19 Haziran 2016

[bisikletle]Türkiye: Güney (Emirdağ-Çay)

21 Mayıs 2016, Cumartesi / Emirdağ – Çay,  51 km. (12. gün)

Yağmura kalmayayım diye erken çıkma kararındayım. Meteo bir sağanak tahmininde bulunmuştu. Kahvaltı ÖE’de edip 9 gibi yola koyuldum. Hava kapalı, serin de sayılır. Emirdağ içinden geçip karayoluna çıkarken kenarda 7-8 kuzuyu otlatan küçük çoban kızına günaydın diyorum, oralı bile olmuyor.

Yol bugün 52 km gibi geçecek. Önce yükseleceğim sonra ineceğim. Bu iyi, yorulduğumda iniş iyi gelir. Göreceğiz.

Afyon veya Konya’ya ayrım var. Ben Konya’ya doğru gideceğim. Yol durumu iyi, asfalt tertemiz, yeni döşenmiş. Güvenlik şeridi yapılabilecek en iyi çözüm. Tüm yollara ekleseler tam bisikletlik olur. Araçlar için de rahat. Yanımdan peş peşe konteyner yüklü TIR’lar geçmekte.

940 metreden başladım, şöyle 20 km boyunca 1200 küsurlara varmam lazım. Yönüm güneye. Uzaklarda bir köy, maket gibi duruyor. Yağacak mı kaygısı içindeyim. Kılıfları hep aynı çantada tutuyorum ki hemencecik geçirebileyim. Hatta sabah çıkarken acaba peşin takayım mı dedim ama sonra vaz geçtim.

14 km geride kaldı. Sağda parlayan bir sarı kubbe. Bu da nesi böyle? Tekke mi, akla ilk gelen. Yaklaşınca bir dinlenme, belki de yeme içme tesisinin dekoru olacağa benziyor. Hemen karşısında da otantik durumlar var. Saman balyaları, ahşap kulübeler... 1163 m rakımdayım. Yolu sağdan vermişler, yani tek şeride iniyoruz. Karayolları çalışma halinde. Kepçeler, buldozerler yoğun bir tempoda. Kemerkaya kasabasından geçiliyor (9.55/17,5 km/1191 m). Buraya kadar mola verilecek benzinci veya başka bir şey göremedim. Bu bölgede demek benzinciye fazla güvenmemeli.

1293 metre tepe noktası. Tam 21 km tuttu buraya kadar. Şimdi Bolvadin’e doğru inilecek. Kafama bafı geçiriyorum. İyi geliyor, ısıtıyor. Vücudumun soğukluğu kırılıyor. Her taraf soğuk olunca üşüdüm. Zaten inişte de daha fazla rüzgar yiyeceğim. Derken 2 köpek havlaya havlaya bana doğru koşuyor. Haydaa, neyse ki yokuş aşağıyım da basıp kaçıyorum. Korkutuyor bu ani çıkışları.

Atlas Okyanusu ilk defa 33 buçuk saatte geçildi uçakla, New York’tan Paris’e uçan Charles Lindbergh tarafından. 89 sene önce bugün. Teknoloji ne de hızla gelişiyor. Ama bugünkü Türkiye bu alanda bir şey yap(a)mıyor, geri kal(dırıl)makta. Meritokrasinin ne olduğunu bilmeyen, yolsuzlukların kaide olduğu, insanların okumadığı, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olduğu bir ülke, beceriksiz yöneticiler, memurlar...

Ohh ne ala Mualla durumları, keyifli bir iniş ve sonrasında hafifleyen yol yer yer tek şeride düşüyor ve asfalt da bozuluyor. Dalga dalga olmuş. Az kalsın, öyle bir hopladım ki açık olan ön çantadan kamera uçacaktı. İnişte aralıklarla 2 çeşme vardı, su takviyesi için önemli. İlkinde (soldaki) lokantamsı bir yer de görünüyordu. En azından önündeki iki TIR bunu düşündürdü.

27. km’de ilk benzinciyi görüyorum. Restoranı da var. Güneş bulutların arasından bakmaya başladı. Hava biraz ısınıyor. Sağımdaki haşhaş tarlası, göz alabildiğince uzanıyor. Beyaz beyaz açmış çiçeklerin arasında tek tük morlar da var. Çok güzel bir renk uyumu. Malumunuz haşhaş meselesi TR-ABD ilişkilerinde 60’lı ve 70’li yıllarda oldukça baş ağrıtmıştı. ABD, ülkesinde artan eroin bağımlılığının sorumlusu olarak TR’yi görmekteydi. Gelen afyonun yüzde 80’nin TR kökenli olduğunu söylüyor, bu nedenle afyon ekiminin yasaklanması için sürekli baskı yapıyordu. Dönemin iktidarı (Demirel) buna direniyor haşhaş ekim yerlerinin sayısını azaltarak ABD’yi yumuşatmaya çalışıyordu. TR’yi kaçakçılığı önleyememekle suçlayan ABD’ye neden kaçak girişe engel olmuyor/olamıyorsun diye sormak gerekmez miydi? Uzun lafın kısası, bu siyasilerle işi çözemeyeceğini anlayan ABD, 12 Mart muhtırasına sesini çıkarmadı (Çağlayangil’e göre de, destek verdi) ve kurulan Erim Hükümeti 1971 yazında haşhaş ekimini yasakladı. Ama ardından gelen CHP-MSP koalisyonu ise 1974’de yasağı kaldırdı. Peki bu yasak Avrupa ve Amerika’ya yasadışı uyuşturucu girişini kesti mi? Maalesef h-a-y-ı-r ! Bu işte öyle güzel para var ki, siyasiler, hatta devletler işin içinde.

29. km’de Dişli’yi geçiyorum. Bu da ne? Tersten üstüme üstüme gelen bir araç, hemi de 34 plakalı. Yuh mu çeksem, baş mı sallasam. En iyisi deliyi kendiyle bırakmak. Bela!

[e], 30. km’de ilk çentiği tüketiyorum. Fazla harcamamışım. Zaten gerekmediğinde devre dışı. Ama ortalamayı bir hayli yükseltiyor ve molaların da arasını açıyor.

Bolvadin (10.38/34,4 km). Göreyim diye şehir merkezine doğru yöneliyorum. Yolu bozuk, yama yama. Hiç olmamış. Halen bu şekilde yol tamir etmek nerede görülmüş? Bisikletli ulaşım burada da epey yaygın. Genelde erkekleri gördüm ama ilk defa bir kadın ve arkasında kızı da geçti. Yetişemedim fotolarını çekmeye. Şöyle etrafıma bakınırken (kiliseden devşirme bir camii var) bir beyle konuşmaya giriyoruz. Derken bir çay daveti geliyor. Neden olmasın diyerek birlikte yakındaki çaycıya gidiyoruz. Muzaffer Bey, TMO’den emekli. Kibar bir bey, fazla sorgulamayan. Yan masadakilerle takviyeli bisiklet üzerine konuşmalar. Çay için teşekkür ederek ayrılıyorum Muzaffer Bey’den (11.20).

Çay fazla uzakta değil artık. Herhalde 10-12 km’dir tahminim. Servis Yolu/Çevre Yolu diye 2 yön gösteren, biraz uyduruk bir levha. Servis yolunun evsafı daha uygundu oraya saptım. Ama bir karışıklık neticesi kendimi ters yönde giderken buluyorum. Tüh, sinir durumlar! Öyle de bir kaldırım yapmışlar ki, duvar, mümkün değil bu ağırlıkta bir bisikleti atlatmak.  Sonunda bir alçak taş bulup servis yoluna geçebildim. Geldiğim yer Afyon Kocatepe Üniversitesi’nin Kırkgöz Kampüsü. 2 km içerideki tarihi Kırkgöz Köprüsü’ne de buradan gidiliyor.

Şimdi ancak ana yola bağlanabildim. 938 m rakımda, güney yönünde pedallıyorum. Bakalım Eber Gölü’nü görebilecek miyim? Yoksa çok mu uzağımda kalacak? Eber, Avşar Türkmenlerinin bir obasıdır. Göl adını bu Avşar obasından almış ve Türkiye’nin (büyüklükte 12.) en ilgi çekici göllerindendir. Çok büyük bir göl olmasına rağmen üzerinde bulunan kamışlardan dolayı büyük kısmı göl değil de çayırlık gibi görülür. Özellikle avcıların uğrak yeridir. Üzerinde yüzlerce yüzen adacık bulunur, bu adacıklara yerli halkın "kopak" adını verdiği, kopaklar kalınlaşan kamış köklerinin topraktan ayrılarak üzerine zamanla rüzgarın etkisiyle toprak birikmesiyle meydana gelir. Bazı kopaklar o kadar büyüktür ki üzerlerinde balıkçıların, avcıların ve kamışçıların barınaklar kurdukları da görülmüştür. Etrafında kurulmuş Derekarabağ, Ortakarabağ, Yenikarabağ ve diğer komşu köylerde tarımla uğraşan insanlar, göl kıyısındaki ekilebilir tarlalarda buğday ekip yaşamlarını sürdürürler.

Çay sadece 8 km ötede. Ohh ne ala... Bu durumda öğle vakti varacağım. Bolvadin’den de yerimi ayırttım. İleride Sultandağları dev bir duvar oluşturuyor. Tepeleri halen karlı. Tren yolunun üzerinden geçen köprüyü de geride bırakınca Çay levhası görüldü. ÖE’nin, Afyon istikametine saptığımda 200 m sonra geleceğini söylemişti telefondaki hanım. Ben de öyle yapıyorum ama 200 m değil de biraz daha fazla, sonra yolun karşısında görülüyor.

Bu sefer de 303 nolu odadayım. Emirdağ’da da aynı no idi :)) Hadime Hanım tertemiz yapmış odayı. Bazı ÖE’ler bu kadar temiz olmuyor. 30 TL, O.K şeklinde. Kartla ödüyorum. Eşyalarımı çıkartırken müdür bey ile de tanışıyorum, adaşım oluyor. Derken Md. Yrd. ve başka beylerle de kapı önünde nerden-nereye-kimsin in misin-cin misin muhabbetleri. Haliyle e-bisinin durumu ve ona ilişkin merak edilenler diye sürüyor. Velespiti güvenli bir yere koyup odaya geçmeden salonda biraz daha ÖE’lerin kaderi (2 yıl üst üste zarar edeni kapatıyormuş devlet. O nedenle ben de, siz de tüm turlarda ÖE’leri tercih edelim), özel üniversiteler, öğrencilerin kayıtsızlığı ve şımarıklığı gibi konularda sohbet ederek geçiyor. Hacı yemeği davetine de dahil ol(a)mıyorum (toz-toprak, banyo vs.).

Oda tek yataklı, genişçe ve aydınlık. Eşyalar açılıyor, bisiklet kıyafetleri dışarıdaki ipe asılıyor, havalanmaları için. Uzunca akıtılan su nihayetinde ısınıyor (güneş enerjisi durumları), temizlenip Çay turu atmak üzere çıkılıyor.












Taş Cami ve Taşhan, Selçuklulardan kalma külliye içinde (çeşme, hamam, kervansaraydan oluşan). Medrese sonradan camiye dönüştürülmüş. Cami halen işlevini sürdürüyor, han ise kafeterya olmuş. Yani, ne demeli? Daha doğru bir amaca hizmet etseydi. Böylesi güzel bir yapının kültürel bir mekan olması daha uygun olurdu, kanaatimce.

Taş Cami Medrese: (1278) III. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında beylerinden Yakup Oğlu Yusuf Bey tarafından Mimar Oğulbey’e yaptırılan medrese, çeşme, hamam ve kervansaraydan müteşekkil külliye içindedir. Sonradan camiye dönüştürülmüştür. Büyük bir kubbe etrafında tonoz kemerli odalar, sofalar ile bir küçük kubbeli müderris odası ve simetriği çeşme olan binanın özellikle mescit ve dershane kubbeleri mihrabıyla birlikte sırlı tuğla süslüdür. Kubbe kuşaklarındaki süsleme Selçuklu sanat zevkinin en görkemli örneklerindendir.

Taşhan (Kervansaray): Medresenin doğusunda yazlık kısmı yıkılmış kışlık bölümü restore edilmiş dört duvar ve 16 fil ayağı üzerine tonoz kemerli damla örtülmüş ortada bir ışıklık kubbesi vardır. Taş Camii ve Han’da bulunan pars arması, her iki yapının da mimarının Oğulbey olduğunu göstermektedir.


Sonra yemek için yer arayışı. Dikkatimi çeken burada daha fazla türbanlı genç var. Bu kızların da amma merakı varmış kafayı örtmeye. Burada herhalde sadece kebap, köfte ve pide yiyorlar. Fazlasıyla var. Sulu yemek sunan ancak 2 tane bulabiliyorum. Gençay Yemek Fabrikası, az pilav+kuru+salata+az yoğurt=10 TL tutuyor. Dolanmaya devam, bisikletli de var ama motorlu daha fazla. Bayağı eczaneye rastlıyorum. Bu arada hava ısınıyor, bulutların arasından güneş kendini gösterince bayağı yakıyor. Taşhan Kafe’de bir Türk kahvesi (2 TL) ile dinlenerek etrafı kesiyorum ve sonunda ÖE’nin yolunu tuttum. 3 kız bisikletle dolaşarak çok eğlenmekteler. Patpatlardan burada da var. Sanırım bu bölgede yaygın bu araçlar.








ÖE’den tekrar dolaşmaya çıktım. Daha derinlere iç taraflara doğru girildikçe evler eskiyor, sokaklar parke taşı oluyor. Hava serinledi, boynuma bafı taktım. Neden dolandığımı merak eden bir vatandaş bana tepedeki Kent Ormanı’na çıkmamı tavsiye ediyor. Tüm Çay’ı görebileceğim bir nokta. Yavaş yavaş sokak aralarından bu mekana çıkıyorum. Dışarıdan yemek kabul etmedikleri girişe yazılmış. Herhalde yazın kullanılıyor olmalı burası. Masalar banklar var. Bir iki oyun makinası, hani boksör denilen, yumruk gücünü ölçen. Sabah tanıştığım beylerden birine rastladım. Bisikletiyle gelmiş. Bolca foto çekerek, yavaş yavaş tekrar çarşıya doğru iniyorum. Akşam, TV’ye bakarak, ‘Türkiş Diziler’ izleyerek geçiyor.

Çay ilçesinin tarihi, Eski Tunç Çağı'na kadar uzanmaktadır. Tarihi içinde Mısır, Suriye, Trakya krallarının birleşik ordusu ile Antigonos Hanedanlığı arasındaki İpsos Savaşı'na (MÖ 301) ev sahipliği yapmasıyla ünlenmiş, doğu-batı, kuzey-güney doğrultulu antik yolların kavşak noktası olmuştur.

Selçuklu Türklerinin Anadolu’yu fethi sırasında Bekçioğlu Emir Afşin, Orta Anadolu’da Amerra (Emirdağ) önlerine kadar gelmiştir. Haçlı savaşları sırasında Haçlı orduları tarafından yakılıp yıkılan kente, 1155 yıllarında Selçuklu Devleti tarafından Oğuz Türkleri yerleştirilmiş, adı da "Çay Değirmeni" olarak değiştirilmiştir. Selçuklu Sultanı III. Gıyasettin Keyhüsrev'in ölümünden sonra bölge, önce Eşrefoğulları'na ve Sahipataoğulları'na, daha sonra ise Germiyanoğulları'na geçmiştir. Germiyan Beyi I. Yakup, beyliğini vasiyet yoluyla II. Murat’a bırakmış ve böylece yöre Osmanlı topraklarına katılmıştır.

Kurtuluş Savaşı sırasında kısa bir süre Yunan ordusunca işgal edilen Çay ilçesi, 24 Eylül 1921 günü bu işgalden kurtarılmıştır.









Emirdağ–Bolvadin-Çay

Tur tarihi: 21 Mayıs 2016
Kat edilen mesafe: 51,75 km.
Ortalama hız: 19,4 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 2 sa. 39 dk., dışarıda geçen süre 3 sa. 26 dk.  
En yüksek sıcaklık 26 ˚C, en düşük 16 ˚C, ortalama 19,6 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 387 m, kaybı (iniş) 332 m.
En düşük irtifa 961 m., en yüksek 1260 m.

Garmin yol bilgileri Emirdağ–Çay       

Tur bilgisi: 19 km boyunca 967 m’den 1255 m’ye çıkılıyor ve sonra 1126 m’ye dümdüz inilerek varılıyor. Sert tırmanışlar yok, keyifli iniş var.

Çay ÖE 0272-6312411












Bolvadin














Taş Cami, Çay





Taş Cami, Çay


Taş Cami içi, Çay


Taşhan, Çay



Taşhan içi, Çay



Taş Cami, Çay










Gençay Yemek Fabrikası, Çay











Kent Ormanı, Çay



Kent Ormanından Çay























22 Mayıs 2016, Pazar / Çay II (13. gün)

Sabah erken uyandım. Bugün için sağanak gösteriyordu. Acaba yağmadan yola çıkabilir miyim diye hazırlanıp kahvaltıya indim. Ancak durum pek parlak değil. Dağdan inen sis ve ardından başlayan sert yağmur ümidimi kırıyor. Maceraya da girmeye gerek yok. Acelem hiç yok. Bu günü de Çay’da geçirmeye karar veriyorum.

Sigara terasında Tuba Bey ile tanışmak, ondan dolaştığı bölgelerde kalınacak yerlere ilişkin bilgi almak ve havadan sudan sohbet etmekle günün yarısı neredeyse geçiyor. Kasaplık malzeme pazarlıyor, yerli yabancı markalar. İkameti İzmir’de ve yeni evli. Azerbaycanlı bir hanımla. Azerbaycan’ın yaşamına ilişkin ip uçları da biraz bu ülkeye gitme isteğimi kırıyor. Neredeyse her iş rüşvetle yapılıyor. Zaten okuyorduk Aliyev’le ilgili bir yığın yolsuzluk ve dikta haberlerini. Bu da ilk ağızdan doğruluyor yazılanları.

Öğleden sonra karnımı doyurmak üzere çarşıya iniyorum. Bugün pazar günü olduğundan ortalık daha da sakin, lokantalar kapalı, tek pideciler açık sayılır. Ben de bir tur attıktan sonra Lezzet Pide Salonu’na oturup peynirli+salata+ayran=10 TL ile işimi hallediyor, akşam için de meyveli yoğurt ve çay yanına Eti’nin Tartini’sini alıyorum. Hava arada açıyor, güneş çıkıyor ama artık çıkmam, kaldım bir kere. Ancak isabetli olduğuna ÖE’ye vardığımda anlıyorum, kuvvetli bir sağanak daha iniyor. Aslında bugün tüm yükünü boşaltsa da yarın rahat etsek.








Tuba Bey pazarlamasını yapıp dönmüş ÖE’ye. Güzel bir samimiyet oluştu. Arabasını düzenliyoruz birlikte. Gene yağmur iniyor. Akşam Eng-Tur maçını izliyoruz. İlk defa tarihimizde gol attık diye çok seviniyor havalara uçuyoruz. Ne mutlu bize bunu da dünya gözüyle gördük. Cumhurbaşkanı her şeyi açıkladı. Batı bizi köprüler yaptığımız için kıskanıyormuş. Kıskanmakta da haklılar. Ne teknolojiler geliştirdik 14 yılda, artık köprüler yapabiliyor, boğazın altından tünel geçirebiliyor, dünyada kimsede olmayan 4,5 G’imiz bile var, yakında uzaya da çıkarız... Bizim neyimiz eksik ki batıdan? Çatla düşmaaaan...

Lezzet Pide Salonu, Çay


Hava bozuyor, Çay





































14. gün (devamı) Çay–Akşehir – 11. gün (öncesi) Çifteler–Emirdağ