Havaların
ısınmasıyla turlar da başlayacak. Bu yıl için bazı uzun soluklu tur rotaları
çıkardım. Bunların ilki ‘Güney’ turu olacak. Akdeniz ve Ege Denizi’ne uzanan.
Bir şekilde de e-bisi’yi [e] test etmiş olacağım. Gerçi kısa da olsa bir İzmit
turunda performansını görmüştüm ama dağların yüksek olduğu, tırmanışların zor
olduğu bir tur bana daha fazla ipucu verecek.
10 Mayıs 2016, Salı / İstanbul – İzmit, 63
km. (1. gün)
Sabah erken
kalktık. Firuzan beni Balçık sapağına kadar arabayla götürdü. Uzundur bu yükle
binmemişim. Alışmak kolay olmuyor. 27 kilo eşya (çadır, tulum vs), bisikletin
kendisi ve ben ettik mi 140 kilo. Kamyon değil, tank!
Yol da
sabah trafiğinden midir yoksa hep mi böyledir, acayip hızlı ve yakın geçenlerle
dolu. Sabahın 9’u işe yetişmeye çalışanlar ve damperliler. Artık İstanbul’un
hiç bir köşesi yok ki bu araçlar geçmesin.
Bereket 100
metre sonra bu yoldan ayrılıp Kocaeli-Çayırova yoluna sapıyorum. Burası Balçık.
Adı nereden gelmiş ki? Küçük bir yer olsa, hemen geride kalıyor.
Balçık.
Halkı Bulgaristan göçmenidir. İlk kez 4 ailenin geldiği, yerleşerek
çoğaldıkları sanılmaktadır. Köy 1853-1855 Osmanlı Rus savaşları sırasında Rumeli’deki
Balçık kasabasından yapılan göçlerle kurulmuş, Balçık adını almış. 1877-78
Osmanlı Rus savaşları sırasında da Şumnu, Ruscuk, Varna, Filibe, Eski Zagra
gibi kasabalardan köye göçler sürmüş, Abdülhamid’in yardımıyla köye cami
yapıldığından köy Hamidiye adını almış, Osmanlının son döneminde ekonomik
sebeplerle köyden 30 hane Konya tarafına göçmüştür. Osmanlı döneminin namlı
çetecilerinden aslen Filibe Çırpanlı olan Balçıklı Ethem, 1895’te çetesini bu
köyde kurmuş. 1904’te adamları ve kendisi hakkında af çıkana kadar Gebze ve
Şile bölgesinde Rum eşkıya çeteleriyle mücadele etmiş, 1916’da 56 yaşında
burada ölmüş, mezarı köydedir. Köy, Cumhuriyet döneminde tekrar Balçık adını
almıştır. Köy, 1926 da ilkokula kavuştu. Ünlü yazar Aziz Nesin 1928’in son
aylarında bu köyde öğretmen olan Galip amcasının yanında kalmıştır.
Riva çayının bir kolu bu köyün
yakınlarındaki Çatal tepeden doğar.
Yavaş yavaş
bisikletin ağırlığına alışıyor dengemi buluyorum. Önde 13 kilo yük ile gidon
kamyon direksiyonu gibi ağır. Sağda, benzincide durup ayna falan ayarlarını
düzeltiyorum. Hava kapalı. Daha sıcak bir gün beklemiştim. Biraz da soğuk. Bafı
(Buff) kafama geçiriyorum. İyi ki almışım. Yol pek geniş değil. Sağda fazla yer
yok. Damperliler de yarış halinde, geçilmez çizgisinde araba solluyorlar.
Adamlar Azrail. Can almaya çıkmışlar. Dikkat etmek gerek. Solluyor, karşıdan
gelen olunca sağa kırıyor. Seni değil, arabayı bile takmıyor.
Etraf
yeşil, güzel bir coğrafya. Bir yerden geçiyorum neresi bilemedim. Ama bu kadar
çok emlakçıyı bir arada görmek mümkün değil. Çok arsa satışı olmalı buralarda.
Mollafenari
geliyor. Bir tarihte bu yolu tersinden yapmıştık. Göçbeyli’den çıkıp buralardan
geçip Gebze’ye gelmiştik. O zamanlar banliyö çalışırdı. Trenle dönerdik. Hafıza
çok ilginç çalışıyor. Gördükçe bilgileri arşivden çıkartıyor. Hatırlıyorum
buraları.
Sanayi de
gelmiş bölgeye, küçük olanı. Sağda solda dağınık vaziyetteler. Araç trafiği
hafifliyor. Bazı damperliler insaflı, mesafe bırakıyor. Kaskta ayna olması çok
yararlı. Arkada ne olup bittiğini takip edebiliyorsun. Yoksa bir kabus. Gümbür
gümbür bir ses sana yaklaşıyor...
Yol böyle
bir 25 km boyunca yükseldi, 250’lerden 500 m’lere çıktık. Şimdi inişteyim.
Rampalarda [e] desteğini kullanıyorum. Aksi durumda mümkün değil ilerlemek.
Altımda 55-60 kg ağırlık var. Bu yükle çukur-kasis falan dikkatli geçmezsen kadroyu
kırabilirsin.
Yola
çıkmadan lastikleri değiştirdim, Maraton Plus taktım. Ancak sürme şansım
olmadı. Keşke yola çıkmadan deneseydim. Bir ses geliyor önden, sürtünme sesi.
Belli ki bir yer dokundukça hışırtı cinsinden ses çıkartıyor.
Sevindikli,
burada bir mola vereyim. Sıcak çay iyi gelir. Şu çıkan sese de bakarım.
Balçık’tan buraya 39 km gelmişim.
Çaylar 50
krş, 2 tane içiyorum. Ön tekerin mandalını (QR) bir daha kontrol ediyorum.
Acaba disk frenden mi geliyor bu ses? Sonra kahvedekilere yol soruyorum. Benim
çıkarttığım rotayı beğenmiyorlar. Üniversiteye gelmeden sağdan Arızlı’ya
sapayım diyordum. Onlar ise hiç gerek yok. Üniversiteyi geç, devam et, otoyola
geldiğinde benzinciden sağa sap diyorlar.
Atıştırmayı
unutarak Sevindikli’den ayrıldım. Şimdi gene 500 m’lere çıkacağım. Yani
tırmanış var. Kocaeli Kent Ormanı içine kadar. Yaklaşık 13 km gibi gözüküyor.
40.
km’deyim. [e]’nin 2. çentiği gidiyor. Her çentik % 20’ye karşılık geliyor. Etraf
güzel, küçük/büyükbaş hayvanlar otlamakta. Arı kovanları var sağda. Ormanın içi
de ayrı güzel. Tepe noktasını geçtikten sonra İzmit’e kadar pedal basmazsın
demişlerdi. Gerçekten de öyle oluyor. Süzülüyorum adeta.
Şu sesi
kafama taktım. Sanki önden değil de arkadan gibi. Bazen nasıl da yanıltıyor.
Sesin yönünü bulamıyorsun. Durayım da arkayı kontrol edeyim. Şu çamurluğu tutturduğum
cırt şerit olmasın sakın? Kesip alıyorum... Yaşasın, ses de kesildi. Lastikler
demek daha yüksek eskilere göre, sürtmeye başlamış. Off, çok rahatladım. Bütün
yolu bu sesle mi yapacağım diye bayağı hayıflanmıştım.
Kocaeli
Üniversite ve Hastanesi bölgesine geldim. Artık kalabalıklaştı ortalık. Otobüs,
minibüs, araba her yerde. Dolanan insanlar, hastanenin kalabalığı. Öğrenci
yurtları ve bir cami. Nedense ‘Sinan Replikaları’ gibi yapılmamış. Nedir o yapılan betondan camiler?!! Ataşehir’e
yaptılar, şimdi Çamlıca tepesine daha çirkinini yapmaktalar. Zevk ve
anlayışları 16. yy’dan öteye geçemedi. Sinan günümüzde yaşasaydı nasıl cami
yapardı diye düşünemiyorlar mı? Mimar
Sinan 400 yıl sonra bir an için açsa gözlerini ve çevresine baksa, “400 yıl
önce bıraktığım yerde mi otluyorsunuz kafirler?” diye Osmanlı tokadı aşk etse,
haklı değil midir? Bu cami bizim, her yapısında başka şey deneyen, bir yenilik
arayan Sinan’a hiç yakışmayan torunlar olduğumuzu gösteriyor. Bizim Sinan’a
sahip çıkmamız bu kafayla olanaklı değil der Mimar Cengiz Bektaş.
Halen
iniyorum..., benzinciden sağ, bir adres doğrulaması ve sahildeyim. Sola dön
kavşaktan ve Orduevi karşısı, Seka Cami ve Öğretmenevi’ndeyim (ÖE).
Sevindikli’den
aramış, yerimi ayırtmıştım. Oda kapamak 67,5 liraymış, kahvaltı dahil. Müdür
Tekin Bey ilgili. Resepsiyonda kayıt açılıp, bisiklete içeride yer gösterilip,
eşyaları odaya taşıdıktan sonra biraz dinlenmek, şarja bağlamak...
İzmit kelimesi etimolojik ve tarihsel
kullanılışıyla Nikomedia'dan kaynaklanmıştır. Nikomedia adı şehre orada egemen
olan Bitinya Kralı Nikomedes dolayısıyla verilmiştir. Şehrin ismi olan
Nikomedia zaman içerisinde, önce İznikomid, Osmanlılardan sonra İznikmid ve çok
daha sonraysa İzmid şeklinde evrilerek, 1928 sonrası Latin harflerine
geçilmesiyle bugünkü şeklini almıştır.
İzmit’i
Tarih Öncesi ve Nikomedia Dönemi, Roma-Bizans Dönemi, Selçuklu Dönemi, Osmanlı
Dönemi ve Cumhuriyet Dönemi olarak incelemek lazım.
Tarih Öncesi ve
Nikomedia Dönemi. Trakya'dan gelen Megaralılar MÖ
712'de İzmit Körfezi'nin güneyindeki Başiskele yöresine yerleşerek Astakos adı
verilen bir kent kurdular. Astakos halkı MÖ 262 yılında, bugünkü İzmit’in
bulunduğu alanda kurulan bölgeye yerleşmiştir. Bitinya Krallığı'nın yıkılıncaya
kadar başkenti kalacak bu kente, kurucusundan dolayı Nicomedia adı verilir.
Roma-Bizans Dönemi.
Roma İmparatoru Diocletian, 284 yılında Nicomedia'yı işgal ederek Roma
İmparatorluğu'nun başkenti yaptı. Bu dönemde şehir, Roma, Antakya ve
İskenderiye'den sonra dünyanın dördüncü büyük kenti haline geldi. Fakat Büyük
Konstantin tarafından İstanbul’un imparatorluğun merkezi yapılması ve İmparator
Jüstinyen'in de Kadıköy-İzmit arasındaki yolu askeri nedenlerle kapatarak
ulaşımı İznik üzerinden sağlamasıyla Nicomedia, eski önemini kaybetti.
Selçuklu Dönemi.
Kocaeli Türk egemenliğine ilk olarak 11. yüzyılın sonlarında Selçuklular
zamanında (1078) geçti. İznik’in Anadolu Selçuklu Devleti’nin başkenti
olmasıyla birlikte kentin önemi iyice arttı. Ancak Haçlı Seferleri sırasında
kısa bir süre Haçlı Ordusu komutanı Aleksios Komnenos tarafından işgal edilen
kentin, Türk egemenliğine kesin olarak geçişi ise Orhan Bey döneminde oldu. Selçuklu
döneminden günümüze Haçlı Seferleri’nde yağmalanması nedeniyle kalan eser
sayısı oldukça azdır.
Osmanlı Dönemi.
Kocaeli, Osman Bey ve oğlu Orhan Bey’in uç beylerinden Akçakoca tarafından 1337
yılında Osmanlı topraklarına katıldı. Nikomedya Osmanlı egemenliğine geçtikten
sonra, önce İznikmid, daha sonra İzmid (İzmit) adını almıştır. Şehir en parlak
dönemine Kanuni Sultan Süleyman zamanında ulaştı. 19. yüzyılda İstanbul-İzmit
arasında işleyen ve 1873 yılından itibaren de Haydarpaşa-Ankara güzergâhında
faaliyet gösteren demiryolunun kente ulaşmasından sonra Kocaeli’nin ticari ve
sosyal yaşamı canlanmaya başladı. Kent, 1888 yılında bağımsız sancak oldu ve
ismi İzmit olarak değiştirildi. Daha sonra bölgeye fatihi Akçakoca'dan dolayı
Akçakoca’nın yurdu manâsına gelen ‘Kocaeli’ adı verildi.
Cumhuriyet Dönemi.
I. Dünya Savaşı’nın getirdiği yıkımlar sonucu önemini bir süre yitiren ve
sırasıyla önce İngilizler (6 Temmuz 1920) ardından Yunanlılar (28 Nisan 1921)
tarafından işgal edilen Kocaeli, 28 Haziran 1921 de Türk Orduları tarafından
işgalden kurtarıldı. Kocaeli, Cumhuriyetle birlikte özellikle sanayileşme
alanında en hızlı gelişen illerimizden birisi olmuştur. Bunun başlıca nedeni
İstanbul’a yakınlığı ve ulaşım imkânlarının çeşitliliğidir. 1934 yılında
İzmit'te ilk kağıt üretim tesisi olan İzmit Kağıt Fabrikası açılırken, bunu
1944’te ikinci selüloz ve kağıt fabrikası takip etmiş, SEKA tesisleri 1954,
1957 ve 1959’da genişletilmiştir. Böylece günümüze kadar devam eden hızlı bir
sanayileşme ile Kocaeli, Türkiye’nin ileri düzeyde sanayi bölgesi durumuna
gelmiştir. Ayrıca Kocaeli ile ilgili önemli bir bilgi de, 30 derece meridyeni
Köseköy’deki otoyol kavşağı köprüsünün bulunduğu yerde olduğundan tüm Türkiye,
saatlerini Kocaeli’ne göre ayarlamaktadır.
16.30 gibi
ÖE’den, karnımı doyurmak, biraz da İzmit’i dolaşmak üzere çıkıyorum. Şehir
merkezi 10 dakikalık mesafedeymiş. Arabayla dolaşırken hep içinden geçtiğimiz
ama durmadığımız İzmit hiç de fena gözükmüyor. İnsanları genç ve modern
görünümde. Tabii her yerde olduğu gibi türbanlılar da mevcut. Tek yönde 2
şeritli bir yol burası. Ortasında yürüme, bisiklet yolu olan dev çınar ağaçlarıyla
çevrili. Hürriyet Caddesi ve Cumhuriyet Caddesi olarak adlandırmışlar, sonra
Cengiz Topel oluyor. Yürürken geçtiğim otellerden fiyat soruyorum. 50 ile 75 lira
arası değişiyor, O.K şeklinde. Yani ÖE ekstradan ucuz değil. Ama bir otel
cüzdansız almıyoruz diye ilave ediyor. Yani evlenme cüzdanı demek istiyor. Bu
durumlar halen ülkemizde geçerli :(( ... fu-huş.
Fuhuş
veya fahişelik, para
karşılığında cinsel ilişkiye girme. Fuhuş yapan seks işçisine fahişe denir (peki fahiş erkeği mi oluyor? Hani Ali-Aliye
gibi).
"Fahişe" kelimesi, Arapçada
"azgın" ya da "utanmaz" anlamına gelen faḥişa kelimesinden
türetilmiştir. Türkçede ilk olarak Enderunlu Vasıf'ın Divan edebiyatında
kullanılmıştır. Fahişeler için Farsça rospī'den türeyen "orospu" sözcüğü gibi kaba olarak
sayılan kelimeler de kullanılır.
Sözcüğün ikinci anlamı olan "taşkınlık
ve aşırı davranış" ise modern Türkçede yavaş yavaş kullanımdan
kalkmaktadır.
Nerede
yersin? Pek de doğru bir yer göremiyorum. Birine soruyorum, yolladığı yeri gözüm
kesmiyor. Diğeri, ‘Maçka Lokantası’ et üzerine. Ama burası, Çınar Lokantası,
kuru+az pilav+yoğurt’a 15 lira verip doyuyorum. Çay da ikramları.
Avare avare
dolanmaktayım. Canım kahve istiyor. İşte burası diyerek bir sadeye 4 lira verip
(lokumlar da ikram) biraz da sokak aralarına giriyorum. Her yer canlı.
Şişik bir
karınla ÖE’nin yolunu geri yürüyorum. Yol üzerindeki Etnografya Müzesi’ni sabah
ayrılmadan bir görmek iyi olur. Aslında etrafta pek çok eski Cumhuriyet Dönemi
tarzında binalar var. Kiralık bisiklet servisi, paralı belediye sokak
otoparkları, her türlü marka (giyim-kuşam, gırtlak), büfeler, kebapçılar,
dürümcüler, köfteciler, baklavacılar, kafeler, pastaneler..., bu ağaçlı yolun 2
yakasında ve arka sokaklarında bolca.
Yavaş yavaş
yorgunluk belirtileri görünmeye başlıyor. Yarın Geyve yolu 65 km gibi duruyor.
Fazla sert bir yol olarak gözükmüyor. Dinlenmek şu an yapılacak en iyi şey.
O.K. tek 75-/çift 125- |
O.K. tek 75-/çift
120-
|
O.K. tek 50-/çift
100-
|
İstanbul-Balçık-Mollafenari-Sevindikli-İzmit
Tur tarihi:
10 Mayıs 2016
Kat edilen
mesafe: 63,46 km.
Ortalama
hız: 15,4 km/sa.
Bisiklete
biniş süresi 4 sa. 7 dk., dışarıda geçen süre 4 sa. 57 dk.
En yüksek
sıcaklık 21 ˚C, en düşük 14 ˚C, ortalama 16,5 ˚C
İrtifa
kazancı (çıkış) 1105 m, kaybı (iniş) 1318 m.
En düşük
irtifa 14 m., en yüksek 526 m.
Garmin yol bilgileri İstanbul–İzmit
Tur bilgisi:
Balçık’tan başlayan eski İstanbul Asfaltı bir iç yol niteliğinde. Zemin asfalt.
Çok geniş değil. Güvenlik şeridi yok. Fazla olmamakla beraber trafiği var. 196
m’den başlayıp 474 m’ye 28 km mesafede ulaşılıyor. Sonrasında tekrar 9 km boyunca
182 m’ye inilip tekrar 12 km boyunca 477 m’ye çıkılıp 14 km boyunca deniz
seviyesine kadar iniliyor.
Balçık ve
Sevindikli dışında yol üzerinde çayevi yok. Mollafenari az yolun dışında
kalıyor. İstenilirse girilir, fazla uzak değil.
Yol yorucu
değil, rampalar kırıcı değil. Pedallaması keyifli. Kocaeli Üniversitesi sonrası
trafik artıyor. Yolun tamamı iniş. İzmit içi ise düz, ÖE’ye kadar.
İzmit ÖE
0262-3241271
İzmit |
Çınar Lokantası,
İzmit
|
2. gün
(devamı) İzmit–Geyve