Arapçadan dilimize geçen ‘kasım’ sözcüğünün anlamını TDK şöyle vermekte: 1- Yılın on birinci ayı, son teşrin, teşrinisani. 2- Kışın başlangıcı sayılan 8 Kasım günü başlayıp Hıdırellez'in ilk günü olan 6 Mayıs'a kadar altı ay süren dönem. Bir de ‘kâsım’ var. Bunun anlamı da: Ayıran, bölen, taksim eden. Biz isim olarak da kullanırız. 2018 yılındaki bir araştırmada Kâsım isminde 33.296 kişi gözüküyormuş. Yani Türkiye’de her 4.207 kişiden biri bu ismi taşıyor.
Yağmurlu günler gelmeden pazar gezilerimizi sürdürüyoruz arkadaşlarla. Sabah 9.15 Beylerbeyi buluşma noktasına vardığımızda İhsan ve güzel bir sürpriz olarak İnci’yi görüyoruz. Karşı kaldırımdan da Nurhan geliyor. Herkesi özlemişiz, ama özellikle İnci, uzundur görüş(e)memiştik. Çok sevindik.
Önümüzden kalabalık bir bisikletli grup geçiyor. İhsan Perşembeciler olduğunu söylüyor. Aman, biraz agresif bir grup. Hemen çıkmayalım, uzaklaşsınlar! Biz de 5’li olarak sonradan çıkıyoruz. Hava çok soğuk. Boğazın Anadolu tarafına bu saatlerde güneş düşmez, o nedenle kesiyor.
Bir buçuk saat sonra Akbaba’ya varıyoruz. Yolda gidip gelen, lastik tamir eden, şişiren bisikletçiler gördük. Araçların kimi saygılı kimi öfkeli, yol veren olduğu gibi kornayla taciz eden de var. Bizim insanımız nedense sabırsız. En ufak bekleme süresinde hemen kornasına dokunuyor. Sabırsız olduğu kadar da saygısız, ve de –bence- ülkenin seviyesi gibi ‘düşük’.
Buluşmaya gelirken geçtiğimiz yeni yapılan, Ümraniye-Ataşehir arasında bulunan, bir gece kararıyla ilçe değiştiren Finans Merkezi denilen yapı kompleksi altındaki yollara çimento suları süzülmüş. Bacaklar ve bisiklet duman oldu. Bir de yol daracık, arkana sıralanmış araçlar olunca bir kovalamacadır gidiyor.
İstanbul Finans Merkezi fikri ilk ortaya çıktığında amaçlanan, İstanbul'un, Londra, Frankfurt gibi bir merkez haline gelmesiydi. O günden bugüne köprülerin altından çok sular aktı. İstanbul'un küresel bir finans merkezi olabileceği fikri boş bir hayale dönüştü. Kuralların akşamdan sabaha değiştiği, hukukun uygulanmadığı ya da iktidar keyfine göre uygulandığı, dünyayla kavgalı bir ülkeye uluslararası şirketlerin merkezlerini taşımalarını beklemek hayalperestlikten başka bir şey değil... deniliyor. Tüm uzmanlar TCMB’nin İstanbul’a taşınmasının hiçbir yararı olmadığı gibi, bunun hem geçiş döneminde hem de sonuç olarak devlet yönetimine ve ülkeye zarar vereceğini belirtirken, bu ısrarı anlamak mümkün değil. Aynen iki havalimanı varken 3’üncüde, şimdi de kanal diye tutturmaları gibi.
Akbaba’da güneşli bir masa seçiyoruz. Hepimiz üşüdük. Köpekler etrafımızda, herhalde fazla gelen yok, sevilmek isteniyor olmalılar. Fırından alınan simitler ve ısmarlanan çaylarla aç olanlarımız kahvaltılarını yapıyor, tok olanlar köpekleri besliyor. Bilir misiniz ki yaşamımız boyunca 6 fil ağırlığına eşit miktarda yiyecek tükettiğimizi? Bu ara tadilat gören parktaki köy kahvesi de açılmış ama biz gene Huzur Kıraathanesi’nden içiyoruz. Bisiklet Dostu bir işletme olduğundan.
Dereseki rampasını tırmanırken İhsan Riva’ya gidip gelmiş, çok kalabalık var diyor. Acaba vaz mı geçsek?
Riva yolu çok güzeldir, asfaltı düzgün, güvenlik şeridi ve keyifli bir inişi olan. Alibahadır girişinde tekrar toplanıp Riva’ya gitmeyelim, günler kısa - zaman dar, sıkışacak her şey diye karar verip Alibahadır içinden M.Şevketpaşa’ya yöneliyoruz. Bölge İstanbul’un en güzel yerlerinden, tam bisikletlik bir coğrafya. MŞP’da bir yol-kaldırım çalışması var, kilitli taş döşeniyor. Bu köy de çok keyiflidir. Kahvesi ve bir de pide fırını olan. İsmini, 31 Mart İsyanı’nı bastıran, II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinde rol oynayan, V. Mehmed’in saltanatında 4 ay sadrazamlık yapmış ve bir suikast sonucu öldürülmüş olan Osmanlı askeri ve devlet adamı Mahmud Şevket Paşa’dan (1856-1913) alır.
MŞP sonrası gelen rampayı da dize getirdikten sonra tepede Sümbül durağında her zamanki fotomuzu çekip kendimizi Zerzevatçi’ya doğru bırakıyoruz. Bayılıyorum bu sözcüğe, hele de ağızdan çıkışı; Z’leri biraz çatlatarak söyleriz: “Zerzevatın teki”. Küçük, önemsiz anlamında.
Kafa radyosunu bilirsiniz, “kulak düğümü” de denilir. Bir şarkının 5-10 saniyelik bir kısmının bazen saatlerce aklımızda çalması. Yapılan bir araştırmada insanların %91’i haftada bir kez bu olayla karşı karşıya kalırken %25’i ise günde bir kereden fazla bu durumu yaşıyor olduğu görülmüş. Ben de bu %91’in içinde sayılırım. Hele de uzun soluklu tura çıktığımda %25’e bile girerim :)) Kafamda Hooverphonic çalıyor. 1985 yılında kurulmuş Belçika asıllı bir grup. Tam olarak trip hop müziğin temel taşlarından. Başlangıçta kendilerini “Hoover” olarak adlandırsalar da daha sonrasında “Hooverphonic” olarak değiştirmişler. Bunun komik tarafı ise elektrik süpürgesi üreten firma ile yasal sorunlar yaşamaktan çekinmeleriymiş. İstanbul’da da konser vermiş olan gruptan çok keyifli bir parça: Mad About You
Müzik müzik müzik; “Müziğin doğuşu” konusu müzikten çok insanı anlatmayı öngörür. Müzik sanatının derinine indikçe “insan”ı anlamış olur (muyuz?) İnsanın biyolojik ve kültürel varlığı uzun yıllar öncesine dayanır. Peki müzik yaratma bilinci ne zaman ortaya çıkar dersiniz? 19. yüzyılda müziğin doğuşuna ilişkin teoriler ortaya atılmıştır: Herder’e göre müzik “dil”den; Darwin’e göre hayvan sesleri ve özellikle “kuş sesleri”nden; Stumpf’a göre insanların birbirine “seslenmesi”nden; Spencer’e göre insanların duygusal ilişkilerinden kaynaklanmış ya da duygusal yakınlıklardan esinlenerek doğmuştur. Bizde ise ilkokul kitaplarında yazılana göre insan, yaprakların hışıltısından, derelerin şırıltısından etkilendiği için benzetmeli olarak müziğe yönelmiştir… diyor Ahmet Say.
Zerzevatçı’da İnci’nin aldığı ayvaları tadıyoruz. Yani, uzundur böyle lezzetlisini yemedim. Üç tanesinin 2’sini bitirdik. 3’üncü anneye saklandı. Köy camisinde cenaze var. Cemaat dağılmadan kalkıyor ve son rampayı da dize getirip Acarlar’da toparlanıp çok önemli bir meseleyi fark ediyoruz: Riva’dan vaz geçince muhlamadan da geçmiş olduk. Bir başka ifadeyle “acıktık”. Nerede yeriz? Görele’de pideci var mı? Kimse bilmiyor. Ne yaparız? Girer bakar bulamazsak devam ederiz. Girmiyor bile İhsan, mecburen devam ediyoruz. Ama Kavacık’ta Gurme Lahmacun-Pide’de hepimiz iştahımıza göre bir şeyler buluyoruz.
Bundan sonrası dolu mideyle devam ediyor ve Kavacık trafiğini yarıp Anadoluhisarı’na jet gibi inip Boğaz hengâmesini de alt ettikten sonra Beylerbeyi ayrılma noktası. Nurhan ve İnci Üsküdar yönüne, İhsan da bizimle Altunizade’ye doğru. Bakalım GS-FB maçı ne olacak?
bisikletle Kasım/21: Dudullu-Beylerbeyi-Beykoz-Akbaba-Alibahadır-M.Şevketpaşa-Zerzevatçı-Acarlar-Kavacık-A.Hisarı-Beylerbeyi-Dudullu
Tur tarihi: 21 Kasım 2021
Alınan yol: 80 km
Ortalama hız: 17,6 km/sa
En yüksek hız: 56,4 km/sa
Bisiklete biniş süresi 4 sa 30 dk, dışarıda geçen süre 8 sa 6 dk
En yüksek sıcaklık 24 ˚C, en düşük 6 ˚C, ortalama 12 ˚C
Yükselti kazancı (çıkış) 1398,2 m, kaybı (iniş) 1394,6 m
En düşük yükselti 0 m, en yüksek 243,3 m
Garmin yol bilgileri bisikletle Kasım/21
Relive yol bilgileri bisikletle Kasım/21