Dönüş, İznik-Yalova (26.03.2017).
Odanın kaloriferlerini kapatmıştım. Soğumuş gece boyunca. Kalkar kalkmaz
açıyorum. Toparlanıp kahvaltıya inmemiz neredeyse 9’da olabiliyor. Arkadaşlar
çoktan etmişler, bahçede sohbetteler. Biz de açık büfeden aldıklarımızla
işimizi bitirip, motel sahibiyle çekilen bir hatıra fotosu sonrası 9.26’da
pedalları döndürüyoruz. Bugün yol Orhangazi’ye kadar düz. Ufak bir çıkış
dışında rahat. Sonra Orhangazi’den Güneyköy’e neredeyse 9 km’lik bir tırmanış
var. 100 m’den 400 m’ye çıkılır, köy yolu. Arkadaşlar, özellikle Serhan’ın diz sıkıntısı
nedeniyle Süpürgelik Rampası’nı tercih ediyorlar. Daha yumuşak bir yol, ama
araç trafiğiyle yoğun.
Brükseller
(lahana) toplandıktan sonra bırakılmış,
bitki büyümüş ama kenarında, dibinde gene bir şeyler kalmış. Az çok bir
yemeklik çıktı (hepimize). Solda karnabaharlar dev olmuş vaziyette. Boyalıca’daki
mola yerine, aynı yolu pedallayan 3 bisikletçi de tercih etmiş, giriyoruz (18,6
km). Güneş nefis bir şekilde bize gülen yüzünü göstermekte. Göl üzerinde,
uzaklarda sis perdesi var. Görünümü çok etkileyici. Bir tablo gibi durmakta.
Son gelişimizdeki köpekler büyümüş. Kahveler (4-) çaylar (1-) eşliğinde dönüş
vapur saatleri araştırılmakta. Pendik’e saat başı, Yenikapı’ya 15.45 ve 16.30’da
var. Artık duruma göre değerlendireceğiz. 11 buçuk gibi ayrılıyoruz
Boyalıca’dan.
1971 yılının 26 Martı, hayır’lı bir gün,
Cuma. Yani 46 sene önce bugün, İstanbul’un ilk Boğaz Köprüsü’nün son ünitesi de
yerine konulup Asya ve Avrupa yakaları birbirine bağlandı. İnşaatı 3 buçuk sene
sürdü. Cumhuriyet’in 50. yıldönümü ile 30 Ekim 71’de açıldı.
Kerametli
sularını geçmekteyiz (12.10). Sıcak su tepeden yol kenarındaki kanala akmakta.
Köylüler ilaçlama tanklarını buradan dolduruyor, karışımı hazırlıyorlar. Ama boşalan
torbaları utanmadan su kenarına atmışlar. Bazıları da suyla yüzerek oraya
buraya dağılmış. Ne kadar sahipsiz bir ülke olduk. Adam evinin önünü bile
pisletmekten çekinmiyor. Sevmiyor herhalde ülkesini. Pisleyelim de kimse
gelmesin!
İspanyol
bilim insanlarının yaptığı küresel ısınma araştırması 2100 yılında Avrupa ve
Türkiye’de deniz suyu seviyesinin yarım metreden fazla yükseleceğini ortaya
koydu.
Küresel ısınmanın ve bunun meydana getirdiği
deniz suyu seviyesinin yükselmesinin kurbanı olacak şehirler: Amsterdam, Atina,
Dublin, Glasgow, Hamburg, Helsinki, İstanbul, İzmir, Kopenhag, Lizbon, Londra,
Marsilya, Napoli, Odessa, Porto, Rotterdam, St. Petersburg, Stockholm.
İleride
sağda kalabalık bir bisikletli grup. Yanlarından geçerken bizi alkışlamaktalar.
Oldukça gençler de var aralarında. Çocukları sanki. Bu yaşta bisiklet sevgisi
çok iyi. Bravo!
Orhangazi’de
arkadaşlardan ayrıldıktan sonra bahçeli kahvede bir soda molasında yanımıza
gelen, bisikletleri soran iki kişiyle evet-hayır oyununu oynuyoruz. Birisi sessizce
hayır diyor. Diğeri evet’ten yana ama pek de bilinçli görünmüyor. Bulgaristan’dan
göçmüş 16 sene önce. Evet’in tehlikesine dikkat çekmeye çalışıyoruz. ‘İnşallah-maşallah’
anlamıştır! TC bugüne kadar olmadığı ciddi bir yol ayırımına getirildi. Umarım bu
oyun bozulur.
Devlet Hastanesi
yanından geçip rampayı tırmanıyoruz (13.30). Minibüs son durağı, mezarlık falan
geçilip artık yeşilin içinde pedallıyoruz. Hava biraz serinledi. Firu tepedeki
kara bulutları göstererek yağmura dikkat çekiyor... Ve fazla geçmeden damlalar
gelmeye başlıyor. Bir iki üç derken daha şiddetli iniyor. Yakalandık, hem de
nasıl! Alelacele üstümüzü giyiyor, ben çantaların kılıflarını çıkartıp geçirene
kadar nasibimi alıyorum.
Yağmurun
altında bir müddet gidiyoruz. Bulut geçince durum düzeliyor ama yollar
ıslandığından inişlerde hızımızı kesiyor. Ancak ıslanmış toprağın kokusu daha
kuvvetli burnumuza gelmekte. Yapraklar yıkandığından yeşilin pırıltısı daha göz
alıcı.
Hamzalı da
geride kalınca Güneyköy artık 2 km kadar uzakta.
Daha önce
geçişimizdeki noktaları hatırlayarak köye vardığımızda saat 2 buçuğa
gelmekteydi. Dağıstan Sofrası’nda yerimizi alıp, maalesef otlar daha tam
çıkmadığından hinkal yiyemedik :((çok yazık, sırf bunun için tırmanmıştım).
Kıymalısını da yemediğimizden 3 gözleme (peynir-patates) ve 3’er ayranla (ev
için de un tatlısı) doyuyoruz (25-). Çok acıkmışız açıkçası.
17 Pendik
feribotuna tüm çabalarımıza karşın bilet alamayıp (İDO’nun App’i çalışmıyor) 3
buçuk gibi Güneyköy’den ayrılıyoruz. Kurtköy-Safran üzerinden gitmek niyetindeyiz.
Ama bu sefer de yolu şaşırıp gene Paşakent’e girip otoyoldan dönmekteyiz.
Trafik vızır vızır akmakta. Biz de pedallara asılarak, önce yanlış ‘Feribot’
yönüne sapıp sonra ‘Hızlı Feribot’ iskelesine vardığımızda kalkış saatine 20
dakika vardı. 17+15 TL’ye iki bilet alıp kapılar açılınca, velespitleri
arabalının güvertesinde bir yere bağlayıp, dolu salonda cam önünde bir yere
yerleşiyoruz. Nero’dan alınan bir filtreli (paylaşarak, çünkü 2 tek kahveden
daha ucuz regular) ve bisküviyle oyalanarak 45 dakika çabuk geçiyor.
Pendik’ten
Maltepe’ye, oradan Başıbüyük’e tırmanıp Yeditepe üzerinden eve vardığımızda
saat 8 olmuştu bile. 100 gidişte, 100’de dönüşte, güzel bir 200 km’lik rotayı
tamamlamıştık (ne mutlu bize, değil mi?).
Haydoy
bağışları için teşekkürler.
Tur tarihi:
26 Mart 2017
Kat edilen
mesafe: 97,51 km.
Ortalama
hız: 14,5 km/sa.
Bisiklete
biniş süresi 6 sa. 44 dk., dışarıda geçen süre 10 sa. 13 dk.
En yüksek
sıcaklık 25 ˚C, en düşük 9 ˚C, ortalama 16 ˚C
İrtifa
kazancı (çıkış) 987 m, kaybı (iniş) 966 m.
En düşük
irtifa 0 m., en yüksek 413 m.
Foto
katkıları için Haldun’a teşekkürler.