26 Haziran 2016

[bisikletle]Türkiye: Güney (Ormana-Manavgat)

30 Mayıs 2016, Pazartesi / Ormana – Manavgat,  62 km. (21. gün)

İki gündür aile ile beraberim, sanki yanlarından ayrılmak zor gelecek gibi bir duygu var içimde. Erken kalkıp toparlanıyorum. Gürsel Hanım kahvaltıyı hazırlamış bile. Balkonda hep birlikte güzel bir gün başlangıcında sofradakileri bitiriyoruz. Bugün Gürsel Hanım Kaş’a, Güngör Bey Manavgat’a gidecek. Yani hep beraber evden ayrılacağız. Selami Bey’in bağda yapılacak işi varmış.

Bu candan insanlardan tek tek vedalaşarak ayrılıyorum Ormana’dan (9.30). İndikçe havanın ısınacağını düşündüğümden sadece yelek giydim, ve de şort. İlk başlangıcın yokuş aşağı olması hoş oluyor. Daha ısınmadan rampa çıkmak pek de keyifli değil benim için. Ürünlü’ye kadar ineceğim, 7 km kadar. Yoldaki çeşmede suyumu tazeliyorum. Güngör Bey ve Gürsel Hanım da bana yetişip yanımdan geçiyorlar.

Ürünlü sonrası kısa ama dik bir tırmanışı geçtim. Yolun durumu fifti-fifti dediklerinden. Yani öyle iyi de değil, yamalı, dalgalı, delikler ve boşluklar var ama buna karşılık trafik yok, müthiş bir doğa parçasının içinden geçiyorsun. Havayı olabildiğince derin çekiyorum içime. Derler ya ciğerlerim bayram ediyor. 1000 küsur metrelerden deniz seviyesine ineceğim, 60 km’lik bir yol bugün. Bir tırmanışın da gelmesi gerekiyor. Oymapınar Barajı’nı tepeden göreceğim.

[e], 16,5km’de ilk çentik, şimdi de 2’ncisi gitti. 21. km’de 1063 m’deyim ve devam ediyorum tırmanmaya. Saatler 11’i göstermekte. Yanımdan sincaplar zıplayarak dans ederek geçiyor, amma kalabalıklar, durup çekmek istiyorum ancak gözden kayboldular bile. Ama yolda yürümekte olan kaplumbağayı çekebiliyorum. Durdu, beni kesiyor. Tedbirli, hafifçe arkasına geçip bakış acısının dışına çıktım. Emin olunca tekrar yürümeye başlıyor. Aşağısı oldukça derin. Çok yüksekte olmalıyım. Köy ve yolu küçücük görünmekte. Arada geçen tek tük araba dışında in-cin yok yollarda. Sadece hayvanların çan sesi duyuluyor. Ve beni fark eden köpeklerin havlaması.

Kocaman dağların arasından geçiyor yolum. İnişler ve çıkışlar değişerek sıralanmakta. Keçiler yollarda veya uzaklarda sürüler halinde dolaşmakta. Çobanı göremiyorum bile. Yongalı Mevkii diye bir yere geldim. Bir kaç yeni yapılmış, bölgeye hiç uymayan evler var. Ama sağımda neredeyse toprağın içinden çıkmış harika bir ev, bacası da tütüyor. Demek birileri var, ama göremiyorum. Biraz sağıma soluma bakınırken evden bana doğru gelen bir köylü. Elini uzatıyor, merhabalaşıyoruz, kısa 1–2 satır laf sonrası gel bir kahve iç diye evine davet ediyor.

Karı koca yazı burada, kışı Sevinç Köyü’nde geçiriyorlar. Artık köyler ilçelere bağlandığından mahalle oldular ya. Şikâyetçiler, elektrik su parası ilçeyle aynı olmuş. Köy tarifesi kalkmış. Zorlanıyorlar. Neyse ki bizimki, Ahmet Bey ve Mükerrem Hanım güneş paneli getirmişler yanlarında. Ama kurulması için adam bekliyorlar ki o da halen gelmemiş.

Tarihte neler mi oluyor? Maydanozlu köfteler; Demokrat Parti iktidarı, rakibi Osman Bölükbaşı’nın Cumhuriyetçi Millet Partisi’ne 5 milletvekili veren Kırşehir’i ilçe yaptı. Yıl 1954. Bugün de benzer cezalandırmalar yok mu? Kırşehir üç yıl sonra yeniden il oldu.

Büyükşehir Yasası gereği, 16 bin köyün tüzel kişiliği tek bir cümleyle yok edildi. Bu yasayla köylerin, meraların, sulak alanların ve tarlaların iskâna açılması mümkün hale geldi. Orman köylerinin kentsel ranta açılması kolaylaştı, yabancılara toprak satışının önü açıldı. Köylerde, tarım/köylü işletmeleri dahil her türlü esnaf işletmeleri ruhsat almak zorunda. Köylerde emlak vergisi, Belediye vergileri, harç ve katılım payları alınmaya başlanacak / başlandı bile. Belediye hizmetlerine ulaşmak daha da zorlaştı ve hizmetler pahalılaştı. Yasa ile köylü kendi yaşam alanı üzerindeki tüm yönetim haklarını kaybetti. Köy alanlarının rantı belediyelere aktarıldı. Köylüler ücretsiz eriştiği altyapı hizmetleri için bedel ödemek zorunda. Yasa ile küçük ve orta ölçekli işletmelere sahip köylüler daha da yoksullaşarak yok olmak üzere üretim dışına itildi. Yerleşim alanlarına yakın bölgelerde hayvancılık yapılmasının “umumi hıfzıssıhha kararı” gereğince yasaklanabilir. Buna göre ilçe merkezi, belde ve köylerdeki ahır, ağıl ve kümesler ivedi olarak ortadan kaldırılır.

Çok tatlı bir karı koca, samimi, davetkar..., kahveden sonra kal da yemek yiyelim diyorlar. Ne de isterdim ama tok karnına binmek eziyet oluyor. O nedenle gelecek sefere saklıyorum hakkımı. Sağlık sorunlarından, yaşamlarından, askerlik ve günlerinden, hayvancılık yaptığı yıllar... bolca sohbet ediyoruz. Beni gelecek sefer hanımımla bekliyorlar. Ne güzel insanlarsınız diyorum, cömert, misafirperver. Şehirde kaldıkça bu değerleri göremiyorum. Bu yolculuklarda herkes cömertçe elindekini sundu.

Bir hatıra fotoğrafı sonrası vedalaşıyorum (12.25). Oymapınar Barajı’na az kalmış. Bisikletin önünden bir tıkırtı sesi geliyor. Nereden çıktı bu? Dinliyor, bulmaya çalışıyorum. Sanki küçük bir taş tıkırdayıp duruyor. Durup, sağına soluna, altına üstüne baktım, bulamadım. Sonra, hiç akla gelmeyecek bir yerden geldiği belli oldu. Ön farın içindeki yansıtıcı aynalar sarsıntıda yerinden çıkmış, nasıl oluyorsa? Tıkırtıyı onlar yapıyormuş. Yani bizim yollara Evropalının düşüncesi dayanamadı.

Baraj muhteşem bir alana yayılmış. 1977-84 yılları arasında inşa edilmiş bir HES. Seyir platformu da yapmışlar. Her şey ayaklarımın altında, dev baraj, Manavgat, uzaklarda Akdeniz, Side... Bir kaç foto çekip yola devam (12.45).

İnişteyim. Yol bozuk olduğundan bırakamıyorum bisikleti serbest. Sıklıkla frenlemek zorundayım. Solda 3 yabancı, selamlıyorlar beni. Manavgat’a yaklaşıyorum herhalde, çam ağaçları arasında sürüyor yolum, ama bozuk bir yol, toprak, delik, çakıl şeklinde. Sürekli önüne bakman lazım. Ne geldi ne gelecek... Gıcık mı gıcık! 32’nci km’de başladı, 10 kilometredir böyle devam ediyor. Arada asfalt görsek de genelde gıcık. Bir da sağa belediye başkanının sırıtan fotosu ve çalıştığını söyleyen lafını dikmişler. Dalga geçer gibi!

[e], 47.km’de 3. çentiğe veda ediyorum. Geriye % 40 kaldı. Artık evler, küçük apartmanlar gözüküyor ve yollar kalabalıklaşıyor. Geldim herhalde Manavgat’a. Turkuaz benzincide bir soda (en pahalı benzinci sodası, 1 TL) . Burası Şelale Mahallesi’ymiş. Hadi gidip bakayım. Ama çevre düzenlemesi ortalığı berbat etmiş. Bir iki foto alıp şöyle biraz bakıp devam ediyorum. Sorgun-Titreyengöl tarafına gideceğim. Dümdüz Antalya yoluna kadar iniyorum. Uzun zamandır bu kadar kalabalıktan geçmemiştim. Otoyolu geçip Titreyengöl tarafına sapıp Uygulama Oteli’ni bir telefon sonrası bulabildim.

Otel biraz dışarda, yani Manavgat’a yürümek lazım. Neyse, oda temiz, turun en güzel odası. Bir otel odası neticede. 50 TL de fazla değil burası için. Odaya yerleşip duş sonrası bisikletin ön farını söktüm. Ama kabloları sökemediğimden gene yerine takıyorum. Yarın da tıngırtı ile gideceğim :((

Osman ile telefonda konuşup adres tarifi almaca. Yemeği otelde yiyeceğim, veji (vejetaryen) bir şeyler hazırlayacaklar bana. Burada sadece öğrenci ve öğretmenler çalışıyormuş. Dışarıdan kimse yok. Okul hemen yanında. 4 yıllık meslek okulu öğrencileri 2. ve 3. sınıfta 5’er aylık eğitimi burada çalışarak sürdürüyorlarmış. Güzel düşünülmüş.


Neden Titreyengöl olarak adlandırılmış ki burası? Titreyengöl, Manavgat Çayı'nın bir koludur. Denize dökülmeden önce epey geniş bir alana yayılmasıyla beraber bir gölü andıran bu bölge, en ufak bir rüzgarda suyun titreşimleriyle adını Titreyengöl olarak almıştır. Çok fazla turistik tesisle dolu bu bölge/gölde Pekin ördeği, Karabatak gibi kuş türleri bulunmakta. Titreyengöl'ün ilginç bir de efsanesi var. Rivayete göre, gölün kenarında yaşayan ve kuşları besleyen yaşlı bir balıkçı oturmaktadır. Kuşlar yaşlı balıkçıyı gölün kenarında gördüklerinde kanatlarını çırparak ona doğru gelirdi. Bir gün bu gölde avlanan avcılar su üstündeki ördekleri vurur. Yaşlı balıkçı bunun karşısında avcıların üzerine yürür ve onları avlanmaktan vazgeçirmeye çalışır. Avcılar yaşlı adamı iter ve su üstündeki vurdukları ördekleri almaya çalışır. Bu sırada diğer ördekler hep birlikte havalanarak kanatlarıyla bir hortum oluşturur ve avcıları kaçırırlar. Bu olaydan sonra göl hep titremeye başlar. Bu titremeye yöre halkı, kuşlar yaşlı balıkçıya ağlıyor diye yorum yaparlar.

Akşam yemeği mercimek çorbası+az pilav+sebze sote+az yoğurt+salata=13TL. Sonrası odada, tabletten gazete okuyarak, biraz TV seyrederek...

Manavgat. Notitia'larda piskoposluk makâmı olan Manaua 6. yy'dan itibaren zikredilmiş, son olarak 1199 yılında Manavğat (Ermenice) biçimiyle görüldü, Osmanlı devrinde de idâri birim olarak kaldı. Günümüzdeki ilçe merkezi, Manavgat ırmağının karşılıklı yakalarında bulunan Pazarcı ve Düşenbe köylerinin birleşmesiyle oluşturulmuştur. Side (Selimiye Köyü) ve Selge (Altınkaya Köyü) antik kentlerinin MÖ 6. yüzyılda kuruldukları sanılmaktadır. Manavgat 1220 yılında Selçuklu, 1472 yılında ise Osmanlı İmparatorluğu'nun idaresine geçmiştir. Sultan Alaattin Keykubat ise 1221'de fethettiği şehre Alaiyye ismini koyarak Manav Türkleri ile Alaaddin'in kader birliğini sonsuza kadar kayıt altına almıştır.










Ormana-Ürünlü-Yaylaalan–Manavgat

Tur tarihi: 30 Mayıs 2016
Kat edilen mesafe: 62,74 km.
Ortalama hız: 15,3 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 4 sa. 6 dk., dışarıda geçen süre 5 sa. 51 dk.  
En yüksek sıcaklık 38 ˚C, en düşük 21 ˚C, ortalama 30,9 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 1106 m, kaybı (iniş) 2076 m.
En düşük irtifa 2 m., en yüksek 1176 m.

Garmin yol bilgileri Ormana–Manavgat

Tur bilgisi: Çıkışlı-inişli bir yol Manavgat’a kadar. Yol yıpranmış, bozuk satıh yer yer. Ormana 979 m’de, 12 km’de 735 m’ye inilip 11 km’de 1176 m’ye çıkılıyor. Sonrası iniş Manavgat’a.

Manavgat Uygulama Oteli (Titreyengöl) 0242-7569575

Güngör Bey ile, Ormana


















Yongalı Mevkii, Manavgat

Mükerrem Hanım ve Ahmet Bey ile, Yongalı Mevkii   

Oymapınar Barajı 



Oymapınar Barajı 


Manavgat

Manavgat Şelalesi





Sorgun-Titreyengöl

Uygulama Oteli, Titreyengöl 






















22. gün (devamı) Manavgat–Antalya – 19. gün (öncesi) Derebucak–Ormana