16 Ağustos 2019, Cuma / Adilcevaz - Tatvan, 72 km (12. gün)
Erken uyandım, 5 gibi. Yatmadım, buçukta hazırlanmaya başlıyorum. Dün aldığım meyvalı yoğurt ve kahvaltı için zeytin peyniri iki lokma ekmekle mideye indirip eşyaları toplamam ve kapıya indirmem 6 buçuğu geçiyor.
Otelden 6.50 gibi ayrılıyorum. Yokuş, sahilden giden anayola kadar iniyor. 150 metre sonra, anayola varmadan sağda camlı bir odada kazılarda bulduklarını depolamışlar. Sergi salonu değil de muhafaza etmek üzere. Dıştan bir göz atıp devam.
Hava güzel, serinlik nefis, sabah erken daha. Bugün Tatvan, 66 kilometre gibi. Yol üzerinde Ahlat’a da kısa bir göz atacağım. Çok yüksek olmamak üzere küçük minik tırmanışları da var yolun. Bir tanesi de birazdan gelecek, Adilcevaz çıkışı.
Yol yükseliyor, bir tırmanışla. Sonra o yükseklikte düz devam ediyor. Artık bayram bitti, araçlar geçmekte. TIR’lar, tankerler falan var. Solumda maviden yeşile, lacivertten turkuaza değişen renk tonları ile Van Gölü alabildiğine uzanıyor. Zaten buranın insanı ona deniz demekte. Kıyısında sürüler yayılmış. Tarlalarda kurulu sulama düzeni çalışmakta. Suyu kuyulardan çekiyorlarmış. 100 metre derinliğe kazdık demişti dünkü benzinci.
Ahlat fazla uzak değil. 22 kilometre sonra geliyor. ÖE güzel bir konumda, bina da güzel. Başka bir zaman gelirsem kalmak isterim. Reyisin Ahlat Sarayının inşaatı her türlü israfa ve mahkeme kararına karşın sürmekte. Artı Gerçek’ten Derya Okatan’ın haberine göre; Anayasa Mahkemesi, Kıyı Kanunu'nun bazı yerlerde uygulanmamasını öngören maddenin iptaline karar verdi. Bu yerler arasında Cumhurbaşkanlığı Köşkü inşaatının başladığı Bitlis Ahlat'taki arazi de bulunuyor.
Anayasa Mahkemesi kararında, "Kıyılar devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir" maddesini düzenleyen Anayasa'nın 43. maddesini hatırlattı.
Kararda, "Kıyıların devletin hüküm ve tasarrufu altında olması, buraların özel mülkiyete konu olamayacağı ve doğasına uygun olarak genellik, eşitlik ve serbestlik ilkeleri gereği herkesin ortak kullanımına açık bulunmaları gerektiği anlamına gelmektedir" denildi. Ayrıca "Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir" hükmünü düzenleyen Anayasa'nın 56. maddesi hatırlatılarak, çevre sağlığının korunmasının da devletin temel ödevlerinden olduğu vurgulandı.
Kararda, "Kıyıların devletin hüküm ve tasarrufu altında olması, buraların özel mülkiyete konu olamayacağı ve doğasına uygun olarak genellik, eşitlik ve serbestlik ilkeleri gereği herkesin ortak kullanımına açık bulunmaları gerektiği anlamına gelmektedir" denildi. Ayrıca "Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir" hükmünü düzenleyen Anayasa'nın 56. maddesi hatırlatılarak, çevre sağlığının korunmasının da devletin temel ödevlerinden olduğu vurgulandı.
[e] 25 km/08.10/%20 harcandı. 1654 metredeyim. Ahlat’ın içinden geçiyorum. Sahil Kalesi diye bir ok solu göstermekte. Yakındaki vatandaşa kümbeti soruyorum, ama orada kale dışında sadece iki cami var diyor; Kadı Mahmut ve İskender Paşa.
Sapıyorum ve parke taşlı bir yoldan inmekteyim. Kale duvarı yanından, köy içinden, hayvan pisliklerinin kenarından dikkatli geçerek kale içinde yer alan Kadı Mahmut Camisine geldim. Ahlatlı kadı ailesinden Gazi Kadı Mahmut tarafından 1597 yılında yaptırılmış. Ahlat'ta bulunan diğer tarihi eserler gibi Ahlat'a özgü taşlar kullanılmış ve bu özelliği ile ön plana çıkmakta. Dikdörtgen, tek kubbeli... Sonra da İskender Paşa Camisine sıra geliyor. Dıştan inceliyor, foto çekiyor, matarayı dolduruyor ve vatandaşın birinden izahat alıyorum. Kitabesine göre 1584 tarihinde İskender Paşa tarafından, muhtemelen Mimar Sinan’a yaptırılmış. Yavuz Sultan Selim zamanında inşa edilen cami, Kanuni Sultan Süleyman döneminde genişletilmiş... Ardından hamamı gösteriyor vatandaş bana ama yıkılmış bile... Kalenin içine girmiyor devam ediyorum. Sıkı bir rampayla anayola çıkmaktayım. %15, High kullandım mecburen. Çevredeki bazı binalarda buraya özgü siyah taş kullanılmış, dikkat çekici.
11.-15. yüzyıllar arasında Ahlat’ta o kadar çok cami ve kümbet yapılmış ki, kubbelerinin çokluğundan dolayı Belh ve Buhara’ya verilen “Kubbetül İslâm” unvanı Ahlat’a da verilmiş.
Ve anayola çıktım, Selçuklu Meydan mezarlığına gitmekteyim. Göründü bile. Sağdan saptım, az gittim, biraz içerlek girişi. Kapı açık. Önce, hemen girişteki Emir Bayındır Kümbetini fotoğraflıyorum. Kitabesine göre 1477 tarihinde Bayındır İbni Rüstem tarafından yapılmış. Dünyada mevcut iki örnekten biri. Diğeri Azerbaycan Gence’de olup aynı usta tarafından yapıldığı anlatılıyor önündeki levhada. Ahlat kümbetleri iki katlı olarak yapılmış. Alt kat tonozla örtülü mezar odası, üst katı ise dua ve ibadet için mescit. Günümüze ulaşan 14 kümbet ve 2 anıt türbe bulunmakta burada.
Ve buranın en gözde yeri olan Selçuklu Kabristanı’na giriyorum. Etkili muhteşem bir alan. 200 bin metrekare olduğunu okumuştum. 11. ile 15. yüzyıl arasına tarihlenen şahideli, sanduka ve tümülüs tarzında binlerce heybetli mezarla dolu. Sandukaların dört bir yanı ince ince islenmiş, ayet ve hadislerle süslü olduğu yazılı. Her biri 3 – 4 metre boyundaki ‘şahide’ denilen abidevi mezar taşları tek parça taştan. Geometrik şekiller, kandil, ejder başı ve bitkisel motifler... göz kamaştırıcı. Dünyanın en büyük İslam mezarlığı olduğu söyleniyor. 8 bin civarında mezar barındırıyormuş. UNESCO Dünya Kültür Mirası Geçici Listesinde. Ahlat’ta sanat ve tarih adeta taşla tescil edilmiş. Bunu burada çok net görebiliyorsunuz.
Bu, Ahlat’a üçüncü gelişim oluyor. İlkin 1975’de gelmiştim Gülnar’la. Hani anlatmıştım, o tarihlerde babamdan arabasını ödünç alıp Doğu’yu turlamıştık, İshakpaşa Sarayı falan diye. İkincisi 2 binlerdeydi. Bir tur grubuna katılmıştık Ayşegül ile; Van, Tatvan, Diyarbakır, Mardin... şeklinde.
Ahlat’ta bir saatimi geçirdim. Şimdi devam. 09.19/31. km/1697 m R. Yol üzerinde bir de müzesi var Ahlat’ın, oraya da 65’le giriş yapıyor, önce soldaki kronolojik tarihçenin anlatıldığı bölüm, oradan sağdaki arkeoloji bölümüne. Müzede daha çok 1965-1991 yılları arasında Çifte Hamam, Zaviye ve Ulucami'de yapılmış kazılarda çıkarılan eserler, Selçuklu Dönemine ait figürlerle bezeli seramik buluntular sergilenmekte. Sergilenen eserler arasında ilçeye 15 kilometre uzaklıkta bulunan Yuvadamı nekropol alanından çıkarılan MÖ 2. binyıl ve Erken Demir Çağına ait mezar buluntuları (seramikler) ve bunlar içerisinde önemli bir yer tutan MÖ 2. binyıl Doğu Anadolu kökenli seramikler de yer almakta. Müze seksiyonunda bulunan eserleri şöyle sınıflandırılabiliriz: a) Değişik dönemlere ait sikkeler. b) Urartu kültürüne ait çift ejderha başlı bilezikler, kemerler, elbise iğneleri ve saç tokaları. c) Roma Dönemine ait seramik örnekleri, kandiller, pipolar... Etkili bir sunum ve hoş eserler var. Özetle güzel bir müze. İyi ki girmişim.
Yarım saatimi de müzede geçirdim. Daha uzun kalmak gerekirdi ama yola çıkayım artık. 09.47/32,8 km/1686 m R. Bu arada hava hafif puslandı. Güneşin önüne filtre geldi. Benim açımdan iyi oldu.
Hafif inişli çıkışlı ama genelinde düz seyreden bir yoldayım. Bazen sıkıcı oluyor böylesi. Tatvan’a 33 dedi. Şu an 38’deyim. Yanı toplam 71 kilometre olacak yol. Karayolunda çalışma vardı, 2 kilometre kadar. Yan yola vermişler trafiği. Bir müddet oradan gittim sonra yan yola, yapılmış yola çıktım. [e] 41 km/10.17/%40 harcandı.
Hiçbir dinlenme tesisi de gelmiyor. Gelse de sadece yakıt satılıyor. Ama bir market çıkıyor karşıma. Bunda da içecek doğru dürüst bir şey yok. Sadece sevmediğim kolalı içecekler. Durmuşken bari sucuktan bir ısırık alayım derken kahvaltı etmekte olan bir aile kocaman dilim bir kek ikram ediyor. Çok lezzetli, belli ki ev yapımı. Ardından da köy hıyarı. O da sulu sulu. Kalın çekirdekli, bilirsiniz dışı biraz pütürlü olandan... Çok teşekkür ederim bu ikramlara. Makbule (hanım) geçti J
Bu bölgede bildiğimiz benzin istasyonları yok; BP, Shell, PO, TP gibi. Kendilerine ait başka istasyonlar var; 7kıta bir tanesi. İstanbul ve cıvarında hiç rastlamadım. [e] 58 km/11.09/%60 harcandı. 1711 metre rakımdayım. 12 kilometre kadar kaldı. Biraz yoruldum ve sıkıldım. Normal’le gidiyorum. Güneş gene çıktı, ben de yeleği çıkarttım. Sıcak.
Şöyle anlatılmış: Güneşin en güzel doğduğu yer olduğu söylenen, Nemrut Dağı'nın doğu eteklerine kurulmuş, Van Gölü'nün batı kayısında bulunan Tatvan’a geldim. Şehir merkezine bir yokuştan inerek girmekteyim. Karayolları binasını bulup idare binasında cumaya gitmemiş bir memurun yardımıyla feribota ilişkin bilgi ediniyorum: Yük oldukça kalkıyor, bugün yük yok, 4,5 saat sürüyormuş geçişi, yolcu 10 lira... Anlaşıldı!
Kalabalık bir trafiğin içinden geçerek Hotel Sahra’yı buluyor, park etme sırasında telefonda konuştuğum Münir Bey ile tanışıyor, yeğeni Serdar Bey kaydımı yaparken odanın temizlenmesini beklemekteyim. Hafif bir rehavet içindeyim. Odanın hazır olduğu anonsuyla uyanıyor ve 504’e yerleşiyorum.
Duş sonrası uzanmaca, tabletten Tatvan tarihçesini okumaktayım: Uzun bir geçmişe sahip bulunan Tatvan, ilk çağlardan itibaren çeşitli milletlerin ve bu arada Dara, Büyük İskender, Selçuklu Hükümdarı Alparslan, Timur, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman, Şah İsmail ve IV. Murad’ın ordularına geçit görevi görmüştür. Osmanlı Hükümdarları İran seferlerine çıktıklarında Tatvan’dan önemli oranda istifade etmişlerdir.
Araştırmalar sonucunda elde edilen belgelerden anlaşıldığı kadarıyla ilçe ve çevresinin ilk sakinleri Subarlar’dır. Daha sonra Hurriler ve Hititler ile bunlara bağlı çeşitli boylar Tatvan’a hâkim olmuşlardır.
MÖ 1300’lerden itibaren Urartular, Van ve çevresi ile birlikte Tatvan’a üç asır boyunca egemen olmuşlardır. Van şehrini kendilerine başkent edinen Urartular’ın Tatvan’daki hâkimiyetleri sona erdikten sonra ilçeyi çeşitli boylar yurt edinmişlerdir. Söz konusu boyların Asur, İran, Roma ve Bizans gibi çeşitli devletlerle kısa veya uzun temasları olmuştur.
1071’deki Malazgirt Meydan Savaşı’ndan sonra Tatvan Selçukluların eline geçmiş, ve bu durum 1200’lere kadar devam etmiştir. Bu tarihlerden sonra Tatvan, Harzemşahlar, İlhanlılar ve Akkoyunluların istilasına uğramıştır.
Tatvan’ın tarihinde dönüm noktası sayılabilecek olaylardan biri ise bölgede Osmanlı hâkimiyetinin başlamış olmasıdır. 1514 tarihli Çaldıran Savaşında Şii-İran ordusunu yenen Osmanlı ordusunun bu başarısından sonra Doğu Anadolu topraklarının büyük bir bölümü Osmanlı Devletine bağlanmıştır. İdris-i Bitlisi’nin yardımları ve çabaları sonucu Bitlis ve Hizan emirleri de diğer bölge emirleri gibi Yavuz Sultan Selim’e itaat etmişlerdir. İdris-i Bitlisi’nin gayretleri neticesinde bölgede birçok bey daha (Cizre, Eğil, Garzan, Palu, Siirt, Hasankeyf, Silvan Beyleri), kendilerine toprakları temlik olarak verilmek şartı ile Osmanlı Devletine bağlanmışlardır.
Tatvan’ın tarihinde dönüm noktası sayılabilecek olaylardan biri ise bölgede Osmanlı hâkimiyetinin başlamış olmasıdır. 1514 tarihli Çaldıran Savaşında Şii-İran ordusunu yenen Osmanlı ordusunun bu başarısından sonra Doğu Anadolu topraklarının büyük bir bölümü Osmanlı Devletine bağlanmıştır. İdris-i Bitlisi’nin yardımları ve çabaları sonucu Bitlis ve Hizan emirleri de diğer bölge emirleri gibi Yavuz Sultan Selim’e itaat etmişlerdir. İdris-i Bitlisi’nin gayretleri neticesinde bölgede birçok bey daha (Cizre, Eğil, Garzan, Palu, Siirt, Hasankeyf, Silvan Beyleri), kendilerine toprakları temlik olarak verilmek şartı ile Osmanlı Devletine bağlanmışlardır.
Sular kesildi otelde. İyi ki işimi bitirmişim. Yemek için çıkış, Kaşıbeyaz’da etsiz yemek yok. Arka sokakta menemen varmış, her gün menemen yer oldum. Tat Kahvaltı ve Menemen Salonu’nda, az mercimek çorbası sonrası gelen menemene bir bakıyorum ki salam koymuşlar. Menemene de konulur mu? Yenisini getiriyorlar. 14 lira tutuyor.
Sokak aralarından yürümece. Bir sokak boylu boyuna dama ve satranç oynayanlarla dolu. Nemrut’a çıkmak için taksiden fiyat alıyor, kratere 150 istiyorlar. Üç kişi olsa gene iyi de bir kişi için biraz yüksek! Yolumun üzerindeki Crater Hotel’e girip soruyorum; daha önce gelseydiniz sizi gruba katardım deniliyor L Ne edeyim, sahile yürüyorum. Göl kıyısına yürüme kordonu yapılmış. Kiralık bisikletler var (özel). Bisiklet yolu da, hemi de maviye boyanmış. Ama genellikle ortadan gidiyorlar. Hava sıcak şimdilik, fazla insan yok diyemiyorum çimlerin üstü dolu. Bir baba dondurmayı çocuğu için yalıyor, şekillendiriyor. Çaktırmadan yiyor J
Odaya dönüp şapkayı bırakıp biraz dinlenip tekrar bir sorti yapmaktayım. Başka taksi 130’a iniyor. Van’a ulaşım ise 30 lira, minibüs veya otobüsle. Saat başı kalkıyor(muş). Cumartesi krater, pazar Van yapayım düşüncesindeyim, ne dersiniz? ... Devam dolanmaya. ... Sahilde bir kafede içilen çay 2,5 lira. Başlayan canlı müzikten kaçıyorum. Bir berberde ensede uzamış saçların temizletilmesi. Çocuklar para istemiyorlar. Ben de iki kola alıp bırakıyorum (3,5). Tekrar sahildeyim. İncecik incecik sinekler yoğun bir şekilde uçuşmakta.
Şok’tan alınan probiyotik yoğurt artı çikolatalı süt ile otele döndüm. 20 dakikalık programda çamaşırların yıkanması. Bekleme sırasında kapı önünde içilen iki çay. Bu arada otel 120’ye taksi ayarlıyor. Yarın 9’da gelecek. Buraya kadar gelmişken krateri fiyat yüzünden görmeden geçmek olur muydu?!
Odadayım. Sinekler yüzünden pencere açıkken ışıkları yakmamam söylendi. Hepsi içeri doluyormuş. Karanlıkta müzik dinliyor ve Urartuların kültürünü okumaktayım tabletten.
Hitit Devleti ile Hurriler arasında MÖ 1500’lerde başlayan savaşlar sonunda tarih sahnesinden çekilen Hurrilerin bakiyeleri ile Orta Asya’dan ve Kafkasya üzerinden göç ederek gelen kabilelerin meydana getirdiği konfederasyonun sonucu olarak kurulmuş, çağın güçlü devletlerinden olan Asur tehlikesi karşısında 300 yıl sürecek Urartu devleti ve Urartular, Mezopotamya ve Asur sanatının etkisini barındıran bir kültüre sahiptiler.
Urartuların İzinde: Kültürleri; askerlik yönlerinin yanında, tarım faaliyetlerinin de öne çıktığı Urartularda, şehir planlamacılığı, el sanatları ve çiftçilik rağbet gören meslekler arasındaydı. Asur ve Kuman saldırılarına karşı kendilerini savunmak zorunda kaldıklarından dolayı, askeri yönden önem arz eden kale-şehirler kurmuşlardır. Urartular kazandıkları zaferlerden sonra, işgal ettikleri yöre insanlarını esir almak suretiyle, Urartu şehirleri yakınlarında ve kırsal alanlarda kuruttukları bataklıklardan elde ettikleri tarım alanlarında köle olarak çalıştırmaktaydılar. Endemik bir meyve türü olan Erciş Üzümü’nün de, ilk defa Urartular tarafından yetiştirildiği, 2’nci Sardur’un yazdırdığı, Erciş-Karataş yazıtları ve Çelebibağı Beldesi Cami yakınlarında bulunan Urartu Yazıtından anlaşılmaktadır.
Açtıkları kanallar vasıtasıyla Erciş ve çevresindeki tarım alanlarına su taşıyan Urartular, arazi sulama konusunda oldukça ileri durumda idiler. “Karataş Urartu Yazıtlarının bulunduğu İlan (yılan) Taşı mevkiinin 300 m doğusundaki yarık şeklinde ikiye ayrılan tepe üzerinde açtıkları kanal ile getirdikleri suyu, yamacın güney tarafında yaptıkları bent yardımıyla doğu (Haydarbey) – batı (Erciş) doğrultusunda iki kanala aktarmışlardır. Bu sulama kanalının yaklaşık 10 km kuzey kuzeydoğudan Davut Kanalı denen bir kanal ile birleşerek Deliçay’a ulaştığı anlaşılmaktadır. Ovadan bakıldığında yukarı doğru çıkan kanal, Karataşlar’ın zirvesinden bakıldığında ovayla aynı seviyedeymiş gibi dümdüz görünmektedir. Tamamen mühendislik harikası olan bu kanalın orta kısmında, İssi Dere Göleti’nin üst kesiminde muhtemelen kanalla aynı döneme ait bir köy yerleşimine ait yapı kalıntıları bulunmaktadır…”.
Hititlerin şehir ve kale inşası tekniklerinden etkilenen Urartular, sınırları içerisinde bulunan elli civarındaki şehirde de benzer uygulamaları hayata geçirmişlerdir. Erciş şehrinin ilk kurulduğu yer olan Zornaki Tepe üzerindeki Arzaşkun kentinin ızgara planlı ve on bin nüfusu barındırabilecek şekilde yapılması, Urartuların şehir kurmadaki becerilerinin önemli göstergesidir. Kurdukları yirmiden fazla kale, karayolu inşası, limanlar vasıtasıyla Van Gölü üzerinde sağladıkları ulaşım ve Urartu zaferlerinin anlatıldığı, değişik yörelerde bulunan 101 adet taşa yazılmış kitabe, Urartu medeniyetinin ulaşmış olduğu seviyenin ispatıdır.
Erciş güneybatısında bulunan Çelebibağı beldesi yakınlarındaki kaya mezarları ve açık hava tapınağının benzeri yapılar, Urartular tarafından yerleşim yeri olarak kullanılan bütün bölgelerde aynı şekilde inşa edilmiştir. Erciş doğusundaki Kalecik mevkiinde yaptıkları taş baskı kalıplarıyla savaş arabası, özel maksatla kullanılan arabalar ve ziraat araçlarının tekerleklerinin üretimi yapılmaktaydı.
Çiftçiliğin yanı sıra savaş aletleri yapımında da usta olan Urartular, demir madenlerini işleterek silah ve çeşitli gereçler yapmışlar, gümüş ve bakır madenlerinden de süs eşyaları, takılar, mutfak aletleri üretmişlerdir. Çivi yazısını kullanan Urartular, resmi ve ticari yazışmalarını pişmiş topraktan levhalar üzerine yazıyorlardı. Eklemeli dil yapıları, ortak özellikler gösteren Hurriler ve Asyanik dillerle aynı kökenden gelmektedir. Kendi ülkelerine “Bian ili” diyen Urartular, Türkçe de olduğu gibi yer adlarının sonuna bazen “ili” eklemesini kullanmaktaydılar. Bianili adının zamanla “Van-Vanili” olarak değiştiği de tarihçilerin ortak kanaatidir. Urartuların konuştuğu dil, günümüzdeki Doğu Kafkas dil ailesinden olan Çeçence ve İnguşça ile de benzerlik göstermektedir.
Dağları, su kaynaklarını, mağaraları ve büyük ağaçları kutsal sayarak bunlara kurban adayan Urartular, 100 civarında tanrı ve tanrıçaya inanmışlar, bu tanrılardan bazılarının isimlerini kurdukları şehir ve köylere vermişlerdir. İnandıkları tanrılardan “Teişepa”nın adını başkentleri olan Tuşpa (Van)’ya veren Urartuların en önemli tanrıları arasında Haldi, Arubani, Hulda, Şivini, Arin gelmekteydi. Ayrıca Urartu inanç sisteminde, hayvan tanrılar, yarı hayvan yarı insan olan tanrılar, özelliklede boğa ve öküz her zaman saygı duyulan sembollerin başında gelmiştir. Erciş Karataşlar mevkiindeki İlan (yılan) Kayası’nın üstünde bulunan, büyük yontma kaya parçası da, öküz başı şeklinde tasarlanmış, ancak tamamlanamamıştır.
Adilcevaz - Tatvan
Tur tarihi: 16 Ağustos 2019
Kat edilen mesafe: 72,24 km
Ortalama hız: 17,6 km/sa
Bisiklete biniş süresi 4 sa 5 dk, dışarıda geçen süre 5 sa 37 dk
En yüksek sıcaklık 36 ˚C, en düşük 23 ˚C, ortalama 29,2 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 519 m, kaybı (iniş) 515 m
En düşük irtifa 1645 m, en yüksek 1736 m
Kat edilen mesafe: 72,24 km
Ortalama hız: 17,6 km/sa
Bisiklete biniş süresi 4 sa 5 dk, dışarıda geçen süre 5 sa 37 dk
En yüksek sıcaklık 36 ˚C, en düşük 23 ˚C, ortalama 29,2 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 519 m, kaybı (iniş) 515 m
En düşük irtifa 1645 m, en yüksek 1736 m
Garmin yol bilgileri Adilcevaz-Tatvan
Relive yol bilgileri Adilcevaz-Tatvan
Adilcevaz’dan ayrılışım 06.50
|
Hava güzel, serinlik nefis, sabah erken daha
|
Solumda maviden yeşile, lacivertten turkuaza değişen renk tonları ile Van Gölü alabildiğine uzanıyor |
Yol yükseliyor, bir tırmanışla...
|
Sonra o yükseklikte düz devam ediyor
|
Ahlat fazla uzak değil. 22 km sonra geliyor
|
ÖE güzel bir konumda, bina da güzel. Başka
bir zaman gelirsem kalmak isterim
|
Reyisin Ahlat Sarayının inşaatı her türlü israfa ve mahkeme kararına karşın sürmekte |
Kale duvarı yanından, köy içinden, hayvan
pisliklerinin kenarından dikkatli geçerek...
|
... kale içinde yer alan Kadı Mahmut Camisine geldim
|
Ahlatlı kadı ailesinden Gazi Kadı Mahmut tarafından 1597 yılında yaptırılmış |
Sonra da İskender Paşa Camisine sıra geliyor |
Çevredeki bazı binalarda buraya özgü siyah taş kullanılmış, dikkat çekici |
Emir Bayındır Kümbeti. Kitabesine göre 1477 tarihinde Bayındır
İbni Rüstem tarafından yapılmış. Dünyada mevcut 2 örnekten biri
|
Ahlat Selçuklu Kabristanı. Etkili muhteşem bir alan
|
11. ile 15. yy arasına tarihlenen şahideli, sanduka ve
tümülüs tarzında binlerce heybetli mezarla dolu
|
Her biri 3–4 m boyundaki ‘şahide’ denilen abidevi
mezar taşları tek parça taştan. Geometrik
şekiller, kandil, ejder başı ve bitkisel motifler
|
Ahlat Müzesi
|
Ahlat bastonu
|
Kitabe, Taş, 14-15. yy
|
Lüle, Pişmiş Toprak, 17-19. yy
Şifa Tasları, Pirinç, 18-19. yy
|
Sistrum, Tunç, Orta Tunç Çağı,
MÖ 2000-1400
|
Boncuk Dizileri, Taş, Cam, Kemik, Pişmiş
Toprak, Orta Demir Çağı MÖ 900-600
|
Pozubentler, Tunç, Orta Demir Çağı MÖ 900-600
|
Bu arada hava hafif puslandı. Güneşin önüne
filtre geldi. Benim açımdan iyi oldu
|
Hafif inişli çıkışlı ama genelinde düz seyreden bir yoldayım. Bazen sıkıcı oluyor böylesi |
Korkuluk
|
Tarlalarda kurulu sulama düzeni çalışmakta. Suyu kuyulardan
çekiyorlarmış. 100 m derinliğe kazdık demişti dünkü benzinci
|
Ne değişik camiler oluyor
|
Hiçbir dinlenme tesisi de gelmiyor. Gelse de sadece yakıt satılıyor |
1711 m rakımdayım. 12 km kadar kaldı. Biraz yoruldum ve sıkıldım
|
Uzun bir geçmişe sahip ilçemize gelmiş oldum
|
Şehir merkezine bir yokuştan inerek girmekteyim |
Kalabalık bir trafiğin içinden geçerek Hotel Sahra’yı buluyor...
|
Hotel Sahra
|
Tat Kahvaltı ve Menemen Salonu
|
Sokak aralarından yürümece
|
Bir sokak boylu boyuna dama ve satranç oynayanlarla dolu
|
Kiralık bisikletler var (özel). Bisiklet yolu da, hemi
de maviye boyanmış. Ama genellikle ortadan gidiyorlar
|
Sahile yürüyorum. Göl kıyısına yürüme kordonu yapılmış
|
Uçan bisiklet olmuş
|
Hava sıcak şimdilik, fazla insan yok diyemiyorum çimlerin üstü dolu
|
Her yerde aynı, evlenirken çekilen fotolar
|
Moda à la Tatvan
|
Bisiklet görmek nedense beni mutlu ediyor J
|
13. gün (devamı) Tatvan II – 11. gün (öncesi) Erciş-Adilcevaz
[bisikletle]Türkiye: Urartuların İzinde
Kars-Kağızman = 49,25 km
Kağızman-Tuzluca = 60,63 km
Tuzluca-Iğdır = 48,61 km
Iğdır-Doğubayazıt = 57,78 km
Doğubayazıt-Çaldıran = 68,27 km
Çaldıran-Erciş = 72,05 km
Erciş-Adilcevaz = 70,31 km
Adilcevaz-Tatvan = 72,24 km
Tatvan-Hizan = 47,21 km
Hizan-Bahçesaray = 69,69 km
Bahçesaray-Çatak = 63,21 km
Çatak-Pervari = 73,58 km
Pervari-Şirvan = 71,65 km
Şirvan-Siirt = 27,49 km
Siirt-Baykan = 47,77 km
Baykan-Bitlis = 57,27 km
Bitlis-Muş = 76,67 km
Muş-Kulp = 95,50 km
Kulp-Silvan = 87,91 km
Silvan-Bismil = 60,58 km
Bismil-Batman = 53,42 km
Batman-Kurtalan = 60,31 km