7 Eylül 2024, Cumartesi / Bozüyük - Kütahya, 79 km (4. gün)
Odada internetin olması iyiydi, 11 buçuğa kadar takıldım. Bir ara zayıfladı, sonra resepsiyondan Onur Bey format atayım dedi ve durum düzeldi. Gece serin oldu, yorganla yattım, çok da rahat ettim. Duble yatak haliyle daha geniş oluyor. Tek sorun, cam yarım açıktı, sabah ezanı odada patladı, caminin hemen otelin önünde olmasından dolayı. Kalkıp kapatmaya üşendim. Sonra gene sızmışım. Yataktan kalkışım 7. Öncesinde ilginç bir rüya görüyordum. Hem erotizm vardı içinde, hem de işte birini bir yerlere götürmemiz gerekiyordu. Engelli biri. Taksiye biniliyor. Taksi trafikte sıkışıyor, kalıyor. İniyoruz. Taksi başka bir yerden dönüp gelecek ama taksi de kayboluyor... İlginç. Ne anlama geliyorsa? Fransız edebiyatının ünlü yazarı Victor Hugo’ya ait olduğu belirtilen bir söz vardır: “Rüya, gecenin akvaryumudur." Bu kısa söz rüya deneyimini ne de güzel anlatır.
Kahvaltı 7’de başlıyordu. Ama ben ancak 7’de başladım toparlanmaya. Acele etmeksizin 8’e doğru çantaları girişe indirmiş olarak 4’üncü kattaki kahvaltı salonundayım. Açık büfe ama fazla bir şey yok. Yani farklı bir şey yok. Malum kahvaltılık malzemeler. Çeyrek ekmeğe taze kaşar doldurup bir sandviçi yolluk olarak hazırlıyorum. Çay, biraz hıyar ve yumurta ile hafifçe karnımı doyurup iniyorum resepsiyona. Onur Bey ile depodan bisikleti çıkartıp otel önünde çantaları takmaktayım. Bu arada abisi Fatih Beyin de motorcu olduğunu öğreniyorum. Dün kapı önündeki mavi Chopper onunmuş. Tahmin etmiştim. Gelen bir iki motorcu vardı kapıda sohbet ettiği.
08.21, hava serin, 18,3 °C. İnce yeleği giydim üzerime. 747 m rakımdayım. Google’dan yolumu öğrendiğim gibi az ters gidip sonra tren yolundan geçip gelen kavşaktan Saraycık-Dodurga diye düz devam ediyorum. Hafif bir yokuş sonrası sağda gördüğüm benzin istasyonu ile geçen geldiğim noktayı hatırlıyorum. Burada durup bir soda içmiştim ve aynen o günde olduğu gibi bugün de YHT geçiyor. Ama hızlı davranamayıp fotosunu tam çekemiyorum. Nedense çocuk gibi tren gördüğümde sevinirim. Sanırım çocukluktan kalan bir durum. Oyuncak trenle oynamak vs… bizim çocukluğumuzun eğlencesiydi. Hele de trenle yolculuk yapmak ne de önemliydi. Ankara’dan İstanbul’a yataklıyla gelmek, sonraları çıkan pulman seferleri… Bugün bile tren yolculuğuna bayılırım. Ama bizde nedense çok zayıf. Bir de bisiklet almamaları işin tadını kaçırıyor.
Bugün Kütahya, şöyle 78 km gibi, tırmanışı olan, 1400’lere çıkan bir yol. Aynen 3 sene önceki rotayı bu sefer tersten yapacağım. Hiç hatırlamıyorum başka bir yolu tersten yaptığımı. Aynı yönde gitmişimdir, kısa da olsa ama tamamını yapmamışımdır. Hava 16,6 dereceye düştü. Güney-güneybatı yönündeyim. %6’yla küçük bir tepe çıkıp 795 m rakıma geldim. Saat 08.35. 2,43 km geride kalmış, şimdilik ortalamam 14,3 km/s. İlçe çıkışına kadar süren kaymak asfalt şimdi yerini tek şerit kaba asfalta bırakıyor. Bugün cumartesi, şehir içinde pek hareketlilik yoktu ama bu yolun trafiği var. Nedense o zaman da şaşmıştım bu duruma. Hele de sıkça geçen TIR’lara.
4,5 km.de Saraycık kasabası geçiliyor. Sağda tepelerde uzakta rüzgar pervaneleri görüyorum, dönmekteler. 5,9 km.de bir rampa işareti geliyor. Yüzdesi silinmiş, göremiyorum. İntikamtepe Şehitliği, 1,5 km Yürüyüş-Bisiklet gibi küçük bir ok yön göstermekte. Tırmanıyorum, hız böyle 7 km.nin altına düşünce bu tere musallat olan sinekler peydahlanıyor. Bunlardan dün de vardı çıkarken. Demek ki havada uçuyorlar, biz gör(e)müyoruz ancak burnumuzun dibine geldiklerinde fark ediyoruz. %8-9 eğimle çıkıldı, hatta 10’u gördüm ve 956 m rakımda İntikamtepe Şehitliği geliyor. Yanaşıp ziyaret ediyorum. Girişte mermer bir blok üzerinde "126. Alay, 3. Tabur, 9. Bölük Kahramanları Burada Şehit Düştüler. 30-31 Mart 1921 Mezarları Zaferlerin Beşiği Oldu" yazılı. Arka planda 5 sıra halinde 63 sanduka mezar bulunuyor. Şehitliğin sorumlusu Lokman Bey ile tanışıyor, biraz bilgi alıyorum: “İkinci İnönü Muharebesi’nin sonunda, Yunan taarruz gücünün kırıldığı yer işte bu İntikamtepe-Kovalca hattıdır. 11. Tümen’in 126. Alayı çok ağır zayiat verdikten sonra mecburen İntikamtepe’den çekilir belki ama Yunan’a da taarruzunu ilerletme gücü bırakmamıştır. Tabii bunun ağır da bir bedeli vardır; bu bedelin adı 3. Tabur 9. Bölük’tür...” Kendisi yakındaki köyde (Karaağaç) oturuyormuş. 20 dk.lık yürüme mesafesi diyor. İçerdeki yazıyı okudun mu diye soruyor. Öndeki mi? Okudum. Bir de arkadakini oku diyor ve beni gene şehitliğe yolluyor.
“1’inci Piyade Tümeni 126’ncı Alay 3’üncü Tabur 9’uncu Bölüğün kumandanı Afyonlu subay “Ömer Altınay” 2’nci İnönü Harbinde 4 süngü yarası alarak düşman eline esir düşmüştür. Yunan komutan tarafından ağaca çarmıha gerilerek benzin dökülüp yakılmak istenirken yetişen kuvvetlerimiz tarafından kurtarılmıştır.”
Vedalaşıp devam ediyorum. Etraf çok güzel. Hele de otoyol gürültüsü olmadığında. Ayçiçekleri sağım solum. Kararmışlar. Bunlar yağ için bekletiliyor, iyicene güneşte olgunlaşması için. İnişli çıkışlı bir yoldayım. İki yönlü araç trafiği oluyor arada, konvoy şeklinde olmasa da.
12. km.de gelen rampada %11-12’yi gördüm, geldim 1077 m.ye. Ve devam, in-çık şeklinde, 1142 m.deyim, %2 ile sürüyor şimdi eğim. Ortalamam 15 km/s. Saat 09.33, hava 21,1 °C. Batı yönündeyim. Gerilerde bir yerde ağır vasıtanın biri, nedense korna çalarak beni yoldan itti, açılarak geçmedi. Anlayamadım nedenini! Yol da üstelik boştu.
Sağdan Bozüyük RES’e gidiliyor. 2021 yılında kurulmuş. 20 adet türbini olup, 90 MW kurulu gücü ile ortalama 56 bin kişiye düşen konut, sanayi, metro ulaşımı, resmi daire, çevre aydınlatması gibi tüm elektrik ihtiyacını karşıladığı söyleniyor. Şirket, 17 adet rüzgar türbini daha ekleyerek kapasitesini 193 MW’a çıkararak 101 bin kişinin yıllık ihtiyacını karşılayacağı, bu şekliyle yılda yaklaşık 135 bin ton CO2 azaltımı sağlayacağını ileri sürmekte. Müthiş değil mi? Ve yolumun solunda Dodurga Barajı’na gidildiğini gösteren bir ok vardı. Sarısu Çayı üzerinde, sulama ve taşkın kontrolü amacıyla 1972-77 yılları arasında inşa edilmiş bir baraj olup gölettin etrafı dinlenmek ve amatör balıkçıların rağbet ettiği bir alandır diye anlatılmış Bilecik Valiliğinin sayfasında.
Genişçe bir alana yayılmış koyun sürüsü görüyorum. Oldukça fazla hayvan var. Fotolarını çekerken baktım ki aralarında gezen bir çoban köpeği de beni kesiyor. Bu köpekler tehdit sezmediği sürece çok sakin oluyorlar. Şimdi bir şahin, tel üzerinde. Foto çekmeme izin vermedi, hemen havalandı. Rüzgarlı bir gündeyim, sağımdan esiyor, kuzeyden. Bir yerleşime geliyorum, herhalde Dodurga. İsmi de çok hoş değil mi? Heceleyerek okunduğunda Do-dur-ga. Adı nereden gelirmiş bilir misiniz? Oğuzların 24 boyundan biri olan "Toturga/Tutırka" boyundan. Kelime anlamı "yurt edinen, edindiği yurdu koruyan" demek olup tarihçi Kurulay Yılmaz’a göre Türkiye’de Dodurga isimli pek çok yerleşim var: Afyonkarahisar Sandıklı ilçesine bağlı Dodurga köyü, Ankara’nın Yeni Mahalle ilçesine bağlı Dodurga köyü, Bilecik Bozüyük’e bağlı Dodurga beldesi, Bolu Merkeze bağlı Dodurga köyü, Mudurnu’ya bağlı Dodurga Köyü, Çankırı Orta ilçesine bağlı Dodurga beldesi, Çankırı Çerkeş ilçesine bağlı Dodurga köyü, Çorum Dodurga ilçesi, Denizli Acıpayam ilçesine bağlı Dodurga köyü, Muğla Fethiye ilçesine bağlı Dodurga köyü, Sinop Boyabat ilçesine bağlı Dodurga köyü, Tokat Çamlıbel ilçesine bağlı Dodurga köyü.
20’nci kilometrede gelen Dodurga’ya şöyle bir giriyorum ama fazla derine gitmiyorum. Yoldan uzaklaşmak istemedim ve tekrar anayola bağlanıyorum ve 5 km sonra Yenidodurga geliyor. Dışından geçmekteyim. Yol kenarında sıralanmış hurdalar var. Bunlar seramik fırınlarına benziyor. (...) Şimdilik düz gitmekte yolum, 1069 m rakımdayım. Saat 10.05, hava 24,2 °C, ortalamam 16,9 km/s. Suyu akmayan bir dere (Yunak) üzerinden geçip keyifle pedallıyorum. Sonbaharın renkleriyle sarılı etrafım. Otlar biçilmiş, kalan kısımlar sararmış. Ayçiçekleri simsiyah, toplanmayı bekliyorlar. Toprak sürülmüş, kahverengi.
Cihangazi’de verilen 10 dk.lık kısa bir molada içilen çay (5-) ile biraz rahatlayıp devam ediyor ve son tırmanış öncesi bisikleti bariyerlere dayayıp 2. bataryaya geçiyorum, 30,3 km.de. Saat 10.27, hava 24,3 °C, ortalamam 16,6 km/s, 1155 m.deyim. Ve devam tırmanmaya. Bu arada bir şahin geçti tepemden, uçtu gitti. Çok keyifli oluyor bunları görmek. Yavaş yavaş çıkıyorum zirveye. 1278 m rakım ve çamlık oldu etraf, mis gibi. Şu molozlar da olmasa. Ama bu genimizde var, illa en güzel yeri bulacak, oraya dökeceksin. Dökmezsek rahat edemiyoruz. Nedense insanımıza bunu öğretemedik. Gerçi öğrenemediği çok şey var. Şu mektep medrese işi ne de önemliymiş şimdi anlaşılıyor, bu angutları gördükçe. Aslında bir kuş türü olan Angut nasıl olmuş da böyle hakaret ifadesi bir kelimeye dönüşmüş ki? Hem Türkiye'de hem de Orta Asya'da geniş bir coğrafyada yaşayan bu kuşlar, özellikle eşlerine olan bağlılıklarıyla tanınırlar. Angut kuşları, hayatları boyunca yalnızca bir eşle birlikte olur ve eşini kaybettiklerinde derin bir üzüntü yaşadıkları bilinir.
32’nci kilometrede gelen iki çeşmenin birinde suyumu tazelemek üzere duruyorum. Piknik masasında oturanlar var. Burası da çöp içinde (etraf) ama şaşmıyorum. Çünkü olmak zorunda, kendimize benzetmemiz lazım : (( Saat 10.45, hava 25,8 °C. Ortalamam 16 km/s. 1303 m.deyim, bundan sonra herhalde bir 70 m daha yükselece’m, ardından iniş.
Saat 10.58, 2,5 saat sürdü buraya çıkmam, 1394 m.de geliyorum zirveye. Burası aynı zamanda Kütahya İl Sınırı da. Hava 26,3 °C, ortalamam 15,6 km/s oldu. Biraz durup çantadaki Tadımca barı yiyerek etrafı izliyorum. Su molası yerinde de vardı, burada da 2-3 köpek görüyorum. Bunlar herhalde buraya yürüyerek gelip kalalım güzel bir yer demediler. Bırakıldılar, daha doğrusu atıldılar.
Geldiğim gibi iniyorum. Dik bölümlerden sonra gelen %3-4 en keyiflisi. Etrafı seyrederek pedal çevirmeden gidiyorsun. Nasıl ki çıkarken sürekli önüne yere bakıyorsan bu sefer de etrafına bakabiliyorsun. Asfaltın rengi burada açık gri oldu, Bozüyük tarafı kırık beyaz gibiydi. Tofaşlar ve Toroslar halen bu bölgede kullanılıyor. Eskiyüreyil geçiliyor, düz seyreden yolum arada inmekte, ardından gelen Eynegazi de geçiliyor. Yol kenarına gelmiş ineklerle selamlaşmalar. Merakla beni izliyorlar; “Bu da neyin nesi böyle?” : )) Solumda, otlaklara yayılmış kalabalık bir sürü görmekteyim.
Geldiğim-gittiğim yol kapatılmış, Ağır Taşıtlar Giremez denilmiş. Soldan, yan yoldan Kütahya gösterilmiş. Oraya sapmayıp geldiğim yoldan sürdürüyorum pedallamayı. Ama benimle gelen giden de var, tuhaf bir durum. Herhalde sadece ağır olanları, kamyonları çeviriyorlar. Yeni bitmiş veya yapılmakta olan bu yol bir müddet sonra inmekte ve termik santralıyla ismini duyuran Seyitömer’e geliyor. Geçmişi Selçuklulara kadar giden, isminin Şeyh Ömer hazretlerinden alındığı, daha sonraki dönemlerde Seydiömer ve Cumhuriyet döneminde ise Seyitömer olarak değiştiği anlatılmış belediyenin sayfasında. Türbesi de var. Ancak tüm evliyalar gibi Şeyh Ömer’in de Anadolu’nun çok yerinde türbesi bulunuyor. Hangisinde yattığı, yatıp yatmadığı bile kesin değil.
Seyitömer sonrası devam ediyorum ama bu yol da bir süre sonra işaretlerle kapatılmış olarak sonlanıyor. Şimdi ne olacak? Gelen iş kamyonuna soruyorum, geçilir mi? Gitme diyor, iş makineleri çalışmakta, tehlikeli olur, soldan, çevreyi dönen yolu öneriyor. Ya şimdi fazladan yol yapmayı da hiç istemiyorum. Bisikletle geçerim diye gene düz devam ediyorum.
Mayıs ayında meydana gelen heyelan (*) ve sonrasında gölde yaşanan taşkınlar nedeniyle ulaşıma kapanan yolda çalışmalar sürmekte. Karayolları ekibinden geçme izin alıp devam ediyorum. Ve toprak bölüm geride bırakılıp %7’den gelen bir tırmanış sonrası karşıma bir yol inşaatı daha geliyor. Burada dev araçlar çalışmakta. Öylesine büyükler ki direksiyonuna geçmen için 7-8 basamaklı merdivenleri çıkman gerekiyor. Sanırım geride çıktığım rampayı pas geçmek için açılmakta olan yeni yol olacak yaptıkları.
(*) Kütahya’da bulunan Seyitömer Termik Santrali’nin kullandığı linyit madeni sahasında 22 Mayıs günü heyelan meydana geldi. Toprak kayması bölgede bulunan gölette taşkına neden oldu. Seyitömer ve il merkezi arasındaki yol su altında kaldı.
2013 yılından, yani santralin özelleştirilmesinden önce gölün su seviyesi kontrollü bir şekilde yükseldiğinde pompa ile tesis içerisindeki havuza basıldığı ve dereye deşarjı sağlandığı, bu derenin de Çelikler Holding tarafından açık ocakta üretim yapıldıktan sonra pasa malzemesiyle kapatıldığı gözlemlendi.
Madenlerde işlenmesi mümkün olmayan cevherlerin toplandığı bölgeye "pasa döküm alanı" deniliyor. Açıklamada bulunan kamu yetkilileri, tesisin 2000 yılından önce bu bölgeyi pasa sahası olarak kullandığı, bunun doğal bir tepe olmadığı ve işletmenin kamudayken sahaya atık pasa dökümü yapılamayacağından kapatıldığını, ancak Çelikler Holding bölgeye yeniden pasa yığdığını söylediler. Tarım ve Orman Bakanlığı daha önce maden sahalarını pasa döküm alanı olarak kullanmak isteyen şirketlere Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü'nden (MAPEG) olumlu görüş almalarını şart koşuyordu. İktidarın Maden Kanunu'nda yaptığı değişiklikle bu şart Mayıs 2019 itibariyle kaldırıldı.
Solumda devre dışı kalmış, zamanının kömür taşıma bandı atıl bir şekilde duruyor. Termik santral karşımda göründü bile. Uzaklarda içerlerde, bacaları tütmekte. 4 üniteden oluşan 1973 tarihli bu santral 2012 yılında özelleştirilmiş, yeni sahibi Çelikler Holding olmuş. Geçtiğimiz temmuz ayında haberlerde, yaklaşık 800 çalışanının haklarını alabilmek için iş bırakma eylemi başlattıklarını duymuştuk.
Termik santral sağımda, kaba asfalt, yer yer kaymaklaşmış yoldan hızla inişim devam ediyor. Gelen benzincide (Lukoil) içilen soda (8-) ile biraz dinlenmece, özellikle takımları sıkıştığı yerden kurtarmaca, zaten 5-6 km kaldı diyordu benzinci anayola. Ve 61’inci kilometrede otoyol uzaklarda gözüktü bile. Buradan herhalde bir 19 km vardır daha Kütahya’ya. 1 km sonra gelen kavşaktan sola ve şimdi güvenlik şeridindeyim. Trafik hızlı ve gürültülü akmakta. Yol inişli çıkışlı. Kütahya 15 km uzakta. Dumlupınar Üniversitesi Yerleşkesi geliyor. Burada da üniversitenin konukevi var. Kalınır herhalde ama merkeze çok uzak. Ve bir müddet daha otoyolda sürüp Şehir Merkezi diye sapıyor, Google desteği ile DSİ.yi bulmaya çalışıyorum. Bir dal-çık’a girmek istemeyip sağından giden yaya yolunu kullanayım dedim ama o da bir asansöre geldi. Bisikletin sığamayacağı, sadece tekerlekli sandalye boyutunda. Geri dönülüp, dalıp çıkıp, kavşaktan sola sapıp DSİ.yi buluyorum (saat 13.30). Adım not edilmiş, odam ayrılmıştı 2 gece için. 357x2=714 TL nakit ödenip güvenlikçi Şerafettin Beyle sohbet ediliyor, bisiklet gene o zamanki gibi merdiven altındaki depoya konuluyor ve işin en zor tarafı geliyor, 3 kat yukarıdaki odaya eşyaları taşımak. Bisiklet sonrası bacaklar bir tuhaf oluyor, dermanı kalmıyor merdiven çıkacak. Neyse bir çantayı kapıp çıkıyorum. No 8 koridor sonunda. Derken bir de ne göreyim, Şerafettin Bey benim 3 çantayı kapmış getirmiş. Yani ne desem, bundan daha iyi bir iyilik olamazdı. Nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum.
Oda 3 yataklı, büyükçe. Rahat rahat yayılıyorum. Giysileri havalanması için dolap kapılarının üzerlerine asıyor (askı olmadığından), şarja bağlanacakları takıyor, duş alıp uzanıyorum. Kestirece’m ama fazla da dalmayayım. Şerafettin Beyin 4’de nöbeti bitiyor, teşekkür için fıstıklı muskalardan vermek istiyorum.
3 buçuk gibi hazırlanıp ayrıldım DSİ.den, karın doyurmaya, UNESCO’nun “Yaratıcı Şehir” unvanına layık gördüğü Kütahya’yı gezmeye. Uzunca giden bulvardan Saat Kulesi, Valilik, ÖE vs.nin bulunduğu bölgeye. Yollardan geçilmesin diye her yer demir bariyerlerle örülmüş. Alt geçitten geçiyorum. Yaşlılar için yürüyen merdiven düşünülmemiş ama. Zor olsa in-çık durumları. Kütahya çini şehri, dolayısıyla her yerde görmek mümkün. Trafiğe kapalı yolu sorup giriyorum. Bur’da bir lokantada yemiştim (Santral), gene onu bulmak istiyorum. Karşıma çıkan 3 otelden (**) alınan fiyatlar, tabii hiç biri DSİ kadar ucuz değil, ÖE bile 900 istiyordu.
(**) Hotel Erbaylar 1 k. 1000-, 2 k. 2000- nakit, O.K. / Gülpalas 1 k. 2200-, 2 k. 3200-, O.K. / Otel Benli 1 k. 750- (banyolu), 2 k. 1500-.
Az az kuru pilavla karnımı 70 TL.ye doyurup çıktım Santral Lokantasından, Ulucami’ye doğru yürümekteyim. Hafızam canlanıyor elbette. Arkeoloji Müzesi taşındığından dolayı kapalı. Yazık, oradaki muhteşem lahdi tekrar görmek isterdim. Hemen yakınındaki Kütahya Çini Müzesi muhteşem eserlerle dolu. Türkiye’deki ilk ve tek çini müzesi olduğu söyleniyor. Germiyan Beyi II. Yakup Çelebi tarafından 1411 yılında yaptırılan imaret, medrese, mescit, kütüphane ve hamamdan oluşan külliyenin imaret ve türbe bölümü restore edilip 1999 yılında beri müze olarak kullanılmakta. 7 bin yıllık geçmişiyle önemli medeniyetlere ev sahipliği yapmış, tarihi bugüne dek canlı tutmayı başarabilmiş olan Kütahya; konakları, çeşmeleri, medreseleriyle bugün hala tarihi yaşayan ve yaşatan şehir aynı zamanda… Ağır ağır sokaklarında yürüyorum. Bir yere oturup 7,5’a içilen çay ile az dinlenip (çay pek iyi değildi ama) dolanmaya devam. Eski evlerin, bazılarının tescilli olduğu sokaklarda resimler çekiyor, pazar arabalarıyla dolananları görünce bugün pazarın olduğunu öğreniyorum.
Ulucami’lere bayılırım. Tekrar ziyaret ediyorum. Kütahya’nın en büyük camisi olup kısaca tarihi şöyle: Yıldırım Bayezid Kütahya Valisi iken yapılmaya başlanıp 1410’da oğlu Musa Çelebi tarafından tamamlanmış. Kanuni Sultan Süleyman’ın Rodos seferi (1522) sırasında Mimar Sinan tarafından tamir edilmiş, dikdörtgen planlı avlusuz cami 1893 yılında II. Abdülhamid Han zamanında büyük onarım görüp kubbeli olarak son şeklini almış.
Saat 17.30 oldu bu arada. Hafiften tek tük düşen damlalar yağmura dönüşüyor, hiç hesapta olmayan. Serinler diye sarı montu almış ama şemsiyeyi düşünmemiştim. Biraz tente altında bekliyor sonra hafifleyince Yeşil Camii’ye doğru, pazar içinden yürüyorum. Muhteşem bir pazar, hele de biberleri, rengarenk tezgahlarda. Yani içim gitti alamadan yanlarından geçince. Yağmur durdu sanılırken gene bir sıkı dökmeye başladı. Pazarın şemsiyeleri insanları altına topluyor. Bir kalabalık ki sormayın.
1906 tarihli Yeşil Cami karşındaki kahvede bir yer boşalıp hemen kapıyorum tabureyi. Sağım solum tüttürmekte. Kaynakçı usulü, biri sönüyor diğeri yanıyor. Sağımdaki beyle sohbet. Suriyeliler geldi kiralar yükseldi, kadınlar pantolon giydi pantolonlar pahalılandı diyor. (İlginç değil mi mantığı?) Çay nefisti, 5 lira. Yanımdaki beye de ısmarlıyor, 2 çay içip Evliya Çelebi Müzesinin 8’e kadar açık olduğunu haritadan görünce, geçen gelişimde kapalıydı, bu sefer göreyim diye Adliye binası arkasından giden yoldan mahalle aralarından hafif yokuş çıkmaktayım.
Gel gelelim müzeye, kapalı! Google yanılttı. Boşuna tırmandım. Orada bir yerde asılı afişteki tel no’yu arayıp, 5’te kapandığını öğreniyorum. Konuşan Mustafa Bey ayrıntılı bilgi veriyor. Derneğe ait bir müze, belediyeye bağışlanmış ama kendisi görevliymiş dernek adına. Pazar da kapalı. Düğüne gitmeseydim gelir açardım diyor. Haliyle nezaketine diyecek sözüm ancak teşekkür olabiliyor. İsterdim görmek, geçen de nasip olmadı bu sefer de, Kütahya’ya 3. defa gelir miyim? Kim bilir? Yukardaki?
Yürüyorum yokuş aşağı Sevgi Yolu’na (***) doğru. Karnım acıktı, ne yesem? Aklıma çiğköfte geliyor. Ara ara-dolan bir tane bulabiliyor ve 50 liraya alınan dürümle sokaklarda dolanmaktayım. Merkezde sağa sola serpiştirilmiş böyle banklar var. Bayağı da çok. İyi olmuş, insanlar oturuyor dinleniyorlar. Saat de 7’ye geliyor. Seç Al diye, kuruyemiş vs. satan, benzerleri olan, kendin doldurup tarttırdığın dükkandan alınan malzemeler ve marketten alınan 2 muz 1 şeftali ile DSİ.nin yolunu tutuyorum.
(***) Kütahya’da sosyal medya platformlarında paylaşılan 2004 tarihli bir fotoğraf, kentin en ünlü caddelerinden biri olan Cumhuriyet Caddesi’nin ismi üzerine tartışmalar başlattı. Bu tarihi caddenin adının Sevgi Yolu olarak değiştirildiği iddiaları, Kütahyalı vatandaşları adeta ikiye böldü. Bazı vatandaşlar, cadde isminin değiştirilmesine karşı çıkarken, diğerleri ise ismin trafiğe kapatıldıktan sonra değiştirildiğini savunuyor.
Ayakları soğuk suda serinletip tablette biraz dolanıp, WA’dan mesajlara cevap yazıp gene 11 buçuk gibi ışığı söndürüyorum.
Kütahya DSİ 0274 2235521 (dahili 116)
Bozüyük - Kütahya
Tur tarihi: 7 Eylül 2024
Alınan yol: 79,10 km
Ortalama hız: 19,3 km/s
En yüksek hız: 65,1 km/s
Bisiklete biniş süresi 4 s 5 dk, dışarıda geçen süre 5 s 22 dk
En yüksek sıcaklık 31 ˚C, en düşük 16 ˚C, ortalama 24 ˚C
Yükselti kazancı (çıkış) 1181 m, kaybı (iniş) 980 m
En düşük yükselti 742,8 m, en yüksek 1377 m
Garmin yol bilgileri Bozüyük-Kütahya
Relive yol bilgileri Bozüyük-Kütahya
![]() |
Bozüyük’ten ayrılışım 08.11. |
![]() |
Google’dan yolumu öğrendiğim gibi az ters gidip sonra tren yolundan geçip… |
![]() |
… gelen kavşaktan Saraycık-Dodurga diye düz devam ediyorum. |
![]() |
İlçe çıkışına kadar süren kaymak asfalt şimdi yerini tek şerit kaba asfalta bırakıyor. |
![]() |
Üç sene önceki rotayı bu sefer tersten yapacağım. Hiç hatırlamıyorum başka bir yolu tersten yaptığımı. Aynı yönde gitmişimdir, kısa da olsa ama tamamını yapmamışımdır. |
![]() |
%8-9 eğimle çıkıldı, hatta 10’u gördüm ve 956 m rakımda İntikamtepe Şehitliği geliyor. |
![]() |
İkinci İnönü Savaşı'nda şehit düşen ve gazi olan askerlerimizin anısına yapılmış. |
![]() |
İnişli çıkışlı bir yoldayım. İki yönlü araç trafiği oluyor arada, konvoy şeklinde olmasa da. |
![]() |
20’nci kilometrede gelen Dodurga’ya şöyle bir giriyorum ama fazla derine gitmiyorum. |
![]() |
Sonbaharın renkleriyle sarılı etrafım. |
![]() |
Ayçiçekleri sağım solum. Kararmışlar. Bunlar yağ için bekletiliyor, iyicene güneşte olgunlaşması için. |
![]() |
Cihangazi |
![]() |
1278 m rakım ve çamlık oldu etraf, mis gibi. Şu molozlar da olmasa. Ama bu genimizde var, illa en güzel yeri bulacak, oraya dökeceksin. |
![]() |
32’nci kilometrede gelen iki çeşmenin birinde suyumu tazelemek üzere duruyorum. Burası da çöp içinde! |
![]() |
Saat 10.58, 2,5 saat sürdü buraya çıkmam, 1394 m.de geliyorum zirveye. Burası aynı zamanda Kütahya İl Sınırı da. |
![]() |
Geldiğim gibi iniyorum. Dik bölümlerden sonra gelen %3-4 en keyiflisi. Etrafı seyrederek pedal çevirmeden gidiyorsun. |
![]() |
Yol kenarına gelmiş ineklerle selamlaşmalar. Merakla beni izliyorlar; “Bu da neyin nesi böyle?” : )) |
![]() |
Yeni bitmiş veya yapılmakta olan bu yol bir müddet sonra inmekte ve termik santralıyla ismini duyuran Seyitömer’e geliyor. |
![]() |
Türbesi de var. Ancak tüm evliyalar gibi Şeyh Ömer’in de Anadolu’nun çok yerinde türbesi bulunuyor. Hangisinde yattığı, yatıp yatmadığı bile kesin değil. |
![]() |
Mayıs ayında meydana gelen heyelan ve sonrasında gölde yaşanan taşkınlar nedeniyle ulaşıma kapanan yolda çalışmalar sürmekte. Karayolları ekibinden geçme izin alıp devam ediyorum. |
![]() |
Toprak bölüm geride bırakılıp gelen bir tırmanış sonrası karşıma bir yol inşaatı daha geliyor. |
![]() |
Burada dev araçlar çalışmakta. Öylesine büyükler ki direksiyonuna geçmen için 7-8 basamaklı merdivenleri çıkman gerekiyor. |
![]() |
Termik santral karşımda göründü bile. Uzaklarda içerlerde, bacaları tütmekte. |
![]() |
112 Acil Çağrı Merkezi |
![]() |
Dumlupınar Üniv. / Sağlık Üniv. |
![]() |
Burada da üniversitenin konukevi var. Kalınır herhalde ama merkeze çok uzak. |
![]() |
12.46, Kütahya’ya vardım. |
![]() |
Kütahya Ticaret Odası |
![]() |
Bir müddet daha otoyolda sürüp Şehir Merkezi diye sapıyor,… |
![]() |
… Google desteği ile DSİ.yi bulmaya çalışıyorum. |
![]() |
Kütahya DSİ |
![]() |
Üç buçuk gibi hazırlanıp ayrıldım DSİ.den, karın doyurmaya, UNESCO’nun “Yaratıcı Şehir” unvanına layık gördüğü Kütahya’yı gezmeye. |
![]() |
Uzunca giden bulvardan Saat Kulesi, Valilik, ÖE vs.nin bulunduğu bölgedeyim. |
![]() |
Kütahya’nın simgesi olan vazo, Zafer Meydanı. |
![]() |
Orgeneral Asım Gündüz Heykeli |
![]() |
Trafiğe kapalı Sevgi Yolu. |
![]() |
Santral Lokantası |
![]() |
Trafiğe kapalı Sevgi Yolu. |
![]() |
Karagöz Ahmet Paşa Camii, 1509. |
![]() |
Hiç Cafe & Restaurant |
![]() |
Ulucami ve Arkeoloji Müzesi |
![]() |
Kütahya Çini Müzesi |
![]() |
Azim Çini üretimidir. |
![]() |
Kütahya Çini Müzesi bahçesi. |
![]() |
Paşam Sultan Türbesi |
![]() |
Kurşunlu Camii, 1377. |
![]() |
Ağır ağır sokaklarında yürüyorum Kütahya'nın. |
![]() |
Kütahya Konağı |
![]() |
Eski evlerin, bazılarının tescilli olduğu sokaklarda resimler çekiyor,… |
![]() |
… pazar arabalarıyla dolananları görünce bugün pazarın olduğunu öğreniyorum. |
![]() |
Ulucami’lere bayılırım. Tekrar ziyaret ediyorum. Kütahya’nın en büyük camisi olup kısaca tarihi şöyle: Yıldırım Bayezid Kütahya Valisi iken yapılmaya başlanıp… |
![]() |
Ulucami içi. |
![]() |
Kütahya’nın suyu bol. Her köşede bir çeşme bulunuyor. |
![]() |
Pazar içinden yürüyorum. Muhteşem bir pazar,… |
![]() |
… hele de biberleri, rengarenk tezgahlarda. Yani içim gitti alamadan yanlarından geçince. |
![]() |
Yağmur durdu sanılırken gene bir sıkı dökmeye başladı. Pazarın şemsiyeleri insanları altına topluyor. Bir kalabalık ki sormayın. |
![]() |
Yeşil Camii; Kütahya Mutasarrıfı Fuat Paşa tarafından 1905’te yaptırılmıştır. |
![]() |
Evliya Çelebi Müzesinin 8’e kadar açık olduğunu haritadan görünce, geçen gelişimde kapalıydı, bu sefer göreyim diye Adliye binası arkasından giden yoldan mahalle aralarından hafif yokuş çıkmaktayım. |
![]() |
Gel gelelim müzeye, kapalı! Google yanılttı. Boşuna tırmandım. Orada bir yerde asılı afişteki tel no’yu arayıp, 5’te kapandığını öğreniyorum. |
![]() |
Pazar da kapalı. İsterdim görmek, geçen de nasip olmadı bu sefer de, Kütahya’ya 3. defa gelir miyim? |
![]() |
Yürüyorum yokuş aşağı Sevgi Yolu’na doğru. Karnım acıktı, ne yesem? |
![]() |
Servi Camii; 1381 yılında Germiyanoğlu Süleyman Şah zamanında Germiyan ileri gelenlerinden Hacı Süleyman Bin Ali Bey tarafından yaptırılmıştır. |
![]() |
Kütahya by Night |