25 Nisan 2019

[bisikletle]Türkiye: Pergamon ve Sagalassos

Pergamon; antik çağlarda ilk kez MÖ 399’da Ksenophon tarafından, ardından da Perslerin ele geçirdiği kent MÖ 281–133 yılları arasında Attalid döneminde Bergama Krallığı’nın başkenti oldu. Helenistik dönemde yıldızı parlayan Pergamon, Roma döneminde de Asya eyaletinin ilk başkentiydi. Pergamon Antik Kenti Roma yönetiminde en gelişmiş haline ulaştığında yaklaşık 200 bin vatandaşa ev sahipliği yapıyordu. 

Sagalassoslular MÖ 2’nci bin yıllarında Anadolu’da yaşayan Luvi kabilelerinin bir kolu olan Pisidia halkındandır. MÖ 333 yılında Büyük İskender Sagalassos’u ele geçirmiştir. MÖ 25’de Galatia kralı Amyntas ve sonrasında Agustus tarafından Roma İmparatorluğu topraklarına katılmıştır. 120’li yıllarda Sagalassos Pisidia imparatorluk kültürünün merkezi olarak seçilmiştir. Bundan sonra büyük bir ekonomik büyüme yaşayan şehir 6’ncı yüzyıla kadar hızla gelişmeye devam etmiştir. MS 590 yılında yaşanan büyük deprem ile Sagalassos yerle bir olmuştur. 

Biri Caicus Nehri’nin (günümüzde Bakırçay) kuzey ucunda eski bir Yunan kenti, diğeri Akdağların yamacında 1700 metre yükseklikte bir Pisidia kenti. Köklü bir tarihi gözler önüne seren bu uygarlıkların izlerini süren kültürel bir yolculuk; Pergamon ve Sagalassos.

















23 Nisan 2019, Salı / İstanbul - (gemi) Bandırma, 12 km (1. gün)

Her tur gibi buna da iyi hazırlandım. Rotalar, konaklanacak yerler, arkadaşlar, ulaşım... İstanbul’dan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda İDO ile Yenikapı’dan Bandırma’ya geldim. 2 buçuk saatlik bir yol. Rahat, bisiklet feribota kolaylıkla giriyor. Yer sorunu yok. Kapalı mekan vs vs...

12’ye yirmi kala yapılan anons ile gemiye giriş yapıyoruz. Arabalar çoktan alınmış. Orta bir yerde kalın direklere velespiti dayayıp güzelce sabitliyorum. Ön-arka frenleri lastikle sıktım. Bisiklet kımıldamıyor. Düşmesin diye de kancalı lastikle şöyle güzelce direğe de bağladın mı, işlerin tamam. Çantadan iPad, sandviç, telefon falan gibi eşyalarımı çıkartırken gözümün ucuyla girmekte olan bir turcu görüyorum. Ama arabaların arkasında kayboluyor sonra tekrar ortaya çıkıyor. Yüklü, anlaşılan yolu uzun. Bir kenara bisikletini park etmeye çalışıyor. Ama geminin durumunu bilmiyor anlaşılan. Koyduğu yer ve şekilde bırakırsa ilk dalgada devrilir. Gidip yanına uyarayım.

Bir kadın. İlk işim Türkçe hitap etmek oluyor. Böm böm suratıma bakıyor. Belli ki bir şey anlamamış. Demek Türk değil. İngilizceye dönüyorum. Meseleyi söylüyor bir de frenlerine lastik veriyor ve benimkinin yanına aldırıyorum velespiti. Hollandalı Jonne, Çine gidiyor. Süper. Hayranım bu insanların özgüvenine. Hem tek başına, hem de kadın. Hemen bir dostluk oluşuyor aramızda. Yerlerimiz ayrı ancak gemi boş, orta sıradaki koltuklara yerleşiyoruz. Konu bisiklet olunca çabuk kaynaşılıyor. Ona bazı pratik bilgiler veriyorum TR ile ilgili; muhtar, rota, ramazan vs...

Türkiye’nin siyasetinden, din-tanrı tanımazlık üzerine, seçim hileleri, İstanbul’un geri kazanılması vs. derken ikimiz de yorgunuz herhalde ki geminin ritmiyle hafiften kestirmeye başlıyoruz.

Vaktinden önce Bandırma’ya çıkıyoruz. Bir hatıra fotoğrafı, Jonne Erdek’e ben EtiMaden Misafirhanesine.

Google’a işaretlemiştim. Takip ediyorum yol tarifini. Vay, bir rampa tırmanıyorum... Acaba doğru yolda mıyım? Fazla gitme bir bilene sor. Nitekim büfeci bana önce Genel Müdürlüğü tarif ediyor sonra misafirhane deyince tam tersine bir yol çiziyor. Gereksiz çıkmışım buralara. Zaten Google’a da öyle fazla güvenme. Önüne gelen istediği gibi bir yerleri işaretleyebiliyor. Yani mezarlığa bile misafirhane yazabilirler.

Şehrin trafiğinin içinden, emniyetten sola, gelen duvardan sağa ve sola..., geldim bile. Velespiti kapıya dayayıp Serkan Beyi soruyorum. Pat karşımda, resepsiyonda oturuyor. Zaten telefonda bir samimiyet kurmuştuk. Cana yakın, hoş sohbet biri. Kayıtlar yapılıyor, velespit garajda bir yere bırakılıyor ve ben 18 No.lu odaya yerleşiyorum. Şahane bir oda, tertemiz ve de ucuz. 32,40 gecesi. 2 gece için benim olacak.

Eşyalar yayılıp, giysiler değiştirilip saat 4 gibi sokağa çıkıyorum. Bayram nedeniyle bayraklarla donatılmış meydan. Kahvaltıdan beri bir şey yemedim. Bir poğaça ile bastırayım mideyi.

Ana caddede yürümekteyim. Bir hayli kalabalık var. Bolca pastane, gençlere yönelik yerler. Sanırım bunlar üniversitenin çocukları derken çibörekçi 'Sahil Çiğ Börek Mantı Salonu' çıkıyor karşıma. Evet hatırladım, bir kere daha gelmiştim Bandırma’ya, ne zamandı, kiminleydi hatırlamıyorum ama bir çibörek meselesi kalmış kafamda. Soruyorum “neli?” Peynir-patates... falan diye sayıyor. Lor peynirli ve yanında ayran istiyorum. Dakikasında geliyor. Taze taze, sıcak sıcak. Nefis, kesmiyor. Bir de patatesli götürüyorum. Süper oldu bu. Peki sabah kaçta açıyorsunuz? 7 buçukta börekler hazır diyor. Yaşadık. Yarın kahvaltıda buradayım. Ne tuttu? 9 lira.

Sokak aralarından dolanmaya devam. Ağzı tatlandırmak üzere alınan bir Eti Brovni ve yallah. Güzel yer Bandırma, canlı, kalabalık ve her yerde lokanta, kafe, meyhane..., çoğu içkili yerler. 'Şehir Restaurant' vardı, o gelişimde yemek yemiştik. Taşınmış, yeni yerine bir gidip duruma bakıyorum. Deniz mahsulü ve meze ağırlıklı. 

Canım kahve istiyor. Noir diye bir yer. Şık duruyor. Gençlerle dolu. Bir masaya ilişip doppio espresso’mu (10-) yudumlarken internette de sörfümü yapıyorum. Oteli de var buranın, Bandırma Palas: tek 160-/çift 260-, kahvaltılı. Ehh yani, bizi hayli hayli aşar.

Bandırma'nın ilk kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Çeşitli araştırmalardan, Bandırma'nın MÖ 8. ve 9. yüzyıllar arasında, Kapıdağ yarımadasındaki Kyzikos şehri ile aynı zamanda kurulmuş olabileceği sonucuna varılmıştır.

Bir balıkçı köyü olan ve Kyzikos şehir devletinin limanı olarak da kullanılan Bandırma, o yıllarda "Güvenilir Liman" anlamına gelen Panormos olarak anılıyordu. Çeşitli zamanlarda Frigler, Mysialılar, Traklar ve Perslerin egemenliğinde kalan Bandırma bölgesi, MÖ 334 yılında Makedonya kralı Büyük İskender tarafından fethedilmiş, daha sonraki yıllarda ise Roma ve Bizanslıların eline geçmiştir.

Bandırma'ya Türklerin ilk gelişi ise, Anadolu'da ilk Türk Devletini kuran Kutulmuşoğlu Süleymanbey'in 1076 yılında Kyzikos'la birlikte Aydıncık ve Bandırma'yı fethetmesiyle gerçekleşmiştir. 1106 yılında Selçuklu Sultanı 1. Kılıçarslan'ın vefatı sonrası bölge tekrar Bizans egemenliğine geçmiştir.

Bandırma 13. yüzyılın başlarında Karesi Beyliği'nin himayesi altına girmiş, 1336 yılında Orhan Gazi zamanında Osmanlıların eline geçmiştir.

Meydanda 23 Nisan törenleri için orkestra çalmaya başlamış. Sesi buralara kadar geliyor. İki muhteşem güzel köpeği gezdiren adama yanaşıp soruyorum: “Pitbul mu?”. Başka bir cins ismi söylüyor ama anında unutuyorum. Tekrar da sormaktan utanıyorum. Bunak olduğumu bilmesini istemedim Biraz köpekler, korkanlar falan üzerinden sohbet ediyoruz. Ben de Firu’nun yaptıklarını anlatıp, az ondan öğrendiğimi adama satıyorum.

Tören başladı. Bir dakikalık saygı duruşu sonrası İstiklal Marşı. Bir ağızdan söylemeye başladık. Ben de ikinci bölümümde bazı yerleri bir türlü ezberleyememişimdir. Hafiften mırıldanarak geçiştiriyorum. Arkamdaki ama benden de beter, hem detone hem de sallıyor. Ancak bu durum bir sohbeti başlatıyor. Atatürkçü, CHP’li, haliyle muhalif. Başlıyoruz karşılıklı veriştirmeye. Çok kızgın sıkma başlara, öfkeli. Bandırmayı CHP yönetiyormuş, son seçimi de almış. Güzel bir dostluk sonucu beni evine kalmaya davet ediyor. Nazik davetini geri çevirmek zorundayım. Hem yerleştim hem de yeniden toparlanıp taşınmak uzun hikaye diye teşekkür ediyor ayrılıyoruz. 

Hava çok soğuk burada. Buz gibi bir rüzgar esmekte, dondum. İçime termal üstlüğü giymiştim ama bacaklar açıkta, üşüdüm. Odaya gidip altıma da termali giyiyor üstüme bir de polar yeleği geçiriyorum. Şimdi ısındım, hadi bakalım sıkıysa üşütün beni diyerek tekrar dolanmaya devam için çıkıyorum.

Dıştan iptal gibi görünen bir mekan, hatta yanındaki binaya çöker diye uyarı bile asmışlar, ama çalışan bir lokal, 'Liman Restaurant'. Merakla merdivenleri çıkıyorum. Salaş bir içkili lokanta, ama belli ki eğlenceli bir yer. Dolu ana kısım. Gelin bakın deniliyor ancak şimdi meraklı bir kafayı kapıdan uzatmamak için bakmıyor sadece kartlarını alıp mezelerine bir göz atıyorum.

İçilen bir soda, ilginç görünen mekanın eski elektrik santralinden dönüşmüş kültür merkezi olduğunu öğrenip, kıyıdaki eski Tekel binası şimdiki 'Panderma Port Hotel' odalarına bir göz atıp (tek 140-/çift 250-, O.K.), perşembe gideceğim Biga yolunu öğrenip, aç gözlülük edip 9’da kapanacak misafirhanenin lokantasına yetişmek üzere hafiften kararmaya başlayan Bandırma’nın sokaklarında hızla yürümekteyim. A101’den alınan su+meyveli yoğurtla.

Mezelerden enginar+acılı ezme+gene adını duyup unuttuğum yoğurtlu biberli bir şeyleri hızla mideye indirip, 18 lirayı ödeyip odaya atıyorum kendimi.


Bandırma Eti Maden 0266-7213100/4053 Misafirh.
Bandırma ÖE 0266-7122411

Hollandalı Jonne, Çine gidiyor

Eti Maden Misafirhanesi





Eti Maden Misafirhanesi



Cumhuriyet Meydanı


Haydarçavuş Camisi



Sahil Çiğ Börek Mantı Salonu





Café Noir




Liman Restaurant

Santral Kültür Merkezi


Bandırma by Night


































2. gün (devamı) Bandırma II 





[bisikletle]Türkiye: Pergamon ve Sagalassos 
  

Bandırma–Biga72,88 km

Biga–Yanıklar73,88 km

Yanıklar-Arıklı61,12 km



Ayvalık–Bergama62,30 km

Bergama–İzmir25,10 km

İzmir–Akhisar10,29 km

Akhisar–Gördes60,94 km

Gördes–Demirci54,22 km

Demirci–Selendi32,54 km

Selendi–Alaşehir63,74 km

Alaşehir–Kiraz66,69 km

Kiraz–Tire67,39 km

Tire–Koçarlı64,20 km


Karpuzlu–Milas36,24 km

Milas-Bodrum52,40 km