9 Mayıs 2019, Perşembe / İzmir – (otobüs) Akhisar, 10 km (17. gün)
Konak ÖE’de iyi uyudum. Perdeleri de karatmış, yorganı da çekmiştim. Aslında rüyalar görüyorum ama anlatmadığımdan unutuluyor.
İnsan vücudu günün sonunda yorgun düşerek iç organların ve bünyenin tam anlamıyla zayıflaması sonucu halsizlik ve uyku ile birlikte yarı uyanık şekilde hayaller görür. Bunların tamamının düşüncelerinizle harmanlanması olayıdır rüyalarımız. Daha netbir şeklide ifade edecek olursak gün içinde yaşadıklarınız ana merkeze ulaştığında uyku anında sizler bunu harmanlayarak hayal şeklinde görüyorsunuz. Yapılan araştırmalar görülen rüyaların birçoğunun unutulduğunu ve yalnızcabizleri üzen ya da çok etkileyen hayallerin hatırlandığını ortaya koymuştur.
Odanın balkonundan bakıldığında denize doğru güzel bir manzara var. Otelde iş yok ama manzarada var durumları. Acele etmeden eşyalarımı topluyor 8 buçuğa doğru kahvaltıya iniyorum. Tabakları hazırlamışlar. Biraz ondan biraz bundan. Sigara böreği var değişik olarak. Ekmeksiz çift yumurtayla kahvaltıyı edip eşyaları indirmek, yüklemek ve yola koyulmak. ÖE’den dimdik bir rampayla çıkılıyor. Gözüm yemiyor pedallamaya, itiyorum. Ortasında çakıldın mı düşersin üzerinden. Hani hız alıp gelebilseydim olurdu da...
Bu İzmir işi programı az değiştirdi. Şimdi Akhisar’dan devam edeceğim evdeki hesaba uymak için. Bu nedenle buradan otobüsle Akhisar’a gidip gün şaşmadan bıraktığım yerden devam. Önceden yer ayırtmıştım konaklamak için.
Otogar oldukça uzakta. 40 dakika kadar tutuyor. 10’u az geçe varıyorum. Akhisar Seyahat’ten 20 liraya 10.25 otobüsüne bilet alıyor gelmesini beklemekteyim.
Araç saatinde gelip hemen kalkıyor. Şoför suratsızın teki. Bisiklet konusunda yardımcı olmuyor. Ben de bir sonraki araca binme kararı veriyorum. Nasılsa yarım saatte bir araç var. Yeni gelen Travego. Çok daha iyi oldu. Buna tekeri sökmeden sokabiliyorsun velespiti. Sağa mı sola mı derken sağ tarafa güzelce sabitliyorum. 1 saat 40 dakikalık yolculuk saatinde başlıyor. Kalkışta boş olan araca yoldan binenler, koliler vs. yükleniyor. Otobüs fulluyor.
Hafif bir kestiriyorum bile. Neyse Akhisar otogarında inip bir motorcunun peşine takılıp merkeze vardım. ÖE’de yerim ayrılmıştı. 80 lirayı peşin ödeyip 3 yataklı odaya çıkıyorum. Bisiye de içeride bir yer bulunuyor ki bu konu benim için çok önemli.
Duş, biraz uzanmaca ve üç gibi yemeğe çıkmaca. Resepsiyondan İdris Bey Lale Lokantası’nı öneriyor. Belediyenin yakınında. Geçen gelişimde başka yerde yemiştim. Ama burası daha şık. Üstelik de kadınlar hizmet ediyor. Az az yoğurtlu şakşuka+bakla+dolma+su=17,50.
Ve dolanmaya başlıyorum. İlkin gene müze ziyareti. Artık 65’le giriş her yere. Güzel bir müze. Arkeoloji ve etnografyadan oluşan iki bölüm. Müze yakınındaki Thyateira’da hummalı bir çalışma vardı. Sütunları dikiyorlar. Düşündüğüm gibi yapacaklarsa güzel olacak burası.
Thyateira, Hristiyanlığı kabul eden ilk yedi topluluktan birisini barındırdığı için çeşitli araştırmalarda bu kentte erken dönemlere ait (MS I.-II. yy) bir kilise yapısının varlığı üzerine değişik yorumlar yapılmıştır. Ancak İncil’de sözü edilen bu yedi kilise, birer kilise yapısı-binası olarak düşünülmemelidir. Burada anlatılmak istenen, Hristiyanlığı kabul eden ilk 7 cemaatin bulunduğu, döneminin güçlü ekonomisine sahip, önemli yol güzergahlarında yer alan, kalabalık nüfusa sahip yerleşimlerdir. Bunun ötesinde şüphesiz bu 7 kentte, ilk Hristiyanlık dönemlerinde de ritüeller için ayrılan kamusal birer yapı da olabilir. Ancak bu yapının, MS 379’da tahta çıkan ve MS 391 yılında Hristiyanlığı Roma İmparatorluğu’nun resmi dini yapan I. Theodosius (MS 347-395) zamanında ya da en azından Büyük Konstantin’in (I. Konstantinus) tüm inançlara ve dolayısıyla Hristiyanlığa karşı hoşgörüyü sağlayan MS 313’deki Milano Fermanı sonrası yapılabileceği pek unutulmamalıdır. Bu tarihe kadar ayinler ancak ibadethane gibi kullanılan bazı evlerde ya da evlerin bu amaçla düzenlenen kısımlarında gerçekleştirilmekteydi. Bu verilerden hareketle, Akhisar’da arkeolojik çalışmalarla bulunabilecek en erken tarihli kilise yapısı (binası) MS IV. yüzyıldan daha erken bir tarihten olamaz. Milano Fermanı sonrasındaki süreçte bazı kilise binaları yapıldığı gibi, eskiden kullanılan özellikle “bazilikalar” bu amaçla da kullanılmaya başlanacaktır.
Ve hafızayı tazelemek üzere sokaklara dalıyor, fotolar çekiyor, Yemen Kahvesi'nde bir ballı cevizli pasta eşliğinde iki doppio espresso’yu yudumluyor, interneti kullanarak eş dostla haberleşiyorum.
Sonra biraz fakir mahallerine giderek, ense tıraşı yaptırarak (5-), havanın kararmasına yakın ÖE’ye dönüp biraz bahçesinde soda ile gezi notlarını top sesiyle irkilerek yazmaktayım.
Kaç çeşit cin vardır? TDK’ya göre 4.
1- Dinî inanışa göre duyularla kavranamayan, insanlar gibi irade ve anlama yeteneğine sahip, ilahi emirlere uymakla yükümlü tutulan yaratık... Bazıları cin kelimesini kullanmazlar. Bu hayali şeylerin, adları anılınca belirdiğine ve başa musallat olduğuna inanırlar. Adlarını anmaz da onlardan şifreli bir kodla bahsederlerse cin belasını başlarından savabileceklerini düşünürler. O yüzden cin yerine “üç harfli” derler.
2- İngilizce “jean” kelimesi bize cin olarak geçmiş. Pamuklu, kalın kumaştan giysi veya pantolon. Hani kot pantolon da diyoruz ya (*).
3- Bir de cin; akıllı, zeki, uyanık kimse. Cin gibi adam.
4- Ve de tonikle içilen bir içki aynı zamanda (gin). Buğday, arpa, yulaf vb.nden elde edilen ve ardıçla kokulandırılan bir alkollü içki türü, ardıç rakısı.
En çarpanı hangisi acaba?
(*) Kot İsminin Tarihçesi: Blucin kültürünü Türkiye’ye getiren ve ona ismini veren girişimci; Muhteşem Kot. 40’lı yılların sonunda Fransa’dayken işçi ve köylüye giydirecek ucuz ve dayanıklı malzeme arayışına giren Muhteşem Kot’un dikkatini blucin çeker. 1960’larda blucin pantolonlar işçi ve köylü kesim arasında oldukça popüler olur ve KOT adında markalaşır. Ancak Özal döneminde satışları düşen marka 1992 yılında üretimi durdurmak zorunda kalır.
Diğer bir iddia ise blucin kumaşının ilk olarak Türkiye’de üretildiği; yani blucinin anavatanının aslında Türkiye olduğu…
Prof. Dr. Halil İnalcık’a göre bilinenin aksine blucin kumaşının anavatanı ABD değil Türkiye. İnalcık’ın söylediklerine göre 15 ve 17. yüzyıllar arasında Denizli ve Akhisar bölgesinde yetiştirilen pamuklar sonrasında Hindistan’dan gelen mavi boya ile boyanmaya başlandı. Daha sonra İzmir’e getirilen bu mavi malzeme yani denim ilk olarak Fransa-Marsilya’ya ihraç edildi. Buradan İspanyollar kumaşı Amerika’daki kolonilere götürür ve Afrikalı kölelere giydirir. Amerika ise bunu bir sanayiye dönüştürüp blucin yani bizim deyişimizle kotun üzerine yatar.
İzmir - Akhisar
Tur tarihi: 9 Mayıs 2019
Kat edilen mesafe: 10,29 km.
Ortalama hız: 12,9 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 47 dk., dışarıda geçen süre 3 sa 35 dk.
En yüksek sıcaklık 27 ˚C, en düşük 19 ˚C, ortalama 20,7 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 124 m, kaybı (iniş) 83 m.
En düşük irtifa 10 m, en yüksek 105 m.
Garmin yol bilgileri İzmir-Akhisar
Relive yol bilgileri İzmir-Akhisar
Akhisar ÖE 0236-4142411
Otelde iş yok ama manzarada var durumları....
|
09.05
|
ÖE’den dimdik bir rampayla çıkılıyor. Gözüm yemiyor pedallamaya,
itiyorum. Ortasında çakıldın mı düşersin üzerinden...
|
Akhisar Seyahat
|
Akhisar ÖE
|
Thyateira’da hummalı bir çalışma vardı. Sütunlar dikiyor...
|
Lale Lokantası
|
İşte bisiklet budur; çubuk fren, vitessiz, 26 jant, çelik kadro ve bagaj
|
Geç Neolitik-Kalkolitik İlk Tunç Çağ Buluntuları;
Çizgi desenli vazolar (MÖ 3000-2000)
|
Kase (MÖ 6000-5000) / Vazo (MÖ 6000-5000)
|
Çizgi desenli vazolar (MÖ 3000-2000) / Vazo (MÖ 6000-5000)
|
Megara Kaseleri (MÖ 3.-2. yy) / Matara (MS 3.-4. yy)
|
Hayvan biçiminde figürin ve oyuncaklar (MÖ 1. yy-MS 2. yy)
/ Çift Kandil (MS 2. yy)
|
Buhurdanlık, tunç (MS 5.-7. yy)
/ Erkek Kabartması (MÖ erken 5. yy),
Gökçeler Köyü, Akhisar
|
Koç figürü, altın (MÖ 5. yy başı)
|
Cam buluntular, Küçük unguentariumlar (MS 1.-2. yy)
|
Sultan Abdülmecid’in beraatı,
|
Sultan Abdülmecid’in kullandığı teneke kutular J
Yok daha neler...
|
Yemen Kahvesi’nde bir ballı cevizli pasta eşliğinde iki doppio
espresso’yu yudumluyor, interneti kullanarak
eş dostla haberleşiyorum...
|
Atlar halen kullanılmakta...
|
... bir değil iki görüyorum
|
Lale Lokantası
|
[bisikletle]Türkiye: Pergamon ve Sagalassos
İlginizi çekebilir [bisikletle]Türkiye: Marmara (Toluklar–Bayramiç)