14 Mayıs 2016, Cumartesi / Nallıhan –
Beypazarı, 71 km.
(5. gün)
Turun
rotasında değişiklik yaptım. Fethiye sonrası Bodrum-Muğla yolunu 2x
pedallamıştım. Aynısını tekrarlamak istemedim, vazgeçtim. Bu durumda Antalya-Fethiye
kısmını da bir başka sefere bıraktım. O zaman çadır gerekmiyor, çünkü oralarda
kullanacaktım. Bir başka değişiklik de Mihalıççık’ta oldu. Kime söyledimse, “fena
tırmanış”, “nasıl yapacaksın?” lafını işittim. Kamyon şoförü “inerken
balataları bitiriyor, çıkarken depoyu boşaltıyor” diye dert yandı. Herhalde bir
bildikleri vardır dedim. Evet 25-30 km’lik bir çıkış görüyordum da bu kadar
beter olduğunu düşünmedim. Bu nedenle yönümü Beypazarı’na çevirdim. Ankara
üzerinden Polatlı ve oradan ineceğim güneye.
Kargo
şirketi yok Nallıhan’da. PTT ise cumartesi kapalı. Çadırı yollamanın bir yolunu
bulmam lazım. Dün yemek yediğim hanımdan rica etsem, karşı ödemeli yollayabilir
mi, yapar mı?
Sabah ÖE’de
kahvaltımı edip Hamide Hanım’ın lokantasına geliyorum. Daha açmamış. Halbuki 8
buçukta açıyorum diyordu. Cepten arıyorum, “yoldayım geliyorum”. Ricamı
kırmıyor, kargomu teslim alıyor. Nallıhan’dan ayrılış 10’da. Güzel bir gün
olacağa benziyor. Kolları çıkartıp yelekle devam ediyorum. 2,5 kg çadırın da
eksilmesi iyi oldu. Aslında malzemeleri hafifletmem lazım. BS çok ağır. Onun
yerine tablet üzerinden yazmak, fotoları boşaltmak-yüklemek vs işlerini yapar
hale gelmeliyim. Şu bulut olayına gireceğim.
Yokuşun
sonunda sağ-sol yol ayırımı geliyor. Eskişehir diye sağa sapıyorum. Yol
birazdan yükseliyor. Kafamda sanki inişe geçmem gerekirdi diye bir bilgi var.
Biraz tereddüt içindeyim. Yanımdan geçenler de çok hızlı. Durdurmak imkansız.
Ama çaresiz birine el ediyorum. Haklıymışım, yanlış yoldayım. Hadi gerisingeri
dön. Bir 6 km yanlış gittik!
Şimdi doğru
yoldayım. Beypazarı 58 km. Bu yol aynı zamanda Ankara yolu. Ve Mihalıççık
ayrımı. Biraz sapağa girip gene de haritadan durum kontrolü. Geçen 2 arabayla
durum değerlendirmesi. İlki gidersin diyor, 2’ncisi rampaya dikkat çekiyor.
Zaten yarı tereddütteyim. Vaz geçip dönüyor, Beypazarı’na yöneliyorum.
Fazla trafik
yok. Arabalar bana karşı, kamyonlar benden yana (yöndeler). Yol iyi, güvenlik
şeridi var. Hafif inişli çıkışlı. Aslında her zaman dümdüz yoldan daha iyi.
Dümdüzde sürekli pedal çevirmen gerek, o da bir süre sonra çok yoruyor, kaideyi
ağrıtıyor. [e], 22. km’de ilk çentik bitiyor.
Bir şarkı,
günlerdir kafamda, mırıldana mırıldana sıkıldım ama başka da bir şey
dolanamıyor dilime. Kurt Maloo’dan Devil’s Ball. Bilirsiniz, 80’lerin 2’nci
yarısında Double diye bir grup vardı, Captain Of Her Heart parçasıyla sükse
yapmışlardı. İşte o ikiliden biri Maloo.
Hatırlamanız
için,
Bu güzelim
coğrafyada çöp yığını görmek çok üzüyor insanı. Maalesef şu işi çözemediler.
Yakarak yok etmeye çalışıyorlar. Hem duman, hem geride bıraktığı atık! Hiç mi
hiç olmuyor. Böyle mırıldana mırıldana, düşüne düşüne tekerler dönerken geçip
giden arabalara dikkatlice bakıyorum; kayboluyorsa iniş var, seviniyorum. Yok
uzun süre gözüküyor ise, ya yol düz, ya da yükseliyor demektir. Tabii ki
sevinmiyorum. Olmayacak bir dünya hayal ediyorum, sürekli inişi olan :))
Güvenlik
şeridi bitti, neyse ki, özellikle kamyonlar mesafeli geçmekte. Ancak yolun
durumu bozuk, yama üzerine yama yapılmış. Sarsılarak ilerliyorum. Yolun
karşısındaki çobanla selamlaşıyor, bir iki kare alıyorum. Keçileri harika. Ne
de çokmuş. Gelincikler yolun sağına soluna serpilmiş, mor dikenler ayrı güzel.
Daha çayırlar sararmamış..., ama şimdi farklı bir yere geldim. Değişik yüzey
şekilleri var. Burası bir gezegen gibi. Uzay filmlerinde gördüğümüz başka bir
dünya. Toprağın rengi yeşil, kırmızı... Çeşitli madenler olmalı burada. Uzay
gemisindeyim ve bir gezegene inişe geçtim. Tepeden süzülerek kayıyor
bisikletim. Bir su birikintisi. Baraj mı?
... Houston Uzay Merkezi’nden sürekli şu anons yapılıyordu:
- “Houston, Apollo 8’i arıyor. Houston, Apollo 8’i arıyor... Apollo 8 yanıt ver..."
... sonunda Apollo 8 astronotlarından James A. Lovell jr.’in sesi duyuldu: "Merkez. Burası Apollo 8. Uçan daireler. Kaç tane mi? Bilmiyorum. Belki 5. Çok
heyecanlıyım..."
- Houston: "Kahrolsun, Lovell neler
söylüyorsun?!!!..." Tam bu anda
canlı yayın tekrar kesiliyor...
Sarıyar Barajı
(Hasan Polatkan Barajı)
Nallıhan'nın Sarıyar mahallesinde olup, Sakarya Nehri üzerinde 1951-1956
yılları arasında inşa edilmiş hidroelektrik enerji üretimi amaçlı bir barajdır.
Feci bir
iniş. Yol da yamalı. Dikkatlice çekim yapıyorum. Bana Suriye’de gittiğimiz bir
yolu hatırlatıyor. Orada da böyle uzayımsı bir coğrafyada bazı sanayi tesisleri,
ama sanki eski bir teknolojinin kalıntıları gibi bir durum vardı.
Geldim Nallıhan
Kuş Cennetine. Binaya giriyorum. Sanki bitmemiş bir havada. Kapıda karşılayan
kişi ile başlayan sohbet. Samimi, cana yakın, Emrah Bey. Hem yol, hem bisiklet,
hem burası üzerine konuşuyoruz. 4 km ileride Çayırhan köyünden içeri girince göl
kenarında hem çay bahçesi hem konaklayacak otel mevcutmuş. Şiddetle methediyor.
Bir de Juliopolis’deki mezarları.
Juliopolis Nekropol
Buluntuları. Ankara–Nallıhan İlçesi, Çayırhan Beldesi,
Gülşehri Mevkii’nde 2009 yılında Anadolu Medeniyetleri Müzesince başlatılmış
olan Roma Dönemi Nekropol (Mezarlık) kazıları önemli keşiflere sahne olmuştur.
Kurtarma kazısı olarak başlamış bu çalışma
sayesinde, yerleşim yeri tam olarak belirlenmemiş bir kentin varlığı ortaya
çıktı. Kazılar sırasında bulduğumuz, ölülerin ağzına konulan sikkelerin çoğunluğunun
Juliopolis basımlı olması, Bithynia Bölgesinin Juliopolis antik kentinin
nekropolünü kazılmış olduğu belirlenmiştir.
Antik kaynaklar ve son yıllarda bu bölgede
yapılmış yüzey araştırmaları Juliopolis antik kentini, Nallıhan İlçesi,
Çayırhan Beldesi, Gülşehri Mevkii yakınlarına lokalize etmekteydi. Kent,
Sakarya Nehri (Sangarius) ve Aladağ Çayının (Skopas) birleştiği bir yerde, eski
Sarıyar Köyündeydi. Sarıyar Köyü 1950 yıllarında Sarıyar Baraj Gölü altında
kalmıştır. Gülşehri Nekropol alanı baraj gölünün kuzey kıyısındaki kalker
kayalık üzerinde bulunmaktadır. Kayıp kent Juliopolis (Sarıyar Köyü) bu alana
3-4 km uzaklıktadır.
Antik kaynaklar, Juliopolis kentinin, Frig
Döneminde Gordiokome isimli bir köy olarak kurulmuş olduğundan bahseder.
Augustus Döneminde (MÖ 27 - MS 14) Kleon isimli zengin ve yerli bir haydut
lideri bu köyün ismini ünlü Julius Caesar’a atfen Juliopolis olarak
değiştirerek kent statüsüne kavuşturmuştur.
Juliopolis-İmparator
Elagabalus ve karısı Julia Paula,
betimli, altın-cameo kolye sarkacı
|
Terasa çıkıp
dürbünle kuşları dikizlemece. Ağaçlarda sürüyle var. Bir de havada devamlı
gidip gelenler. Meğer bunlar barajın diğer ucuna uçup balık avlıyor,
yavrularına getiriyorlarmış.
Metin Bey’den
çay ikramı. Nedense kendi içmiyor. “Evde de hiç içmem ama ikramı severim” diye açıklıyor.
Burada alüminyum ve kömür çıkıyormuş. Zaten termik santral de varmış yakında. Oldukça
da büyükmüş. Ziyaretçileri var. “Bugün cumartesi olması sebebiyle fazlaca. Haftaya
bir foto safari olacak, 2 günlük. Ödül de veriyoruz” diyor. Onun hazırlık telaşındalarmış.
Nallıhan Davutoğlan
Kuş Cenneti. Tarihi İpek Yolu
üzerinde Sakarya Nehri havzası üzerinde bulunan ve 1994 yılında koruma altına
alınan Nallıhan Kuş Cenneti; 425 hektar genişliğinde,179’dan fazla kuş türünün
yaşadığı, ürettiği yaban hayatı koruma alanıdır. İstanbul ve Çanakkale
Boğazlarından gelen kuş göç yolu üzerinde bulunan bu alan, ilkbaharda ve
sonbaharda göç eden kuşların beslenmeleri, dinlenmeleri, barınmaları ve bazı
türlerin de üremeleri için uğrak yeridir. İç Anadolu’nun en önemli sulak
alanlarındandır.
Değişik jeolojik yapısı ile ilgi çeken alan,
çökelme ortamının özelliklerini yansıtan sarı, kahve ve kırmızımsı
tabakaların üst üste tekrarlanması ile görsel açıdan da üstün bir peyzaj
güzelliğine sahiptir. Sulak çamur düzlükleri, ağaçlık, bozkır ve kayalık
alanları, pek çok türün beslenip, barınmasına fırsat vermektedir. Soyu
tehlikede bulunan kara leylek, Davutoğlan Kuş Cennetinde ürer. Türkiye’de
yaşayan 6 balıkçıl türünün 5’i bu bölgede yaşar. Kara Çaylak, Akkuyruklu Kartal,
Gökdoğan, Kuzgun, Kırmızı Gagalı, Dar Karpası bu bölgede görülür. Bir yıl
boyunca, burada 10 tür yırtıcı kuş, 5 tür baykuş, 35 tür su kuşu, 80 tür ötücü
kuş görülür. Haziran’da 3 bin leylek, 150 kara leylek, kışın 3 bin angut kuşu
yaşar.
Sulak alanlar kuşlar için çok önemli
bölgeler. Bu bölgelerin önemini çok anlamadığımız ortada. Çok önemli olan bu
sulak alanları bir bir kurutuyoruz. Kuşlar, çok obur hayvanlardır. Ağırlıklarının
çok üstünde böcek yiyebilirler. Çok fazla sayıda tarım zararlısını besin yolu
ile tüketirler. Besin zincirinden kuşlar azaldıkça zararlılar artacak ve
zararlılara karşı ilaç kullanılarak bu dünya zehirlenecektir.
Buraya
gelmeden suyum bitmişti, ayrılmadan sağdaki çeşmeden her 2 matarayı da doldurdum.
Bu yollarda fazla su yok. Benzinci de yok. Yol yapımı var. Karşı şeride geçiriyorlar
bizi. Ve uzakta, anlatılan o dev termik santral. Bu nedir böyle? Gürültülü bir
şekilde çalışıyor. Baca tütmekte. Kömür bandının altından geçiyorum. Bir başka
film setindeyim bu sefer. Dev canavarların her şeyi yuttuğu bir dünya.
Yol çok da
düz, arada dalgalanması iyi. Bir benzinci solda. Off be nihayet (yolda hiç
yoktu)! Mola verip biraz kalan malzemeyle karnımı doyurayım. Çay var mıdır?.
Hazır durmuşken ÖE’yi arayayım. Yer yok! Bana bir otel öneriyorlar, 65 lira, O.K.
Az kaldı
Beypazarı’na. [e], 65. km’deyim ve 3. çentik gidiyor. Kaldı 2 tane. Ve Beypazarı.
Girişte yeni yerleşimler, ruhsuz binalar. Fakat merkez keyifli. Vatandaşa
kalacak hesaplı yer soruyorum. Konaklara git daha ucuzdur diyor ve bir yön
tarif ediyor.
Çakır
Hafızların Konağı, üst katta bir oda 50 TL. İndirim yok. Hafta sonuna denk
gelmem bu açıdan iyi olmadı. Yüksek fiyat. Yerleşiyorum. Dolap içindeki banyoda
yıkanıp-giyinip çarşısına iniyorum. Çok kalabalık sokaklar. Fazla insan var. Ama
güzel bir yer. Otantikliği Göynük’ten daha güzel. Yiyecek-içecek, hediyelik
eşya bolca. Papatyadan taçlar kadınların başında. Beypazarı sodası bolca
içiyorum. Yaşayan Müze’ye giriyorum, 6 TL. Eski günlerdeki konak yaşamı ve
kültürü anlatılıyor rehberlerce. İyi hazırlanmışlar. Şamanizm’den, Tasavvuf‘tan
söz ediliyor. Oda oda dolaşarak Hacivat Karagöz, ebru sanatı, ahşap baskı,
kurşun dökme... 19’unda, yani 5 gün sonra “Yaşayan Köy-Anadolu Açık Hava
Müzesi” isimli projenin açılışı varmış. Güzel geliyor anlattıkları kulağa. İyi
bir yerden yakalamışlar. Kafelerinde Osmanlı şerbeti içiyorum, bardağı 3 TL.
Sonra gene sokaklarda dolanıp otellerden fiyat alıyorum. Bir de aynı biletle
girilen Hamam Müzesi’ni ziyaret edip karnımı doyuracak yer peşindeyim. Taş Mektep Restoran denilen, çok tavsiye edilen yerde her şey etli, es geçiyorum.
Gözleme de yemek istemiyorum. Sağda bir lokanta, kuruya kemik suyu katmış,
olmuyor :(( Tavsiye üzerine Has
Değirmencioğlu Lokantası’nda nohut+az bulgur+az koyun yoğurdu+çoban salata+(ikram
turşu ve isteğim üzerine soğan)+su=14,50 TL. Yemeklerim genelde 15 civarı, bir
tek dün Nallıhan’da 20 tuttu.
Burası
havuç diyarı. Her yıl haziran ayının ilk haftasında düzenlenen Uluslararası Beypazarı ve Yöresi
Festivali’nde gösteriler ve konserler verilip, yöresel yemekler ve
tatlılar tadılmakta olduğu anlatılıyor. Biraz daha dolanıp soda ve sade kahve sonrası odaya dönüyorum.
Beypazarı.
Osmanlı Devleti'nin toprak rejimi ve askeri sisteminin bel kemiğini oluşturan tımarlı
sipahi merkezlerinden birisi olan Beypazarı, yöredeki sipahi beyine ve ticari,
ekonomik hayatın yoğunluğuna istinaden Beğ Bazarı diye adlandırılmıştır.
Beypazarı, Roma döneminde, İstanbul'u Ankara
ve Bağdat'a bağlayan önemli büyük tarihi geçit yolları üzerinde bulunmaktaydı.
Bilinen ilk adı "kaya doruğu ülkesi" anlamına gelen Lagania idi ve Bizans
İmparatorluğu'nun piskoposluk merkeziydi. MS 491-518 yılları arasında hüküm
süren Doğu Roma (Bizans) İmparatoru Anastasios'un ziyaretine atfen şehrin adı, Lagania - Anastasiopolis (Anastasios
Kenti) olarak değiştirildi.
Beypazarı, konakları ile meşhurdur.
Genellikle iki ya da üç katlı olan konaklar yapılırken işlevsel ve kültürel
detaylarla bezenmişlerdir. Bu evler zemin katları taş, üst katları ahşap
iskelet içine ahşap veya kerpiç dolgu sistemi kullanılarak inşa edilmiş.
Yıllar boyu gümüşü, bakırı, demiri, deriyi,
ipeği işleyen Beypazarı halkı bu sanatlardan geçimini sağlamaya devam ediyor.
Günlük yaşamın bir parçası olarak karşımıza çıkan el emeği göz nuru ürünler
yalnızca turistlere hitap etsinler diye işlenmemekte; aynı zamanda, yöre
halkının ihtiyaçlarına cevap vererek bir gelir kaynağı teşkil etmekte.
Beypazarı, kültürü ve geleneklerini yaşatan, kendini bu işe adamış el sanatı
ustalarıyla el sanatları tezgâhları turistik ve yaşamsal anlamda büyük önem
taşımaya devam ediyor. Telkâri,
Dokumacılık, Yemenicilik Bindallı - El İşlemeleri, Dövme, Bakırcılık,
Demircilik, Semercilik, Saraçlık başlıcaları.
O.K. tek
90-, çift 120-
|
Nallıhan-Davutoğlan–Beypazarı
Tur tarihi:
14 Mayıs 2016
Kat edilen
mesafe: 71,28 km.
Ortalama
hız: 11,6 km/sa.
Bisiklete
biniş süresi 4 sa. 16 dk., dışarıda geçen süre 6 sa. 10 dk.
En yüksek
sıcaklık 33 ˚C, en düşük 21 ˚C, ortalama 29,2 ˚C
İrtifa
kazancı (çıkış) 1007 m, kaybı (iniş) 936 m.
En düşük
irtifa 469 m., en yüksek 738 m.
Garmin yol bilgileri Nallıhan–Beypazarı
Tur
bilgisi: İnişli çıkışlı bir rota. 620 m’den başlayıp, en yüksek 733 m olan, en
düşük 481 m’ye inen ve tekrar 683 m’de sonlanan. Çok uzun tırmanışların
olmadığı, kısa mesafelerde kısa yüksekliklerin çıkılıp inildiği bir yol.
Çakır
Hafızların Konağı 0312-7632977 / 0536-6156216
Beypazarı
ÖE 0312-7631135
Beypazarı |
Yaşayan
Müze, Beypazarı
|
Yaşayan
Müze, Beypazarı
|
Has
Değirmencioğlu, Beypazarı
|
Beypazarı
by night
|
6. gün
(devamı) Beypazarı–Ayaş-Ankara – 4. gün (öncesi) Göynük–Nallıhan