19 Ağustos 2019

[bisikletle]Türkiye: Urartuların İzinde (Tatvan III)

18 Ağustos 2019, Pazar / Tatvan III (14. gün)

Güzelce kahvaltımı edip 9’da otobüsle Van’a gitmek üzere Van Gölü şirketi yazıhanesine yürümekteyim. 30 lira verip fazla beklemeden gelen Travego’ya binip hareket ediyoruz. Bugün 3’üncü günümde Van’a günübirlik bir ziyaret gerçekleştireceğim. Çok anlatıldı, şöyle oldu, böyle değişti, doğunun yıldızı parladı...

Otobüsün solunda oturarak göle baka baka yolculuk yapmaktayım. 1,5 saat süreceği söylendi, 140 kilometre gibi. Bu arada yolu da inceliyorum. Kırıcı tırmanışları yok. Gerçi otobüste anlamıyorsun ne olduğunu, kocaman araç.  Duble yol. 2,3 km’lik bir tünel var ki burada hiç pay bırakmamışlar kenarda. Bu tünelleri neden sıfır boşluk yaparlar? Gevaş’dan Akdamar adasına geçiliyor, kıyıda tekneler hazır. Edremit’te plajlar var, çok anlatıldı, şemsiyeler-şezlonglar açılmış... Böylecene 10 buçuk gibi otogarda otobüsten iniyorum. İlkin müze ve kaleyi görme niyetindeyim. Sonra da Cumhuriyet Caddesini, buranın en popüler yeri.

Van, geçmişten günümüze birçok medeniyetin izlerini üzerinde barındırmaktadır. Bu çerçevede tarih öncesi devirlere ait kaya ve mağara resimleri önemli bir yer tutmaktadır. Bölgede neolitik devirden itibaren kesintisiz devam eden kültürlerin varlığını Tilkitepe ve Dilkaya Höyükleri ve çeşitli kazılarda elde edilen buluntular göstermektedir. Van’ı yüksek bir medeniyet düzeyine ilk defa Urartular çıkarmıştır. Urartulardan kalan birçok kale, tapınaklar, kaya mezarları, suyolları ile diğer toprak ve madeni eserler bunu kanıtlamaktadır. Urartuların MÖ 6. yüzyıl ortalarında yıkılmasıyla birlikte Van, yaklaşık 1500 yıl sessizliğe gömülmüş. O dönemden Van Kalesi’nin güney yüzünde kayalıklara kazınmış Pers yazıtı dışında hiçbir önemli kalıntı günümüze ulaşmamıştır. Bu da gösteriyor ki, bölge uzun süre geçiş noktası olarak kullanılmış, büyük medeniyetlerin yerleşimine sahne olmamıştır. Van’ın tekrar canlanması, MS 8. yüzyıldan sonra Vaspurakan Krallığı ile başlamaktadır. Akdamar Kilisesi bunun en önemli tanığıdır. Çevrede Ortodoks mimarisine ait dini yapılar bu devirden itibaren giderek yaygınlaşmış ve yörenin kültürel mirasında önemli bir yer edinmiştir. 11. yüzyıl başlarından itibaren Türk akınlarına sahne olan bölge, Malazgirt savaşıyla Selçukluların egemenliğine girmiş ve Selçuklularla birlikte Türk-İslam eserleri görülmeye başlanmış, bunu diğer Türk devletlerinin hâkimiyetleri izlenmiştir. Selçuklu sonrasında Van ve çevresine İlhanlı, Karakoyunlu, Akkoyunlu, Safevi ve Osmanlı devlet ve hanedanları hâkim olmuşlardır. 1914 yıllında başlayan 1. Dünya Savaşı’nda Rusların istilası ve Ermenilerin ayaklanmasıyla başlayan karanlık günler 2 Nisan 1918’e kadar sürmüştür. Cumhuriyet devrinde büyüyüp gelişen Van, bugün ülkemizin önemli şehirlerdendir.

Servisle gidiyorum Cumhuriyet Caddesine. Kaleye taksi 30 lira istedi. Belki buradan daha ucuzdur diyorum ama aynı fiyatı çekiyorlar. Dolmuş varmış Beşyol’dan denildi. Oraya yürürken bir kahve dükkanı çıkıyor karşıma, Arturkbey kahve. Uzundur espresso içmemiştim, yaptıklarını öğrenince üst kata çıkıp fiyatını soruyorum (sormadan bir şey ısmarlama!): tek 9- /doppio 18-. Bunlar da 2 ile çarpıyorlar ama bu iş böyle değil. Söylüyorum elbette, fiyatınız da çok yüksek, hele de Van için. Kiralarının yüksek olduğunu söylüyor, 40 binmiş L Yani İstanbul’da daha ucuz olacağını düşünmüyorum kiraların. Her neyse, bir tane geliyor, ancak daha ilk bakışta ol(a)madığı belli. Köpük zayıf ve rengi çok koyu. Haliyle ilgili bey de teyit ediyor. Bir ikinciyi hazırlıyorlar, makine yeni açıldı, ondandır diye. Ne var ki bu da aynı çıkıyor. Sanırım ya basınç ya da ısı sorunları var. Halbuki makine de yeni alındı deniliyor.

Pazar nedeniyle ortalıkta kahvaltı edenler bir hayli. Cumhuriyet Caddesi güzel görünüyor. Van da gözüme bir hoş geliyor. Hem doğudan hem batıdan etkiler var. Fazlasıyla da İranlı turistler. Burası onlar için Avrupa olsa.

Beşyol’a geldiğimde Kale minibüslerini sormaktayım. Şuraya git, oraya dön, buradan değil, oradan, sola dön, caminin yanında... Nihayetinde bulundu. Kaç dakikası var kalkmaya? Ses yok. Minibüste yerimi alıp kalkmasını beklemekteyim. Önümdeki hanım selfie çekmekte. Ben de arkasından pozlarını görüyor, güzel oldu diye laf atıyorum. Küçük bir sohbet başlıyor. Kocasına yolluyormuş. Çatak’ta görevli diyor. Aaa ne tesadüf ben de 3-4 gün sonra orada olacağım. Uzman çavuşmuş, asker yani. 2,5 yıllık evliler. Ne güzel, çekingen değil, konuşkan bir kadın. Başı bağlı, yerel biri.

Değişik sokak ve bölgelerden geçtikçe binen yolcular sonunda tıklım oluyor  minibüsün içi. Tavuk istifi durumları yani. Kale son durak. İniyorum. Unuttum; servisteki bir bey müzenin halen tadilatta olduğunu söylemişti. Bu iş nedir böyle, memlekette tüm müzeler tadilatta! O kadar yol gel, gör(e)meden dön L

Van Kalesi; Van ovasındaki doğu-batı doğrultusunda uzanan kaya kütlesi üzerine kurulmuştur. Kayalık, 20-120 m arasında değişen genişlikte, 1800 m uzunluğunda ve 100 m yüksekliğinde doğal bir kütleye sahiptir. Güneyden sarp ve dik, kuzeyden meyilli topografik bir özellik göstermektedir. Üç bölümlü kalenin kuzeydeki çıkış yolu, batıdan doğuya doğru hafif rampa şeklindedir. Tuşpa adıyla uzun süre Urartu Devleti'nin başkentliğini yapan kale, Urartu kralı I. Sarduri tarafından MÖ 840-825 tarihleri arasında kurulmuştur. Kalede Urartulardan kalma Madır (Sardur) Burcu, Analı-Kız açık hava tapınağı, I. Argişti, Kurucular, Menua ve II. Sarduri kaya mezarları, Bin Merdivenler ile ana kayaya oyulmuş sur duvar yatakları ve sur duvarları bulunmaktadır. Kalede Urartulardan sonra Osmanlı'ya kadar Pers yazıtı dışında herhangi bir kalıntı gelmemiştir. Doğu tarafındaki sur ve kuleler, kuzeybatıya bakan kale giriş kapısı, tahkimat ve diğer beden duvarları, Yukarı Kale, Süleyman Han Cami ve minaresi ile askeri amaçlı kerpiç ve taştan çeşitli yapılar, Osmanlı döneminden kalmadır. Tahkimatı sağlayan beden duvarları, burçlar ve kuleler moloz taş, kerpiç ile kesme taş malzeme ile yapılmıştır. Bu duvar ve tahkimatlar kuzeyden kalenin siluetini oluşturmaktadır. Osmanlı döneminde kale tamamen askeri amaçlı olarak kullanılmıştır. Asıl şehir kalenin güneyinde kurulmuştur. Burası da surlarla çevrilmiş. 

Kale muhteşem bir şekilde karşımda. Üzerine tırmanmış bazı insanlar var. Kimi nara atmakta, Tarzanvari. Kenarından kıyısına doğru yürümekteyim. Bisikletli bir beyden çıkış/tırmanış ve görmek için yol bilgisi aldım. Önce ilerideki iki camiye gideyim sonra çıkarım.

Başlıyorum yakılmış otların arasından giden patikadan yürümeye. Hava çok sıcak, kafama takkeyi geçirdim. İlk cami (Kaya Çelebi Camisi) kapalı, dıştan fotoluyorum. Osmanlı devrinin önemli yapılarından... Eski Van'ın Ortakapı Mahallesi’nde surlara yakın bir yerde bulunmaktadır. Vakfiyesine göre Kaya Çelebizade Koçi Bey tarafından 1660 tarihinde yapımına başlanmış, ancak Koçi Bey'in idam edilmesi üzerine 1663 yılında, Cem Dedemoğlu Mehmet Bey tamamlatmıştır. Cami, kare planlı ve tek kubbeli harim ile kuzeyindeki beş gözlü son cemaat yerinden oluşmaktadır. Kuzeybatı köşede minaresi bulunmaktadır. İki renkli kesme taşlarla inşa edilmiş olan caminin cepheleri, değişik formlarda pencerelerle hareketlendirilmiştir. Ayrıca kuzey cephenin ortasına camiye giriş sağlayan kapı yerleştirilmiştir. Bu cephedeki kapı ve pencerelerde bitkisel ve geometrik süslemeler yer almaktadır. Minaresi ise, kare kaideli ve silindirik gövdelidir. Şerefeden sonra kısa bir petek ve külahla son bulmaktadır.

İkinci açık (Hüsrev Paşa Camisi). Cemaat namazda. Dışarıda damat-gelin fotosu çekiliyor. Ben de onları çekiyorum. Sonra içeri giriyor, sessizce foto almaktayım... Cami, medrese, türbe ve imaretten oluşan bir külliye içerisinde yer almaktadır. Cami giriş kapısı üzerindeki kitabesine göre, Van Beylerbeyi Köse Hüsrev Paşa tarafından 1567 tarihinde yaptırılmıştır. Mimar Sinan'ın eserleri arasında sayılmaktadır. Kare planlı, üzeri kubbeyle örtülü caminin kuzeyindeki beş gözlü son cemaat yeri yıkılmıştır. Harim, kalın duvarlar üzerine kubbeyle örtülmüştür. Yapının duvarlarında kesme taş, tromp ve kubbede tuğla malzeme kullanılmıştır. İç mekanda duvarları belli bir yüksekliğe kadar kaplayan çiniler günümüzde mevcut değildir. Kuzey cephede kemerli bir girinti içerisinde kapı açılmıştır. Kapının bulunduğu kuzey cephe ile diğer cepheler pencerelerle hareketlendirilmiştir. Minare ve dış cephelerde iki renkli kesme taş malzeme görülmektedir. Kuzeybatı köşede yükselen kare kaideli silindirik gövdeli minarenin şerefe, petek ve külahı onarılmıştır. İç mekanda kıble duvarının ortasına yerleştirilmiş mihrap dikkat çekmektedir. Kalker taşından düzgün bir işçilik gösteren dikdörtgen görünüşlü mihrap, üç dilimli kemerle taçlandırmış, beş kenarlı ve mukarnas kavsaralı nişe sahiptir. Mihrabın yüzeylerinde çeşitli geometrik süslemeler bulunmaktadır. Ancak mihrap, 1992 yılında define arayıcıları tarafından tahrip edilmiştir. Ayrıca caminin içini süsleyen kalemişi ve çinilerden çok az kalmıştır.

Camilerden ayrılıp, ileride görünen ağaçlıklı yeşil alana doğru yürümekteyim. Yolda selamlaştığım birinden yol tarifi alırken kısa bir sohbeti de gerçekleştiriyoruz. Müthiş bir kaynaktan su içiriyor bana, dağlardan gelmekte, buz gibi. Ancak çevresi çöple dolu. Zaten olmasa şaşardım. Böylesine pis bir millet nerede vardır acaba? Her güzel yerde çöp görmekten gına geldi.

Ağaçlıklı bölge yolunda yürüyüşte olan hanımlarla selamlaşmalar, ağaç altında dinlenen iki delikanlıyla kısa bir laflama. Bazı bölümlerde sular ortalığı bataklığa dönüştürmüş. Önüne bakarak yürümek zorundasın. Bazı taşların üzerinden dikkatlice atlayarak kalenin kurulu olduğu kayanın dibinden yürümekteyim. 

Geride solda bir yapı daha geçildi, Horhor Medresesi. Burası Said Nursi'nin 1897-1907 ve 1912-1914 yılları arasında medrese olarak kullandığı ve talebe yetiştirdiği yermiş. Sadece namaz vakitlerinde açılıyormuş.

Bir grup insan su akan kanala çökmüş, ayaklarını serinletmekte. Yol sorarken beni de davet ediyorlar. Neden olmasın, iyi fikir. Yanlarına kuruluyor, sandaletleri çıkartıp suya daldırıyorum pişmiş ayaklarımı. Buz mu buz, tutamıyorsun içinde, kesiliyor. Sok çıkar yapıyorum. Öyle iyi geliyor ki bu sıcakta. Diyorum bir karpuz olsaydı da suya atsaydık. Neyse bu arada bu iki genç beyle de sohbete başlıyoruz. Önce ben kendimi tanıyorum. Neden geldim, nasıl geldim, kimim, neyim vs vs... Sonra onları tanımaya başlıyorum. Biri belediyede memur, Gevaş’ta, diğeri rehber öğretmen, Van’da çalışmakta; Kenan (38) ve Aslan (24). Fotoğraf, torrent, Macintosh, iPhone, hafıza kartı falan derken sohbet uzuyor ve birlikte kalkıyor iskele kıyısına doğru yürüyoruz.

Medcez diye bir mekana oturup çay eşliğinde sohbetimiz; hastalıklar, kenevirin tedavi edici özelliği, farmakoloji, siyaset, meslekler... üzerinden sürmekte. Saatin 6’ya gelmesiyle, benim dönüş vaktimden dolayı kalkıyor bir minibüsle merkeze dönmekteyiz. Kenan yol üzerinde iniyor, biz Aslan’la Beşyol’dan Cumhuriyet Caddesi’nden Vangölü Tur’un yazıhanesine varıyoruz. Son bileti alıp 7 Tatvan otobüsüne yetişmek üzere Aslan’a veda ediyorum.

7’de kalkan otobüste yanımda oturan bey ile, aslen Tatvanlı ama İstanbul’da Rami’de çalışmakta, gene sohbet ederek yola çıktık. Gevaş yakınlarında sıkı bir jandarma kontrolünden geçtiğimizden en az yarım saat kaybedip Tatvan’a 9 buçuğa doğru varıyoruz.

Dışarıda fazla oyalanmayıp otele dönüyorum. Yarın yola çıkıyorum gene; Hizan. İki gün iyi dinlendim, tembellik ettim. Bugün kahvaltıdan sonra yemek yemedim. Nasıl olduysa acıkmadım. Şimdi yanımdaki kek ve iki meyveli yoğurtla midemi rahatlatmaktayım. Yatmadan haberler bir göz atayım: Fazıl Say, Kaz Dağları için on binlerce kişiye çaldı. Kanadalı madencilik şirketi Alamos Gold’un Kaz Dağları’nda sürdürdüğü madencilik faaliyetleri ve buna paralel olarak gerçekleştirilen doğa katliamına karşı başlatılan Su Ve Vicdan Nöbeti 24. gününde. 5 Ağustos’ta gerçekleştirilen eyleme 10 binden fazla kişinin katıldığı, başladığı günden bu yana da bazen nöbet yerindeki çadırlarda konaklayarak bazen de günübirlik gelerek binlerce kişinin ziyaret ettiği bölgenin bugün çok önemli bir misafiri vardı: Dünyaca ünlü piyanist Fazıl Say.

Kaz Dağları için bestelediği marşı da ilk kez Su Ve Vicdan Nöbeti'nin gerçekleştirildiği alanda icra eden Say, ayrıca Beethoven, Chopin, Mozart ve Erik Satie'nin bestelerinin yanı sıra kendi eserleri olan Nazım Oratoryası ve Troia Sonatı'ndan bölümler de çaldı. Kapanış ise İzmir Marşı'ylaydı. Say, alandakilerden marşa eşlik etmelerini isterken konserin sona ermesinin ardından dünyaca ünlü müzisyen dakikalarca ayakta alkışlandı. 


Arturkbey 

Cumhuriyet Caddesi güzel görünüyor

Feqiyê Teyran Parkı 

Van da gözüme bir hoş geliyor. Hem
 doğudan hem batıdan etkiler var

Beşyol


Van Kalesi

Kale muhteşem bir şekilde karşımda. Üzerine tırmanmış
 bazı insanlar var. Kimi nara atmakta, Tarzanvari

Kenarından kıyısına doğru yürümekteyim

Bisikletli bir beyden çıkış/tırmanış ve görmek için yol bilgisi aldım

Önce ilerideki 2 camiye gideyim sonra çıkarım

Başlıyorum yakılmış otların arasından giden patikadan
 yürümeye. Hava çok sıcak, kafama takkeyi geçirdim

Karga karga gak dedi
Çık şu dala bak dedi
Çıktım baktım bu dala
Bu karga ne budala

Kaya Çelebi Camisi

Osmanlı devrinin önemli yapılarından


Vakfiyesine göre Kaya Çelebizade Koçi Bey tarafından
 1660 tarihinde yapımına başlanmış, ancak Koçi Bey'in idam
 edilmesi üzerine 1663 yılında, Cem Dedemoğlu
 Mehmet Bey tamamlatmış

Hüsrev Paşa Camisi

Cami, medrese, türbe ve imaretten oluşan bir külliye
 içerisinde yer almaktadır. Cami giriş kapısı üzerindeki kitabesine
 göre, Van Beylerbeyi Köse Hüsrev Paşa tarafından
 1567 tarihinde yaptırılmış

Dışarıda damat-gelin fotosu çekiliyor

Yapının duvarlarında kesme taş, tromp ve
 kubbede tuğla malzeme kullanılmış



İç mekanda duvarları belli bir yüksekliğe kadar
 kaplayan çiniler günümüzde mevcut değil

İç mekanda kıble duvarının ortasına yerleştirilmiş mihrap dikkat
 çekmektedir. Kalker taşından düzgün bir işçilik gösteren
 dikdörtgen görünüşlü mihrap, 3 dilimli kemerle taçlandırmış,
 5 kenarlı ve mukarnas kavsaralı nişe sahiptir. Mihrabın
 yüzeylerinde çeşitli geometrik süslemeler bulunmaktadır

Ancak mihrap, 1992 yılında define arayıcıları
 tarafından tahrip edilmiş



Camilerden ayrılıp, ileride görünen ağaçlıklı yeşil alana geldim


Kenan Bey


Kale her açıdan muhteşem duruyor


Kazlar ve... 

İnekler ve... 

Martılar

Medcez diye bir mekana oturup çay eşliğinde
 sohbetimiz; hastalıklar, kenevirin tedavi edici özelliği,
 farmakoloji, siyaset, meslekler... üzerinden sürmekte


Kenan Bey ve Aslan Bey ile




















15. gün (devamı) Tatvan-Hizan – 13. gün (öncesi) Tatvan II





[bisikletle]Türkiye: Urartuların İzinde


Kars-Kağızman = 49,25 km

Kağızman-Tuzluca = 60,63 km

Tuzluca-Iğdır = 48,61 km


Çaldıran-Erciş = 72,05 km

Erciş-Adilcevaz = 70,31 km

Adilcevaz-Tatvan = 72,24 km

Tatvan-Hizan = 47,21 km

Hizan-Bahçesaray = 69,69 km

Bahçesaray-Çatak = 63,21 km

Çatak-Pervari = 73,58 km

Pervari-Şirvan = 71,65 km

Şirvan-Siirt = 27,49 km

Siirt-Baykan = 47,77 km

Baykan-Bitlis = 57,27 km

Bitlis-Muş = 76,67 km

Muş-Kulp = 95,50 km

Kulp-Silvan = 87,91 km

Silvan-Bismil = 60,58 km

Bismil-Batman = 53,42 km

Batman-Kurtalan = 60,31 km