11 Mayıs 2016 Çarşamba / İzmit – Geyve, 67
km. (2. gün)
Dün, yanımdaki
kart okuyucu çalışmadı. O nedenle fotoları aktaramadım bilgisayara (BS). Bugün 7’de
uyanıp biraz tembellik sonrası eşyaları toplayıp 9 gibi kahvaltıya indim. Açık
büfede bildiğimiz malzemeler vardı; peynir, domates, hıyar, zeytin, yumurta
gibi şeyler. Güzelce karnımı doyurup dün gördüğüm ElectroPoint’a gitmek oluyor
ilk işim. Maalesef açılışı 10’daymış, daha 20 dakikası var. Bir de şu Apple
mağazasına bakayım. Aaa, onlar da taşınma halindeler, bulamıyorlar aradığımı.
Zaten 55 lira da çok olurdu bulsalardı. Kart okuyucular epey ucuzladı. Bu arada
vakit de geçiyor ve E.Point’a tekrar uğruyorum, açılmış. Ama onlarda da
kalmamış. Hoppala! Bana Ncity’deki MediaMarkt’ın yol tarifini veriyorlar. Orada
bulurmuşum.
EÖ’ye
dönerken Etnografya Müzesi önünden geçiyorum. Bisikletle uğramak
düşüncesindeydim ama hazır gelmişken gireyim. Yuva çocuklarını getirmişler,
içerisi bir curcuna. Bebelerin oyun parkına dönmüş. Şöyle ağız tadıyla
gezemiyor, kısa kesip çıkıyorum. Tarihi Gar Binaları kompleksi içerisinde yer
alan müzede Paleolitik, Helenistik, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait
eserler sergilenmekte.
Ve nihayet
velespiti yükleyip tarif edilen alt yoldan Sakarya yönüne pedallıyorum. Hava
bugün güneşli, dünden çok sıcak. Kolları çıkartıyorum, bafı da takmıyorum. Bu
yol iyiymiş. E.Point’daki kızın tarifi. Gereksiz otoyol trafiği yaşamazsınız
demişti. Haklıymış. Ncity’e de geldim bile. Bisiyi nereye koyarsın? Taksici
sorumluluk almam diyor, yıkamacı uzakta yer gösteriyor, girişteki güvenlikçi
yassah diyor... Öff sıkıldım, bırakırım taksicinin önüne, girerim AVM’ye, 20 liraya
yeni bir kart okuyucu alıp dönerim.
Yol düz,
zorlamadan sürüyor. Solumda E5 akmakta, arada demiryolu var. Fazla trafiğimiz
yok. Bazı yerlerde asfalt çatlamış, aşınmış ama sıkıntı vermiyor. Aynayla
arkayı kollayıp gerektiğinde ortalarda sürüyorum. Bir ayrıma geldim. Şimdi
nereden gideceğim. Pek de levha yok. Köşedeki manavımsı yerden bilgi alayım.
Bisikletli çocuk tarif veriyor.
Ve o
tarifle devam ediyorum. E5’in üzerinden geçip bir muhite ulaştım. Şimdi
nereden? Gözlerim akıllı birisini aramakta. Arabaya binmekte olan bey bana yolu
tarif ediyor: “E5’e çıkıp 1-2 km sonra Sapanca diye sağdan ayrıl ve Maşukiye’yi
falan geçerek devam et”.
Aynen
yapıyorum. E5 haliyle kalabalık, neredeyse iç yol durumuna gelmiş. Minibüsler,
durakta bekleyenler, koşuşturanlar... falan filan durumları. Bir Sapanca ayrımı
geliyor, ama bu olamaz, TEM çıkışı bu! Zaten bisiklet giremez işareti de var.
Kenardaki TIR şoförü doğru yolu tarif ediyor. 250 m sonra bir Sapanca ayrımı
daha geliyormuş.
Fındıklı
geçildi, Kartepe burası. Sağda karın doyuracak bir yığın yer. Düğün salonu,
kayak malzemesi satıcıları, ders verenler vs... oldukça kalabalık bir bölge. İlk
yolu tarif eden bey geçti yanımdan, selam verip az ileride durdu. Beni Maşukiye’deki
gözleme evine davet ediyor, gel karnını doyurayım diyor. Ne ince düşünce. Ama
biraz tepelerdeymiş yeri, alabalıkçıların orada. 1 km kadar tırmanmak, sonra da
tok karınla binmek?! Bir kere yapmış, bin pişman olmuştum. Tüm tempoyu yitirmiştim.
“Çok teşekkür ederim teklifinize, ama boş mideyle daha rahat biniliyor, yola
devam edeyim, en iyisi”
Şimdi
geçtiğim bölge daha kaliteli, villalar, oteller falan, daha üst sınıftan
gözüküyor. Maşukiye’de piknik alanları var, köfte ve alabalık lokantaları bolca.
Sağda solda kiraz satıcıları. Birine yanaşıp soruyorum, 10 lira kilosu! Uff
anam!!! Biraz afalladım doğrusu. Ama teyze bana 2 avuç ikram ediyor. Evinin
bahçesindenmiş. Güzel ama tadı.
Sağdan bir
çıkış var, ‘Çatalkaya Vadisi Trekking Parkuru’ diye. Burası Yanıkdere’nin
Sapanca Gölü’ne yolculuğu sonucu oluşmuş bir vadiymiş. Genişçe bir piknik alanı
ve yürüyüş yolları olan. Yanıkköy sınırları içinde. 2-3 km kadar çıkmak
gerekiyormuş... Fıs fıs kulağıma fısıldıyor arkamdaki :))
Ve
geliyorum Acısu’ya. Bir an yönümü şaşırdım (okun yönünü yanlış görmüşüm), bilgi
almak için sorduğum kişi Hasan Bey. Çay içiyoruz birlikte. Emekli, 16 yıl bir
fabrikada bekçilik yapmış. 58 doğumlu olduğu çıkıyor. Laflarken gene gözlemeci
bey çıkagelmesin. Herkes birbirini tanıyor burada. Tesadüfün dik alası bu olsa.
Vedalaşıp
yola devam. Tepebaşı burası, şık bir yer. Lüks oteller etrafta. Arapça levhalar
buraya Arapların da geldiğini gösteriyor. Saat da 13 olmuş, 30 km’yi geride kalmış.
Ve Kırkpınar, Mahmudiye geçiliyor.
Bu şekilde
Sapanca’yı buluyorum. Buraya kadar yol düzdü. Sıkıntı yok. Rahat bir yol. Sapanca’ya
gelirken solda ‘Bisiklet Tamircisi’ yazan bir yer dikkatimi çekti. Resmini
çekemedim, duramadım da.
Sapanca’yı
az geçip sağdan Akçay’a sap demişti Hasan Bey. “3. ışıklar, sağda kaportacı
göreceksin. Boşuna Adapazarı’na kadar girme.” Ben de yolu çıkartırken burayı
işaretlemiştim. Hipotenüs olarak.
Şimdi ara
yollardayım. Saptım Akçay’a, dediği yerden. Sakin buraları. Yol idare eder,
yani yer yer bozuk ama ortada asfaltlı bölüm çıkıyor. Pek de fazla yön levhası
yok. Acaba doğru yolda mıyım? Şu geçen arabaya sorayım. Doğruymuş ama önünüzde
sıkı bir rampa var lafı beni biraz ürkütüyor. Göreceğiz. Bu gezinin bir amacı
da [e]’nin performansını görmek değil mi?
Yolun devamı
buradaki köylere gidiyor; Şükriye, Fevziye, İlmiye, Memnuniye, İkramiye... Bir
de Soğucak Yaylası’na. 1100 metre rakımda 900 dönümlük bir alan.
Off-Road’cuların favori mekanı. Ayriyeten temmuz ayında düzenlenen yayla
şenlikleri ile de ünlü... Gene arkamdaki fısıldıyor :))
[e], 37,9
km’de ilk çentiği bitirdi.
Rampa sıkıymış,
3 km kadar tırmandım. Başı idare eder ama sımsıkı bir bölümü var ki [e]’yi
maksimuma aldığım halde S yapmak zorunda kaldım. Bir ara dursam mı diye
düşünmedim değil. Ama çıktım, 250 metreye. Yani 200 m yükseliverdim kısa bir
mesafede. Ohh, içim rahatlıyor. [e] bir sınavı geçti. Nefesleniyorum. Kalan
kirazların tadı daha da güzel geliyor :)) Geçen kamyon, bundan sonrası iniş ve düz diye
bir müjde veriyor. Ben de ona bir kaç kiraz.
Saatler
14’ü gösteriyor. Evet, güzel bir yokuştan iniyorum. Bir hayli uzun. Sağımda akan
derenin sesi ve havanın temizliği içimi sevindiriyor. Her yer yeşil. Gökyüzü
masmavi. Solda piknik alanları geliyor ve evler başlıyor, yan yana. 2 ihtiyar
gölgede oturmaktalar. Yanlarına çağırıyorlar. Selamlaştıktan sonra buranın Akçay
olduğunu öğreniyorum. Dere de Akçay Deresi’ymiş. İstanbulluların burada, tepedeki
civar köylerde bayağı evleri varmış. Amca Artvinli ama çok uzundur burada
yaşıyor. Solumuzda 1 ay önce yanmış bir tekstil fabrikası. Amca da orada
bekçiymiş. Etrafta 3-4 köpek yavrusu. 10 taneden sağ kalan bunlar diyor. Ben
sohbetteyken bir tanesi az kalsın eziliyordu. Bir şekilde arabanın altında
kaldı, bağıra bağıra fırladı tekerin altından. Neyse ki ezilmedi.
Akçay’a
kadar 45 km gelmişim. Geyve’ye, EÖ’ye telefon edip yer ayırtmam lazım. Yolda kıraathane
arıyorum ama yok. Bir sıra mermer ocakları var kenarda. Dağlar yarılmış. Kamyonlar
geçiyor tozutarak. Ve E5’e yaklaşıyorum. Biraz gene yön şaşırmaca, TIR
servisinden alınan bilgiyle otoyola geçiş.
Tırcılardan
bir ilgi ki sormayın. Selfiler çekiliyor, feysbuka atılıyor. Övgüler bana.
Neredeyse omuzlarına alacaklar :))
Şimdi E5
üzerindeyim. Sağda geniş bir güvenlik şeridi. Sıkıntı yok. Ama ses fazlasıyla
var. Devamlı araç akıyor. Fakat yol hep iniş. Hiç çıkmadım. Çok rahat o nedenle.
Basmasan bile gidiyor velespit. Giriyorum benzinciye. Bir aysti, bir su
takviyesi ve istasyondakilerle sohbet. Kamyon Antalya’ya fındık kabuğu taşıyor,
22 ton. İstasyoncu Karacam köyünde kahve var bilgisini veriyor. Şu telefonu bir
an önce yapmalıyım. Yerimi garantiye almalıyım...
Karacam
sapağına girdim ama kahve mahve yok. Fazla da aranmak yerine durup Geyve’yi
arıyorum. Oda kapatma 40 TL. Ayırın lütfen. Akşamüstü geleceğim.
Tekrar E5’teyim.
Şimdi sağda kahve-lokanta falan geliyor ama ben üst yoldan çoktan ayrılmış
oldum.
Bu şekilde otoyolda
12-13 km kadar gidip Geyve ayrımına geldim (62,5 km). Köprüden, E5 üzerinden
geçip karşıdan esen rüzgara, Geyve’ye doğru bir tırmanışla devam ediyor yolum.
Hava biraz bulutlandı. Fazla gitmeden sağdan Geyve’ye süzülüyor yol. Hızla
iniyorum Sakarya’nın ilçesine. [e], 64,5 km’de ikinci çentiği de bitiriyor.
Yani % 40’ını kullandım bataryanın.
Dış
mahalleden geçip Atatürk heykelli meydanda ÖE’yi sorup yöneliyorum kısa bir
sokak arasından (saatler 15’i gösteriyor). Kaymakamlık ve ÖE aynı binadalar. Md.Yrd.
odasından çıkan, sonradan adının Ekrem Bey olduğunu öğrendiğim kişiyle bisiklet
üzerine, haliyle bir samimi oluyoruz ki sormayın, konuşmalar. Kendi de Batum’a
gitme niyetinde. Aynı zamanda motorcu. Biraz vücudumu arındırmak için bisikletle
yapmayı düşünüyorum diyor. Sonra Md. Bey ile tanışıyorum. Birkaç kişi daha. [e]’yi
anlatıyorum onlara. Bayılıyorlar. Uzun uzun sohbet ediyoruz.
Odaya
yerleşip bir duş ve sonra Ekrem Bey ile daha detaylı sohbetler. İstanbul Maçka İTÜ
Konservatuvarı’nda okumuş. 12 yılı İstanbul’da geçmiş. Ticarete atılmış. Cep
telefonu aksesuarları vs, sonra ekonomik krizden payını almış ve kaybetmiş her
şeyi. Şimdi burada ÖE’de çalışıyor. İlk eşinden 2 çocuğu, şimdikinden 2,5
yaşındaki Şule ile hayatından çok memnun. Bağ evi var. Akşama davet alıyorum
ama dinlenmem daha doğru olur, şimdi sırası değil.
Aslında
dünya renkli. İnsanın arada bir oturduğu yerden uzaklaşıp dolaşması iyi oluyor.
Hem yeni insanlar-dünyalar tanıyor, kafanı boşaltıyor, farklı şeylerle
oyalanıyorsun. Hem de kendini dinliyorsun.
Akşam 7
gibi karnımı doyurmak üzere Ekrem Bey’in tarifi Yıldız Lokantası’ndayım. Bana
göre fazla seçenek yok. Ezo gelin çorba+yoğurtlu kızartma+ikram salata+soda=13
TL ile doyuruyorum karnımı.
Geyve,
1830 yılından beri ilçe konumundadır. 1954 yılına kadar Kocaeli iline bağlıyken
bu tarihten itibaren, Sakarya iline bağlanmıştır. Geyve, Sakarya'nın yüzölçümü
bakımından en büyük, nüfus bakımından 3. büyük ilçesidir.
İlçe merkezinin deniz seviyesinden
yüksekliği 124 metre olup, en yüksek yeri 1040 m yüksekliğindeki Çine taşı
tepesidir.
İlçenin en önemli akarsuyu Sakarya Nehri ve
Karaçay deresidir. Sakarya Nehri ilçe merkezinin hemen kenarından geçerken,
Karaçay Deresi ise ilçenin ortasından akarak Sakarya Nehri'ne dökülür. Sakarya
Nehri ovadaki tarımın can damarıdır. Arazinin Sakarya Nehri boyundaki % 20'lik
kısmı ova, kalan % 80'i ise dağlık ve ormanlıktır. Ova kısmı sulu tarım
için çok uygundur.
Firuzan ile
telefon konuşması. Merkezde dolanma, kermesten alınan baklava (2,5 TL) ve
içilen kahve (2 TL) sonrası ÖE’ye dönüş ve özetlerin BS’ye aktarılması,
fotoların yüklenmesi, yeni kart okuyucu ile, aletlerin şarja bağlanması ve
istirahat.
İzmit-Sapanca–Akçay-Geyve
Tur tarihi:
11 Mayıs 2016
Kat edilen
mesafe: 67,54 km.
Ortalama
hız: 17,8 km/sa.
Bisiklete
biniş süresi 3 sa. 47 dk., dışarıda geçen süre 5 sa. 32 dk.
En yüksek
sıcaklık 31 ˚C, en düşük 22 ˚C, ortalama 26,6 ˚C
İrtifa
kazancı (çıkış) 621 m, kaybı (iniş) 557 m.
En düşük
irtifa 12 m., en yüksek 266 m.
Garmin yol bilgileri İzmit–Geyve
Tur
bilgisi: Sakarya’ya kadar önemli tırmanış yok. Yol düzgün asfalt (35 km). Yol
boyunca karın doyurulacak yerler var. Sakarya sonrası Akçay’a doğru sert bir
tırmanış (3 km) sonrası iniş. 250 m’ye çıkılıp iniliyor. Otoyola kadar köy
yolları. Otoyol hafif hafif iniyor, 12 km boyunca. Sonrasında kısa bir çıkış ve
Geyve’ye iniş. Otoyol üzerinde benzinci var. Akçay rampası dışında yol rahat
pedallanıyor.
Geyve ÖE
0264-5172411
Arkeoloji
ve Etnografya Müzesi, İzmit
|
Hasan Bey
ile, Acısu
|
Ekrem Bey
ile, Geyve
|
Geyve |
Yıldız
Lokantası, Geyve
|
3. gün
(devamı) Geyve–Göynük – 1. gün (öncesi) İstanbul–İzmit