seksi kadın iç çamaşırları, don-sutyen durumları... Hepsi sıra sıra müşterilerini beklemekte. Şimdi şöyle hafif inişi olan basamaklı bir yoldayım. Orta kısmında masalarda oturanlar... Kahvaltıya veya sohbete gelmiş insanlarla dolu. Sonra ortalıkta pazar arabalarıyla dolananları görmemle, burada bir pazar var diyerek peşlerine takılıp-yerini bulup dalıyorum. Amaniiim… Muhteşem. Zeytinler delirtti beni, çeşit çeşit. Zor tutuyorum kendimi. Taze börülce vardı, bolca üzüm çeşitleri, domatesler rengarenk, hele biberler, çıldırtıyor insanı. Hepsinden almak istiyor canım ama na:mümkün. Hevesimi İstanbul’a saklamam lazım.


Arka sokaklardan Çınar’a doğru yürümekteyim. Güneş artık ısıtıyor, sabah çıktığımda serindi. Güneşli bölgeden yürüyordum, şimdi gölgeleri kollamaktayım. Dün Kamil’le gidemediğimiz lokantayı bulabilir miyim? Ama dön dolaş bir türlü karşıma çıkmıyor. Sonra ondan yardım istiyor ve verdiği tarifle bulup yemeklere bakmaktayım. Güzel bir lokanta ve çeşitleri Doyuran’dan daha fazla. Kemik suyu-muyu da kullanmıyorlar. Tamam diyorum, akşam üstü gelirim.


Gelmeden okumuştum ve görmek istiyorum, teleferik. Ege Bölgesinin en uzun hattıymış, 1,5 km. 300 m rakımdan 1400’e çıkıyor. Oradan da servisler Bağlarbaşı Yaylasına götürüyorlarmış ki orada da bungalov evler varmış kiralık, hatta kendi çadırınızı da kurabiliyorsunuz. Müthiş değil mi, kulağa hoş geliyor. Teleferiğe binmek isteyen vatandaşların ulaşımı için Denizli Büyükşehir Belediye otobüslerinden 130 numaralı hat ile ulaşım sağlamak mümkündür... denilmiş. Saat 13.30, durakta 130’u beklemekteyim. Ama bekle bekle çok geç geldi otobüs. Neyse gidiyoruz. Daha önce geçtiğim bazı bölgelerden, tanıyorum artık. Yerim de iyi, seyrederek sürüyor yolculuk. Sonra son durak Teleferik diye geldiğimizde şoför bakımda olduğundan kapalı demesin mi!!! Haydaa… Bir yere yazmazlar, duyurmazlar mı?! Durakta A4 kağıda yazıldığını gösteriyor bana. Tamam da, buraya gelmişin yazsa ne olur, yazmasa ne olur? Türk aklı işte. Ne demişler? Ya kaçarken ya... Siz devamını getirin. Neyse bu vesile ile ahbap oluyor ve dönüşte bolca sohbet ederek vilayet binasına kadar gelip, orada bizimki görevi devrediyor ve yenisiyle son durağa kadar devam ediyorum. Bu hat tek yönde 1,5 saat sürüyor. Oraya buraya her yere girip çıkıyor, dönüp dolanıyor. 20 dk sonra hareket edip aynı araçla dönüşe geçiyorum ve Çınar’da inip (16.00) hemen kunduracıya koşup ayakkabıyı alıyorum. Dikmiş yapıştırmış (150-). Süper. 2 sene daha gider : ))


PTT’ye dönüp ayakkabıyı bırakıyor bisikletin ön-arka fren pabuçlarını değiştiriyor, sonra da yemeğe, Kamil’in dün götürmek istediği lokantaya, Lezzet-i İkram’a gidiyorum. Self servis, açıkta bir masada, yaprak sarma, makarna salatası ve yoğurtlu kızartma (160-) yiyorum (...) Yemek sonrası gitmediğim bölgelere-sokaklara girerek, gördüğüm bir yönlendirme ile, Denizli Konağı’nı görmüştüm ama Hacı Hızır Salih Efendi Evi’ni kaçırmışım. Sadece dıştan fotosunu çekip yetiniyorum. Temiz bir bina, elden geçmiş. İçi nasıldı acaba? İnternette bulduklarıma göre 158 yıllık yapı Merkezefendi Belediyesi tarafından kültürel etkinlikler için kullanılmaktaymış. Yol üzerinde bir otelden fiyat alıp şöyle bir LCW mağazasına göz atıp Haktan’dan kuruyemiş çeşitlerinden bir karışım alıp PTT’ye dönerek yükleme-yazma işlerini yapmaktayım. Gelirken, özellikle bulvarda görüyorum, ne çok sigara içen, özellikle kadınlar var. Gençler, hepsi büyüdüklerini kanıtlamak için sigarayı kullanıyorlar. Sonra nasıl bir illete dönüşeceğini bilmeyerek.


Tarihte Bugün’ü okumayı çok severim. 16 Eylül’de ne de çok olay var. Benim için öne çıkanlar:


1810 - Miguel Hidalgo, Meksika'nın Dolores kasabasında, daha sonra "Dolores'in çığlığı" ("Grito de Dolores") olarak adlandırılan konuşmasıyla, İspanyol hakimiyetine karşı Meksika Bağımsızlık Savaşı'nı başlattı.


1935 - Sümerbank Kayseri Bez Fabrikası açıldı. Cumhuriyet döneminde sanayi hareketini başlatan ilk tesis olan fabrika, Sovyetler Birliği'nden alınan 8,5 milyon TL krediyle kurulmuştu.


1973 - Devrimci sanatçı Victor Jara, Pinochet'nin darbesinin ardından Şili'nin Santiago Stadyumu'nda kurşuna dizildi.


1982 - Sabra ve Şatilla Katliamı: İsrail yanlısı aşırı sağcı Hristiyan Falanjist milisler, Batı Beyrut'ta Sabra ve Şatilla adındaki Filistin mülteci kamplarında katliam gerçekleştirdi.


2022 - Mehsa Emini'nin ölümü Dünya çapında protestolara yol açtı.


Gazi Mustafa Kemal Bulvarı


Bez Bebek Müzesi


Öğretmen Zeynep Karaaslan tarafından yapılan

 500'den fazla bez bebek sergileniyor.


Üst kattakiler tematik olarak gruplanmış, sünnet,

 oyun, misafirlik, düğün…




Müze 1882 tarihli Osmanlı Dönemi mimari

 özelliklerini taşıyan iki katlı bir evde.


Gazi Mustafa Kemal İlk Mektebi


Basınçlı suyla yaya çizgileri yıkanmakta.




Kaleiçi Çarşısı 


Şöyle bir sokağa girerken Gazezoğlu Pidecisi çıkmasın mı karşıma? 



Gazezoğlu Pidecisi 



Kaleiçi Çarşısı 


Şehzadeler sıralanmış : ))



Nedimeler de… : ))





Hafif inişi olan basamaklı bir yoldayım. Orta kısmında

 masalarda oturanlar... Kahvaltıya veya sohbete

 gelmiş insanlarla dolu.





Zeytinler delirtti beni, çeşit çeşit. Zor tutuyorum kendimi. 


Pazarlara bayılırım, illaki girerim.




Bolca üzüm çeşitleri, domatesler rengarenk, hele

 biberler, çıldırtıyor insanı.







Arka sokaklardan Çınar’a doğru yürümekteyim. Güneş

 artık ısıtıyor, sabah çıktığımda serindi.







1 saat yol gel sonra bu yazıyla karşılaş… : ((




Kunduracıya koşup ayakkabımı alıyorum. Dikmiş 

yapıştırmış. Süper. 2 sene daha gider : ))




Lezzet-i İkram




Hacı Hızır Salih Efendi Evi



Denizli by Night











































14. gün (devamı) Denizli–Acıpayam - 12. gün (öncesi) Denizli II















İlginizi çekebilir [bisikletle]Türkiye: Güney (Şarkikaraağaç-Beyşehir)