25 Mayıs 2016, Çarşamba / Akşehir –
Şarkikaraağaç, 50 km. (16.
gün)
Hava güzel,
hazırlanıp kahvaltı edip çıkmam 9’u geçiyor. Gene şort ve yelekleyim. Isparta
levhalarını takip ediyorum. Dün buralardan minibüsle geçmiştim. Ağaçların üstü dutlarla
dolu. Patır patır dökülmekte. Yol güzel bir asfalttan, hatta solda yeşile boyanmış
bir bisiklet yolu bile olan, Isparta–Antalya yoluna bağlanıyor. Biraz gittikten
sonra da Doğanhisar ayrımı geliyor. Ben rotayı değiştirdiğimden Isparta yönüne
sağdan devam ediyorum. Sağımda Sultan Dağları, önümde tırmanacağım rampa.
Yavaş yavaş
eğim artmakta. Ama halen çok kırıcı değil. Arada hızla yanımdan geçen araçlar.
Şimdi tırmanma şeridi başladı (6. km’de). Levhada da 4 km tırmanış yazdı. Eco’yla
çıkıyorum. Karşıdan esen sert rüzgar pedallamayı çok zorlaştırıyor. Bir üst
desteğe geçtim, normal moda. Bu biraz rahatlatıyor. Vitesi de 3’e yükseltebildim.
Tempom artırıyor ama 9. km’de de ilk çentik gidiyor, [e].
Etraf
müthiş güzel, hava tertemiz, olabildiğince ciğerlerimi dolduruyorum. Yeşil
yeşil yemyeşille çevriliyim, üstümdeki mavi mavi masmaviliğin içinde koca koca
bulutlar akıyor. Çok heyecan verici. Seyretmek çok keyifli. Rampa sertleşti.
Dönemeçlerde karşı yola geçip eğimi biraz hafifletme çabasındayım. Rüzgar
olmasa işler çok daha rahat olacak. Gökyüzü parçalı bulutlu. Güneşin çıkması
iyi olur. Çünkü soğuk esen rüzgar bayağı üşütüyor.
Kocaman bir
kaplumbağa, böyle büyüğünü gördüğümü hatırlamıyorum, karşıya geçmekte. Endişeleniyorum,
yardım mı etsem? Ama en iyisi karışmamak. Zaten varlığımı fark edip yavaşlar
gibi oluyor. Ben en iyisi inip geçişini kontrol edeyim, araç geçerse uyarırım. Asfaltın
üzerinde tırnakları ses çıkartıyor, tıkır tıkır karşıya geçip banket sonrası
hafif yamaçtan kayarak iniyor. Ama sonra ne yapacak, nasıl tırmanacak? Artık
daha fazla yapabileceğim olmadığından bisiklete binip devam ediyorum. 23 Mayıs
da onların günüydü, Dünya Kaplumbağa Günü. Yaşasııın...
Ninja. Feodal Japonya'daki ajanlar veya paralı askerler. Casusluk, sabotaj,
infiltrasyon, suikast ve bazı durumlarda açıktan muharebe ninjaların temel
işlevleridir. Dağların eteklerinde gizli yaşam süren bu insanlar çoğunlukla
efendilerinin huzurundan kovulmuş veya kendi istekleriyle ayrılmış samurayların
zaman içinde sayıca az olmalarını bir avantaj haline dönüştürmek için
oluşturdukları gizlilik temelli savaş sanatı ninjalık olarak tarihte yerini
aldı. Bir ninjanın pek çok dövüş ve zihin tekniğine hakim olması gerekirdi. Bu
nitelikler genellikle hasımları olarak muhatap aldıkları iyi eğitimli
samurayları alt etmek için gerekliydi. Ninjaların bu teknikleri zaman içinde
ayrı bir dövüş dalını oluşturdu ve Ninjutsu adını aldı. Zira gereken durumlarda
bir çubuğu bile hasmı ağır yaralayabilecek hatta öldürebilecek şekilde
kullanabilmeyi bilmek gerekiyordu.
Karayolları
ekibi levha dikmeye çalışıyor. Sağda durmuşlar, ben de yanlarından geçerken
selamlaşıyoruz. Dağlar dev gibi önümde, ama ağır ağır da olsa yükseliyorum. 1000
m’den başladım, 600 m kadar yükselmem lazım. Önümdeki Garmin’e bakarak ne kadar
daha kaldığını kestirmeye çalışıyorum. [e], 12. km’yi geçtim, 2. çentik de
gitti (10.35).
Yol
üzerinde sağda solda 2 çeşme var. Dağdan gelen sular bolca akmakta. 14,5 km
geride kaldı. Burası Cankurtaran Köyü. 1548 m yükseklikte. Tamamında organik
tarım yapıldığına dair yazılar okunmakta.
Kafama bafı
takıyorum. Çok kuvvetli ve soğuk esmekte rüzgar. 19. km’de yeniden % 7 ile 2
km’lik bir tırmanış geliyor. [e], 3. çentik de gidiyor. Kaldı 2 çentik. Her
çentik % 20’ye karşılık geliyor. Karayolları ekibi gene önümde, başka bir levha
dikiyorlar. Beni görünce durdurup merak ediyorlar seyahatimin nedenini Kısaca
anlatıyorum; İstanbul’dan çıktım, 15 gündür yoldayım... Çok hoşlarına gidiyor. İyi
yolculuklar dilekleriyle ayrıldım yanlarından.
İşte 1600
m, Yellibel Geçidi (11.00). Rüzgar çok kuvvetli, her şeyi uçuruyor, solda bir
çadır, çay-gözleme durumları. Yanlarına varıp soruyorum, “yağar mı, tepedeki
kara bulutlar ürkütücü şekilde yaklaşmakta?”. Kadın, “şayet rüzgar kesilirse
yağar” diyor. Aman hemen yola çıkayım, şimdi yağmurla uğraşamam.
Sultan Dağları
Akdeniz bölgesinin Göller Yöresi'nde bulunan batı Toros Dağları'nın uzantısı
olan yaklaşık olarak 100 kilometre uzunluğunda genç sıradağlardır.
1116 yılında Bizanslılarla Selçuklular
arasında oluşan Bolybotum (Bolvadin) Savaşı'nda, Büyük Selçuklu Devleti Sultanı
Müizzeddin Melikşah ordusunu güneydeki dağın yamacına, Emir Mengücek ise
ordusunu kuzeydeki dağın yamacına yerleştirmiş, işte bu durum üzerine sultanın
çekildiği dağa Sultan dağı, Emir Mengücek'in çekildiği dağa da Emir dağı adı
verilmiştir. Anadolu Selçuklu Sultanı I. Rükneddin Mesud bu mücadelelerden
sonra zamanını bu yerlerin iskânına ayırmıştır.
Artık
önümde iniş var. Derken hafif bir çıkış ve müthiş iniş başlıyor. Yol da geniş,
bırakıyorum kendimi yer çekimine. 55 km hıza çıkıyor velespit. Karşı rüzgar
aniden esince 35’e düşüyor. Fakat öyle kuvvetli esiyor ki neredeyse devirecek
beni. 140 kilo ağırlık burada işe yarıyor. Sert rüzgara direniyor.
İndikçe
hava da ısınıyor, kafama taktığım baf fazla gelmeye başladı. Karşıdan gelmekte
olan 2 bisikletli görüyorum. O kadar hızlıyım ki duramam. Turcular, yabancıya
benziyorlar, bir kadın bir erkek, selamlaşıyoruz. Ama onlar adına üzülüyorum,
işleri zor. Ben 10 km’de yükseldim. Bu taraftan çıkış çok daha dik. Kısa
mesafede 1600’e çıkmaları gerek.
Bu arada
benim bataryanın da % 80’i harcandı, [e]. Yol düzeldi, ama daha önümde 14 km
var. Sağdan Gelendost ve Isparta ayrılıyor, ben sola Konya-Beyşehir’e
döndüm. Artık coğrafya da değişti, ısı da, hava da, rüzgar sağımdan esmekte.
Ahh bir arkadan esse.
Yamalı bir
yol. 2013’de Firuzan’la buralardan geçmiştik. Güzel anılar canlanıyor gözümde. Sağdaki
benzincide bir kısa mola, biraz ayakları dinlendirme, pek durmadan geldim.
Sonra içilen gazoz ve yola devam.
Osmanlı’dan
devralınan borcun son taksitini ödemişiz bugün, 1954 yılında. İlk yurtdışı borçlanma Abdülmecid tarafından
1854 yılında Kırım savaşını finanse etmek için alınmıştır. Bu borçlanmanın
ardından peş peşe borçlanan Osmanlı İmparatorluğu borçlarını ödeyemeyecek
duruma gelince borç veren batılı ülkeler bu borçları tahsil etmek için Düyunu
Umumiye idaresini kurmuşlardır. Böylece Osmanlı İmparatorluğu mali yönetimini
başkalarına teslim etmiştir.
Osmanlı'dan devralınan borçların ödenmesi
1954 yılında bitirildi. İlk dış borçlanma 1854 yılında yapıldığına göre bu
borçların tasfiyesi 100 yıl sürmüş oluyor. Osmanlı'dan devralınan borçlar 145
milyon Osmanlı altın lirası tutarındaydı. Bu da o dönemin milli gelirinin
yaklaşık yüzde 65'i ediyor. Bugünkü koşullarla düne bakıp devralınan borç
miktarının söylendiği kadar yüksek olmadığı tezini ileri sürenler bu borcu aynı
mantıkla bugünkü değerlerle hayal etmeye çalışırlarsa kabaca 500 milyar
dolarlık bir borç yüküne denk geldiğini göreceklerdir.
Osmanlıcılığa
hevesliler nasıl bir enkazın devralındığını hiç söylemiyorlar ve TC’nin ilk 10
yılını acımasızca eleştiriyorlar. Ve nihayet Şarkikaraağaç levhası önündeyim.
Giriş 2 yandan yapılıyor. O zaman sağdan giriliyordu, bu sefer soldan gireyim.
Tam ÖE’yi soracaktım ki, solda levhasını görüyorum. Md. Yrd. Engin Bey ile
kayıt işlemleri sonrası kapı önünde beylerle biraz sohbet ve odaya yerleşme. Az
akan suda bir duş, sonra dolaşmaya. Pazar varmış bugün, bayılırım.
Büyük bir pazar,
yok yok. Önce alet edevatlar, tavuklar, civcivler, sonra giyim kuşam ve
nihayetinde yiyecekler. Sokak boyunca gidiyor. Yarım kilo kiraz alıyor (5
TL/kg) ve dolanırken bir bisiklet tamircisi görüyorum. Ali Bey, deden babaya,
oradan kendine geçen bir atölye. Samimi, güler yüzlü. Davet ediyor çaya.
Takılıyorum, konudan konuya atlıyoruz. Seyyar kunduracı bir bey de var dükkanda.
Bana katmer ısmarlıyorlar, ben de kirazları çıkartıyorum. 3 çocuğu ve hanımı da
katılıyor aramıza. Bir saatimi yanlarında geçirdikten sonra bu güzel insanlara
veda edip yürürken bir başka bisikletçi daha görüyorum. Onun da bilgilerini almak
üzere dükkana girdiğimde gene laf lafı açıyor ve oraya da yerleşiyorum. Osman Bey
daha teferruatlı çalışıyor. Daha meraklı görünüyor. Orada da 1 saat boyunca
konuşmadık konu kalmıyor, bisiklet ağırlıklı başlayıp siyasete kayarak
sürdürüyoruz çaylar eşliğinde.
Saatler de
ilerledi, 6’ya geliyor. Karnımı doyurmak üzere önceki gelişimizden bildiğim
Tadım Restaurant’ta az pilav+nohut+az yoğurt+salata (ikramları)=13 TL ile
doyuyorum. Sonra Korkusuz Otel’den bir fiyat almak üzere uğruyorum. O zaman
burada kalmıştık. 3 sene içinde değişiklik olmamış, 1 kişi 50-, 2 kişi 100-TL,
O.K. Ve çok met edilen helvacılara yöneliyorum. Tokgöz Helvacısı, tahin+köpük
(1,5 TL) aldım, Akşehir’deki gibi. Helvanın esası buradaymış. Esası un
helvası ama irmik de, tahin de var. Kadir Bey ile kısa ama zevkli bir sohbet. “Bir
daha gelişinizde arayın, size Kızıldağ Milli Parkı’ndaki evlerden ayarlayalım,
güzelliği görün” der. Evet kiminle konuştuysam Kızıldağ’dan söz etti. O zaman
farz oldu, bir daha geleceğim. Zaten bu bölge çok elverişli pedallamaya.
Çınaraltı
kahvesinde bir sade (2 TL) ile tahinin bir kısmı mideye iniyor. Gerisini akşama
saklıyayım. Ve geldiğim yoldan ÖE’ye dönerek notlarımı yazmak üzere salonda bir
masa seçiyorum kendime.
Şarkikaraağaç.
İlçenin adındaki "şarkî" sıfatı "doğuya ait, doğuda"
anlamına gelir. Karaağaç adında Denizli iline bağlı bir ilçe daha bulunması,
bundan dolayı da herhangi bir karışıklığın ortaya çıkmaması için biraz daha
doğuda olan Isparta'ya bağlı Karaağaç'a "şarkî", batıda olan
Denizli'ye bağlı Karaağaç'a da "garbî" (batıya ait, batıda) sıfatı
konulmuştur. Ancak sonraki yıllarda Denizli'nin Garbî Karaağaç'ı, adını
Acıpayam olarak değiştirmiştir. Isparta'ya bağlı Karaağaç'ın önündeki
"şarkî" kelimesi ise kaldırılmadan bugüne kadar kullanılagelmiştir.
Yazılış biçimi eskiden Şarkî Karaağaç
ya da Şarki Karaağaç iken,
bugün sadece Şarkikaraağaç
olarak birleşik yazılır. Yöre halkı günlük konuşmalarında genelde Şarkikaraağaç yerine Karaağaç, Karaaç ya da Garaaç
deyimini kullanır.
Akşehir-Cankurtaran–Şarkikaraağaç
Tur tarihi:
25 Mayıs 2016
Kat edilen
mesafe: 50,02 km.
Ortalama
hız: 16,6 km/sa.
Bisiklete
biniş süresi 3 sa. 0 dk., dışarıda geçen süre 3 sa. 36 dk.
En yüksek
sıcaklık 28 ˚C, en düşük 16 ˚C, ortalama 21,5 ˚C
İrtifa
kazancı (çıkış) 893 m, kaybı (iniş) 747 m.
En düşük
irtifa 1017 m., en yüksek 1693 m.
Garmin yol
bilgileri Akşehir–Şarkikaraağaç
Tur
bilgisi: Akşehir sonrası 6. km’de başlayan rampa ile 14 km boyunca 1083 m’den
1698 m’ye çıkıyor. 600 m irtifa kazanılıyor. 10 km iniyor, 1başta 13 km’lik
1167 m’den 1291 m’ye çıkış. 89 m’ye. Göle paralel yol yamalı ama fazla çıkışı
yok.
Şarkikaraağaç
ÖE 0246-4112054
Şarkikaraağaç |
Çetin
Bisiklet Tamirhanesi, Ş.Karaağaç
|
Öner
Bisiklet Tamirhanesi, Ş.Karaağaç
|
Tadım
Restaurant, Ş.Karaağaç
|
Korkusuz
Otel, Ş.Karaağaç
|
17. gün
(devamı) Şarkikaraağaç–Beyşehir – 14. gün (öncesi) Çay–Akşehir