11 Haziran 2016

[bisikletle]Türkiye: Güney (Göynük-Nallıhan)

13 Mayıs 2016 Cuma / Göynük – Nallıhan, 72 km. (4. gün)

Pansiyon odası pek bir derme çatmaydı. Ev sahibi Başar Bey hoş bir insan ama. Samimi her şeyden önce. Pencereyi hafif aralık bıraktım. Nedense tilki uykusuyla uyudum. Bir türlü derin uykuya dalamadım. Yastık da kazık gibi yüksekti. Boynum tutuldu.

Sabah pansiyondan ayrılırken acaba yağacak mı diye merak içindeydim. Çay içip yanımdakilerle kahvaltı edebileceğim dere kenarındaki kahvede çaylar 75 kuruş, su 1 liraydı. Fazla karnımı şişirmeden kalktım. Yağmura karşı tedbirliyim. Çantaların kılıflarını geçirip yağmurluk ve tozlukları da çadırın üstüne lastikledim. Hemencecik üstüme giyebilirim. Dünden tecrübe :))

Göynük’ten başlıyorum tırmanmaya, ana yola kadar. Sonra devam ediyor tırmanış. Eko’da gidiyorum. Güneş çıkıyor. Hava da bir değişik. Şimdi sıcak geliyor üzerimdekiler. Tepebaşı köyüymüş burası, 1018 m’de. [e], ilk çentiği yedim, 6,9 km’de. Kuvvetli karşı rüzgar var. Ama etraf çok güzel. Dağlar, tepeler, ağaçlar... Kenardaki gelincikler yeşilin içinde çok güzel parlıyor kırmızı kırmızı. Ağır ağır alacaksın bu yolu. Doya doya seyredeceksin etrafı. Ama çık çık bitmiyor tırmanış. 8 km sonra Meyitler Geçidi’ne geliyorum, 1180 m diyor (10.50). Bir foto alıp bırakıyorum yer çekimine kendimi. Çok zevkli bir iniş, az önce yaşadığın tüm sıkıntıyı unutturuyor bu 7,5 km.

Yolum bugün 74 km gibi gözüküyor. Ama bu yolda çok fazla bozuk kısımlar var. Delikleri kollayarak bir sağa bir sola, slalom. İnerken sıkıntı verdi. Bu yükle bozuk satıhtan pek dikkatli geçmeli. Fren yapmak da istemiyor insan. Hani şöyle kanatlanıp uçmak geçti içimden. Yolda çalışma da vardı. Delikler yamanıyor. Yolu baypas etmişler, ama ben geçtim aralarından. Bir tırmanış olmalı önümde. İşte şimdi ancak asfalt düzeliyor. Ohh be, kaymak oldu. 15 km kadar sürmesi lazım tırmanışın. Hafif hafif yükseleceğiz.

Böyle tırmanırken aklım konudan konuya atlıyor. 2 yıl önce Manisa-Soma ilçesindeki kömür madeninde trafo patlaması sonucu çıkan yangın. Yaşanan facia, 301 kişinin hayatını kaybetmesi, ihmaller zinciri, insanın değer olmadığı bir ülke, iktidarın saçma sapan açıklamaları... Bugün yıldönümü!

Bu bölge tavukçuluk diyarı. Erpiliç her yerde. Herkes tavukla ilgili. Zaten kokusu yayılmış vaziyette etrafa. Mola verdiğim tesistekilerle konuşuyorum, çay eşliğinde (75 krş). Erpiliç civcivleri+yemi veriyor sonra piliçleri alırken hesap kapatıyormuş. Arada tapi çıktığımız da oluyor diyorlar. Hastalanan, ölen piliçler falan hep zarara yazılmaktaymış.

[e], 25’inci km’de 2. çentiği de yitiriyorum. Tepeye kadar bir 12 km daha yolum var, sonra Nallıhan’a iniş. Buraya kadar yol üzerinde sadece bir benzinci gördüm. Kahve yok, çeşme yok. Kavak ağaçlarının pamukçukları uçuyor her yerde. Kavak pamukçuklarının alerjiye neden olduğu iddiası Türkiye’de yaklaşık 15 yıl önce gündeme gelmiş, “bu alerjen ağaçlar dünyanın hiç bir büyük kentinde bulunmaz” gerekçesiyle İstanbul’da çok sayıda kavak kesilmişti. Tartışma bugün de devam ediyor. Her baharda tekrar gündeme geliyor. Prof. Dr. Küçükusta, kavak ağacının polenlerinin alerji yapma etkisinin çok zayıf olduğunu hatırlatıyor. “Bahar alerjisi olanların çoğunda sebep kavak polenleri değil. Bu mevsim başka pek çok bitkinin de polen yayma zamanı” diyor.

Yaygın kanının aksine, kavak ağaçlarına ait uçuşan o pamukçuklar aslında polen değil. Üstelik gayet büyük olduklarından burundan girmesi de neredeyse olanaksız. Bunlar kavak ağaçlarının tohumlarının taşınmasına yarıyor diyor Hürriyet.

Orman köyü buraları, etrafta çokça ağaç kütüğü yığılı. Dedeler Köyü sonrası gelen çeşmede bir mola daha veriyorum. Suyu buz gibi, tadı çok güzel. Matarayı doldururken köylü amcam yanıma geliyor. Yabancı sanmış beni. Laflıyoruz, tavukçuluk, helal kesim vs üzerine. Her bir pilici bismillahla kesiyormuş Erpiliç. 200 bin tavuk kesiliyormuş günde. Düşünün kaç kere bismillah söyleniyor? Erpiliç de zaten buralıymış. Daha sonra yanıma gelen Polo’lu ile de tavukçuluk üzerine devam ediyor sohbet. Diyorum kimse bu tavukları yemiyor artık. Yerler, aç mı kalacaklar şeklinde bir mantık yürütüyor.

Bir 5 km daha tırmandım. Atyaylası Geçidi, 1270 m’deyim. 40 km‘lik bir iniş ve düz yolum olmalı önümde. Mudurnu-Bolu ayrımı geliyor. Aaa bu ne? 22. km’de ’Karacasu Köy Sofrası ve Misafir Evi’ diye bir levha. Sağdan giriliyor.

Karacasu Köyü ağaçların arasında hoş bir köy. Doğa yürüyüşleri için ideal bir adres. Köy Sofrası'nı Nallıhan Turizm Gönüllüleri Derneği işletiyor. Burada konuklara yerel yemekler tanıtılıyor. Misafir Evi’nde 7 oda 28 yatak var (0312-785 5935 / 0538-291 1606).

Bolu il sınırından Ankara il sınırına girdiğimde yolun evsafı öyle bir değişti ki. Bolu da kaymak olan asfalt Ankara’da kabalaştı, 2. sınıf oldu. Sürekli sarsıyor bisikleti. Rahatsız edici bir yol. Aşırı teker sesi kafa şişiriyor.

Önce dik inen sonra düzleşen bu yolda bazen destekle bazen desteksiz bazen de hiç çevirmeden akıyor bisiklet. Yer yer çok sert karşı rüzgar var. Zaten dün de vardı. Gitmiyor bisiklet, çevirmesen duracak. Sürekli çevirmek de bazen öff dedirtiyor. Hani iniş biraz daha dik olsaydı da kaysaydık (buldun da...). Hava kapadı. [e], 45. km’de 3’üncü çentiği kaybediyorum. Saat 1 buçuk. Neyse yolun durumu düzeliyor. Ve güneş gene yüzünü bulutların arasından gösteriyor. Havada uçan böcekler pat küt gözlüğe, kaska çarpmakta. Öyle de bir ses çıkıyor ki, sormayın, tak, tak... Tedirgin ediyor! Sivri değil bunlar, daha iri. Kaskın hava deliklerinden giriyor bir kaç tanesi. Ağzını açmayacaksın, dolar! Kapanıyorum velespitin üzerine. Başka çare yok. Bu şekilde biraz kurtarıyorum durumu.

Nallıhan’a yaklaştıkça araç trafiği artıyor. Her iki yönde de. Özellikle kamyonlar çoğaldı. Hedefime 5 km kala benzincide verdiğim molada soda+ice tea+maximus+kuruyemiş ile biraz kendime geliyorum. Bu arada hafif bir yağmur bulutu da geçiyor. Saatler de 3 olmuş bile.

Nallıhan’da ÖE’deyim (15.30). 24 TL gecesi, kahvaltı dahil, çok çok iyi. Oda temiz, kocaman. Banyo temiz. Bisikleti de girişte bir yere yerleştiriyorum. Girmeden sınıf öğretmeni bir beyle bisiklet üzerinden başlayıp fotoğrafla devam eden konuşmamız iletişimin aslında çok kolay başlayabildiğini gösteriyor. Keza müdür Muzaffer Bey ve Alev Hanım’la.












İlk işim duşa girmek ve üstümdeki tuzu-tozu akıtmak. Off, su gibisi de yok! Sonra da biraz ayakları dikip dinlendirmece. Yemek için merkeze yürüyorum. Fazla uzak değil, 10 dakika. Sokak aralarından Kocahan’ı arıyorum. Eski bir han (1595 yılında Nasuh Paşa tarafından yaptırılmış), restore edilmiş ve geleneksel yemekler gibi folklorik işler vb dükkanlar açılmış.

Gelmeden Nallıhan Vakfı tarafından işletilen güzel bir bina dikkatimi çekti, aynı zamanda lokanta ve konaklama imkanı da veren. Odalara bir baktım, temiz, kocaman banyo, şık. Tek 60-/çift 100- lira, O.K., Nallıhan Vakfı Ayhan Sümer Kültür Evi.

Kocahan içinde bir geleneksel mutfağa oturuyorum, Bacım Sultan Yöresel Mantı ve Börek Evi. Önden zeytinyağlı fasulye, söğüş salata, arkasından erişte, keş (süzme yoğurttan yapılan sert bir çökelek, kurut olarak da adlandırılır) ile. Fakat öyle bir porsiyon geliyor ki 2 değil 3 kişi doyar. Aç gözlülük yapıp mideye indiriyorum. Çatlayacak vaziyetteyim! İşletmeci Hamide Hanım geçen sene baklava yarışmasında ödül almış, tatmadan olmaz diyor. Patlayacam! Küçük bir parçayı kahve yanında tadıyorum. Gerçekten ödüllük. Sabah kahvaltı için bazlama da veriyor. Soda ve ayranı da ekleyin, hepsine 20 lira ödeyerek ayrılıyorum. Tüm aile, yeğenler, enişteler işin içinde, destek veriyorlar. Böyle medeni, açık fikirli, girişken ve de özellikle kadın olarak bu işlere soyunmuş insanlar çok hoşuma gidiyor.








Yarınki yolun dikliğine dikkat çeken ikinci kişi çıkıyor karşıma. “30 km sürekli tırmanacaksın, Mihalıççık, öyle mi?! Hadi hayırlısı!” Rotada değişiklik mi yapsam acaba? Bodrum-Muğla’dan vazgeçeceğim herhalde. Bu durumda çadır da gerekmeyecek, o taraflara gitmez isem. Ya Mersin ya Antalya’da sonlandırayım. ÖE’ler olmadığında otelde kalırım. Hani ÖE’ler de pek ucuz değil, hepsi farklı fiyatta. Oda kapatırsan hemen %50-60 artıyor.

Nallıhan, tarih çağları boyunca Hititlerin, Friglerin Bitinya Krallığının, Pers, İskender, Roma ve Bizans İmparatorluklarının hakimiyetinde bulunmuş, Müslüman Arapların İstanbul seferleri sırasında iki defada Arapların istilalarına maruz kalmıştır. 1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra Türkler tarafından fethedilmiş, Haçlı Seferleri sırasında yeniden Bizanslıların eline geçmiştir. Daha sonra yeniden Türk hakimiyetine giren bu topraklar önce Danişmentlilerin, daha sonra da Anadolu Selçuklularının idaresinde bulunmuş, Anadolu Selçuklularının 1308’de yıkılmasından sonrada Candaroğulları Beyliği sınırları içinde kalmıştır. Orhan Bey zamanında da Osmanlı Beyliği topraklarına katılmıştır. İlçe merkezi Nallıhan, 1599’da Vezir Nasuh Paşa’nın burada bir han yaptırmasıyla teşekkül etmiş, adı da bu handan gelmiştir.

1603-1617 yılları arasında Osmanlı padişahı olan 1. Ahmet’in Baş Vezirlerinden Nasuh Paşa, Baş Vezir olmadan önce , 1594 yılı sonbaharında Halep’ten İstanbul’a dönerken Konya-Ankara-Nallıhan-Göynük yolunu, yani bugün 2 numaralı devlet yolu olarak anılan İstanbul-Bağdat yolunu (İpek Yolunu) izler. Yöreden geçerken Çayırhan, Nallıhan ve Uluhan’da birer han, hamam ve cami yaptırır. O günden sonra bu yerleşim yerleri gelişerek büyür.













Göynük-Dedeler–Karacasu-Nallıhan

Tur tarihi: 13 Mayıs 2016
Kat edilen mesafe: 72,07 km.
Ortalama hız: 15,1  km/sa.
Bisiklete biniş süresi 4 sa. 45 dk., dışarıda geçen süre 5 sa. 35 dk.  
En yüksek sıcaklık 31 ˚C, en düşük 19 ˚C, ortalama 26,7 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 1055 m, kaybı (iniş) 1176 m.
En düşük irtifa 619 m., en yüksek 1214 m.

Garmin yol bilgileri Göynük–Nallıhan       

Tur bilgisi: Göynük’ten (730 m) başlayan tırmanış 7 km boyunca 1180 m Meyitler Geçidi’ne kadar sürüyor. Ardından 7 km’lik bir iniş ve 744 m’den tekrar 1270 m Atyaylası Geçidi’ne 18 km boyunca çıkılıyor. Sonrasında iniş, Nallıhan’a kadar neredeyse düz sayılır (38 km). Benzinci çok az. 1-2 yerde çeşme var.

Nallıhan ÖE 0312-7852374























Nallıhan 







Bacım Sultan Mantı ve Börek Evi, Nallıhan



Bacım Sultan Mantı ve Börek Evi, Nallıhan





















5. gün (devamı) Nallıhan–Beypazarı – 3. gün (öncesi) Geyve–Göynük