7 Mayıs 2019, Salı / Bergama II (15. gün)
Gece serin oldu, olacağını da biliyordum, o nedenle termalleri giyip yatmıştım. Ancak pikenin hafifliği derin uykuya engel oldu. İnsan üzerinde bir ağırlık istiyor, uykuya geçmek için.
Bergama’daki ikinci günüm, aceleye gerek yok. Ancak bugün Akropol ve Askylepion gezilecek-görülecek. Çok da zaman kaybetme. Hava pek bir nane. Yağış gösteriyordu. Sanırım uzun kolluyu giyeceğim. Kahvaltı salonu bir alt katta. Kimsecikler yok. Herhalde herkes erkenci. Kendime bir tabak hazırlıyor, aydınlık bölümde bir masaya kuruluyorum.
Gün için gerekenleri askılı çantaya koyup resepsiyonda bugünün de parasını ödeyip tam çıkmaya hazırlanırken yağmur indiriyor, güzelce. Böylecene bu gezide şemsiye de taşımak gerektiğini öğrenmiş bulunuyorum. Nedense hiç aklıma gelmedi, veya panço gibi bir yağmurluk da olur(du).
Ne’dcez diye düşünürken resepsiyondaki bey kırtasiyede satılan şemsiyeleri öneriyor. Ve yakındaki kırtasiyeye hızla gidip 15 liraya plastik saydamlardan bir tane alıp yola koyuluyorum. Kafamı koruyor ama çapı dar olduğundan her tarafımı koruyamıyor. Boş ver diyorum, zaten yollardan ayakların ıslanıyor, en azından kafan kuru. İdare et abi.
Bergama Müzesi, 30 Ekim 1936 tarihinde açılmıştır ve Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk “Arkeolojik Kazı Müzesi” olma özelliğindedir. Müze binası, Zeus Sunağı planı dikkate alınarak hazırlanmıştır. 1979 yılında etnografya bölümü eklenen müzede sergilenen Erken Tunç Dönemi’nden Bizans Dönemi’ne kadar değişik dönemlere ait arkeolojik eserlerin çoğu Bergama ve çevresinde yapılan kazılardan çıkmıştır. Civardaki antik yerleşimlerden çıkan buluntular içinde Pergamon heykeltıraşlık ekolüne ait örnekler, Pitane ve Gryneion’dan gelen Arkaik Dönem buluntuları, Myrina terracottaları dikkat çekmektedir. Etnografya salonunda bölgeye ait dünyaca ünlü Bergama halı ve kilimleri (Yuntdağ, Yağcıbedir, Kozak Bergama dokumaları), kumaş dokuma örnekleri, el emeği işlemeler sergilenmektedir.
Müzede Helenistik Dönem ile Roma ve Bizans dönemlerine ait mermer mimari eserler, kadın ve erkek heykelleri, Myrina terracottaları, Zeus Sunağı’nın maketi, Berlin’deki orijinal yapının fotoğraflarıyla canlandırılmış hâli, Demeter Kutsal Alanı’nın maketi, Akropol, Asklepion, Kızıl Avlu (Serapeion) ve Musalla Mezarlığı alanında yapılan kazılardan bulunan eserler sergilenmektedir.
İç mekân sergilemesinin yanı sıra müzenin iç avlu ve bahçesinde de çeşitli kültür dönemlerine ait taş eserler sergilenmektedir.
Müzeye 65’le giriş yapıyorum. Güzel bir mekan, küçük ama zengin. Arkeoloji ve etnografyadan oluşmuş. Bir iki vitrinin ışıkları yanmıyordu ancak. Bu kadar önemli bir müze için kabul edilir gibi değil! Müdüriyete bildiriyorum çıkışta. Maraş’ta duyduğum aynı mazereti söylüyor: Elektrik tertibatı eski, ampuller patlıyor... Ehh, her yerde aynı sorun varsa buna çözüm bulunmalı. Yani... yani...
Hava değişken, açıyor-kapıyor-esiyor-yakıyor... Bir ceketi giyiyorum bir çıkartıyorum. Teleferik noktasına doğru yürüyüşteyim. Dün eski evlerden ayrıldığım bölgeye geldim. Aynı bakkaldan dünden kalan son sodayı (125 krş) alıyor kalkış istasyonuna doğru ilerlemekteyim... Binası göründü bile. Asansör yardımıyla hareket bölgesine gelip (girmeden bilet almak gerekirmiş) nakit veriyor (35-), dönüşte bileti almak üzere gelen kabinlerden birine atlıyorum. 300 metreye yükseleceğim. Pek teleferik binmişliğim fazla olmadığından az heyecan yapıyor havada sallanmak. Ancak yükseldikçe manzara keyifleniyor. Fotolar çekiyorum, biraz dikkatim dağılıyor. Şimdi keşke daha uzun sürse düşüncesindeyim...
Akropol’e de 65’le giriş yapmak bana 30 lira kazandırıyor. Ve yavaş yavaş tahtalı yoldan muhteşem bir mekana doğru ilerlemekteyim. Sol tarafta çekik gözlülerden oluşmuş kalabalık bir grup yürümekte. Rehberin dili cırtlak çıkıyor, buraya kadar gelmekte.
Kale anlamına gelen Bergama’da şehrin ilk yerleşim yeri Akropol’dür. Bergama krallarının sarayları, tiyatro, kutsal alanlar, tapınaklar, agora, gymnasion, heroon ve diğer Roma Dönemi kalıntıları bu görkemli tepe üzerindedir.
Akropol
|
Bolca foto çekip dostlara yolluyorum. Çok güzel bir antik kent burası. En görkemli yapılardan biri, baş döndüren yüksekliğiyle Traian Tapınağı, üç tarafı galerilerle çevrili. Kendinizi böyle bir yerde, MÖ 2’nci yüzyılda hayal etsenize. Bu güzelliğin ve muhteşemliğin karşında ne hissederdiniz?
Tiyatrosu dünyanın en dik olanı(ymış). Yaklaşık 70 derece. 10.000 kişilik, 80 sıralı seyir bölümünün en üst sırası ile orkestra arasında 36 m kot farkı olduğu yazılı. Koca bir bina demek bu.
Pergamon Antik kentinde Zeus sunağı henüz
Almanya'ya götürülmeden önce, 1895
|
Yakınındaki gölet, Kozak yaylasına giden yol, tapınağın altındaki kemerler ve Zeus Altarı. Sökülüp Berlin’e kaçırılan. Bugün yerinde 3 dev ağaç bulunuyor.... Ancaaak, olay tam da böyle değil. Giden parçalar var, ama geri kalanı canlandırma, veya reprodüksiyon. Yani Berlin’de görülenlerin tamamı orijinal değil. O dönemlerde reprodüksiyonlar aslına çok benzer yapılırmış. O nedenleuzman olmayan biri için arkeolojik bulgularla kuramsal eklemeler arasındaki farkı tespit etmek zor.(Berlin Müzesinde Pergamon Sunağı rekonstrüksiyonunun nasıl olacağı üzerine 1880-1930 yılları arasında yapılan tartışmalar, “sahicilik” kelimesinin zaman içinde değişimine ve bu değişimin arkeolojik ve tarihsel koruma anlayışını nasıl dönüştürdüğüne ışık tutar.) Bugün artık malzeme/renk ile repro olduğu net belli ediliyor. Bu konu çok uzun, ayrıntılı okumak isterseniz Berlin’in Pergamon Müzesi.
Berlin Pergamon Müzesi
|
Dönüş geldiğim yoldan, teleferik sonrası Kızıl Avlu’ya kadar aynı yol. Sırada Asklepion var. Ona da dik bir yokuştan tırmanmak gerekiyormuş. Sabahtan beri yürüyorum, buraya bir taksi ile 10 liraya çıkıyorum (Hükümet Önü Taksi). Gerçi çok uzak değilmiş, veya arabayla kolay oldu. Kim bilir?
Asklepion: MÖ 4. yüzyılda inşa edilmiş olan Bergama’daki Asklepion Tapınağı, Eski Çağ’da Epidaurus ve Kos’taki örnekleriyle eş değer öneme sahip bir tedavi merkezi olarak hizmet vermiş olup Sağlık Tanrısı Asklepios’a adanmıştır. Asklepios Kutsal Alanı, galerili avlusu, 3.500 kişilik tiyatro yapısı, İmparator Hadrianus’a ait kült salonu, kütüphanesi, yuvarlak planlı Asklepios Tapınağı ile Roma Dönemi’nde oldukça önemli bir sağlık merkezi olmuştur. Güney kesiminde Helenistik Dönem’den kalma üç küçük tapınak ile uyku odaları, kutsal kaynak ve havuzlar bulunur. Döneminde, “ölümün girmesinin yasak olduğu yer” olarak ünü tüm dünyaya yayılmıştır.
Asklepion Kutsal Alanı, Hristiyanlık dönemine kadar önemini korumuştur. Kutsal kaynak yanında burada tedavi gören hastaların soğuk ve sıcak havadan korunmasını sağlamak amacıyla uzun bir yer altı tüneli yapılmıştır.
Hipokrat’tan sonra Antik Çağ’ın en önemli hekimi ve eczacısı olan Galenos, Pergamonludur. İlk eğitimini Pergamon Asklepieionu’nda alan Galenos, İskenderiye’de eğitimini tamamlayarak Roma İmparatorluğu’nun saray hekimi olmuş; 4 yıl boyunca mesleğini kendi memleketi Pergamon’da icra etmiştir.
65’le giriş yapıp gene bir 30 lira kâra geçiyorum. Burası da çok etkileyici. Asklepion Antik Yunan’daki şifa tanrısının ismi. Tıp/Hekimlik simgesi olan asaya dolanmış yılan ilk burada kullanılmaya başlanmış. Yılanın neden tıbbın sembolü olduğuna dair birçok açıklama var. En akla yatanlarından bir tanesi o dönemde insanlarda yılan zehrinin tedavi amaçlı kullanılması. Farmakoloji kelimesi de zaten Yunanca, ilaç/zehir anlamına gelen ‘Pharmakon’dan türemiş.
Sütunlu cadde boyunca ilerleyip odeon, tiyatro, havuz, kemerler, sütunlar, dehlizler, telkin ve fizyoterapi tekniğinin uygulandığı uyku odalarının olduğu, açlık-susuzluk kürlerinin, şifalı otlar, yağlar ve sularla tedavilerin yapıldığı ve çamur banyolarının bulunduğu bir kaplıca ve dinlenme merkezi olarak burasını düşünebilirsiniz. Asklepion dünyada; – ilk psikoterapi yapan, – ilk tedavi amaçlı uyuşturucu (anastesi niyetine) ve psikedelik madde kullanan, – ve ilk kamu sağlığı politikaları üreten kurum olarak da tarihe geçmiştir.
Hep yaptığım gibi kendimi o dönemde burada hayal ediyorum. İnsanlar, 2 bin sene sonra birilerinin gelip onların yaşadığı mekanları-toprakları gezip göreceklerini düşünmüşler midir? Aynı soru bizim için de geçerli.... Yaşam yaşandığında öylesine akıp gidiyor ki. 2 bin sene sonra neler olabileceğini bil(e)meden, düşün(e)meden... Belki tam şurada oturan, tedavi gören biri vardı. Belki ağrısı vardı ve hiç de mutlu değildi. Belki kurtulmak istiyordu derdinden, ölmeyi düşünüyordu. Her şey bir film şeridi gibi saklanabilse, istediğinde oynatabilsen, istediğin bölümleri...
Taksiyle geldiğim yolu yürüyerek iniyorum. Sırada yemek işi var. Saat 3’e gelmekte. Bergama Sofrası’nı tercih ediyorum. Neden mi? 2010 yılında Firu’yla buradan geçerken orada yemiş, çok memnun kalmıştık. Kendime çığırtma+az yoğurt+tek dolma ısmarlıyorum. Yanına ikram salata da geliyor. Hepsi çok lezzetli. Ardından trileçe ve çay. 34 lira tutuyor tamamı.
Hafızamı tazelemek için gezi notlarıma bir göz atıyorum, Akbaş-Bergama. 2010 yılında aşçı Mustafa Bey ile tanışmıştık. Bize kalacak yeri o önermiş, belediye parkında çadır kurmuştuk. Bugün de aşçı kendisi. Ve lokantanın da sahibi olmuş. Ne güzel bir sürpriz. Kendisine hatırlatmaya çalışıyorum 8 sene öncesini ama pek çıkartamıyor. Önemli değil. Biz bugün yeniden tanışıyoruz. Siyaset konuşuyoruz. Haliyle iptal edilen İstanbul seçimleri. Kimsenin aklına yatmıyor bu karar. Aynı zarftan çıkan 4 seçim sonucu ve sadece İBB seçimi iptal. Kargaların kahkahası ortalığı çınlatmakta.
Sokak aralarında dolanıyor, Ulucami’yi geziyor, yolda Özge Hanıma gene bisiklet üzerinde rastlıyor, Arasta Çınaraltı Kahve’de dünkünün aynısı bir sade (4-) içiyor, Salebçioğlu Helvacılık’tan 300 gr fıstıklı alıyor (10-), bir otobüse binip 3 buçuk liraya ÖE’ye gelip Tanju’yla yapılan tel konuşması sonrası yakındaki Maltepe Tümülüs’ünü görmeye gidiyorum.
Çocuklar girmesin diye girişi kapatılmış. Etraf da bir çöplük haline gelmiş. Burada bir ikincisi daha var, ancak o da sadece bir tepe olarak görünüyor. Merkeze doğru yürürken nohut böreğinden (Yonca Yufka&Börek) küçük bir parça tadıyorum. Lezzetli. Kilosu 25 liraymış. Burada daha uzun kalıp bunların tamamını yemek de var(mış) J
Tüm gün şemsiyeyi taşıdım. Şimdi gene atıştırıyor. Yanımda olması işime yarıyor. Açıyor yoluma devam ediyor. Bir çay eşliğinde oturduğum kahvede biraz günün haberlerine göz atıyor arkadaşlarla 23 Haziran’ı konuşuyoruz. Değil tatile gitmek ölmeye bile hakkın yok!
Gün hafiften sonlanmaya yaklaşmakta. Bir saat sonra iftar olacak. Dönüş yolumda BerMK’ya uğrayıp (Bergama Kültür Merkezi) dikkatimi çeken Hancı Ev Yemekleri lokantasında bir porsiyon yaprak sarma yiyorum (10-). Hem lezzetli(ydi), fazla tuzlu değil, hem de makul fiyatta. Mekan da sade-personel de genç. Tavsiye olunur.
Yarının hazırlığını yapmam lazım. Soma’ya devam edeceğim.
Gladyatör Kabartması, Roma Dönemi, Bazilika (Kızı Avlu)
/ Masa Yağı, Bizans Dönemi (Bergama) - Bergama Müzesi
|
Bergama Akropolü Kazısı Buluntuları
/ Erken Tunç Çağı (MÖ 3200-1900)
|
Myrina Figürinleri
|
Nymphe Heykeli, Yortanlı Kurtarma Kazısı, Roma Dö. (MS 2. yy)
/ Nike Heykeli (Akroter), Roma Dö. (MS 2. yy) Asklepion
|
Medusa Mozaiği, Pergamon (Aşağı Şehir), Roma Dö. (MS 3. yy)
|
Çepni Gelini / Türkmen Gelini
|
İç avlu
|
Bahçede çeşitli kültür dönemlerine ait taş eserler
|
Ebu’l Fettah Kızı Hafza, 1757
|
Buradan da bir gözlük beğenemezseniz...
|
Uzaklarda Akropol
|
Teleferik istasyonuna doğru ilerlemekteyim...
Binası göründü bile...
|
Pek teleferik binmişliğim fazla olmadığından
az heyecan yapıyor havada sallanmak....
|
Ancak yükseldikçe manzara keyifleniyor...
|
Traianeum, Galeriler. Akropol
|
Traian Tapınağı, Akropol
|
Kozak yaylasına giden yol
|
Kestel Barajı
|
Traian Kutsal Alanı Altındaki Yapılar
|
Tapınağın destekleyici temelleri
|
Dönüş geldiğim yoldan, teleferik sonrası Kızıl Avlu’ya
kadar aynı yol. Sırada Asklepion var...
|
Güney Galeri, Asklepion arazisinin güneye doğru eğimli
olmasından dolayı, sütunları desteklemek için iki nefli olarak
inşa edilmiş ve üzerin tonoz ile örtülüdür...
|
Helenistik ve Batı Galerinin ise henüz tamamı kazılmamış. Burada
yine uyku odaları ve Gymnasium olduğu tahmin edilmekte…
|
Bergama Sofrası
|
Selçuklu Minaresi (Güdük Minare), 14.-15. yy
|
Parmaklı Mescit, 1600
|
Ulucami |
Ulucami içi |
Ulucami |
Salebçioğlu Helvacılık
|
Bol şerbetli Ramazan Tatlısı
|
Arasta Çınaraltı Kahve
|
Yüreğin kabarmış…
|
Hancı Ev Yemekleri |
[bisikletle]Türkiye: Pergamon ve Sagalassos