Avcılar
diye duyurduk gezimizi ama Avcılar’a gidemedik. Aksilik oldu. Onun yerine Boğaz’ın
iki yakasında araçlar, yayalar, valelerle mücadele ettik. Hani derler ya, neye
niye neye kısmet. İşte aynen.
Uzundur
arkadaşlarla buluşup pedallamıyorduk. Havalar soğuk gitti 2 ay boyunca. Gerçi
arada güneş yüzünü gösterdi ancak pazar gününe denk gelmedi bir türlü. Ama
sanırım artık cemre de toprağa düşeceğine göre... güzel günler göreceğiz.
Cemre, ilkbahar
başlangıcında yedişer gün arayla; önce havada, sonra su ve toprakta oluştuğu
sanılan sıcaklık artışı. Türk ve Altay halk kültüründe ve mitolojisinde İmre
(İmere veya Emire) adı verilen cinin neden olduğuna inanılır. İlkbaharda
görünüp titrek ışıklar saçarak göğe yükselir. Sonra buzların üzerine düşerek
onları eritir. Oradan da yere girer. Bundan sonra ısınmış topraktan buhar
yükselir. Emire baharın gelişini temsil eder.
Galataport
Projesi kapsamında yıkımlar başlamış. Tescilli tarihi Karaköy Yolcu Salonu ile
Paket Postanesi binaları da bundan
nasibini aldı. TMMOB Mimarlar Odası
İstanbul Büyükkent Şubesi Yönetim Kurulu Sekreteri Ali Hacıalioğlu, proje
kapsamındaki sürecin kamuoyundan gizlenerek yürütüldüğünü söyledi. Yönetmeliğe
göre inşaat faaliyetinin yürütüldüğü alanların ruhsatlı olması gerektiğine
değinen Hacıalioğlu, belediyenin bu bilgileri kamuoyuyla paylaşma zorunluluğuna
dikkat çekti.
Yapımına 1892
yılında başlanan Karaköy (Galata) Rıhtımı ve Türkiye Denizcilik İşletmeleri’ne
bağlı ‘İstanbul Liman İşletmesi’ olarak faaliyetin sürdüğü Salı Pazarı Liman
Bölgesinin dolgu bir alan olduğunu belirten Hacıalioğlu, “Dolgulu olan alanda
zemin çalışması yapılıyor. Bu çalışmanın hangi mühendislik çalışmasıyla
yapıldığını bilmediğimiz için güvenlik sıkıntıları var. Yüklenici firmanın
insafına bırakılmış bir süreç söz konusu. Kamusal denetim kamuoyunu
rahatlatacak şekilde güvenceye alınmalı. Aleni ve şeffaf olmalı” dedi. Alanda
sürdürülen zemin çalışmalarının parsel dışına taşarak kamusal alanlarda ve
komşu binalarda da hasarlara yol açtığı biliniyor.
Aile
fotoğrafını çektikten sonra 9 gibi Karaköy’den hareket ettik, Haluk, Haldun,
Serkan, Levent, Kamil ve Varujan ile. Ama şunu da unutmadan söyleyeyim; bugün
Yeşilay Haftası için düzenlenen bir bisiklet etkinliği nedeniyle gemide yer
bulamadık. Baştan aşağıya bisikletli doluydu. Bu kalabalıkta kaybolmamak için
kenardan kenardan sıvışalım dedik.
Galata
Köprüsü’nü yaya kaldırımı üzerinden geçecek, Gülhane Parkı içinden Tarihi
Yarımada vs şeklinde Serhan’ın peşine takıldık. İkidir Avcılar diyor, artık
yapalım dedik. Gönlü kırılmasın arkadaşımızın. Ama köprü üzerine çıkarken,
ıslak zeminde dönmeye çalışırken, tekerlerin kaymasıyla kendimi sol tarafımın
üzerine düşmüş buluyorum. Omuz ve dirsek sert zemine çarpıyor. Bir taraftan
bunu nasıl öngöremediğime, diğer yandan da rezil oluşuma kızıyorum. Yani biraz
sızlanmalar var solumda ama yiğitlik bizde ya, devam.
Sepetçiler
Kasrı’nın önü kaynıyor, bisikletini kapan gelmiş. Bir de şımarıklar ki
sormayın. Sağdan geçmeler, kaldırımdan atlamalar... beleş bir şey mi
dağıtacaklar da bu kadar adamı toplayabilmişler?
Sabahın
erken saatlerinde Gülhane Parkı, bu sakinliği ile çok güzel. Toprak boşaltan
bir kamyon. Bahçe düzenlemesi yapılmakta. Çok eskiden bir hayvanat bahçesi
vardı burada. Ama öylesine rezil bir durumdaydı ki. Hareket edebilmeleri
olanaksız, kapalı saklanabilecekleri yerleri olmayan dar beton kafesler içinde
hayvanlar... Yani stres altındaydı hepsi. Zaten bu hayvanat bahçesi fikri artık rağbet
görmemekte. Bunların birer hayvan hapishanesi olduğuna ve kapatılmaları
gerektiğine inanılıyor. 1978’de UNESCO
tarafından ilan edilen ‘Hayvan Hakları Evrensel Bildirisi’ne göre tüm hayvanlar
yaşam hakkına sahiptirler. Zorunluluk olmaksızın bir hayvanın öldürülmesi
yaşama karşı suçtur. Hiç bir hayvana kötü davranılamaz, acımasız ve
zalimce eylem yapılamaz. Bir hayvanın öldürülmesi zorunlu olursa, bu bir anda,
acı çektirmeden ve korkutmadan yapılmalıdır. Hayvanlar üzerinde acı çektiren
deneyler yapmak da hayvan haklarına aykırıdır.
Cağaloğlu,
Çemberlitaş, Beyazıt ve Topkapı’ya doğru pedallıyoruz. Hava muhteşem. Güneş
tepemizde bize gülen yüzünü gösteriyor. Çapa sonrası gelen bir benzincide
ihtiyaç molası. Kahve Dünyası da var, bir Americano’yu Firu’yla sandviçlerimiz
eşliğinde paylaşıyoruz.
Tam yola
çıkmak üzereydik ki, elim dirseğimde garip bir şişlik fark ediyor. Düşme
sırasında belli olmayan ama şimdi kendini gösteren bir durum. Neredeyse küçük
bir limon kadar. Bu hal (yani o hal) biraz tedirgin ediyor hepimizi. Hazır Çapa
hemen yakındayken gidip bir Acil’e gösterelim fikri ağır basıyor. Neyse
uzatmayayım. Özetle; önce röntgen, ardından aramızda uzun değerlendirmeler
sonrası tedavinin burada sürmesine karar verilerek kolun alçıya alınmasını
kabul etmek. BT çekimi ve kırık olmadığına karar verilip (doktorca) alçının
çıkartılması, bandaj sarılması ve taburcu olunması. Bu arada Haldun ve Firu evden
(taa Dudullu’ya) arabayı almak üzere yola çıkmışlardı. Alçılı kolla bisiklete
binilemeyecekti, arabayla taşıyacaktık benimkini. Yeni gelişmelerden Firu’yu
haberdar edip geri dönmesini istedik.
Çoğu insan
bilmese de ''tıp'' sembolü; iki yılan ve iki kanattan oluşmakta. Sembolün
anlamını öğrendiğiniz zaman ise hiç de tıpla alakalı bir şey olmadığını görürüz.
Efsaneye göre Yunan tanrısı Hermes'in sihirli bir asası varmış ve asa (kadüse),
fotoğrafta gördüğünüz sembole benzermiş. Hermes bu sihirli asayı kullandığı
zaman düşmanlar barışır ve toplumda huzur hakim olurmuş. O asa sembolü de şimdi
tıp simgesi olarak kullanılmakta.
Levent
artık yol bisikletine biniyor. Çok hafif-çok şahane diyor. Mutluluğu yüzünden
belli. Protein diyeti de uyguluyor. Fazla kiloları da verdi, artık uçar, zor
tutarız.
Bizler
Samatya sokak aralarından Laleli, Unkapanı ve Perşembepazarı içinden Karaköy’de
Firu’yla buluşup İstinye’ye doğru pedallıyoruz. Boğaz ana baba günü. Havanın
güzelliği milleti sokağa çıkarmış. Herkes arabasıyla gelmiş. Haliyle trafik
felç. Sıkıntıdan içinde oturan bebeler çamdan-tepeden sarkmakta, valeler gelen
arabaya atlayıp teslim alma yarışında, bir kaldırımda bir yolda yürüyenler, bu
arada jogging yapanlar ve de balık tutanların oltaları yollara kadar uzanmakta.
Yani bir çılgınlar sirki durumları. Tabii bolca da bisikletli, giden gelen...
İstinye;
Varujan’ın bizi bir esnaf lokantasına (Saray) götürüyor. Etsiz yemek
olmadığından 2 bulgur+2 yoğurt+Kemal Paşa (22,5 TL) ile karın doyurduktan sonra
iki bisikletli ile benzin istasyonunda yapılan teknik konuşmalar ve Yeniköy’e
doğru devam. Ama bisikletle bile gitmek zor.
Beykoz’a
geçiş. Motor gene bisikletli kaynıyor. Küçücük motorun burnunda yer yok, üst
kata taşıyor gençler velespitlerini.
Konya’da bakanlığın bağımlılıkla mücadele
kapsamında hazırladığı broşürler, üzerinde ‘Sigaraya Hayır’ yazdığı
gerekçesiyle toplatıldı.
Konya’da kentin farklı noktalarına asılan
afiş ve broşürlerde şu ifadeler kullanıldı: “Neyi kazanmak istediğinize karar verin… Çocuklarınızı zehirlemek ister
misiniz? İktidarsız olmak ister misiniz? Tekerlekli sandalyede bir yaşam mı
sürmek istersiniz? Kanser olmak ister misiniz? Kalp krizi geçirmek ister
misiniz? ‘HAYIR’ diyorsanız, hayatınızı ve geleceğinizi
kazandınız.”
Çok
doğru!
Artık
üstümüzdekiler fazla gelmeye başladı. Yavaş yavaş eksiltiyoruz. Dayanılacak
gibi değil. Soğuk günlerden sonra ilaç gibi geldi bu güneş. Beykoz’da cami
arkasındaki küçük kahveye yerleşiyoruz. Çaylar 1 TL, kocaman yazmışlar cama.
Sohbetimize devam. Ama yollar daha fazla dolmadan dönelim. Ama ne dönüş. Sağdan
gitmek tehlikeli, yani kapısını açan açana. Çarpmamam mümkün değil. Biz de
soldan, giden gelenlerin ortasından, en kahraman Rıdvan durumlarıyla
pedallıyoruz. Bunu bir kameraya almak lazım. Sanki ‘Line of Sight’
çekimlerindeyiz.
Öylesine
bir cambazlık yaptık ki sormayın. Tersine park eden mi istersin, yolun ortasına
arabayı çekip müşterisini bekleyen vale mi, herkesin kendisini beklemek zorunda
olduğuna inanan şoför mü, aniden karar verip arabasını döndüren mi... tüm bu
hengame içinde Firu’yu da sağına düşmüş olarak buluyorum. Kaldırımdan in,
kaldırıma çık, aradan geç... şeklinde süren durumlar onu da yatırdı. Bereket
bir şey olmadı.
FB stadı
çevresi maç nedeniyle trafiğe kapatılmış. Bu da biraz olsun arabaları yollardan
uzaklaştırmış. Boğazdaki kargaşaya karşın bu bölge, eve kadar daha sakin geçiyor.
Kamil
Paşabahçe’de ayrılmıştı. Levent, Serhan ve Varujan Üsküdar’dan geçtiler. Haluk
Fenerbahçe’de ayrıldı. Biz de eve vardığımızda 80 küsur kilometreyi geride
bırakmışız.
Haydoy
bağışları için teşekkürler.
Hayır’lısıyla...:
Dudullu-Kadıköy-(vapurla) Karaköy-Gülhane
Parkı-Beyazıt-Çapa-Unkapanı-Karaköy-Beşiktaş-Yeniköy-(vapurla)
Beykoz-Üsküdar-Kadıköy-Dudullu
Tur tarihi:
5 Mart 2017
Kat edilen
mesafe: 89,69 km.
Ortalama
hız: 15,2 km/sa.
Bisiklete
biniş süresi 5 sa. 52 dk., dışarıda geçen süre 11 sa. 11 dk.
En yüksek
sıcaklık 30 ˚C, en düşük 8 ˚C, ortalama 19,4 ˚C
İrtifa
kazancı (çıkış) 1035 m, kaybı (iniş) 1046 m.
En düşük
irtifa 0 m., en yüksek 130 m.
Garmin yol
bilgileri Hayır’lısıyla...
Bir
zamanlar Haydarpaşa
|
Bir
zamanlar Salı Pazarı
|
Bir
zamanlar Karaköy Yolcu Salonu
|
Foto
katkıları için Haldun, Varujan ve Levent’e teşekkürler.
İlginizi
çekebilir Arboretum-Kemerburgaz-TutmayınBeni,±80, ÇiftAlan, Yeşile hastaysan bana ne..., Hoş/Nahoş