1 Eylül 2012

Tuz-La-Ma-Ca

Uzundur grupla pedal basmıyorduk (malum kaza). Bu hafta sonu (26 Ağustos) tekrar bir araya gelmek için kısa bir yol seçtik,: TuzLaMaCa. Düz olduğundan yol boyunca daha çok sohbet edebiliyorsun. Gene de gidiş-geliş 80 km’yi geçiyor.

Sabah 8.10, Kadıköy buluşmamıza gittiğimizde Beşiktaş ekibi (Fahri, Emre, Hasan ve Levent) gelmiş Kadıköy ekibinden Seçil, Aleks ve Başak ile sohbetteler. 9 oluverdik hemencecik. Üsküdar ekibini biraz bekledikten sonra gelmeyeceklerine karar verip yola çıktık (yoldan bize 3 arkadaş daha katılacaktı, fazla beklemeyelim). Moda üzerinden Fenerbahçe Dalyan’a doğru giderken Emin ile karşılaşmak güzel oldu. Tenis maçına gideceğinden bize katılmıyordu (alacağın olsun Emin) ama en azından kısa bir mesafe birlikte pedal bastık ve sohbet edebildik. Caddebostan’da Uğur da katılınca 10 olduk. Sahil yolundan, asfalttan sürdük Bostancı’ya kadar. Burada Kemal ve Tolga da katılınca 12’ledik. Bir düzine bisikletçi sahilden Tuzla’ya doğru pedallamaya başladık. Dragos’ta verdiğimiz kahvaltı molasında sohbet derinleşti. Tayland gezileri, bisiklet modelleri, yurt dışı fuarlar vs derken 1 saatten fazla bir zaman geçirdik. Artık devam etmemiz gerekiyordu. Seçil, Aleks ve Başak buradan ayrıldılar. Salı günü yurt dışındaki bir fuara gideceklerdi, hazırlık yapmaları gerekiyormuş. Onlar geriye biz ileriye.

















Öğle vakti Tuzla’ya vardık. Köfteciler ve çorbacılar olarak dağıldık. Sonra çaycıda buluştuk. Çaylarımızı (kimileri soda) yudumlarken Tolga’nın bisiklet kataloglarını inceleyip model beğendik. Yeni bir oyuncak almak istiyordu kendine, ama Ghost veya Corratec konusunda kararsızdı.

Burada açılmış bir çarşıda (Ab-ı hayat) ev yemeği servis edildiğini öğrenmemiz iyi oldu. Gelecek sefer burada yiyebiliriz. Hem de ucuza.

Kemal yemek sonrası dönmesi gerektiğinden aramızdan ayrıldı. Biz de 2 gibi artık dönüşe hazırlandık. Önce Hakan dondurmacıdan, ki burası 30 yıllık olduğu söylendi, birer dondurma alarak. Damla sakızlı tercih ettim. Tavsiye ederim, lezzetli.






Belediye Tuzla yollarını asfaltlıyor. Şu sıralar yolun bir tarafı kapatılmış. Bu da biraz darlık yaratıyor. Ama sürücüler dikkatliydi, sıkıştırmadan yanımızdan geçtiler. Bitince güzel olacak yollar.

Asfalt nedir?

Petrol; gaz, sıvı ve katı halde bulunan hidrokarbonlara verilen addır. Sıvı hidrokarbonlara ham petrol, katı olanlara ise birleşimlerine göre asfalt-parafin veya bitüm adı verilmektedir.

Kuyudan çıkarılan ham petrolün damıtma işleminden sonra bileşenlere ayrılmasıyla asfalt, parafin, benzin vs elde edilir. Bu işlemden sonra da normal hava sıcaklığında kullanılmayacak kadar katı olan bitüm; benzin, mazot, gazyağı ve bunlardan farklı bir teknik olana su ile karıştırılarak inceltilir ve kullanılacak hale getirilir. Bu son aşamada artık asfalt, zemin kaplamalarında kullanılmaya hazırdır.

Asfaltı ilk olarak Mezopotamyalılar tapınaklarındaki banyo ve su depolarının yalıtımında kullanmışlardır. Eski Mısırlılar da Nil nehri boyunca erozyonu engellemek amaçlı yaptıkları kaya setlerinin birleştirici harcı olarak asfalt kullanmışlardır. Yol malzemesi olarak asfaltın kullanımı Babilliler döneminde olmuştur (MÖ 625).

1595 yılında Venezüella yakınlarında Trinidad Adası’ndaki göl çamuru doğal asfalt olarak tanımlanmış ve gemilerin su yalıtımında kullanılmıştır.

1800 başlarında John McAdam kırmataş ve zift kullanılarak ilk yolu yapmıştır. 1871,  ilk sıcak karışım asfalt üretimi gerçekleştirildi ve patenti alındı (N.Y).

1907,  rafine petrol bitümü kullanılarak ilk asfalt üretildi.

1955, Ulusal Asfalt Kaplamaları Birliği (NAPA) kuruldu.

1956 yılı ise bir dönüm noktası asfalt sektöründe; elektronik duyargalı finişer ve silindir ilk kez bu yıl içerisinde kullanılmıştır.

1970 başında asfaltın yeniden kullanılması (recyling) ile büyük çaplı ekonomi sağlanmıştır. Günümüzde sadece ABD’de yılda 70 milyon tondan fazla geri kazanım yoluyla yeniden kullanılmaktadır.

Geçen hafta dikkatimi çeken ama fotosunu çekemediğim bir şeyi bu sefer paylaşmak istiyorum. Kartal-Pendik hattında, İstanbul’da ilk defa gördüğüm bir trafik ışığı var: Bisiklet. Evet bisikletli için ışık koymuşlar. Öyle de şirin ki. Ne sevindim bilemezsiniz. Bekledik başında, yeşil yanınca devam ettik.



















Dönüşte Tolga’nın lastiği patlayınca bir mola verip tamir ettik. Lastik sökülmeden tamiratın nasıl yapılacağını da Fahri’den öğrenmiş olduk. Hasan ve Uğur bu molayı fırsat bilip denize girmişler (nerede bu adamlar diye aranırken).

Yoldaki bir fidanlıkta kaktüs bakındık (ancak küçük boylar vardı) ve devamla Kartal’daki çaycıya (Erzincan Çay Evi) yanımızdaki keki götürmek üzere yerleştik. Hasan da ayrılmıştı yoldan (ohh, kekler bize kaldı). O da bir randevuya yetişmek zorundaydı (nedir bu arkadaşların meşguliyeti?). Bu şekilde  pedallayarak Maltepe’de Tolga’yı, Fenerbahçe’de Fahri, Levent ve Emre’yi (Beşiktaş’a geçeceklerdi), Uğur’u biraz dinlenmek üzere çayırlara bırakarak (Üsküdar’a kadar daha yolu vardı, bir de hafif rampası) Kızıltoprak’a park ettiğimiz arabaya vardık.

Tekrar arkadaşlarla birlikte olmak keyifliydi-özlemişiz.

















Foto katkıları için Levent ve Emre’ye teşekkürler.