12 Şubat 2019

Rumelifeneri; Çukura Düşme!

Fener, Kırım Savaşı sırasında Fransız ve İngiliz gemilerinin Boğaz'ın ve Karadeniz'in girişlerini görebilmeleri için yapılmış, 15 Mayıs 1856'de Fransızlar tarafından karşı sahildeki fenerle beraber işletilmeye başlanmış. 1933'de Fransızlara verilen 100 senelik işletme imtiyazı iptal edilmiş. Fenerin bulunduğu köyün antik çağlardaki ismi Panium veya Panyum Burnu, Bizans döneminde ise Fanaraki veya Fanariyan Burnu olarak anılıyor, Avrupa feneri ya da küçük fener anlamında.

Uzundur gitmediğimiz Rumelifeneri bu haftaki rotamız. Sabah İhsan ve Mehmet ile Kadıköy’de buluşup Beşiktaş’a geçtik. Bu hafta da Firuzan dahil değil. Dört Ayaklı Dostlar’ımızla ilgilenmeye devam ediyor. Beşiktaş’tan Hasan Ag., arkadaşı Osman ve Nurhan da katılınca 6’lı olarak Yeniköy buluşma noktasına devam ediyoruz.

Hava nedense Avrupa yakasında daha serin. Anadolu tarafı bu kadar soğuk değil. Bir ara dondum. Kışlık eldivenler fazla gelmişti tekrar giydim. Bugün yolda öyle çok bisikletçi var ki. Kimi gruplar halinde sanki yarışta gibi hızlılar, kimi aheste aheste. Kimi kiralık bisikletlerle sahilde sürmekte. Bebek tarafına sahile yapılan bisiklet yoluna kiralık bisikletlerden konulmuş. Belediye bu işi çok sevdi. Artık fazlaca görmekteyim, ve de biniyorlar. Bu daha da güzel.

Yeniköy’de Gültekin, Kamil, Cenap ve arkadaşı Orhan ile buluşuyor, 10’lu olarak sürdürüyoruz pedallamayı. 

Bugün iki yeni arkadaş tanıdık. Osman aslen İstanbullu ama İznik’te yaşıyor. Orhan da İstanbullu, o da yılın yarısını Bodurm’da geçiriyor. Yeni dostlar edinmek çok güzel bir şey, bayılırım. 

Bira sever misiniz? Ben nedense içmem. Şişirir adamı. Ancak sekiz bin yıl önce Mısırlıların ekmek üretmek için arpayı ıslah etme çalışmaları sonucunda üretildiği iddia edilen bira bugün en çok içilen alkollü içki. Alkollü içki satışı ve içiminin serbest olduğu ülkelerde oldukça sevilen biranın üretildiği yere göre çeşitleri bulunuyor; Lager (Alman birası, az alkollü), Ale (İngiliz birası, orta alkollü), Bock (Alman birası, yüksek alkollü), Geuze (Belçika birası, en aromatik), Stout (İrlanda/İskoç/İngiliz birası, orta-yüksek alkollü, koyu renkte), Pilsener (Çek/Slovak birası, orta alkollü)... gibi.

Bira içenler bilir; Saint Vitus, enfes bir bira olduğu söylenir. Biranın adı Aziz Vitus. Bizde İmam Gazali diye bir rakının olması gibi bir şey. Ama genelde Aziz Vitus'u azizliğinden değil, hastalığından tanırız. Diğer adıyla Chorea Sendromu. Saint Vitus hastalığı; 5-15 yaşları arasında görülen, kolların, yüzün, bacakların istemsiz ve koordinesiz hareket etmesi. Hastalığın Hristiyan bir azizle ne ilgisi var diyeceksiniz. Çok ilgisi var. Çünkü 4'üncü yüzyılda yaşayan Sicilyalı bir aziz olan Vitus aslında dansçıların azizi. (Malum, Hristiyanlıkta her şeye bir aziz bakıyor.) Ellerin kolların oynaması ise dansı çağrıştırdığı için azizle anılıyor. Chorea Sendromu adı da Yunanca 'chora'dan geliyor. 'Dans' anlamında. Bugün modern Yunancada da 'horevo' dans etmek, 'horos' da dans demek. Şimdi bildinuz mi "horon" kelimesi nereden celeyu ha uşaklar?

Niyetimiz Çayırbaşı Bilice börekçisinde kahvaltı etmekti. Ancak bugün nedense bisikletçilerin toplanma günü müdür, önünde-içinde öylesine çoktular ki yer bulmak mümkün değil. Biz de Sarıyer’e çeviriyoruz rotamızı ve her zaman oturduğumuz, merhum bisikletçi Balcı Dursun Ali’nin takıldığı minik kahveye konuşlanıyoruz. Bu vesile ile kendisini de anmış olalım. Fikret Albay’ın dostu, seneler önce tanıştığım, pedal çevirdiğim, renkli, nevi şahsına münhasır bir dost idi.

Su böreklerini aldık ve çay eşliğinde kahvaltımızı ediyoruz. Çaylar 2 olmuş ama bize 1,5’a indiriyor çaycı :))

Osmanlı mutfağının ünlü “Su böreği” 200 yıllık bir öykü; herkes bilir, haşlanmış yufka katmanları arasına su böreğinin çeşidine göre kıyma (hiç sevmem) veya beyaz peynir harcı serpiştirilip en üstü yumurtalanmış bir şekilde fırınlanarak yapılır.

Börekle ilgili çeşitli rivayetler de var. O rivayetlerden birine göre kayınvalide adayları gelin beğenirken mutlaka su böreği yaptırır, eğer börek istedikleri gibi açıldıysa oğullarıyla kızın evlenmesine hemen izin verirlermiş. Oğlan kızı sevmesine rağmen gelin adayı su böreğini açarken başarılı olamazsa, kız güzel su böreği yapana kadar düğün ertelenirmiş.

Kahvaltı sonrası Cenap’ın önderliğinde Sarıyer’den başladık tırmanmaya, Havantepe denilen mevkiiye. Bu yol başta diktir, sonra yumuşar. Ancak en büyük özelliği, araç fazla geçmez ve muhteşem Boğaz manzarasını izlersin. Haliyle biz de bu güzel manzaranın önünde bir aile fotosu almayı ihmal etmiyoruz.
Dr. Michel Virlogeux 

Destekli desteksiz, herkes sonunda tepeye ulaşıyor. Ve ardından güzel bir inişle süren yol gene, ama sağlam bir tırmanışla (%18) Rumelifeneri yoluna bağlanıyor. Bundan sonrası Fener’e kadar İstanbul’un en güzel yoludur. Orman bir tarafında, Boğaz diğer tarafında, şimdi buna bir de üçüncü köprü eklendi ki mimari bir şaheser. Köprü tasarımı konusunda dünyanın en tecrübeli isimlerinin başında gelen Dr. Michel Virlogeux’nin imzasını taşımakta.

Ancak köprünün kâr etmediği sıkça dile getiriliyor. Köprüyü yapan ICA firmasıyla varılan sözleşme gereği yılda 135 bin araç geçiş bedeli ödenmesi taahhüdü bulunuyor. Ne var ki diğer iki köprünün toplam geliri bile bu ödemeyi karşılamıyor. Aradaki farkı biz köprüyü kullanmadan ödüyoruz. Geçenlerde WA’da dolaşan bir fotoğrafta “Köprüden geçmeyenden para almayı bulan” diye bir şahsın resmi vardı.

Rumelifeneri’nde kıraathanede yerimizi alıyor, çay/kahve eşliğinde sohbeti sürdürüyoruz. Çaycı da ilginç teorileriyle zaman zaman sohbete dahil oluyor. Rizeli olduğundan hemşerisini çok tutuyor. Uyduruk kaydırık bilgilerle bize bazı şeyleri kanıtlama çabasında.

Bugün Haluk O. gelmedi ama Fener’le ilgili bir bilgiyi paylaştı.

1834'te Avrupa'yı kasıp kavuran kolera salgınından korumak için babası, Blaise Jean Marius Michel'i yanına alıp denizlere açıldı. Yıllar süren açık deniz macerası sayesinde çekirdekten yetişme bir denizci olan Michel, sonunda ülkesine döndü ve Paris Denizcilik Akademisi'ne girdi. Birkaç yılın sonunda deniz subayı olmayı başarmıştı.

Aynı dönemlerde Fransızlar, Osmanlı İmparatorluğu ile Kırım'da Ruslara karşı savaşıyordu. III. Napolyon'un emri ile Jean Marius Michel, Napolyon'un arkadaşı Kont Montenegro'nun Karadeniz'de kayalara bindirmiş gemisini kurtarmaya geldi. Ancak denizdeki sinyalizasyon eksikliği nedeniyle çok zor anlar yaşadı. O sırada Montenegro'yu sağ salim Fransa'ya götürmesinin hayatının akışını değiştireceğini ise tahmin bile etmiyordu.

Bu başarıya imza atması sonucunda Napolyon kendisine "Dile benden ne dilersen." dedi. Blaise Jean Marius Michel'in yanıtı kısa ve netti: "Doğu Akdeniz'de deniz fenerleri inşa etmek istiyorum. Tüm seyahatim boyunca bunun planlarını yaptım."
Michel Pacha

Gerekli izni aldı ve 1855 yılından başlayarak Osmanlı İmparatorluğu sahillerine deniz fenerleri inşa etmeye başladı. Bunların 120'sinin işletmelerini de kendisi almıştı. 1879'da, modern İstanbul limanının inşasındaki gayretleri nedeniyle kendisine Sultan Abdülmecid tarafından "paşa" unvanı verildi. Bu gelişmeler sonrası uzun yıllar yaşamını hayran kaldığı İstanbul'da sürdürdü.

Mişel Paşa'nın İstanbul aşkı Güney Fransa'ya döndüğünde de tükenmek bilmedi. Sonunda Marsilya yakınlarında, Toulon civarında bulunan Tamaris Koyu'nun tamamını satın alıp, burada yalılar, iskeleler ve Boğaz vapurları inşa ettirdi. Artık sadece siyah-beyaz kartpostallarda kalan o Boğaz vapurlarına ise Bosphorus ve İstanbul adını verdi. 1819-1907 yılları arasında yaşayan denizcinin yarattığı Tamaris, İstanbul Boğazı'na benzerliği ile şimdi bile görenleri hayretler içinde bırakıyor.
Alıntı: Hürriyet Gazetesi, 13.04.2006

Fener dönüşü Hasan Ag.’nin teklifiyle kuş gözetleme kulesine çıkacağız. Ancak burada ucuz atlatılan bir olay yaşanıyor. Ana yoldan sağ sapılarak girilen kulenin yoluna Orhan biraz dik girip çıkamayınca duruyor. Arka teker bir boşluğa denk gelince bisiklet yan yatıyor ve Orhan üzerinden 3 taklayla kenardaki su kanalına düşüyor. Kafayı beton duvara çarpıyor. Kasklı ve kanalın kuru olması durumu hafifletiyor ama gene de dizlerindeki sıyrıklardan kurtulamıyor. Üst baş haliyle çiziliyor. Tekrar geçmiş olsun, iyi atlattın.

Bunca zamandır gider gelirim kuleye nedense hiç çıkmadım. Kuş geçişlerinde çok keyifli olduğunu söylüyor Kamil. Dibinde özel bir işletme kafe yapma hazırlığında. Yani yakında kuleye de parayla mı çıkacağız?

Sarıyer-Beşiktaş arası yoğun bir trafik içinden sürüyoruz. Çayırbaşı’nda Gültekin ve Kamil ayrılıyor, İstinye’de Hasan Ag. ve Osman tempoyu yavaşlatarak geride kalıyor, Cenap ve Orhan ise artırarak öne geçiyor, İhsan ve Mehmet önden uçarak, ben de Nurhan’la trafikle boğuşarak yollarımıza devam ediyoruz.









Rumelifeneri: Dudullu-Kadıköy-(gemiyle) Beşiktaş-Sarıyer-Havantepe-Rumelifeneri ve dönüş
Tur tarihi: 10 Şubat 2019
Kat edilen mesafe: 97,58 km.
Ortalama hız: 15,2 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 6 sa. 25 dk., dışarıda geçen süre 10 sa. 49 dk. 
En yüksek sıcaklık 18 ˚C, en düşük 4 ˚C, ortalama 8,7 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 1538 m, kaybı (iniş) 1550 m.
En düşük irtifa 0 m., en yüksek 225 m.

Garmin yol bilgileri Rumelifeneri

Relive yol bilgileri Rumelifeneri

       















Kaza mahali





























Bilgi ve foto katkılarından dolayı Haluk O. ve Gültekin’e teşekkürler.