28 Şubat 2013

Müziklet

Bisiklete binerken müzik dinlemek çok keyifli. Ancak kulaklık takmak sakıncalı, hatta tehlikeli bile olabilir. O nedenle MP3 çalarlar için ucuz/pahalı değişik bisiklet hoparlörleri piyasada mevcut. Tabii kendi sisteminizi kurmanız da mümkün. Ankaralı bir müzik severin uygulaması gerçekten dikkat çekici, hatta verdiği isim daha da hoş: Müziklet. 

(Ferhan’a katkısı için teşekkürler)
Ama sadece bizde değil, dünyanın her yerinde 'Müziklet'in hastası var. İşte bazıları:





















27 Şubat 2013

16’lık Muhteşem Grup

Sabah Kadıköy’e vapura yetişiyoruz. Binerken 2 kişiyiz, bindiğimizde 7 (+ Emin, Cengiz, İlhan, Yasemin, Nüvit), Karaköy’e çıktığımızda 8 (+ Serhan), beklerken 10 (+ Levent, Gültekin), hareket etmeden 11 (+ Emre) olduk. Kemerburgaz’a geldik 15 (+ Vedat, Feridun, Aziz, Ahmet), çay içerken 16’yı (+ Yasin) bulduk. Böylece ‘16’lık Muhteşem Grup’u oluşturmuş olduk.









Kemerburgaz üzerinden Belgrad Ormanı yapmak üzere Pazar sabahı Karaköy’den başladık pedallamaya. Galata Köprüsü’nden geçip Balat üzerinden Eyüp’e yöneldik. Silahtarağa Caddesi üzerinde, Santral İstanbul’un karşılarına geldiğinizde sağda park içinde dikkat çeken tuğladan örülmüş bir baca vardır, bilirsiniz. Emin’den buranın kısa tarihini dinliyoruz. Baca, ailesine ait tuğla fabrikasından kalma. Bir şekilde bu arazi altında maden veya benzeri değerli bir şeyler var diye ellerinden alınır, sonra fabrika yıkılır ancak baca bırakılır. Bu şekilde de günümüze ulaşır. Şimdi park içinde dikili, Haliç’i gözlemekte.
















Hava açıyor, güneş çıktı. Sabahki pustan eser yok. Sıcak basanlar üstlerini çıkartmakta. İlhan ile Yasemin’in konuşmalarına tanık oluyorum: “Önünü kapa, hava çarpar”. Ama Yasemin terlemiş, uzun saçları da kaskın altından önüne düşmüş, dinlemiyor ve ceketini çıkartıyor. Grup kalabalık olduğundan toparlanmak zor oluyor. Emin anılarını tazeledikten sonra tekrar yola koyuluyoruz. Bilgi Üniversitesi tarafına dönmek için demir köprüden geçip, bu caddenin adı da ‘Fil Köprü’ imiş (ne ilginç değil mi?), taksi durağında gene herkesin toparlanmasını bekliyoruz. Bu ara Emin de anıların sarhoşluğuyla grubu kaybetmiş Alibeyköy’e doğru giderken fark edilip geri çağrılıyor.


Taksicilerin önerisiyle dümdüz karşıdan devam ederek (Mareşal Fevzi Çakmak Cad.) Kemerburgaz’a doğru yöneliyoruz. Yeşil ‘Çevreyolu’ levhaları yardımcı oluyor. Bu yolu ilk defa kullanıyorum. Kağıthane üzerinden gitmektense daha boş. Kolyenin boncukları gibi peş peşe dizilip bisikletlerimizi otobüs işletmelerinin indirme-bindirme noktalarının önünden sürüyoruz, giriş-çıkış yapan otobüslerin arasından. Yol biraz daraldı, evsafı da bozuldu. Trafik de başladı az buçuk. Ama buna rağmen Cengiz’in müziği duyuluyor. Bisikletinin önündeki hoparlörden yaydığı kafa müziği beni 40 yıl geriye, hippie’lik günlerime götürüyor. Ben de bisikletime müzik takmak istiyorum.

Cenap gelemediğinden, sırtındaki sıkıntı ona izin vermemiş – buradan tekrar geçmiş olsun deriz –, Ayazağa buluşma noktası yerine Hasdal üzerinden gitmeye karar vermiştik. Şimdi  çevre yolunun altından geçip Hasdal-K.Burgaz yoluna bağlanmak için tırmanıyoruz. Tabii bu da kopmalara neden oluyor. Tekrar toparlanmak için beklemekteyiz. Bu arada tanışma faslı da ilerliyor. Nüvit’in Selamiçeşme’de oturduğunu öğreniyorum. Başında “acaba bu tur uzun mu gelir?” diye düşünmüşse de katılmış olduğundan hoşnut. Emre çantasından kuruyemiş ikram ediyor. Serhan ise bir yarışçı gibi sıranın başında start almayı beklemekte.

Hasdal yolu kalabalık. Özellikle de damperli kamyonlar vızır vızır. Gene bir yeri kazıyorlar. Zaten bu kazma işi hiç bitmedi ki! Nereye gitsen kamyonla karşılaşıyorsun. Sürücüler de sanki taksi kullanırcasına gaza basıyorlar. Ama nedeni belli: ne kadar taşırlarsa o kadar para. Bu nedenle öne geçme yarışındalar.

Hava tam bisikletlik. Yol da rahat. Asfalt şahane. Bu durumda kimi önde kimi geride, herkes keyfinde. Şöyle arkama bakıyorum da, amma kalabalığız. Ancak birazdan yanıldığımı anlıyorum. Başka bisikletliler de var ve havalı bir şekilde yanımızdan geçiyorlar. Sanırsın ki yarıştalar. İleride rampada Firuzan onların ifadesini alır.

K.Burgaz sapağından çıkıyoruz, ilki değil ama. Ondan saparsanız eski çöplük yanından, dar yoldan gidersiniz. Arabalar yakın geçer. Göktürk levhasını takiben gelen 2. sapaktan ayrılın. Yol çalışma ekibinin dur uyarısına karşın kenardan sıyrılıp Cendere’den gelen yolla buluşup K.Burgaz merkeze hafif tırmanarak ulaşıyoruz.

Kalabalığız. Daha da kalabalıklaştık. Kahvede masalara dağıldık. Tanışmalar, kucaklaşmalar. Millet epeydir birbirini özlemiş hasret gideriyor. Çaycı zaten pek güleryüzlü olamadı, daha da somurtuyor. Gültekin simitleri çıkarttı. Bolca almış. Biz yanımızdaki sandviç ve yumurtayı götürüyoruz. Emre de hazırlıklı gelmiş. Cam kaplar yerine plastiklerle. Herkes anlatıyor macerasını. 30 günde 2 bin kilometre, Odesa feribotu, Ermenistan, Tebriz, Selanik, Bulgaristan, vize, yeşil pasaport... sadece aklımda kalanlar.

16 kişi olduk. Nasıl geçeceğiz beleş orman kapısından? Hallederiz diyor Feridun. Burası bizim bölgemiz. Gerçekten, her hafta orman içi-dışı turdalar. Günde defalarca girip çıkıyorlar. Bekçilerle ahbaplar.


Hareket etmezsek bu gidişle yatıya kalacağız. Hadi arkadaşlar diyerek milleti tekrar sele üzerine çıkartmak zaman alıyor. Son fotoğraflar, benimkinle de çek, o nerede, bu neden gelmedi diye diye zar zor hareket edebildik. Bu sefer de Vedat’ın lastiği sönük. Hoppala! Hani patlak önleyici vardı?

Gene kolyenin boncukları gibi sıralanarak orman kapısına doğru yola çıkıyoruz. Kapıda Feridun işi bağladı ve yeşil ışığı yaktı. Burada bir tur değişikliği yapılıyor. Asfalt yoldan devam edilecekken Feridun’un önerisiyle Ayvat Bendi de görülmek isteniyor. Yönümüzü sola döndürüp orman yoluna giriyoruz. Dünkü yağmurdan yollar tam ‘off road’ durumunda. Çamur, balçık, su birikintileri içinden başlıyoruz tırmanmaya. Serhan ve Yasemin yol bisikletindeler. Kaya kaya gidiyorlar. Çamurluksuz olanların sırtı kapkara. Çamurlukluların da tekerleri biriken çamurdan dolayı zor dönüyor. Feridun’un selesi hoplamaktan zıplamaktan kırılıyor. Aman diyorum, önümdeki bir durursa ben de çamurun içindeyim - aynen batarız o zaman diyerek aramdaki mesafeyi açıyorum. Yasin bu sefer topal bisikletiyle gelmemiş. Yollar yetmiyor, aralara dalıyor, hendeklerin üzerinden atlatıyor. Ormanda olmanın mutluluğu yüzünden okunuyor.









































Ayvat Bendi’nde Feridun bize tarihçesini anlatıyor (kimi yerde Ayvant, kimi yerde Ayvad da yazıyordu):


Kanuni Sultan Süleyman döneminde başkent İstanbul'un nüfusunun hızla artmasıyla daha önce yapılan isalelerin suyu yeterli olmamış ve su sıkıntısı baş göstermiştir. Kanuni şehrin su ihtiyacını karşılamak için araştırma yaparak Belgrad Ormanları’ndan su getirilmesine karar vermiş ve bu iş için Mimar Sinan'ı görevlendirmiştir. Sinan'ın teknik sorumluluğunda Kırkçeşme Tesisleri gibi dev eser 1554-1563 yıllan arasında inşa edilerek hizmete girmiştir. Yaklaşık 55 km uzunluğunda olan Kırkçeşme tesislerinin isale hattı esas itibariyle iki koldan oluşur. Bunlardan suyu en bol olanı Kağıthane Deresi'nin kollarından Kirazlı, Topuz ve Paşa Derelerinden su alan doğu kolu, diğeri yine Kağıthane Deresi'nin biraz daha memba tarafında Ayvad Deresi, Orta Dere ve Bakraç Dere'den su alan batı koludur. Kırkçeşme tesisinde irili ufaklı 33 adet su kemerinden birisi Ayvad Bendi Mesire Yeri'nde bulunan Ayvad Kemeri (Ortadere Kemeri)'dir. Kırkçeşme isalesinin batı kolunda olan Ayvad veya Ortadere Kemeri; 195,15 m uzunlukta, 8,30 m yüksekliğinde, 5 gözlü, göz açıklığı ise 4,20 m, kemer kalınlığı 2,52 m’dir. Ayvad Bendi ise alanın kuzey doğusunda yer almaktadır. Alana adını veren Ayvad Bendi; Ayvad Deresi üzerinde olup, Kağıthane deresine akmaktadır. Sultan III. Mustafa zamanında 1765 tarihinde inşaatına başlanmıştır. Bentten 800 m aşağıda olan ve aynı zamanda proje alanının sınırını oluşturan Ayvad Deresi alma yerinde küçük bir ızgara (bağlama) yardımı ile su alınmakta ve hemen yanında bulunan çökeltme veya toplama havuzuna bir galeri yardımıyla verilmektedir. Ayvad havuzundan itibaren Ayvad Kemeri'ne kadar olan uzaklık 775 m'dir. Ayvad Kemerine bağlanan diğer kolun başlangıcı olan Orta Dere bağlama ve su alma yerine (ızgara) bitişik Orta Dere havuzu yapılmıştır. Orta Dere kolunun tüm uzunluğu 1292 m'dir.
Kaynak Barış Balcı


Çeşmede yapılan su ikmalinden sonra tekrar harekete geçip kaymadan düşmeden asfalta inmeyi başarıyoruz. Şimdi temizlik faslı başladı. Çamurluğundakini çıkartan, pedalındakini kazıyan, bisikletini asfalta vuran, yanındaki fırçayla ince temizlik işine girişen, her çeşidi mevcut.

Gelmeyeli yollar asfaltlanmış. Eski güzelim delikler yok. Ne hoş inerken aralarından slalom yapardık. Hatta bir seferinde Hakkı yanındaki poşette taşıdığı böreği düşürmüş orman sakinlerine ikram etmek zorunda kalmıştı.

Rahatlıkla ‘Geyik Üretme İstasyonu’na kadar tırmanıyoruz. Tırmanış Aziz’e yetmemiş olmalı ki bir iniyor bir çıkıyor. Yol üzerinde 112 noktasında Firuzan’la anılarımızı tazeliyoruz. O olaydan sonra gelmemiştik bir daha buraya. İlhan’ın ne kadar becerikli bir ilk yardımcı olduğu ortaya çıkmıştı o gün.




















Orman içinden süren yolumuz sonunda çıkış kapısında son buluyor. Buraya kadar gene grup parçalandı ve toparlanmak için bekliyoruz. Yasemin ve İlhan’ın da gelmesiyle Atatürk Arboretumu önünden geçip Bahçeköy sapağında Vedat, Feridun, Aziz ve Yasin ayrılıyorlar.


Çayırbaşı’na inmeden son toplanma noktasındayız, kemerlerin altında. Karşıdan bol çantalı bisikletliler çıkmakta. Bir iki derken beş oldular. 4 Fransız 1 Türk, Yunanistan’a gidiyorlar. Türk refakatçı. Ayaküstü sohbet ediyoruz. Onlara Edirne’ye köy yollarından gitmelerini öneriyorum. Ancak zaman darlığı nedeniyle otoyoldan gideceklermiş. Vay halinize!

Çayırbaşı’na kadar müthiş bir iniş. Bisiklet sanki planör, süzülüp gidiyor. Acıkanlar, susayanlar, nikotini gelenler, bir mola. Yasemin bisikletçide bakınıyor. 350 liraya bir Mtb Salcano var. Alsam nasıl taşırım falan soruları arasında vaz geçtiğini öğreniyorum (sonradan). Pideci ve çaycı olarak dağılıyoruz. Kimisi de ilerideki yıkamacıda bisikletini temizletiyor. 5 liradan su sıkıyor adam. Arabayı 10 liraya yıkıyorlar. Bu iyi tezgah tutmuş.
Çaylar güzel, 75 krş. Cengiz tarifini kapmaya çalışıyor ama çaycı sırrını vermiyor. Emin umre yolunda. Serhan sinema eleştirilerinde. Gültekin temizlikte. Biz de, Emre de, çiğköftecinin fırça ve kovasıyla velespitlerin çamurunu akıtıyoruz. 5’er lira cebimize kalıyor.








Sahil yolu kalabalık. Hava da soğumakta. Kalender Ordu Evi’nde Gültekin ayrılıyor. İlhan ve Yasemin daha gelmediler. Onları bekliyoruz. Meraktayız. Geliyorlar ama kaldırımdan. Yasemin İstanbul trafiğine ters. Amerika ne de olsa farklı. Sis de boğazı kapattı. Sabahki hava yok artık.

Bundan sonra Yeniköy ve Beşiktaş olarak karar verip tekrar pedallıyoruz. Artık cambaz olmak lazım. Çünkü arabalar arka arkaya dizili vaziyette. Sağından gitsen kapı açarlar. En iyisi solundan, ortadan gitmek. ‘Line of Sight’ olamasak da gene de iyiyiz. Emin basmış aralarından sıyrılıyor, Emre de peşinden. Sağdan Levent giriyor. Firuzan en önde, yarmış gidiyor. Ben de en sondayım. Bazen fırsat bulup öne geçiyorum. Bir de bakıyorum ki Serhan aralardan çıkıyor. Cengiz ve Nüvit peşimizdeler. Bir oyun gibi, bir o bir bu derken Yeniköy’deyiz. Benzincide geridekiler bekleniyor. Yasemin düşmüş. Neyse yüzü gülüyor ama. Bu iyiye işaret. WC’de temizleniyor ve devam. Bebek ayrı, Ortaköy apayrı bir parkur. Ortalık delilerle dolu. Sinirli arabacılar, çılgın motorcular, deli yayalar ve masum bisikletçiler, bir aradayız. Yasemin yorulmuş, ağrılar girmiş bacağına. İlhan’la yürüyerek dönecekler (telefonla öğreniyoruz). Taksi 200 lira istemiş Kadıköy’e. Oha!

Beşiktaş ayrılma noktası. Serhan, Levent ve Emre bu yakada kalıyor, bizler, Cengiz, Emin ve Nüvit 6.45’le Kadıköy’e geçiyoruz.

Artık Kadıköy’de kokoreç mi yoksa midye mi yersin, bira mı yoksa salep mi içersin sana kalmış. Hatta üzerine bir de baklava çektin mi yaktığını misliyle geri kazanırsın.

Bu tur 71 km tuttu. Bir daire çizdik. Karaköy’den başlayıp Balat, Eyüp, Hasdal, Kemerburgaz, Belgrad Ormanı, Bahçeköy, Çayırbaşı, Yeniköy ve Beşiktaş’ı içine alan. En kalabalık grubu oluşturduk. Güzel eğlendik.
Not: Levent ve Aziz'e foto katkıları için teşekkürler (03.03.2013).















Kemerburgaz - Belgrad Ormanı Turu

Tur tarihi: 24 Şubat 2013

Kat edilen mesafe: 74,07 km.

Ortalama hız 14,6 km/h.

Bisiklete biniş süresi 5 saat 04 dk., dışarıda geçen süre 12 saat 33 dk.

En yüksek sıcaklı 22 ˚C, en düşük 8 ˚C, ortalama 13,2 ˚C

İrtifa kazancı (çıkış) 758 m, kaybı (iniş) 715 m.


Garmin yol bilgileri için: Kemerburgaz-Belgrad Ormanı



Tur bilgisi: Tur genelde yüksek tırmanışlı değil. Karaköy’den Hasdal’a kadar düz. Hasdal’a bir tırmanış var. Sonra Kemerburgaz’a kadar hafif çıkışlı, daha çok inişli. Belgrad ormanı içinde Ayvat Bendi’ne, Geyik Üretme İstasyonu’na ve orman çıkışına tırmanış. Ormandan çıkılınca Çayırbaşı’na kadar iniş. Boğaz yolu düz, çok hafif tırmanışlar var.


Hasdal-K.Burgaz yolunda sağda güvenlik şeridi kullanışlı. Kavşaklarda dikkatli olunmalı. Belgrad Ormanı çıkışı dar ve araç trafiği çok. Boğaz yolu kalabalık.

Kemerburgaz’da börekçi, çayevi bolca. Çayırbaşı’nda da seçenek çok.


21 Şubat 2013

Mermi ile hedef arasındaki düz çizgi: Line of Sight



Lucas, işi bir üst seviyeye çıkaracak bir film çekmek için Benny Zenga ile biraraya geldi. Kask kamerası seviyesinden çekilen görüntülerle dünyanın en iyi şehiriçi sürücülerine içgörü hizmeti sunuldu. Şimdi yönetmen Benny Zenga yeni bir boyut katmak için kamerasını bu nadir yetenek ve ‘uluslararası gizemli adam’ Lucas Brunelle’e döndürdü.

Line of Sight’ın çekimi 10 yıl, yapımı 3 yıl sürdü. Ama sonuç, izleyicinin kolay kolay unutamayacağı ve yaşamını değiştirecek bir deneyim.

Filmin tamamı (23.02.13)




20 Şubat 2013

Bisikletle dünya turunda feci son















Bisikletle dünya turuna çıkan İngiliz çift, Tayland’da trafik kazasında hayatını kaybetti

Tayland polisi, Bangkok’un doğusunda bir bölgede bisikletleriyle yol alan Peter Root ve Mary Thompson’a kamyonet çarptığını ve her ikisi de 34 yaşında olan İngilizlerin öldüğünü bildirdi.

İkilinin cesetlerinin bisikletlerle birlikte yol kenarında bulunduğunu bildiren polis yetkilileri, bisikletçilere dikkatsizlik sonucu (döşemeden şapkasını almak için eğildiğinde) çarptığı anlaşılan ve kazada ağır yaralanan 25 yaşındaki kamyonet şoförü hakkında yasal işlem başlatıldığını kaydetti.

Tayland yetkilileri, olaydan derin üzüntü duyduklarını ve cenazelerin teslimi konusunda ikilinin ailesine her türlü kolaylığı göstermeye hazır olduklarını bildirdi.














Yaşamanın en verimli hali

Peter Root’un babası Jerry Root’un AP’ye yaptığı açıklamaya göre, sanat eğitimi alırken tanışan ve 6 yıl boyunca bu gezi için para biriktiren ikili, İngiltere’den Temmuz 2011’de ayrılmıştı. 
"Seyahat hakkında sadece konuşmakla kalmadılar, bunu gerçekleştirdiler. Onlarla daha fazla gurur duyamazdım" diyen Jerry Root, ikilinin böyle bir deneyimi paylaşarak çok mutlu olduklarına inandığını söyledi.
 Oğlu ile arkadaşının, arzu ettikleri hayatı yaşadığını vurgulayan Jerry Root, "Yaşamanın en mutlu, en verimli haliydi" diye konuştu. 
Bisikletle Avrupa, Ortadoğu, Orta Asya ve Çin’i gezen Root ve Thompson, yolculuk notlarını internet üzerinden meraklısıyla paylaşıyordu.
 Bisikletle seyahat konusunda deneyimli oldukları belirtilen ikili, 'Two On Four Wheels' adını verdikleri internet sitesine fotoğraflar yükleyerek yolculuğun detaylarını aktarıyordu.
 İkilinin Twitter ve Facebook’ta da çok sayıda takipçisi vardı.

Kaynak: YahooNewsMilliyet




Ülkemizden de geçen çift Orta Asya'yı ne de güzel belgelemişler.