Turdan döndüğümden beri, yani 3 haftadır ilk bisiklete bineceğim. Nedense bir tembellik vardı üzerimde, temizliğini bile yapmamıştım velespitin. Neyse, bu gezi yapılmamışları yapmak için bir neden oluyor.
Arkadaşlarla buluşmak üzere sabah 7 buçuğu az geçe evden çıkıyoruz. Sabahın serinliği nefis. Yüksüz bisiklet de başta bana hep tuhaf gelir. Sanki her tarafı dingil dingil oynuyormuş gibi. Yüklü bisikletin ayrı bir keyfi vardır. Yola sağlam oturur, kolay sallanmaz/sarsılmaz rüzgarın karşısında, tank gibidir, yerinden kımıldatamazsın...
Bugün Poyraz, oradan Anadolufeneri üzerinden Kaynarca ve Zerzevatçı-Acarlar-Kavacık-Anadoluhisarı-Beylerbeyi yapacağız. 8.15 gemisiyle Beşiktaş’a geçmek üzere Kadıköy iskelesine, kalkışa 2 dakika kala varıyoruz. İhsan ve Mehmet binmişler bile. Sürpriz olarak eskiden sıkça birlikte pedalladığımız Serhan ve iki arkadaşı (Senar ve Melih) da var.
20 dakikalık yolculuk sonrası Beşiktaş’ta, çadırlı gezimizi birlikte yaptığımız Nevra’yı görmek de günün hoş sürprizlerini ikiliyor. Barbaros heykelinde bizi bekleyen Nurhan’ı da alıp bastığımız gibi pedallara Sarıyer’e doğru yola çıkıyoruz.
Geçenlerde şaşıracağınız, yok hiç şaşırmayacağınız bir değerlendirme okudum: Türkiye’nin ekilen alanı Hollanda’nın yaklaşık 22 katı, ama Hollanda 2021’de 118 milyar dolar tarımsal ihracat yapmış. Türkiye ise sadece 25 milyar dolar. Kısaca Türkiye’de tarımda çalışan birinin verimlilik düzeyi Hollanda’nın %17’si kadar. Bunun temel nedeni ise Hollanda’nın bilim ve teknolojiyi tarımla buluşturmasından kaynaklanıyor. Bunun karşısına bir de AA’nın haberini koyalım: Merkeze bağlı Sazakşeyhler, Yuva, Çanakçılar ve Sazakkınık köyünde oturanlar, ilkbaharda bölgeye çok fazla yağış düşmemesi nedeniyle yağmur duası yapmaya karar verdi. İlk başta dua okuyarak köylerinin çevresini dolaşan vatandaşlar, daha sonra Sazakşeyhler köyü girişindeki mezarlıkta yazın bol yağışlı geçmesi için köy imamı eşliğinde yağmur duası yaptı. İşte Batı’nın bizi neden kıskandığının kanıtı. Hele bir uzaya gidelim, çatlayacaklar kıskançlıktan!
Gelmeyeli-görmeyeli Sarıyer yolunda değişiklikler var. Yeniköy tarafı, tek şerit tamimiyle kazılmış, ne döşüyorlarsa geçiş sıkıntılı. Ama iskeleye varışımız zamanında. Kalkışa daha yarım saat var.
Sarıyer Börekçisinden alınan kahvaltılıklar –bu arada su böreğinin kilosu 140 lira olmuş. Şaşa kaldım. Ama olsun, kıskanıyorlar ya, önemli olan onları çatlatmak-, çekilen aile fotosu ve gelen motora biniyoruz.
Yani senelerdir şu biniş-iniş işini doğru dürüst düzenle(ye)mediler. Anlaşılır gibi değil! 5 basamaklı bir demir merdiveni yanaştırıyorlar ve bıraktım bisikletleri, tekerli sandalye ile gelen-puseti olan, altı okka, karga tulumba edilip tekneye alınıyor. Böylesine bir ilkellik nasıl olur da halen idarecilerin gözüne batmaz?
Yarım saatlik nefis bir deniz yolculuğu sonrası Poyraz köye ayak basıyoruz. Tepedeki kahvelere çıkmadan önce Firu’yla bir kıyı turu atalım. Çok güzel platformlar yapılıp lokantaların masaları yerleştirilmiş. Genişlemiş önleri. Daha tam bitmemiş gölgelikler üstlerinde. Plajı ücretsiz. Şezlong istersen parasıyla.
Kuruluş tarihi altı yüzyıl öncesine kadar giden Poyrazköy’e ilk yerleşenlerin Cenevizlilerin olduğu tahmin edilmektedir. Köye daha sonra Bizanslılar gelip yerleşmiş ancak köyün Osmanlı hâkimiyetine geçmesinin ardından Trabzon ve Rize’den getirtilen insanlarla birlikte çehresi değişmiştir. Köyde bulunan Poyraz Kalesi de yine aynı dönemlere aittir. Kara kısmından çok az bir bölümü görülebilen kale askeri amaçlar için kullanılmıştır...
Aldıklarımızla kahvaltımızı ederken sohbet de derinleşiyor, yeni arkadaşlarla kaynaşmaktayız. Bisiklet dostluğu kolay kuruluyor. Bu arada burada da çaylar 7 lira, büyük 10 lira olmuş. Bu rakamlara alışamadım bir türlü. Madeni paranın bir değeri kalmadı. Neydi o, 2005’de altı sıfırı attıklarında 1 kuruş bile vardı ve marketlerde para üstü olarak veriliyordu. Bugün ise 500 TL’lik banknot ve 5 TL’lik madeni paralar basmak için hazırlıklara
Poyraz’da yarım saatten fazla oturduk. Sonra da kahvelerin yanından dimdik bir yokuştan tepedeki otobüs durağına çıktık. Karşıdan gelen araç olmazsa sorun yok bu yokuşta, ancak öyle bir gelirler ki, durma/yol verme nezaketi/düşüncesi göstermezler.
Kabak Koyu, Fethiye |
Bundan sonrası son derece keyifli geçti. Anadolufeneri yoluna kadar hafif hafif çıkılsa da sonrası iniş. YSS köprü yolunun üstünden geçerek yeşilliklerin arasından pedal çevirmeden gidilir. Zaman zaman toplu, zaman zaman da ferdi sürerek, feneri görmek isteyen olmadığından devamla Kabakoz plajını geçip Kaynarca’ya. Buraları sanırım tamamen Karadenizliler tarafından işgal edilmiş. Çevre görünümü ve kulağımıza gelen müziklerle kabak gibi ortada durum. Galiba bu “kabak gibi” lafı bu işi anlatmaya uymadı. Daha çok ”tek kalmak, ortada kalmak” gibi kullanılmıyor mu? Kabak’la ilgili ne çok deyim vardır: Kabak tadı vermek / Aynı kabağa üflemek / Kabak başına patlamak / Kabak çiçeği gibi açılmak / Kabak kafalı / Kabak çıkmak / Kabak gibi..., aklıma ilk gelenler. Kabak çeşitlerini de konu edersem iş uzar, en az 15 çeşidi var. Son olarak, Fethiye’nin Kabak Koyu’nu bilir misiniz? Ölüdeniz’in 16 km doğusunda. Karadan ulaşımı zahmetli olan, denizden gidilen, pek çok da kamp alanı bulunan muhteşem bir koy.
Geldik mi Kaynarca rampasına? %18’i gösterir. Çok zevklidir, performansını ölçmen için 1e1. Çıkarsın veya itersin. Hiç önemli değil. Önemli olan yolda olmak..., demezler mi?
Sonrasında Zerzevatçı köyüne kadar, biraz Riva yolundan geçerek, bahçelerin, tezgahların arasından sürdük. (...) Zerzevatçı’da da değişikler olmuş. Bazı yerler yıkılmış, oturduğumuz kahvenin görünümü değişmiş, tadilat görmüş. Neyse, burada da ikinci molamızı veriyor, kimimiz limonata (10-), kimimiz ayran (7,5), kimimiz de çayla (2,5) tazelenip Acarlar yokuşunu çıkmak üzere hazırlanıyoruz.
Zaman zaman dağılarak sonra bekleşip tekrar buluşarak geldiğimiz Kavacık’ta artık trafiğin içindeyiz. Upuzun bir yokuştan inip Anadoluhisarı’ndan Beylerbeyi’ne varıp ayrılma noktasına ulaşıyoruz. Bizler İhsan ile Nakkaştepe üzerinden, diğer arkadaşlar Üsküdar yönüne doğru devam ediyorlar.
Biz evin yolunu tutarken siz de Tindersticks’in 2020’de Nantes’da “Le Lieu unique” Çağdaş Sanat Merkezi’nde verdiği konseri dinleyin/izleyin…
Nottinghamlı İndie Rock topluluğu Tindersticks, 1991 yılında kuruldu. Solist Stuart A Staples kariyerine solo olarak devam etme kararı alana kadar grup toplam altı albüm kaydetti. 2006 yılında yeniden bir araya gelen grup, bir sonraki sene bu beraberliği kalıcı bir düzeye taşıdı. Tindersticks aynı zamanda birkaç kez film müziği de hazırladı. Grubun tınısı orkestral altyapılar, Lounge Jazz ve Soul etkileşimleriyle kimlik kazanıyor.
bisikletle Poyraz–Anadolufeneri: Dudullu-Kadıköy-(gemi) Beşiktaş-Sarıyer-(gemi) Poyraz-Anadolufeneri-Kaynarca-Zerzevatçı-Kavacık-Anadoluhisarı-Beylerbeyi-Dudullu
Tur tarihi: 3 Temmuz 2022
Alınan yol: 83,04 km
Ortalama hız: 17,1 km/s
Bisiklete biniş süresi 4 sa. 50 dk, dışarıda geçen süre 9 sa. 5 dk
En yüksek sıcaklık 39 ˚C, en düşük 24 ˚C, ortalama 29,4 ˚C
Yükselti kazancı (çıkış) 1431,7 m, kaybı (iniş) 1425,5 m
En düşük yükselti 0 m, en yüksek 252,2 m
Garmin yol bilgileri bisikletle Poyraz–Anadolufeneri
Relive yol bilgileri bisikletle Poyraz–Anadolufeneri
Bölgeye yapılmış geziler Poyraz-Anadolu Feneri, Erim'le, Poyraz-AnadoluFeneri, Bir Güzelliğin Katliamı, Poyraz-AnadoluFeneri, “Kurumadan”, Poyraz-AnadoluFeneri, “Zafere Doğru”
İlginizi çekebilir bisikletle Akbaba, Maydanozdan Aydos..., Imagine/Düşle