30 Mayıs 2016, Pazartesi / Ormana –
Manavgat, 62 km. (21. gün)
İki gündür
aile ile beraberim, sanki yanlarından ayrılmak zor gelecek gibi bir duygu var
içimde. Erken kalkıp toparlanıyorum. Gürsel Hanım kahvaltıyı hazırlamış bile. Balkonda
hep birlikte güzel bir gün başlangıcında sofradakileri bitiriyoruz. Bugün
Gürsel Hanım Kaş’a, Güngör Bey Manavgat’a gidecek. Yani hep beraber evden
ayrılacağız. Selami Bey’in bağda yapılacak işi varmış.
Bu candan
insanlardan tek tek vedalaşarak ayrılıyorum Ormana’dan (9.30). İndikçe havanın
ısınacağını düşündüğümden sadece yelek giydim, ve de şort. İlk başlangıcın
yokuş aşağı olması hoş oluyor. Daha ısınmadan rampa çıkmak pek de keyifli değil
benim için. Ürünlü’ye kadar ineceğim, 7 km kadar. Yoldaki çeşmede suyumu
tazeliyorum. Güngör Bey ve Gürsel Hanım da bana yetişip yanımdan geçiyorlar.
Ürünlü
sonrası kısa ama dik bir tırmanışı geçtim. Yolun durumu fifti-fifti
dediklerinden. Yani öyle iyi de değil, yamalı, dalgalı, delikler ve boşluklar
var ama buna karşılık trafik yok, müthiş bir doğa parçasının içinden
geçiyorsun. Havayı olabildiğince derin çekiyorum içime. Derler ya ciğerlerim
bayram ediyor. 1000 küsur metrelerden deniz seviyesine ineceğim, 60 km’lik bir
yol bugün. Bir tırmanışın da gelmesi gerekiyor. Oymapınar Barajı’nı tepeden
göreceğim.
[e], 16,5km’de
ilk çentik, şimdi de 2’ncisi gitti. 21. km’de 1063 m’deyim ve devam ediyorum
tırmanmaya. Saatler 11’i göstermekte. Yanımdan sincaplar zıplayarak dans ederek
geçiyor, amma kalabalıklar, durup çekmek istiyorum ancak gözden kayboldular
bile. Ama yolda yürümekte olan kaplumbağayı çekebiliyorum. Durdu, beni
kesiyor. Tedbirli, hafifçe arkasına geçip bakış acısının dışına çıktım. Emin
olunca tekrar yürümeye başlıyor. Aşağısı oldukça derin. Çok yüksekte olmalıyım.
Köy ve yolu küçücük görünmekte. Arada geçen tek tük araba dışında in-cin yok
yollarda. Sadece hayvanların çan sesi duyuluyor. Ve beni fark eden köpeklerin
havlaması.
Kocaman
dağların arasından geçiyor yolum. İnişler ve çıkışlar değişerek sıralanmakta.
Keçiler yollarda veya uzaklarda sürüler halinde dolaşmakta. Çobanı göremiyorum
bile. Yongalı Mevkii diye bir yere geldim. Bir kaç yeni yapılmış, bölgeye hiç
uymayan evler var. Ama sağımda neredeyse toprağın içinden çıkmış harika bir ev,
bacası da tütüyor. Demek birileri var, ama göremiyorum. Biraz sağıma soluma
bakınırken evden bana doğru gelen bir köylü. Elini uzatıyor, merhabalaşıyoruz,
kısa 1–2 satır laf sonrası gel bir kahve iç diye evine davet ediyor.
Karı koca
yazı burada, kışı Sevinç Köyü’nde geçiriyorlar. Artık köyler ilçelere
bağlandığından mahalle oldular ya. Şikâyetçiler, elektrik su parası ilçeyle
aynı olmuş. Köy tarifesi kalkmış. Zorlanıyorlar. Neyse ki bizimki, Ahmet Bey ve
Mükerrem Hanım güneş paneli getirmişler yanlarında. Ama kurulması için adam
bekliyorlar ki o da halen gelmemiş.
Tarihte
neler mi oluyor? Maydanozlu köfteler; Demokrat
Parti iktidarı, rakibi Osman Bölükbaşı’nın Cumhuriyetçi Millet Partisi’ne 5
milletvekili veren Kırşehir’i ilçe yaptı. Yıl 1954. Bugün de benzer cezalandırmalar
yok mu? Kırşehir üç yıl sonra yeniden il
oldu.
Büyükşehir Yasası gereği, 16 bin köyün tüzel
kişiliği tek bir cümleyle yok edildi. Bu yasayla köylerin, meraların, sulak
alanların ve tarlaların iskâna açılması mümkün hale geldi. Orman köylerinin
kentsel ranta açılması kolaylaştı, yabancılara toprak satışının önü açıldı.
Köylerde, tarım/köylü işletmeleri dahil her türlü esnaf işletmeleri ruhsat almak
zorunda. Köylerde emlak vergisi, Belediye vergileri, harç ve katılım payları
alınmaya başlanacak / başlandı bile. Belediye hizmetlerine ulaşmak daha da
zorlaştı ve hizmetler pahalılaştı. Yasa ile köylü kendi yaşam alanı üzerindeki
tüm yönetim haklarını kaybetti. Köy alanlarının rantı belediyelere aktarıldı.
Köylüler ücretsiz eriştiği altyapı hizmetleri için bedel ödemek zorunda. Yasa
ile küçük ve orta ölçekli işletmelere sahip köylüler daha da yoksullaşarak yok
olmak üzere üretim dışına itildi. Yerleşim alanlarına yakın bölgelerde
hayvancılık yapılmasının “umumi hıfzıssıhha kararı” gereğince yasaklanabilir.
Buna göre ilçe merkezi, belde ve köylerdeki ahır, ağıl ve kümesler ivedi
olarak ortadan kaldırılır.
Çok tatlı
bir karı koca, samimi, davetkar..., kahveden sonra kal da yemek yiyelim diyorlar.
Ne de isterdim ama tok karnına binmek eziyet oluyor. O nedenle gelecek sefere
saklıyorum hakkımı. Sağlık sorunlarından, yaşamlarından, askerlik ve
günlerinden, hayvancılık yaptığı yıllar... bolca sohbet ediyoruz. Beni gelecek
sefer hanımımla bekliyorlar. Ne güzel insanlarsınız diyorum, cömert,
misafirperver. Şehirde kaldıkça bu değerleri göremiyorum. Bu yolculuklarda
herkes cömertçe elindekini sundu.
Bir hatıra
fotoğrafı sonrası vedalaşıyorum (12.25). Oymapınar Barajı’na az kalmış.
Bisikletin önünden bir tıkırtı sesi geliyor. Nereden çıktı bu? Dinliyor,
bulmaya çalışıyorum. Sanki küçük bir taş tıkırdayıp duruyor. Durup, sağına
soluna, altına üstüne baktım, bulamadım. Sonra, hiç akla gelmeyecek bir yerden
geldiği belli oldu. Ön farın içindeki yansıtıcı aynalar sarsıntıda yerinden
çıkmış, nasıl oluyorsa? Tıkırtıyı onlar yapıyormuş. Yani bizim yollara Evropalının
düşüncesi dayanamadı.
Baraj
muhteşem bir alana yayılmış. 1977-84 yılları arasında inşa edilmiş bir HES. Seyir
platformu da yapmışlar. Her şey ayaklarımın altında, dev baraj, Manavgat,
uzaklarda Akdeniz, Side... Bir kaç foto çekip yola devam (12.45).
İnişteyim.
Yol bozuk olduğundan bırakamıyorum bisikleti serbest. Sıklıkla frenlemek
zorundayım. Solda 3 yabancı, selamlıyorlar beni. Manavgat’a yaklaşıyorum
herhalde, çam ağaçları arasında sürüyor yolum, ama bozuk bir yol, toprak,
delik, çakıl şeklinde. Sürekli önüne bakman lazım. Ne geldi ne gelecek... Gıcık
mı gıcık! 32’nci km’de başladı, 10 kilometredir böyle devam ediyor. Arada
asfalt görsek de genelde gıcık. Bir da sağa belediye başkanının sırıtan fotosu
ve çalıştığını söyleyen lafını dikmişler. Dalga geçer gibi!
[e], 47.km’de
3. çentiğe veda ediyorum. Geriye % 40 kaldı. Artık evler, küçük apartmanlar
gözüküyor ve yollar kalabalıklaşıyor. Geldim herhalde Manavgat’a. Turkuaz
benzincide bir soda (en pahalı benzinci sodası, 1 TL) . Burası Şelale Mahallesi’ymiş.
Hadi gidip bakayım. Ama çevre düzenlemesi ortalığı berbat etmiş. Bir iki foto
alıp şöyle biraz bakıp devam ediyorum. Sorgun-Titreyengöl tarafına gideceğim.
Dümdüz Antalya yoluna kadar iniyorum. Uzun zamandır bu kadar kalabalıktan geçmemiştim.
Otoyolu geçip Titreyengöl tarafına sapıp Uygulama Oteli’ni bir telefon sonrası bulabildim.
Otel biraz
dışarda, yani Manavgat’a yürümek lazım. Neyse, oda temiz, turun en güzel odası.
Bir otel odası neticede. 50 TL de fazla değil burası için. Odaya yerleşip duş
sonrası bisikletin ön farını söktüm. Ama kabloları sökemediğimden gene yerine
takıyorum. Yarın da tıngırtı ile gideceğim :((
Osman ile
telefonda konuşup adres tarifi almaca. Yemeği otelde yiyeceğim, veji (vejetaryen)
bir şeyler hazırlayacaklar bana. Burada sadece öğrenci ve öğretmenler
çalışıyormuş. Dışarıdan kimse yok. Okul hemen yanında. 4 yıllık meslek okulu
öğrencileri 2. ve 3. sınıfta 5’er aylık eğitimi burada çalışarak
sürdürüyorlarmış. Güzel düşünülmüş.
Neden Titreyengöl olarak adlandırılmış ki burası? Titreyengöl, Manavgat Çayı'nın bir koludur. Denize dökülmeden önce epey geniş bir alana yayılmasıyla beraber bir gölü andıran bu bölge, en ufak bir rüzgarda suyun titreşimleriyle adını Titreyengöl olarak almıştır. Çok fazla turistik tesisle dolu bu bölge/gölde Pekin ördeği, Karabatak gibi kuş türleri bulunmakta. Titreyengöl'ün ilginç bir de efsanesi var. Rivayete göre, gölün kenarında yaşayan ve kuşları besleyen yaşlı bir balıkçı oturmaktadır. Kuşlar yaşlı balıkçıyı gölün kenarında gördüklerinde kanatlarını çırparak ona doğru gelirdi. Bir gün bu gölde avlanan avcılar su üstündeki ördekleri vurur. Yaşlı balıkçı bunun karşısında avcıların üzerine yürür ve onları avlanmaktan vazgeçirmeye çalışır. Avcılar yaşlı adamı iter ve su üstündeki vurdukları ördekleri almaya çalışır. Bu sırada diğer ördekler hep birlikte havalanarak kanatlarıyla bir hortum oluşturur ve avcıları kaçırırlar. Bu olaydan sonra göl hep titremeye başlar. Bu titremeye yöre halkı, kuşlar yaşlı balıkçıya ağlıyor diye yorum yaparlar.
Akşam yemeği
mercimek çorbası+az pilav+sebze sote+az yoğurt+salata=13TL. Sonrası odada,
tabletten gazete okuyarak, biraz TV seyrederek...
Manavgat.
Notitia'larda piskoposluk makâmı olan Manaua
6. yy'dan itibaren zikredilmiş, son olarak 1199 yılında Manavğat (Ermenice)
biçimiyle görüldü, Osmanlı devrinde de idâri birim olarak kaldı. Günümüzdeki
ilçe merkezi, Manavgat ırmağının karşılıklı yakalarında bulunan Pazarcı ve
Düşenbe köylerinin birleşmesiyle oluşturulmuştur. Side (Selimiye Köyü) ve Selge
(Altınkaya Köyü) antik kentlerinin MÖ 6. yüzyılda kuruldukları sanılmaktadır.
Manavgat 1220 yılında Selçuklu, 1472 yılında ise Osmanlı İmparatorluğu'nun
idaresine geçmiştir. Sultan Alaattin Keykubat ise 1221'de fethettiği şehre
Alaiyye ismini koyarak Manav Türkleri ile Alaaddin'in kader birliğini sonsuza
kadar kayıt altına almıştır.
Ormana-Ürünlü-Yaylaalan–Manavgat
Tur tarihi:
30 Mayıs 2016
Kat edilen
mesafe: 62,74 km.
Ortalama
hız: 15,3 km/sa.
Bisiklete
biniş süresi 4 sa. 6 dk., dışarıda geçen süre 5 sa. 51 dk.
En yüksek
sıcaklık 38 ˚C, en düşük 21 ˚C, ortalama 30,9 ˚C
İrtifa
kazancı (çıkış) 1106 m, kaybı (iniş) 2076 m.
En düşük
irtifa 2 m., en yüksek 1176 m.
Garmin yol
bilgileri Ormana–Manavgat
Tur
bilgisi: Çıkışlı-inişli bir yol Manavgat’a kadar. Yol yıpranmış, bozuk satıh
yer yer. Ormana 979 m’de, 12 km’de 735 m’ye inilip 11 km’de 1176 m’ye
çıkılıyor. Sonrası iniş Manavgat’a.
Manavgat
Uygulama Oteli (Titreyengöl) 0242-7569575
Güngör Bey
ile, Ormana
|
Yongalı Mevkii, Manavgat |
Mükerrem Hanım ve Ahmet Bey ile, Yongalı Mevkii |
Oymapınar Barajı |
Oymapınar Barajı |
Manavgat |
Manavgat Şelalesi |
Sorgun-Titreyengöl |
Uygulama Oteli, Titreyengöl |
22. gün
(devamı) Manavgat–Antalya – 19. gün (öncesi) Derebucak–Ormana