10 Şubat 2020

Lay Lay Lom Tuzla

İstanbul soğudu, hatta kar bile yağdı, beyaza büründü. Ama uzun sürmedi bu görüntü, ertesi gün eridi gitti, yollardaki tuzlar kaldı geriye. Sabah 9’da evin garajından hızla çıkarken soğuk bir rüzgar çarpıyor yüzüme. Kışlıklar ne kadar yetecek göreceğiz. Garmin 2 °C gösteriyor ama hızlandıkça soğuk rüzgar kulaklarımı donduruyor. Ellerim iyi, eldivenler kalın. Altımda polar bir tayt, şimdilik sorun yok. Ama kulaklar...

Bu pazar Tuzla olsun dedik. Hani kış uykusunda olan, katlanıp bir köşede bekleyen, Filiz’e köfte yedirmek isteyen, rampasız yol olsa da ben de binsem diyen, zabah zabah erkenden buluşmak istemeyen, evden izin alabilen, trene binip gelmekten hoşlanan, evladına bisiklet öğretmeyi seven, işe gitmeyip evde oturan, yerinde duramayıp gidip gelen, evimin önünden geçsin diyen, sürpriz yapmayı seven, uzun aralardan sonra tekrar bisiklete binen… Lay Lay Lom bir tur olsa da gelsek diyen arkadaşlarımızı düşünerek. 

Tuzla yakın değildir (Bostancı gidiş-geliş 70 km gibi) ama yolu dümdüzdür neredeyse. Sahil boyunca gider gelirsin. Ancak pek ilgi uyandırmamış olmalı ki 5’li olabildik sadece. 

Bostancı’dan Haluk O. ve İhsan ile hareket edip (9.30) az sonra da Mehmet dahil olunca hızlı bir şekilde araç yolundan Maltepe dolgu alanına kadar geliyoruz. Burası için 171 futbol sahası büyüklüğünde denilmekte. Bakalım beklenen İstanbul depreminde ne olacak? Son iki hafta içinde ne büyük felaketler yaşadık: çığ düşüyor, deprem sarsıyor, uçak uçurumdan yuvarlanıyor, Suriye cephesinde askerler ölüyor... Ve siyasiler klişe laflarla mikrofonların önünde ahkâm kesmekteler. Doğruyu söyleyenlere ise mikrofonlar kapatılmakta. Dahası, işine son verilip cezalandırılmakta. "Ülke olarak bir duralım. Biz hala 3. havalimanındayız, hala kanal açıyoruz. Ülke freni patlamış kamyon gibi. Çığ düşen insanları kurtarmaya gidenler yaşamını yitiriyor. Deprem bekliyor İstanbul'u. Buna hazırlanalım bir duralım. Proje üstüne proje üretme yerine biraz aklıselim olmak gerekiyor. Azıcık duralım." Bundan daha doğru söz var mı duyduğunuz? Üç cümleyle içinde bulunduğumuz durum net bir şekilde ortaya konulmuş.

Hızlıyız. Pendik Beltur’da Varujan bizi beklemekte. Birer çay eşliğinde nefesleniyor, tepemizde parlayan güneşin altında ısınmaya çalışıyoruz. Ancak bisiklet hikayeleri bitmez, fazla da rehavete gerek yok, tekrar sele üzerine atlayıp İhsan önde biz peşinde Tuzla’ya doğru uçuyoruz. Öyle ki Filiz Köftecisine varışımız 11.30, öğle yemeğine daha çok var.

Tarihte Bugün, nedense hep ilgi ve merakla (*) okurum Cumhuriyet’in köşesinde. Bugün için şöyle bir haber vardı: 09.02.1985 - Görülmemiş soğuklar ve kar İstanbul'u ve İstanbulluları gafil avladı. 6 milyonluk kent 3 cm'lik kara yenik düştü. Ulaşım felce uğradı. Belediye Başkanı Bedrettin Dalan Meteoroloji'nin kendilerini yanılttığını söyledi ve "I am sorry" diyerek İngilizce özür diledi.
İstanbul Boğazı, 1954

Büyüklerimizden hep dinlemişizdir: “54 yılında İstanbul Boğazı buz tuttu” diye. İşin aslı tabii ki böyle değil. Tuna Nehri’nin donmasının ardından nehirden kopan buz parçalarının Boğaz’a sürüklenmesi şeklinde. Bakın konuyla ilgili İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri Enstitüsü öğretim üyesi Doç. Dr. Cem Gazioğlu ne diyor: “Bizim bulunduğumuz enlemde o şartların oluşması mümkün değil. Deniz suyu sıcaklığı -4’e düşse bile çok ince bir zar şeklinde donar. Komple sistemin dibe kadar donması mümkün değil. Bizim bölgemizdeki hava sıcaklığının Kuzey Buz Denizi’ndeki seviyeye gelmesi mümkün olmadığından dolayı İstanbul Boğazı’nda donma olayı gerçekleşmez. Çünkü Kuzey Buz Denizi ve civarında hava sıcaklığı -45, deniz suyu sıcaklığı ise -10’larda seyrediyor. Boğaz suyunun donma sürecinin başladığı -4 derecenin altına inmesi için İstanbul’daki hava sıcaklığının -25 derece olarak ölçülmesi gerekiyor.”

(*) İlgi ve merak kavramlarının bir duygu olup olmadığı ile ilgili tartışmalar olsa da filozofların ve psikoloji alanında çalışanların birkaç yüzyıldır ilgisini çeken duygulardır. Bu konularla ilgili çalışmalar son yıllarda artmış olsa da halen bilinmezliğini korumaktadır. İlgi ve merak duyguları gelişimin olmazsa olmaz bir parçasıdır ve pek çok duygu, gelişimsel dürtü ve motivasyonlarla bağlantılıdır. İlgi, insanlar ve ilgilendikleri nesneler arasında gerçekleşen iletişim sırasında ortaya çıkan ve dikkat, konsantrasyon ve duygulanımın artışı ile belirli psikolojik bir durumdur. Merak ise yeni bilgi kazanımını sağlayan keşif davranışını motive eden deneyimleme, görme, bilmeye karşı bir istek olarak tanımlanabilmektedir... diyor Selin Demet makalesinde.
Kamp Armen sokak
 girişi, 4,5 sene önce
 olabilir diyor Varujan

Biraz daha acıkalım diye Tuzla’nın sağına soluna pedal basıyor; Deniz Harp Okulu, Mercan, Ermeni Yetimhanesi, Yayla taraflarında dolanıyor, köftecide herkes iştahına göre karnını doyurup dönüşe geçiyoruz.

Bir ülkede azınlık olmak! Ne zordur, tahmin edebiliyorum. Dışlanırsın, adınla, dininle, renginle, kimliğinle alay edilir. Etnik kökenin hakaret olarak kullanılır. İsyan etmemek elde değildir, ancak başına gelebileceklerden korkar sinersin. Bir de azınlık mallarına el koymak vardır. Bundan daha güzel ne olabilir? 

‘Geç Osmanlı ve Erken Cumhuriyet Dönemlerinde Gayrimüslim Varlığı’. Nurcan Kaya’nın yazısından okuyoruz: İlk olarak İttihatçıların hayata geçirmeye başladığı ancak Cumhuriyet döneminde de ülkede belirleyici olan Türk ve Müslüman bir toplum yaratma ideolojisi demografinin değişmesiyle beraber ekonominin de Türkleşmesini ve Müslümanlaşmasını gerektiriyordu. Bu nedenle 1915’le başlayan Müslüman olmayanların mallarına el koyma politikası Cumhuriyet döneminde de çeşitli tedbirlerle devam etti. Trakya olayları, Varlık Vergisi, 6-7 Eylül Olayları, 1964’te Yunanistan vatandaşı olan Rumların sınır dışı edilmeleri, 1936 Beyannamesinin bahane edilmesiyle Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün cemaat vakıflarının mallarına el koyması bu tedbirler arasındaydı.
Hrant Dink, büyüdüğü Tuzla Kamp
 Armen’de kendi gibi yetim 
çocuklara yardım ediyor, 1970

Kamp Armen de el konulan azınlık malları arasında(ydı). Tarihçesini okuduğumuzda bakın neler öğreniyoruz: 1950’li yıllarda Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi’nin alt katı, Anadolu’dan gelen kimsesiz ya da yoksul Ermeni çocukların barınması amacıyla yetimhane olarak düzenlenmiş. Çocukların sayısının artmasıyla yazları barınmaları ve tatil yapmaları için bir yer ihtiyacı doğar. Kilise yöneticileri 1962 Kasım ayında, Tuzlalı Sait Durmaz’dan bir arazi satın alarak kilise adına tescil ettirirler. 8-12 yaşlarında, aralarında Hrant Dink'in de bulunduğu 30 çocuk, başlarında bir kalfa ile kampın yapımında çalışmaya başlarlar. Kamp açılır, 21 yıl devletin dikkatini çekmezken 1983 yılında 1936 Beyannamesi gerekçe gösterilerek devlet tarafından ilk sahibine iade edilen kampa, 1987’de de Yargıtay’ın yerel mahkeme kararını onaylamasıyla el konulur. Kampın iadesi için hukuki yollar denenir, boş alınan arazide yapılan tesisler için tazminat ödenmesi istenir ama açılan davalar sonuçsuz kalır. 2011 yılında Vakıflar Kanunu’nda yapılan değişiklikle (**) azınlık vakıflarının el konan mülklerinin iadesi süreci başlayınca, yeniden başvuru yapılır ancak gene bir tazminat ödenmez. 6 Mayıs 2015’te kamp tesislerinin yıkılmaya başlanmasına gösterilen tepki, iade görüşmeleri sürerken yıkıma karşı Nor Zartonk ve Kamp Armen Dayanışması kampta nöbete başlarlar. İade için imza kampanyası ve yürüyüş düzenlenir. Direnişin 175. gününde arazi, tapuda sahibi olarak görünen Fatih Ulusoy tarafından Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi Vakfı’na bağışlanır. Kampın Tuzla Belediyesi tarafından kamulaştırılan geri kalan kısmının iadesi istenir. Yıkılan Kamp Armen'in yeniden inşası için gerekli imar değişikliği 8 Nisan 2017'de İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'nde oybirliğiyle kabul edilir. (***)

(**) 2011 yılında çıkarılan bir KHK ile azınlık vakıflarının 1936’dan sonra edindikleri ve 1974’ten sonra Hazine’ye devredilen gayrimenkullerin geri verilmesi. 

(***) Gazeteci Hrant Dink'in de aralarında bulunduğu öksüz ve yetim çocuklara yuva olan Kamp Armen'in (Tuzla Ermeni Yetimhanesi) yeniden inşa edilmesi için önünde engel kalmadı. Bir kısmı Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi Vakfı'na, küçük bir kısmı ise Tuzla Belediyesi'ne ait olan arazi için yapılan plan değişikliğine göre, bu alanda Halk Eğitim Merkezi, bilgi-beceri-meslek edindirme kursları gibi eğitim yapıları kültür merkezleri, sinema-tiyatro-sergi-konser- konferans salonları, kültürel yapılar, sosyal yardım birimleri, kütüphane, yurt, huzurevi, yetiştirme yurdu, rehabilitasyon, güçsüzler evi gibi tesisler yer alabilecek. Öte yandan plan notlarına konut ve ticari birimler yer alamaz ibaresi de eklendi. 4 bin 840 metrekare alanda hazırlanan projede, yıkılan kamp binasının yeniden yapılması ve yeşil alanın korunması öngörülüyor.

Maltepe’de Başıbüyük rampasını tırmanıyorum. 82’nci kilometrede bataryanın şarjı aniden bitmesin mi? Tam da tepeye 100 metre kala. Neyse ki yedek yanımda, az kalsın ne gerek var Tuzla’ya diye almıyordum. Kapsama gücü şarj ettikçe düştüğünden, göstergeler %100 dese bile gerçekten kapasitenin kaça düştüğü bilinmiyor. Kitapçığında 1000 devir sonrası %80’e düştüğü söylenmiş ama herhalde kademe kademe iniyordur. Bu batarya da üç yıldır kullanılıyor, %100’ün altına çoktan inmiştir.











Lay Lay Lom Tuzla: Dudullu-Bostancı-Pendik-Tuzla-Maltepe-Başıbüyük-Dudullu

Tur tarihi: 9 Şubat 2020
Kat edilen mesafe: 87,31 km.
Ortalama hız: 13,8 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 4 sa. 28 dk., dışarıda geçen süre 6 sa. 41 dk.
En yüksek sıcaklık 15 ˚C, en düşük 1 ˚C, ortalama 6 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 626 m, kaybı (iniş) 634 m.
En düşük irtifa 0 m., en yüksek 171 m.

Garmin yol bilgileri Lay Lay Lom Tuzla

Relive yol bilgileri Lay Lay Lom Tuzla