6 Eylül 2019

[bisikletle]Türkiye: Urartuların İzinde (Batman-Kurtalan)

5 Eylül 2019, Perşembe / Batman – Kurtalan, 60 km  (32. gün)

Batman ÖE’nin rahatlığından nazlıca uyanıyorum. Turun en keyifli odalarındandı. Perdeyi karatmadım ki uyanmakta zorluk çekmeyeyim. Bugün son etap koşulacak, Kurtalan. 

Hazırlanırken bir yandan da dün kahvaltı için aldığım iki yumurta ve tahin helvasını pideyle mideye indirmekteyim. Geceden çoğunu toparladığımdan sabaha fazla iş kalmadı. Üstümdekiler ve kullandığım bazı eşyalar. Asansörün olması da bir kolaylık, merdivenden taşımak zorunda kalmıyorum. Bazı ÖE’lerde olmayınca iki postada çıkartabiliyordum.

Sabah erken, kimse yok resepsiyonda. Güzelce yüklenip çekilen ilk foto sonrası ayrılış saatim 7. Dün istikameti öğrenmiştim. Sağdan, geldiğim yönden gideceğim, kavşağa kadar. Bisiklet yolundan sürüyorum. Bazı bölümlerde mavi boya kalmamış ama araç yolundan plastik direklerle ayrılmış olması doğru ve iyi. Gerçi arada boşluklar, sökülmüş olanlara araçlar rahatlıkla park ediyorlar. Sanırım gelecek sefer ceza yazma işini yapacağım. Belki akıllanırlar.

Kavşakta, sağdan saptım ve burası evveli gün gelip yanlışlıkla fazladan ilerlediğim yerler. Aslında demek ben aynı bölgede dolanıp durmuşum. Yavaştan Batman geride kalıyor, Siirt yolundayım. Yol düz, üç şeritli, eğimsiz sürmekte. 6-7 katlı binalar, geniş caddeler, ortası yeşillendirilmiş refüjler. Bana nedense düzen itibariyle Ankara’yı anımsattı. Yeni bir şehir, onun için derli toplu yapılmış.

Hafiften evler seyrekleşiyor ve otoyola bağlanıyorum. Sağ Diyarbakır demiş. Ben soldan Siirt yönüne devam ediyorum. Bugün 57 kilometre gibi gösteriyordu harita. Genelde düz ama bir tırmanışı olmalı Batman çıkışından sonra. Ancak sanmıyorum kırıcı olsun. Sonra Kurtalan’a kadar bir şey yok.

Saat 7.33. 9,8 kilometre geride kalmış bile. 736 metre rakımdayım. Yol düz gibi görünüyor ama %3’le çıkıyorum. Bölünmüş yol, asfalt aşınınca kaymaklaşmış şeklinde. Hani iyicene aşınıp taşlar maşlar yok olup siyah asfalt ortaya çıkıyor ya... Tavuklar yol kenarına inmiş yiyecek arıyorlar. Normal’le gidiyorum. [e] 13 km/07.44/%20 harcandı. 832 metreye yükseldim. Organize Sanayi Bölgesine geldim, Örmegöze burası. Ve ileride tırmanışın başını gördüm bile. 

İnceden çıkmaya başladık. %7-8 hatta 9’ları da gösteriyor Garmin. Bu yol da nedense Erciyes çıkışını hatırlatıyor. Orada da yol geniş, kaymak asfalt, rahat bir güvenlik şeridi vardı. [e] 1569 km/07.57/%20 harcandı. 985 m R. Sabahın serinliğinden dolayı tırmanış da rahat geçiyor. Kıradağı Geçidine geldim bile, 885 m diyor levha, Garmin 985. İlk defa fazla gösterdi. 

Güzel bir yükseklik burası, düğün salonları var. Yüksekte mi eğlenmeyi sever Batmanlılar J Bir dinlenme tesisi, önünde park etmiş TIR’lar. Dört Mevsim Bahar diye bir yer. Bazı fotolar alıp salıyorum velespiti yokuş aşağı. Yol süper olunca iniş de öyle oluyor. Sert virajlar da yok. Frenlemek zorunda da kalmıyorum. 60+ km hızlara çıktım sıkıntısız. Bu mükafatlar da olmasa...

İnişin sonunda Beşiri ilçesi geliyor. Vaktim de var, bir göz atayım içeriye. Burada da ÖE olduğunu biliyorum. Fazla derinde değil ilçe, saat kulesinden sola sapıp çarşısında bir çay içmek için durayım bari. 50 krş, ne ucuz. Belki bir gün burada konaklarım. Çayı bu kadar ucuzsa kendi de öyledir J Küçük bir yere benziyor. Çevresinde höyükler varmış, çıkan parçalar Batman müzesinde sergileniyordu. Aslında belki de ileri zamanda bir nokta seçip etrafını dolanmak şeklinde turlar olabilir. Şu yol hevesini aldıktan sonra. Türkiye pedallandıktan sonra. Ömür yeter mi? Kim bilir J

Yolda kenarda kazlar yürüyor. Köy yaşamı sürüyor demek ki halen burada. Solda jandarma radarını kurmuş hız kontrolü yapmakta. Yol duble, asfalt inişte şahaneydi, burada kötü değil ama yavaştan zamanını doldurmuş, yapısı değişmiş. Pütürlü hal. Sağ taraftaki şerit kaymak olmuş. Hafif dalgalar, yamalı bölümler, büyük yamalar var. Beşiri’de üzerimdeki yeleği çıkarttım. Saat 8 buçuk. 26’ncı kilometredeyim. 635 metreye indim. Yol düz, öyle sert değil, hafif bir tırmanış gözüküyor ileride. Yanarsu Çayı’nı geçen köprüdeyim. Dicle’nin bir kolu. Suyu var, bolca akıyor. Bu mevsim için harika. Eski adı Garzan’mış. Üzerinde baraj ve HES kurulu. Kurulu olmayan su mu kaldı, derelere bile kurdular. Millet isyanda!

Garzan Çayı Muş Güneyi Dağlarından doğar. Uzunluğu 168 km’dir. Çayın yukarı havzası genç oluşumlu "V" şekilli vadilerden oluşur. Orta kısımda vadi genişler, nehrin eğimi azalır. Neojen devri çökelleriyle kaplı bu alanda çay menderesler çizerek akar. Aşağı çığırında akarsu araziye gömülmüştür. Akarsu bazen geniş taşkın ovalarında örgülü kanallarla, bazen de dar vadilerde akar. Akarsu havzasında Neolitik devri, Kalkolitik devri ve Demir Çağı zamanı yerleşmeleri bulunur.

Otları biçmiş balyalamışlar, kamyonetin kasasına yüklüyorlar. Sağda iki adam. El sallayarak yanlarından geçiyorum. Soldan İkiköprü-Beyçayırı, sağdan Germik Petrol Sahası diye bir ayırım geldi. Dikkatimi çekti de öyle her tarafta petrol pompaları yok buralarda. Hatta hiç görmüyorum. Aaa... dur bir tane gördüm. Tek bir tane ama. 

Kafamda Marillion’un FEAR albümü çalıyor. İki gündür onu dinliyordum. Çok da hoşuma gidiyor, Rock Opera. Bu, dinlediğin şarkının kısa bir bölümünü, 5-10 saniyelik bir kısmını saatlerce aklından çıkaramamaya “Kulak Düğümü” deniliyor. “Proceedings of the 10th International Conference on Music Perception and Cognition” araştırmasına göre insanların %91’i haftada bir kez bu olaya maruz kalırken %25’i ise günde bir kereden fazla bu durumu yaşıyor... şeklinde açıklıyorlar.

Evet, durum böyle ama biz Marillion’a dönelim. İsmini Tolkien'in eseri “The Silmarillion”dan alan Marillion 1979 yılı başlarında İngiltere'de kurulur. 1988’e kadar vokalde Fish’in (gerçek ismi Derek Dick) olduğu ve müziğini Genesis'e benzetebileceğimiz grup, daha çok 70'lerin progressive tarzının hissedildiği art rockesintileri taşıyordu. Fish’in beklenmeyen bir şekilde solo kariyeri için ayrılmasıyla, grubun müzik tarzı ve sözlerine büyük ölçüde etki edecek Steve Hogart’ın katılmasıyla modern progressive müziğin daha çok etkisi görülür. Hala konserler veren ve müzikal anlamda ağırlığını bir çok grup üstünde hissettiren Marillion’un 2016 tarihli FEAR adlı albümünden bir parça: The Leavers-One Tonight (canlı)


Düz bir yol, Normal’deyim, güzelce gidiyorum. Yolun yarısından fazlası geride kaldı. Sağdan Beşpınar diye bir ayırım geliyor. PO’nun da işaretinin bulunması oralarda petrol olduğunu gösteriyor. Solda bir benzinci, Bingöller Petrol.  Biraz oturayım, nefesleneyim. U dönüşü yapıp yanaşıyorum. Velespiti park edip masa etrafında oturan bir grup adamın yanına ilişiyorum. Merhabalaşıp nereden-nerelisinle başlayan konuşmamız turist misinle devam ediyor. Yani, yerli turistim diyorum. Bu turist lafı da ne demek oluyor(sa)? “Sen İstanbul’a geldiğinde sana turist mi diyorlar da bana turist diyorsun?” Kıyafet dikkatlerini çekmiş. Bu kıyafetle turistler dolaşırmış. Bu laf zaten hep söyleniyor. Ben de “Denize girdin mi sen” diye başlayıp “Bu kıyafetle girebilir misin”le devam edip “Her işin bir kıyafeti var”la sonlandırıyorum. Yani pantolonla binemezsin benim gibi demeye getiriyorum, anlayacağınız! Biraz yükleniyorum adamlara, aslında bam telime de bastılar. Neyse sonunda yumuşuyoruz. İstanbul’dan, siyasetten, İmamoğlu’ndan, Demirtaş’tan... Malum konuları konuşmaktayız. Marketten içtiğim soğuk çay+soda ve onların ısmarladığı iki çay sonrası veda edip ayrılıyorum bu sevimli insanlardan. Saat 10. 45,9 km. Yola çıkmadan bataryayı değiştireyim. Neden ki, daha bitmedi?  Çünkü, eve dönüşteyim, dolu muhafaza etmek istemiyorum. En sağlıklısı uzun kullanılmayacaksa %60’da tutmak diyorlar.

Kurtalan’a 11-12 kilometre kalmış. Yol düz. Son etap sıkıntısız tamamlanıyor. Saat 10.40. 59’uncu kilometrede Kurtalan yazısı görülüyor (744 m R.). Bir yokuşla yaklaşıyorum ilçeye. Durmak istemediğimden sadece fotosu çekiliyor. Şehir merkezi sağdan, düz Siirt. Uzunca bir yoldan giriş yapmaktayım. Solumda tren vagonları belirdi bile. Herhalde istasyon da bunun sonundadır. Önce onun yerini belirleyeyim sonra da ÖE’ye giderim. Gelen vatandaşa bir sorayım. Evet doğru tahmin etmişim; az ileride Gar, karşısından çıkan yolda da ÖE bulunuyormuş. Bey konuşkan, haliyle merak ediyor nerden geldiğimi, gittiğimi... Konuşmanın sonunda gel bir çay içelim diyor. Kendisi Devlet Hastanesinde çalıştığından oranın kantinine oturuyor-tanışıyoruz. Ameliyat malzemelerinin sterilizasyonunda çalışmakta. Buralı, emekliliğine az kaldığını söylüyor. Cana yakın biri. 

Kantindeyken çalan telefonun ucunda Erim. Bisiklet turunun sonunu Denizli’de tamamlamış. Ne güzel. Otobüse koyup Ayvalık’a dönüyormuş. Çok severim kendisini. Nerede tanıştık hatırlamıyorum ama epey oldu. Bisiklet günlerinin başındaydı. O günlerde çokça birlikte pedalladık. Bugün de Nilgün’ün doğum günü, onu da aramam lazım. Kutlamak için. ÖE’ye gitmek amacıyla Behçet Beyden ayrılırken akşam üstü buluşmak üzere sözleşiyoruz.

ÖE çok yakında. Velespiti duvara dayayıp resepsiyonun önündeyim. Yerimi telefonla ayırtmıştım. 207 nolu oda, klimalı ama içindeki müşteri eşyalarını çıkartmamış daha. Bahçede oturan hanımmış. Ben beklerken oda temizleniyor ama çıkan hanım “paspas suyunun pis kokusu odaya sinmiş, pencereleri açtım” diye beni uyarıyor. Gerçekten bu nasıl bir saçmalık, suyunu değiştirmeden paspas yapmak. Bir görsem bunu yapanı fırçalayacağım. Pislik! Adamı zıvanadan çıkartırlar... Ne laf değil mi? Nereden çıkmış ki? 

Zıvana, eskiden sigaranın veya tütün çubuğunun ağza gelen kısmına konulan kâğıttan yapılmış boruya verilen addır. Ayrıca pek çok kısımdan meydana gelen eşyalarda parçaların birbirine geçmesini sağlayan girinti ve çıkıntılara da zıvana denir. Zıvana yahut zıvanaların olması gereken yerden ayrılması, umulan amaca hizmet etmeyecektir. Dolayısıyla eski İstanbul’da gündelik hayatta bir olay karşısında “çok öfkelenmek”, “delirmek” manasında zıvanadan çıkmak tabiri kullanılmıştır. Günümüzde de bu deyimin kullanımı yaygındır.

ÖE’de güvenlik toplantısı yapılmakta, kaymakam gelmiş. Bir düzine koruma ortalıkta. Tabancalı adamlar. Nedense benin çantaları da kontrol etmek istiyorlar. Buyurun edin.

Oda 50 lira olarak Batman’la kıyaslanırsa sınıfta kalır. Orası 70 idi, kahvaltılı ve suit’di. Burada hiç biri yok. Bu standardı nasıl-kim belirliyor anlamak zor! Duş alıp, aslında yaralardan dolayı kah silinip kah sulanıp biraz uzanıp dinlenmekteyim.

Kurtalan: 1500 tarihlerinde Şerefhan Beyliği toprakları içinde bulunan Kurtalan İlçesi Osmanlı sınırları içine girdi. Kurtalan “Garzan” adıyla Siirt’in eski kazalarından biridir. Ancak yerleşim yeri birkaç defa değişmiş, 1938 yılında adının “Kurtalan”, yerinin de Mısrıç Köyü olarak değiştirilmesi bir kanunla kabul edilmiş, 1944 yılında tren yolu hattının Mısrıç Köyü’ne ulaşmasıyla İlçe Merkezi oraya taşınmıştır. İlçenin rakımı 670 m’dir. İlçenin doğusunda Başur Çayı, batısında Garzan Çayı ve güneyinde Botan Çayı akmaktadır. Başur Çayı’nın ilçe sınırları içerisindeki uzunluğu 60 km’dir. Garzan Çayı’nın uzunluğu ise 100 km’dir. Reşan Çayı ile Garzan Çayı Çattepe Köyü yakınında birleşmektedir. 

Midemin sesiyle hareketleniyorum. Önce pansumanı yaptırmam lazım. Behçet Beyi arıyor, hastanede dirseğime bir pansuman yapılması için geleceğimi söylüyorum. Eksik olmasın beni Acil’de karşılayıp pansuman odasında müdahale ettiriyor. Temizliyorlar ve açık kalmasını istiyorlar, daha kolay kurur denilmekte. Bu iş kolay oldu sayesinde. Hastanenin hemen yakınında minik bir pazar kurulmuş, gözüme ilişti. Kaçar mı, en sevdiğim şey pazar gezmek. Dalıyorum içine. Çok küçük, sonuna kadar gidiyorum ancak kısa sürüyor. Ardından mide sesi var sırada. İki yer söylemişlerdi yemek için. İlkine girip, Han Döner’de etsiz kuru görünce az ondan, az bulgur, az mercimek çorbasıyla, ikram olan çoban salata ve ezme yanına iki kızarmış biberi katarak güzelce sesini kıstım midenin, 12 liraya. Sofradaki pideyi de yarın trende yemek üzere çantaya attım J Uyanıksın dostum!

Çarşısında, boydan boya giden yolda yürümekteyim. Yarına kahvaltılık malzeme almak istiyorum. 24 saatim trende geçecek. Şok’a giriyor, ardından A101’e yürüyor. Onda bulduğumu diğerinde bulamıyorum, git gel yapmaktayım. Sonunda A101’den peynir, Yayla’nın barbunya pilakisini ve bir kaç bisküvi ile meseleyi noktaladım. Aldıklarımı ÖE’ye bırakıp Behçet Beyle buluşmak üzere yakındaki parka doğru yürümekteyim. Koltuklara yayılıp çay eşliğinde sohbetimize devam ediyoruz. İşe nasıl başladığını, burada sıkıldığını, tayinini düşündüğünü, Özbek arkadaşını, İstanbul’da yaşadığını, fıstık fidanları, köydeki arazisi, askerlik anılarını... İki saate yakın bir zamanı paylaştık. Saatin 7 olmasıyla o evine, ben de bir çarşı turu daha atmak üzere ayrılıyoruz. Kararmış olan havada ve kapanmakta olan bazı işyerlerinden geçerek yürümekteyim. İnsanlar sokaklarda. Tabureler-sandalyeler kaldırım kenarlarına, yollara indirilmiş..., sohbet edenler, çekirdek çıtlatanlar, çay içenler... gırla. Güzel bir ilçe burası-sevdim. Dikkatimi çeken fazlasıyla berberin, pastanenin olması. Yani... tıraş ve tatlı seviliyor Kurtalan’da J

Şok’tan alınan bir Eti ürünü ile ÖE’nin bahçesinde çayımı yudumlayarak gezi notlarını yazıp internette sörf yapmaktayım...

Bakın nelere rastlıyorum: Seks skandalları hem yakın hem de uzak tarihe damgasını vurmuş olaylardır. Kimisi başarıyla gizlenebilmiş, sonradan ortaya çıkmıştır. Kimisi de hemen ortaya çıkıp ünlü kişilerin kariyerlerine kadar etki etmiştir. 

Geçmişten günümüze en büyük seks skandalları. İşte o isimler...

* Bill Clinton ve Monica Lewinsky
Bill Clinton, eşi Hillary Clinton'ı beyaz sarayda sekreteri Monica Lewinsky ile aldatmıştır. Çok büyük bir skandala sebep olan bu yasak ilişki sonucunda Clinton'ın istifası istenmiştir. Fakat Hillary Clinton'ın eşi Bill Clinton'a destek vermesi sonucunda istifa gerçekleşmemiştir.

* Jawaharlal Nehru ve Edwina
Jawaharlal Nehru, Hindistan'ın ilk başbakanıdır. Mahatma Gandhi'nin zaferinden sonra İngiltere Hindistan'dan çekilmeye karar vermişti. 1948 yılında ise bunun organize edilmesi için İngiltere Lord Louis Mountbatten'ı Hindistan’a gönderdi. Lord da Hindistan'a eşi Edwina ile birlikte gitti. Ne var ki eşi Edwina'nın gönlü orada başbakan Nehru'ya kaydı ve yasak aşk yaşadılar. Bu seks skandalı o dönem Hindistan'dan gizlendi, isyan çıkarmalarını istemediler. 

* John Profumo Olayı
İngiliz Hükümetinin Savaş Sekreteri olan John Profumo 19 yaşındaki bir kız olan Christine Keeler ile yasak aşk yaşayınca 5 Haziran 1963 yılında istifa etmek zorunda kaldı. Christine Keeler ilişkinin yaşandığı sırada Sovyet ajanlarıyla ilişki halindeydi. Bu nedenle de John Profumo'nun ülke sırlarını ifşa etmiş olabileceği tahmin edildi. Profumo bu iddiaları ısrarla reddetse de ait olduğu Harold Macmillian hükümetine olan güvenilirliğin azalmasına sebep oldu. Kendi de politikadan men edildi.

* II. Katerina
Çariçe Katerina, Büyük Katerina olarak da adlandırılan 18. yy'ın en etkin isimlerinden birisidir. Rus Çarı Petro'nun torunu Peter ile evli olan II. Katerina her ne kadar Kırım'ı Rusya'ya katan ve 34 yıl boyunca Rusya'yı yöneten bir isim olsa da, zoraki bir evlilik mağduru olmuştur. Hem kendisinin hem de kocası Peter’in mutsuz evliliklerinden dolayı çok sayıda yasak aşk yaşadığı bilinmektedir.

* Thomas Jefferson ve Hizmetçi Kız
Thomas Jefferson ABD'nin 3. başkanıydı. 1801'de başkanlığa başlayan Jefferson 1809'a kadar ABD başkanlığını yaptı. Jefferson'ın adı o dönem evinde bulunan hizmetçi kızla yaşadığı seks skandalına karıştı. Fakat Jefferson bu iddiaları şiddetle reddetti. Daha sonradan yapılan DNA testleri gösterdi ki hizmetçi köle kızın doğurduğu 6 çocuk da Jefferson'a aitti.

* Munsinger Olayı
Kanada'nın ilk seks skandalı olan Munsinger zamanında çok büyük bir yankı uyandırdı. Kanada'nın Diefenbaker hükümetinde yer alan bir takım bakanların ismi bir seks skandalına karıştı. Bu seks skandalı ise Kanada bakanları ile Rus ajanı arasındaydı. Skandal tüm ülkeyi sarsarken skandalın ortasındaki isim ise Gerda Munsinger'di. Munsinger, Diefenbaker kabinesindeki birçok bakanla yatmıştı. Gerda Munsinger Ottawa'da yaşayan Alman asıllı bir Sovyet ajanıydı. Görevi çoğunlukla gittiği ülkelerdeki üst düzey yöneticilerle aşk yaşayıp Sovyetlere bilgi sızdırmaktı.

1955'te Kanada’ya yerleşen Munsinger, 1961'de Almanya'ya geri gönderildi. Skandal ise kapalı kapılar ardında çözüldü. Munsinger bugün Soğuk Savaşın Mata Hari'si olarak anılır.

* Canaan Banana
Canaan Banana ise tarihin en ağır seks skandallarından birini yaşayan ve yaşatan kişiydi. 1980-1987 yılları arasında Zimbabve'nin ilk devlet başkanlığını yaptığı sıralarda adı bir skandala karıştı. Suçlamalar ise şöyleydi: 11 farklı suç, aralarında eşcinsel ilişki ve çalışanları cinsel ilişkiye zorlama suçlamaları da var. Banana hükümet korumalarıyla kağıt oynayıp dans etmekten, onları ilişkiye zorlamaktan ve diğer suçlamalardan dolayı 1999 yılında hapis cezasına mahkum edildi.


Kurtalan ÖE 0484-4112529















Batman - Kurtalan
Tur tarihi: 5 Eylül 2019
Kat edilen mesafe: 60,31 km
Ortalama hız: 20,1 km/sa
Bisiklete biniş süresi 3 sa, dışarıda geçen süre 4 sa 46 dk
En yüksek sıcaklık 36 ˚C, en düşük 22 ˚C, ortalama 27,9 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 763 m, kaybı (iniş) 627 m
En düşük irtifa 551 m, en yüksek 946 m

Garmin yol bilgileri Batman-Kurtalan

Relive yol bilgileri Batman-Kurtalan





Batman ÖE’den ayrılışım 07.00

Bisiklet yolundan sürüyorum. Bazı bölümlerde mavi boya
 kalmamış ama araç yolundan plastik direklerle ayrılmış olması
 doğru ve iyi. Gerçi arada boşluklar, sökülmüş olanlara
 araçlar rahatlıkla park ediyorlar

Kavşakta, sağdan saptım ve burası evveli gün
 gelip yanlışlıkla fazladan ilerlediğim yerler

Yavaştan Batman geride kalıyor. Yol düz, üç şeritli, eğimsiz
 sürmekte. 6-7 katlı binalar, geniş caddeler, ortası
 yeşillendirilmiş refüjler

Bana nedense düzen itibariyle Ankara’yı anımsattı. Yeni
 bir şehir, onun için derli toplu yapılmış

Hafiften evler seyrekleşiyor ve otoyola bağlanıyorum. Sağ
 Diyarbakır demiş. Ben soldan Siirt yönüne devam edeceğim


Yol düz gibi görünüyor ama %3’le çıkıyorum. Bölünmüş
 yol, asfalt aşınınca kaymaklaşmış şeklinde


Organize Sanayi Bölgesine geldim, Örmegöze
 burası. Ve ileride tırmanışın başını gördüm bile

Güzel bir yükseklik burası, düğün salonları var. Yüksekte mi
 eğlenmeyi sever Batmanlılar 
J Bir dinlenme tesisi, önünde
 park etmiş TIR’lar. Dört Mevsim Bahar diye bir yer

Kıradağı Geçidi 885 m

Bazı fotolar alıp salıyorum velespiti yokuş aşağı

Yol süper olunca iniş de öyle oluyor. Sert virajlar
 da yok. Frenlemek zorunda da kalmıyorum

İnişin sonunda Beşiri ilçesi geliyor. Vaktim
 de var, bir göz atayım içeriye

Yol duble, asfalt inişte şahaneydi, burada kötü değil ama
 yavaştan zamanını doldurmuş, yapısı değişmiş. Pütürlü
 hal. Sağ taraftaki şerit kaymak olmuş. Hafif dalgalar, yamalı
 bölümler, büyük yamalar var

Yol düz, öyle sert değil, hafif bir tırmanış gözüküyor ileride


Yanarsu Çayı’nı geçen köprüdeyim. Dicle’nin bir kolu. Suyu var,
 bolca akıyor. Bu mevsim için harika. Eski adı Garzan’mış

Soldan İkiköprü-Beyçayırı, sağdan Germik Petrol
 Sahası diye bir ayırım geldi


Otları biçmiş balyalamışlar, kamyonetin kasasına yüklüyorlar.
 Sağda 2 adam. El sallayarak yanlarından geçiyorum


Düz bir yol, güzelce gidiyorum. Yolun yarısından fazlası geride kaldı

Yol kenarında...

... ortasında eşekler bekliyor


Dikkatimi çekti de öyle her tarafta petrol pompaları yok
buralarda. Hatta hiç görmüyorum. Aaa...
 dur 1 tane gördüm. Tek bir tane ama


59. km’de Kurtalan yazısı görülüyor. Bir yokuşla yaklaşıyorum
 ilçeye. Durmak istemediğimden sadece fotosu çekiliyor

Uzunca bir yoldan giriş yapmaktayım

Solumda tren vagonları belirdi bile. Herhalde istasyon da bunun
 sonundadır. Önce onun yerini belirleyeyim sonra da ÖE’ye giderim

Behçet Bey ile

Kurtalan ÖE





Hastanenin hemen yakınında minik bir pazar kurulmuş, gözüme
 ilişti. Kaçar mı, en sevdiğim şey pazar gezmek

Dalıyorum içine. Çok küçük, sonuna kadar
 gidiyorum ancak kısa sürüyor


Burada da var J

Yes it is a book J


Han Döner


Çarşısında, boydan boya giden yolda yürümekteyim. Yarına
 kahvaltılık malzeme almak istiyorum. 24 saatim
 trende geçecek. Şok’a giriyor,...

... ardından A101’e yürüyor. Onda bulduğumu diğerinde bulamıyorum,
 git gel yapmaktayım. Sonunda A101’den peynir, Yayla’nın
 barbunya pilakisini ve bir kaç bisküvi ile meseleyi noktaladım


Yazım hatası

Fazla gezilecek yer yok

İnsanlar sokaklarda. Tabureler-sandalyeler kaldırım kenarlarına,
yollara indirilmiş..., sohbet edenler, çekirdek
 çıtlatanlar, çay içenler... gırla

Güzel bir ilçe burası-sevdim. Dikkatimi çeken fazlasıyla berberin,
 pastanenin olması. Yani... tıraş ve tatlı seviliyor Kurtalan’da 
J

Saatsiz Kule



















33. gün (devamı) Kurtalan-Ankara-İstanbul – 31. gün (öncesi) Batman II






[bisikletle]Türkiye: Urartuların İzinde


Kars-Kağızman = 49,25 km

Kağızman-Tuzluca = 60,63 km

Tuzluca-Iğdır = 48,61 km


Çaldıran-Erciş = 72,05 km

Erciş-Adilcevaz = 70,31 km

Adilcevaz-Tatvan = 72,24 km

Tatvan-Hizan = 47,21 km

Hizan-Bahçesaray = 69,69 km

Bahçesaray-Çatak = 63,21 km

Çatak-Pervari = 73,58 km

Pervari-Şirvan = 71,65 km

Şirvan-Siirt = 27,49 km

Siirt-Baykan = 47,77 km

Baykan-Bitlis = 57,27 km

Bitlis-Muş = 76,67 km

Muş-Kulp = 95,50 km

Kulp-Silvan = 87,91 km

Silvan-Bismil = 60,58 km

Bismil-Batman = 53,42 km

Batman-Kurtalan = 60,31 km