5 Mayıs 2019, Pazar / Ayvalık III (13. gün)
Arkadaşlar uyanmadan kalkıp salonda biraz PC’ye bakıyor, notlarımı alıyorum. Çameli Fethiye’den 85 km, üstelik sırf tırmanış. Acaba orta noktasında kalacak yer bulabilir miyim? Yolu ikiye bölsem.
Kahvaltımızı yaptıktan sonra Ayazma tarafına Macaron denilen mahalleye yürüyoruz. Köpekler de peşimizden. Güzel bir mekan burası; Macaron Konağı,100 yıldan daha eski bir taş konak, 9 odalı bir butik otel. Fırından (Artizan Bakkal) giriş yapıp arka bahçesinde kahvaltı eden insanların arasında boş bir masaya ilişip kahve ısmarlıyoruz. Fındık da birazdan sessizce bahçeye yanımıza ilişiyor. Evde hırlayan köpek burada bana sesini çıkartmıyor-sevdiriyor kendini.
Macaron adına gelince; Ayvalık’ta bu bölgenin adı Macaron, merak edip anlamını araştırınca Latince Marjoram kelimesinden geldiğini, Türkçe karşılığının Mercanköşk olduğunu öğrendim. Bu mahallede bir zamanlar çok yetiştirildiğinden,Mercanköşk bölgeye de adını vermiş. Ayrıca Girit Mübadilleri tarafından bu bitkiye (kahveye de konulduğu için) ‘Kahve kokusu’ da denilirmiş.
Hemen yakında olan dar sokaklarla çevrili ayazmaya gidiyoruz. Restorasyon görmüş, güzelce ortaya çıkmış. Mum diken olmuş, şifalı sudan içile biliniyor. Fotolar alıyorum. Neo-klasik üslupla ve Ayvalık’a özgü yöresel malzeme olan Sarımsak taşı kullanarak inşa edilen ayazmanın girişindeki dört adet sütunun başlıkları Korint tipi. Üstte ise üçgen alınlık yer almakta. Yunan tapınaklarını hatırlatıyor.
Tarihçesine baktığımızda adı Panagia Phaneromeni Hagiasma. Panagia “Meryem Ana”, Phaneromeni ise “göklerden gelen” anlamında (imiş). Hagiasma; hagias (kutsal), ma (su) kelimelerinden türetilip Türkçeye “ayazma” olarak geçmiş, yani kutsal su. Ve bu suyu içen kişiye şifa verdiği, arzularının gerçekleştiğine inanılıyor.
1851 yılında Ayvalıklı Evaggelini isimli 16 yaşlarında bir kız çocuğunun görmüş olduğu rüya sonucu burası kazılıyor ve 1852 yılında Meryem Ana’nın ikonası ve kutsal su bulunup önce küçük daha sonra 1890 yılında buraya büyük bir ayazma inşa ediliyor. Ve 1922 yılına kadar Ortodoksların dini yaşantılarında egemen oluyor. Bölgenin tümüyle Türklerin eline geçmesiyle etkinliğini yitiriyor. Neredeyse yıkılacak duruma geldiğinde restorasyon için gerekli maddi destek 2016 senesinde başlatılıp bugünlere gelmiş.
Otoparktan alınan arabayla Rumların geçmişte Kokuluada (Moshinos) dedikleri Cunda’ya gidiyoruz. İlkin Sevim ve Necdet Kent Kitaplığı’nın olduğu mekana, Aşıklar Tepesi’ne. Adanın her iki yakasını panoramik olarak görülebileceğiniz eşsiz bir seyir noktası burası. Kalabalık var. Ama arka taraf daha sakin. Herkes diğer tarafta toplanmış. Tarihçesi ise şöyle: Ortaçağ hisarı şeklindeki manastır ve kilise, Edremitli iki keşiş tarafından, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinden kısa bir süre sonra kurulur ve Aziz Yahya’ya (St. John, St. Yuhanna) atfedilir. Devrinde önemli azizleri, patrikleri ve keşişleri barındırır. 1835 yılından itibaren burada bulunan kitaplık zenginleşmeye başlar. Dini kitapların yanı sıra 17. ve 18. yüzyılın kilise hukuku hakkındaki yayınları ile de ünlenir. O dönemlerden beri ayakta kalabilen değirmen ve kilise bugün Sevim ve Necdet Kent Kitaplığı olarak yaşamını sürdürmekte.
Ayrılırken otobüs dolusu insanların kütüphaneye doğru yürümekte olduğunu görüyoruz. Bizler ise deniz kıyısına, meşhur Taş Kahve’nin olduğu yere yakın park ediyor, kıyı boyunca yürüdükten sonra Rahmi Koç’un kiliseden devşirme müzesine giriş yapıyoruz, 3 liraya. Mekan güzel, sergilenenler Sütlüce’deki müzeden artanlar sanki. Gemi, tren maketleri, buharlı modeller, arabalar, motosikletler, gemi motorları, fotoğraf makineleri, tahta oyuncaklar, bebek arabaları... gibisinden, geçmişten günümüze tüm dönemlere ait endüstri ve mühendislikle ilgili objelerden oluşuyor.
Müze olmadan önce burası Rum Ortodoks cemaati tarafından, 1873 yılında, eski temelleri üzerine inşa edilen Metropol Kilisesi. Taksiyarhisolarak adlandırılan koruyucu baş melekler, Cebrail ve Mikhail’e atfedilmiş. Tek kubbeli, bazilika tipinde, dikdörtgen planlı olan kilise, döneminde yaygın olarak kullanılan Neo Klasik mimari üslubunda. İç mekanı ise kireç harçlı sıva ve alçı ile kaplı. Dini figür tasvirleri, bitkisel ve geometrik motiflerle bezeli.
Kilise 1927-28 yıllarında minaresiz bir camiye çevriliyor, ikonostas (çeşitli aziz/azizelerin ikonlarının yer aldığı kısım) sökülüp tasvirlerin üstü boyanıyor. 1944 depreminde hasar gören bina terk edilip bakımsız kalıyor, yıpranıyor. Restorasyona alınıp 2014 yılında Ayvalık Rahmi M. Koç Müzesi olarak hizmete açılmış.
Hafiften bir yağmur düşüyor. Bugün yok deniliyordu ama var mıymış? Umarım yarın olmaz, yola çıkacağım da. Şimdi yağmurlukları hazır etmek istemiyorum.
Armutçuk’da bugün pazar varmış. Oraya da bir uğrayalım istiyoruz. Sebzeler-meyveler ve bir zeytinci var ki böylesine çeşidi daha önce bir arada görmemiştim. Aklım gözüm kalıyor. Ahh İstanbul’da olsaydı J
Eski adı Yeniçarohori olan ve mübadele öncesinde Rumların, daha sonra da Boşnakların yerleştiği Küçükköy’de bir panayır olduğunu söylüyor Ruhat. Bugün de Hıdrellez kutlanıyormuş. Bundan güzel eğlence mi olur? Hemen gidiyoruz.
Burası tarihi evlerin dönüştürüldüğü; sanat atölyeleri, resim galerileri, tasarım butikleri, restoranlar, caz mekanları ile butik otellerin çokça olduğu bir yer. Oldukça kalabalık. Sanatçılar dükkanlarda hediyelik eşyalarını satışa çıkarmışlar. Bir de Kent Müzesi var. Buranın, bölgenin tarihini anlatan. Dolanıyoruz, dükkanlara giriyor, tablolara bakıyor..., pek özgün işler gözümüze ilişmiyor. Ama kalabalık ortalık. Yemek yiyenler, kahvelerde çay içenler, dolananlar...
Yol boyunca (Çamlık yolu oluyor) çok güzel evler gördüm. Bazıları deniz kıyısında. Gerçekten böylesine bir ev isterdim. Sahibi çok şanslı. Belki arkalarından geçen yolun gürültüsü keyiflerini kaçırmıştır ancak önü muhteşem bir manzaraya bakıyor.
Yolumuz bizi Şeytan Sofrası denilen yere getiriyor. Ayvalık ilçe merkezinin 8 km güneyindeki büyük kayalık tepelerin üzerinde. Şeytanın ayak izinin bulunduğuna inanılan, halkın madeni para atarak dilek dilediği eski bir lav birikintisi. Park için 7,5 kesiyorlar. Bir yere oturalım, neresi? Şurası; ‘Sofra’. Ama durumu pek bir “alla Turca”. Çaylar 5 lira, etrafa tahta setler yapmışlar. Ruhat buranın yazın taştığını, milletin güneş batırmaya geldiğini söylüyor. Evet yani Ayvalık, adalar, Midilli vs. ayaklarının altında.
Dönüşte Çamlık’ta yenilen dondurma çok lezzetli, topu 4 liradan 2’şer top alıyoruz adam başı. Buranın dışında dondurma yemem diyor Ruhat. Vallahi haklı. Çamlık Dondurmacısı yemyeşil ağaçlar arasında bir yer. Yol üstünde, görmemek mümkün değil. 1980’den beri hizmet vermekteymiş.
Merkezde ekmek arayışındayız. Pazar nedeniyle bazı dükkanlar kapalı. Geç kaldık diyor Ruhat. Neyse suratsızın birinde bulduğumuzla eve dönüyoruz. Akşam Şehir Kulübü Restaurant’ta yemeğe gideceğiz. Yörük Mehmet’in Yeri diye de anılıyor. Ayvalık rıhtımında, Belediye binasının hemen arkasında, denize doğru uzanan Şehir Kulübü tesisinin lokantasını, daha önceleri Osmanlı Mutfağı’yla bilinen Balıkesirli Kurt ailesi 2008’den beri işletiyor. Gündüzleri tencere ve et yemeklerinden oluşan zengin menüsüyle müdavimlerini doyuran mekân, akşam Ayvalık’ın en geniş kapasiteli meyhanesine dönüşüyor denilmekte.
Şehir Kulübü’nün manzarasına da diyecek yok. Cunda adası ve Hakkıbey yarımadasının arasından Midilli gülümsüyor. Mezeler güzel de gereksiz ekmek yediriyor bana. Balık lokantasında da başka bir şey bulamıyorum. Ama deniz fasulyesini ilk tadıyorum, lezzetli. 9 gibi lokantadan ayrılıyoruz. Köpekler bizi beklemişler, gördüklerinde sevinçten Ömer’in Ruhat’ın üzerine atlıyorlar.
Tarihte Bugün: 5 Mayıs 1921; Parisli ünlü modacı Coco Chanel, Dünyanın en ünlü parfümlerinden biri olan Chanel No. 5'i piyasaya verdi.
Gabrielle "Coco" Bonheur Chanel (19.08.1883, Saumur, Fransa – 10.01.1971, Paris, Fransa), Fransız moda tasarımcısı, Chanel markasının kurucusu. İsmi "Time: Yüzyılın En Önemli 100 Kişisi" listesinde de gecen tek moda tasarımcısıdır.
Chanel sadece dünya kadınlarını değil Türk askerlerini de giydirdi. 1930’lu yıllarda Atatürk, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin üniformalarını Coco Chanel’e tasarlattı. Türk ordusu 1980’lere dek onun imzasını taşıyan üniformalar giydi. TSK kıyafetlerinin son tasarımını yapan Arzu Kaprol de kıyafetlerde beğendiği ve değiştirmek istemediği kısımların hep Chanel tarafından tasarlananlar olduğunu söylemişti.
Tarihin destansı moda savaşları:
Coco Chanel - Hugo Boss / Türk ve Alman generalleri tarafından giyildi |
Modacıların askeri üniforma tasarlamalarına bir diğer örnek ise, Hugo Boss’un Hitler için Alman askerlerinin üniformalarını tasarlamış olması.
Otoparktan Ruhat&Ömer Evi’ne bakış
|
Neo-klasik üslupla ve Ayvalık’a özgü yöresel malzeme olan Sarımsak taşı kullanarak inşa edilen ayazmanın girişindeki dört adet sütunun başlıkları Korint tipi |
Üstte ise üçgen alınlık yer almakta. Yunan tapınaklarını hatırlatıyor |
Aşıklar Tepesi’nden bakış
|
Cunda
|
Metropol Kilisesi, bugün Rahmi M. Koç Müzesi
|
Müze olmadan önce burası Rum Ortodoks cemaati tarafından, 1873
yılında, eski temelleri üzerine inşa edilen Metropol Kilisesi
|
Sergilenenler gemi, tren maketleri, buharlı modeller, arabalar,...
|
... motosikletler, gemi motorları, fotoğraf makineleri, tahta oyuncaklar, bebek arabaları... gibisinden,... |
... geçmişten günümüze tüm dönemlere ait endüstri ve mühendislikle ilgili objelerden oluşuyor |
Eski adı Yeniçarohori olan ve mübadele öncesinde Rumların, daha
sonra da Boşnakların yerleştiği Küçükköy’de bugün panayır var
|
Burası tarihi evlerin dönüştürüldüğü; sanat atölyeleri, resim galerileri,... |
... tasarım butikleri, restoranlar, caz mekanları ile
butik otellerin çokça olduğu bir yer
|
Şeytan Sofrası’ndan bakış
|
[bisikletle]Türkiye: Pergamon ve Sagalassos
İlginizi çekebilir [bisikletle]Türkiye: Çoruh Nehri Boyunca (Yusufeli–İspir)