18 Mayıs 2019

[bisikletle]Türkiye: Pergamon ve Sagalassos (Tire II)

16 Mayıs 2019, Perşembe / Tire II (24. gün)

Kesintisiz bir uyku çektim. Uyanışım 7. Bugün ikinci günüm olacak Tire’de. Kalkmakta acelem yok. 8.20 gibi kahvaltıya iniyorum. Fazla bir şey bulunmuyor, yani zayıf bir ikram.

Dün fren balatalarını değiştirmek için aradığım bisikletçilerden Mehmet Beye (Bianchi&Çelik Motor Servisi) gideceğim. Yanımdaki yedek balataları alıp 9’u geçe yola çıkıyorum. Fazla uzak değil ama burnumun dibi de sayılmaz. Yüksüz bisiklet ne komik oluyor, alışınca yüklere. Sanki altımdan devrilecek gibi dengesi.

Ustamın elinde XTC marka balata var. Benimkine uyar mı? Dün akşam araştırmıştım, uyduğunu söylüyordu site. Ancak üzerinde yazan kodlar farklı. Resimleri aynı ama. Accell Bisikleti arayıp (burası Bianchi servis çünkü) aynı olduğunu, eski yeni resim farklılığından kaynaklandığını öğrenmemle işleme başlıyoruz. Eskiler sökülüp yenileri takılıyor. Arkalar bir hayli aşınmış. Bu şekilde devam etmek istemezdim. Balatalar 75 lira, Shimano’dan pahalı, %50 kadar. Ama yanımdakileri de taktırmadım, hem ustanın para kazanmasını istedim, hem de biri sipariş etmiş sonra gelmemiş, elinden çıkarttım... Katkımız olsun değil mi? Burası babadan geçme bir iş yeri. Mehmet Bey Meslek Okulu mezunu. Küçük yaştan beri bu işin içinde. Samimi dost bir kişiliği var. Sakin bir insan. Titizlikle işini yaptı. Bir hatıra fotoğrafı sonrası ayrılıyorum.

Yeni balatalarla ÖE’ye dönüp, bir de zinciri yağladıktan sonra, velespiti gene depoya bıraktım. Odaya tesisatçı girmek istiyormuş, izin istiyorlardı, ona da anahtarı verip şehir turuna çıkıyorum.

İlkin yakındaki, erken Cumhuriyet Dönemi’ne tarihlenen, bir önceki belediye hizmet binasının restore edilmesiyle kazanılmış Kent Müzesi. Çok güzel düzenlenmiş. Hatta canlı mankenler, yani bizzat insanlar bazı meslekleri icra ediyorlar. Kimi eşyaların benzerlerinin annem-babam-babaannemden bize de kaldığını görmek bir hayli keyiflendiriyor insanı. 

Yürüyorum gölgelerden, hava sıcak, Necip Paşa Kütüphanesine. Tire’nin bir başka caddesinden. Geldiğim yer dün Ege Bisiklet’i ararken ki İbn-İ Melek  Türbesi’nin yanında. Ancak kütüphane 14-16 saatleri arasında açıkmış. Yani tekrar gelinecek. Ben de Arkeoloji Müzesi’ne devam ediyorum. II. Murat’ın kumandanlarından Halil Yahşibey’in yaptırdığı Yahşibey Zaviyesi (Tekkesi) içinde 1935 yılında Tire Halkevi Müze Kolu tarafından kurulmuş. Giriş ücretsiz. Benim gelmemle ışıklar açılıyor. Anlaşılan fazla ziyaretçisi yok. İlkin Arkeoloji bölümünü geziyorum. Burada MÖ 3500 ile MS 1100 yıllarına ait heykeller, mezar stelleri, mermer masa ayakları, lahitler, cam eserler, kandiller, sikkeler ile çocuk heykelleri sergileniyor. Müzenin değerli eserleri arasında, Osmanlı İmparatorluğu zamanında Tire Darphanesi’nde basılan gümüş paralar (mangır) bulunuyor. Özellikle nakışlı mangırlar Osmanlı dönemi paraları içinde oldukça değerli kabul edilenler arasında. 

Etnografya Salonu’nda ise el yazması Kuran’lar, yazı takımları, çeyiz sandıkları, nalınlar, hamam tasları, ziynet eşyaları, Avrupa kökenli olup Osmanlı Dönemi’nde kullanılan seramikler, silahlar, Çanakkale seramikleri, tablolar, halılar, kilimler ve vitray pencereler görülebiliyor. 

Güzel eserler var ancak bazı vitrinlerin ışıkları yanmıyor. Bildiriyorum ama değişiklik olmuyor. Anlaşılan uzundur bir bakım görmemiş. Şunu söylemem lazım ki Kent Müzesi daha iyi düzenlenmiş bu konuda. Bahçede bulunan lahit mezarlar ve taşlarını da gördükten sonra hemen karşısında bulunan ama yıkık bir duvarından başka geriye bir şey kalmamış olan Alphonse De Lamartine Evi’ne de bir göz atıyorum.

Fransa’da en çok saygı duyulan siyasetçi ve şairler arasında yer alan ve Osmanlı-Fransız ilişkilerinin gelişiminde önemli paya sahip olan Lamartine’in 1850 yılında Fransa’daki siyasi çekişmeler nedeniyle Osmanlı İmparatorluğu’na geldiğini, kendisine Padişah Abdülmecid tarafından konak ve arazi hediye edildiğini öğreniyorum. 

Beyrut’ta kaldığı ev restore edilmiş ve bu ev sayesinde bölge önemli bir turizm hareketliliği kazanmış. Bizler de aynı yoldan yürüyebiliriz. Yani burayı restore ederek.

Burası Alay Parkı, eskiden ordu/alay buradaymış. Ağaçlı yoldan bir atlı geçmekte, dıgıdık dıgıdık... Ortada bir abide, Şanizade Mehmet Ataullah Efendi adına dikilmiş. Resmini çekip dar sokakların içinden, kapı önünde oturan hanımlara yön sorarak (beni gördüklerinde duruş düzelten) Kara Hayrettin Paşa Camisinin altından Yalınayak Hamamı’na. Bugün burası kadınlara ait. Erkeklerinki daha ileride olduğunu söylüyor vatandaş.

Bu hamam, Yalınayak Cami ile birlikte Hasan Çavuş isimli bir kişi tarafından yaptırılmıştır. Kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber yapı üslubundan ve vakfiyesinden XVI. yüzyılın ortalarında yapıldığı sanılmaktadır. Kesme taş, moloz taş ve tuğladan, dikdörtgen planlı olarak yapılmış olan hamam soğukluk, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir. Bölümlerin üzeri pandantifli kubbelerle örtülmüştür.

Tire'nin tarih kokan, dar, yokuşlu ama bir o kadar keyifli sokaklarında kaybolmayı göze alarak dolaşıyorum. Köşelerde oturan 3-5 kişi, Ramazanın ağırlığı üzerlerinde. Bolca resimleyerek sokakları devam ediyorum yürümeye. Öyle ki sonunda araçla çıkarım dediğim Derekahve’ye çok yaklaşmışım. Nedense internette okuduğum yazı 15 dk’lık bir yolculuk diyordu. Ulucami’de yol üstünde, aradan çıkıyor böylecene.

Tire eski yerindeki sel olayından sonra buralara, tepelere kurulmuş. Zaman içinde şehir nüfusu aşağılara doğru yayılmaya başlamış. Buraları dar sokaklar, küçük evler şeklinde. Kimileri öylesine pop renklere boyanmış ki, masal dünyası gibi duruyor. Ağaçlar dev, belli ki yaşları var.

Daracık sokaklardan tepeye doğru tırmanmak gerektiDerekahve’ye ulaşmak için. Harika bir yer ama. Yemyeşil, akan sular, yüzen ördekler ve sıra sıra mekanlar. Sanki bir gizli buluşma yeri buraları. Zaten onu gösteren durumlar da var J

Tarihi mescit, hemen altında yer alan ayazma ile kültürel bir mozaik oluşturmuş. Şemsi Mescid ve Ayazma; üzerinde durulması gereken bir yapı. Çünkü dinler arası hoşgörünün bir simgesi adeta. Ayazma adlı alt kat, eskiden kilise olarak kullanılırmış, üstü ise cami. Uzun yıllar kilise ve cami altlı-üstlü ibadet merkezi olarak hizmet vermiş yörenin insanına. Bugün Derekahve’nin manzarasını süsleyen binanın cami olarak kullanılan üst kısmı restore edilmiş, alt katına henüz dokunulmamış.

Burada yiyecek olarak ızgara dışında pide ancak var. Bana uymaz tabii ki. Yeşillerin içinden tepelere doğru tırmanıyor çekilen videoları bizimkilere yolluyorum. Ama gelmişken bir kahve (3-) için oturuyor biraz etrafı kesiyorum.

Dönüş yolunda bir beyle, sonra adının Ahmet olduğunu öğrendiğim, başlayan sohbetimiz birlikte yürümemize neden oluyor. Buralı, 71 yaşında, emekli, tren garının oralarda oturuyor ve yürüyüş yapmakta. Evde tembel tembel oturmak istemiyorum diyor.

Bana rehberlik ediyor. Bilmediğim görmediğim asla bulamayacağım yerleri izah ederek gezdiriyor.

Doğal ve tarihi dokunun korunduğu Tire’de adımladığınız her sokakta Osmanlı mimarisinin eşsiz örneklerini görmeniz mümkün. Gülcüoğlu Konakları; mermer merdiveni, işlemeli cumbasıyla bu görkemli iki konak bugün belediye tarafından işletilen bir butik otel olmuş. Merakla giriyor, odalarını geziyorum. Bir hayli güzel. Fiyatlar: tek 70-90-/çift 110-130- lira, O.K. şeklinde. Ucuz odaların tavanları alçak, diğerleri konak yüksekliğinde. İç cephesinde daha çok ahşap malzeme kullanılmış. Dış cephesi hareketli ve gösterişli. Ahşap cumbalı, bahçeli yapı içedönük bir yaşam tarzının belirtisi olarak iç sofalı. Bahçesinde öğrenciler okul ödevi için video çekmekteydiler. 

Konuşa konuşa yürüyoruz, bir yandan da lokantalardaki yemek durumuna bakıyorum. Yahşibey Camisi ve Karahasan Camisi sonrası Necip Paşa Kütüphanesi’ne gidiyoruz. İlgili kişi Ahmet Bey uzunca açıklamalarda bulunuyor, kuruluşu ve eserleriyle ilgili: Gürcü Mehmet Necip Paşa tarafından 1827’de yaptırılan kütüphane, yörenin en önemli kültür mirasları arasında. Paşa, sarayda bulunmanın avantajıyla çok sayıda değerli kitaba sahip olması ve bunları kütüphaneye bağışlamasıyla tanınıyor. Ayrıca buranın uzun zaman ayakta kalması için bir vakfiye kurduğu da biliniyor. Şimdilerde Necippaşa Vakfı’na ait özel olarak bakıma alınan 671 cilt kitap, Türkçe ve yabancı dilde, toplamda 9 bin civarında basılı kaynak ziyaretçilerle buluşmaya devam etmekte.

Çok güzel bilgiler edinerek ayrılıyoruz. Oldukça fazla cami, mescit ve hamam bulunuyor Tire’de. Cumhuriyet dönemimde çok az ilave olmuş, hepsi Osmanlı’dan kalma. 

Yahşibey Camisi; bu yapı II. Murat'ın kumandanlarından Halil Yahşi Bey tarafından 1441 tarihinde yaptırılmıştır. Zaviye planı özelliği gösteren yapı bir dönem müze olarak da kullanılmıştır. İlk yarım kubbe denemelerinin yapıldığı eser olması bakımından çok önemlidir.

Karahasan Camisi; bu cami Aydınoğlu Cüneyt Beyin kardeşi Karahasan tarafından 1440 tarihlerinde yaptırılmıştır. Minare gövdesi özgün formunu mısır koçanındaki dizileri andıran yivli yapısından almaktadır.

Ve Alayparkı’na geldik. Ahmet Bey parkın yapılmasını Atatürk'ün bizzat istediğini ve bu konuda 39. alay komutanı Nusret Bey'i harekete geçirdiğini anlatıyor. 10 bin metrekare alana yayılan parkta Kurtuluş Savaşını anlatan rölyeflerin ve Tire'li şehitlerin de isimleri yer almakta. Rehberimin keyifli anlatımlarını dinleyerek park içinde dolaşıyor, bir hatıra fotosu da alıyoruz. Yol hazırlığı sırasında okuduğum, artık sadece Tire’de oynanan, kaybolmakta olan bir oyunu soruyorum Ahmet Beye: Karambol? Gel diyor ve beni hemen yakındaki park içinde, bir tarafında tribünleri olan üstü örtülü düz beton zeminli bir yere götürüyor. İki orta yaşlı beyin büyük bir ciddiyetle sahada, eğilerek dolaşarak bir oyun oynadıklarını görüyorum. Oyunda toplar parmaklar kullanılarak geliştirilmiş özel bir vuruş tekniğiyle hedefe yönlendiriliyor. Hedef, dört adet ahşaptan yapılmış, bir hat boyunca aralıklarla dizili küçük tahtacıklar. Bir çeşit bilardo gibi düşünün. Bundan sonrasını ustalardan dinleyelim. Mustafa Bey ve Fikret Bey, bana tarihçesini ve oyunun kurallarını anlatıyorlar: 500 yıldır varlığını sürdüren, günümüzde yaklaşık 200 kişinin bildiği bu oyunu, Tire’ye İspanya’dan tehcir edilen Musevilerin bıraktığı bir kültür aslında. Unutulmaya yüz tutmuş değerler arasında sayılan ve ‘lek’ de denen oyun, Ödemiş, Bayındır ve Tire’de sıklıkla oynanırmış eskiden. Şimdi ise sadece Tire’de oynanıyor. Anladınız herhalde? Karambol oyunu.

“Meşe” adı verilen topların en makbulü şimşir ağacından imal edileni, çünkü şimşir ağacı çok sağlam bir ağaç olduğundan yaklaşık 50-60 yıl kullanılabiliyor. Bir de dört adet “lek” denilen tahtadan imal edilmiş ve sahaya belirli aralıklarla dikilen küçük hedefler kullanılıyor. Oyuncular meşelerini zaman zaman kadife bir bez ile parlatarak ya da zeytinyağında birkaç gün dinlendirerek bakımını yapmaktalar. Saha denilen 4×12 metrelik parlatılmış beton zemin üzerinde oynanan karambol, ikili ya da eşli olarak dört kişi tarafından oynanıyor. Oyuncular sıra ile saha kenarındaki başlama bandından meşesini, lekleri vurmak için yuvarlayarak oyuna başlıyor. Oyunun amacı leklerden birini vurarak oynama sırasını sürekli kendinde tutmak üzerine kurulu.

Bana da oynama, daha doğrusu vuruş yapma fırsatı veriyorlar. İlki başarısız olsa da ikinci denemede en azından topun bir hat üzerinde gitmesini sağlıyorum. Biraz daha oynasam belki lekleri de deviririm J

Ve yürümeye, gezmeye devam. Gittiğimiz bir keçecide çok güzel örnekler görüyorum. 40 liradan başlayıp 200’lere çıkan ve devam eden fiyatlarda. İpek ve keçe karışımı şallar, örtüler... Burasının adı Çön Keçe. Üniversitelerde eğitim çalışmaları verdiklerini anlatıyor sahibi Arif Bey. Bu işin nasıl başladığını, yani babadan gelen ve zaman içinde buralara nasıl ulaşıldığını. Geleneksel motiflerden çağdaş tasarımlara olan geçişlerini. Dünkü beğeni ile bugünkü beğeni farklarını... Firu’ya bir şey buradan mı alsam diye düşünüyorum ama belki farklı bir şey bulurum başka yerde diye erteliyorum düşüncemi.

Unuttum, Alayparkı’na varmadan geçtiğimiz sokakta bir de kunduracıya uğramıştık yolda. Deriden bir efe çizmesi vardı. İstenilen 1200 lira hiç fazla değil. Çünkü böyle körük daha önce görmedim, hayran kaldım. Resmine baktığınızda anlayacaksınız. Halen el zanaatlarının buralarda yaşadığını görmek sevindirici. Çarşısına girdiğinizde her köşe başında sayıları bir elin parmaklarını geçmeyen, hatta bazıları Türkiye’de ve dünyada tek sayılan el sanatları ustalarıyla karşılaşıyorsunuz. Urgancılık, semercilik, keçecilik, yorgancılık, hasırcılık, nalıncılık, saraççılık, beledi dokumacılığı ve oyacılık, kültürümüzün eskimeyen, ancak bugün ne yazık ki pek de fazla rastlayamadığımız kültürel birikiminin birer öğeleri olarak sıralanmış.

Ahmet Bey bana öylesine güzel rehberlik ediyor ki, arasaydım bulamazdım. Hem anlatıyor hem gösteriyor. Cumhuriyet Meydanı’ndayız (Orta Park). Çevresinde Hükümet Konağı, Ege Üniversitesi’ne bağlı Meslek Yüksek Okulu, Valilik binası, öğretmenevi, eski belediye binası girişi, banka şubesi, Tirem Oteli bulunuyor.

Orta Park’tan tepelere kadar caddeyi görmek mümkün. Bir vakitler Görgülü Pastanesi’nin mekanına şimdi Burger King yerleşmiş. Evet, İstanbul’daki Görgülü Tireliymiş. Bunu da öğrenmiş oldum. Zamanında yüzme havuzu olan (bugün iptal edilmiş, 3 kişinin boğulmasından sonra. 3 metreymiş derinliği, beton döküp 1,5-2 m’ye düşürmüşler) Atatürk parkından geçmekteyiz. TARİŞ’in tütün alım binası meslek okuluna dönüşmüş. Yıllar içinde işlevler değiştiği gibi yaşam düzeyi de değişmiş. Tire’de yüzme havuzu, insanlar mayolarıyla dolaşıyor, güneşleniyorlar, kadınlı erkekli... Cumhuriyet ne güzel kurulmuş değil mi? Ama devamını getirememişiz Bugün üretmeyen, ithalata bağımlı bir ülke. Borç içinde!

Tren istasyonuna kadar birlikte yürüdük. Günde 5 sefer karşılıklı, İzmir-Tire arası. Yaklaşık 2 saat sürüyormuş. Harika bir durum. Keyifli olsa bu yolculuk. Aslında sırf demir yoluyla nerelere seyahat edilebiliriz acaba? 

Burada ayrılıyoruz Ahmet Beyle. Evi de yakında. Bana gösterdiği ilgiye ve dostluğa tekrar teşekkür etmek isterim.

Çok açıkmış midemi rahatlatmak için dünkü lokantada bir şey bulamayıp başka bir lokantada (Behçet’in Yeri) az az kuru+pilav+yoğurt’a 7 lira ödeyip vazifemi yapıyorum. 

Dün giremediğim Bedesteni (sanat galerisi olmuş) açık görünce daldığım gibi patch work sergisini izliyor, sahibi hanımla sohbet ediyor ve ardından ÖE’ye doğru yürürken yolumun üzerindeki Görgülü Pastanesinden 2 top dondurma (2-) ile ÖE’nin bahçesine konuşlanıyorum. Burada hem internette geziniyor, hem kahve (1,5) içiyor, hem etrafı izliyorum. Önündeki iki seyyar araçta lokma ve tulumba tatlısı için sıraya girmiş insanlar var. İkram mıdır nedir pek anlayamadım.

Top atıldı, ortalık boşaldı. Oruç açanlar bir saat sonra doldururlar ÖE’nin çay bahçesini. Tarihte Bugün olarak ne çok olay olmuş tahmin edersiniz. Benim için aralarında en önemlisi Mustafa Kemal Paşa’nın Kurtuluş Savaşını başlatmak için İstanbul’dan Samsun’a doğru yola çıkması. Ne demişti Fidel Castro 1996’da geldiği İstanbul Habitat toplantısında: "Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptıklarını ben asla başaramazdım. Asıl devrimci Atatürk... Sakın kendinize başka esin kaynağı aramayın."

Mehmet Bey ile

Mehmet Bey’in belgeleri

1940’lı yıllarda Tire Belediyesinde kullanılmış 
makam aracı. Ford 1937. Kent Müzesi

Hasırcı / Urgancı. Kent Müzesi

Mutfak. Kent Müzesi

Kültür Merkezi. Tire Belediyesi


İbn-i Melek Hazretleri Türbesi

Necip Paşa Kütüphanesi


Dıgıdık dıgıdık...

II. Murat’ın kumandanlarından Halil Yahşibey’in yaptırdığı
 Yahşibey Zaviyesi (Tekkesi) içinde 1935 yılında Tire Halkevi
 Müze Kolu tarafından kurulmuş. Giriş ücretsiz...

Mezar Steli, Roma Devri (MS 3.-4. yy)

Pişmiş Toprak Figürinler, Roma Devri (MS 2.-3. yy)


Mezar Taşları




Dıgıdık dıgıdık...

Yıkık bir duvarından başka geriye bir şey 
kalmamış; Alphonse De Lamartine Evi 

Abide, Şanizade Mehmet Ataullah
 Efendi adına dikilmiş...



Kara Hayrettin Paşa Camisi


Yalınayak Hamamı


Yayla Fakıh Mescidi

Tire'nin tarih kokan, dar, yokuşlu ama bir o kadar
 keyifli sokaklarında kaybolmayı göze alarak dolaşıyorum...

Eski-Yeni Hamam

Eski-Yeni Hamam Mescidi

Eski-Yeni Hamam 


Kirazoğlu Konağı


Ulucami

Bolca resimleyerek sokakları devam ediyorum yürümeye. Öyle ki
 sonunda araçla çıkarım dediğim Derekahve’ye çok yaklaşmışım...



Daracık sokaklardan tepeye doğru tırmanmak gerekti 
Derekahve’ye ulaşmak için. Harika bir yer ama. Yemyeşil, akan
 sular, yüzen ördekler ve sıra sıra mekanlar. Sanki
 bir gizli buluşma yeri buraları...

Haneye ay doğmuş...
Dönüş yolunda bir beyle, sonra adının Ahmet olduğunu öğrendiğim,
 başlayan sohbetimiz birlikte yürümemize neden oluyor...







Doğal ve tarihi dokunun korunduğu Tire’de adımladığınız her
 sokakta Osmanlı mimarisinin eşsiz örneklerini görmeniz mümkün...

Gülcüoğlu Konakları; mermer merdiveni, işlemeli
 cumbasıyla bu görkemli iki konak bugün belediye tarafından
 işletilen bir butik otel olmuş...




İstenilen 1200 lira hiç fazla değil. Çünkü
 böyle körük daha önce görmedim!


Yahşibey Camisi (1492)


Yahşibey Camisi İçi




Karahasan Camisi 

Karahasan Camisi

Karahasan camisinin mısır 
koçanını andıran minaresi

Alayparkı; Ahmet Bey parkın yapılmasını Atatürk'ün
 bizzat istediğini ve bu konuda 39. alay komutanı Nusret Bey'i 
harekete geçirdiğini anlatıyor

Saha denilen 4×12 m’lik parlatılmış beton zemin üzerinde
 oynanan Karambol, ikili ya da eşli olarak dört kişi
 tarafından oynanıyor

“Meşe” adı verilen topların en makbulü şimşir ağacından
 imal edileni, çünkü şimşir ağacı çok sağlam bir ağaç olduğundan
 yaklaşık 50-60 yıl kullanılabiliyor

Oyunun amacı leklerden birini vurarak oynama sırasını
 sürekli kendinde tutmak üzerine kurulu


Ahmet Bey ile

Necip Paşa Kütüphanesi

Halen el zanaatlarının buralarda yaşadığını görmek sevindirici

İpek ve keçe karışımı şallar, örtüler... 

Leyse Camisi (15. yy sonları)

Lütfü Paşa Camisi


Zamanında yüzme havuzu olan (bugün iptal edilmiş,
 3 kişinin boğulmasından sonra. 3 m imiş derinliği, beton döküp
 1,5-2 m’ye düşürmüşler) Atatürk parkından geçmekteyiz...


Günde 5 sefer karşılıklı, İzmir-Tire arası.
Yaklaşık 2 saat sürüyormuş


Cumhuriyet Meydanı (Orta Park); Çevresinde Hükümet Konağı,
 Ege Üniversitesi’ne bağlı Meslek Yüksek Okulu, Valilik
 binası, öğretmenevi, eski belediye binası girişi, banka
 şubesi, Tirem Oteli bulunuyor.


Behçet’in Yeri

Bedesten; Nalan Sezgen Çelebi Kırkyama Sergisi




Bir sürü balık var burada, kısmet kısmet…



































25. gün (devamı) Tire-Koçarlı – 23. gün (öncesi) Kiraz-Tire 






[bisikletle]Türkiye: Pergamon ve Sagalassos 
  

Bandırma–Biga = 72,88 km

Biga–Yanıklar = 73,88 km

Yanıklar-Arıklı = 61,12 km

Arıklı–Burhaniye = 57,06 km

Burhaniye–Ayvalık = 37,13 km

Ayvalık–Bergama = 62,30 km

Bergama–İzmir = 25,10 km

İzmir–Akhisar = 10,29 km

Akhisar–Gördes = 60,94 km

Gördes–Demirci = 54,22 km

Demirci–Selendi = 32,54 km

Selendi–Alaşehir = 63,74 km

Alaşehir–Kiraz = 66,69 km

Kiraz–Tire = 67,39 km

Tire–Koçarlı = 64,20 km

Koçarlı–Karpuzlu = 62,01 km

Karpuzlu–Milas = 36,24 km

Milas-Bodrum = 52,40 km