11 Eylül 2013

AnadoluFeneri, Yeşile hastayım...

Kamuoyunda; yapılmasından, güzergahına, adının ne olacağından, çevreye vereceği büyük zarar ve çözüm getirip getirmeyeceğine kadar birçok kez tartışma konusu olan 3. köprü tamamlandığında kesilen ağaç sayısının 3 milyona ulaşacağı söyleniyor.

Yeni havaalanı, bağlantı yolları falan derken İstanbul’un akciğerleri olan Kuzey Ormanları, flora ve faunası darmadağın edilerek yok olacak.

Uzaydan çekilen görüntü ve KGM’nin açacağı yollar vahameti gözler önüne seriyor.

Ama yeşile hastayım...















Kuzey Ormanları’nı savunmak üzere 7-8 Eylül tarihinde Riva’da bir kamp etkinliği düzenleniyor. Biz bu etkinliğe katılmadık ancak son defa bu güzellikleri görmek üzere tekrar Poyraz’a gitmeğe karar verdik. Sabah 8.45 Beşiktaş’ta buluşup pedal basmaya başladık. Candan, Mehmet, Serhan ve Emre, Erim de bize yetişip yoldan katılınca, yedili olarak boğazın sabah serinliğinde Sarıyer’e ulaştık. Geminin kalkışına daha çok var. Kahvaltı için böreklerimizi, ayranımızı alıp iskelede oyalanarak gemiyi bekledik. Gelen tekne öncekinden daha geniş, rahatça 7 velespite yer bularak üst güvertede etrafı seyrederek yol almaya başladık. Uzakta köprü şantiyesi görünmekte. Poyraz’a yaklaştıkça daha yakın görebileceğiz. İlk durak Anadolukavağı. Teknemiz yanaştı, yolcular indi, sonra motor stop etti. Hoppala! Arıza mı var? Biraz bekledik ama binen de yok, hareket de yok.

Öğreniyoruz ki Poyraz seferleri 31 Ağustos’ta sona ermiş. Halbuki kış tarifesi 16 Eylül’de başlıyordu. Poyraz’ı erken bitirmişler. Yuh dedik ama yapacak bir şey yok. Paşa paşa tekneyi terk edip ayaklara kuvvet Anadolukavağı’ndan çıkmak için rampaya vurduk kendimizi. Rampa da ne rampa ha! %21’i gösteriyor Garmin. Duvar!! Bir de parke taş, araları açık, teker giriyor. İte kaka çıktım. Yemedi boşluklar, girdi girecek telaşı içinde, bir de 21. Kahramanlar başardı ama. Tepede buluşuyoruz.

Candan ile bir türlü gene pedallayamamıştık. Mehmet ile ilk gezimiz, tanımak keyifli. Erim uzundur yok ortalıkta. Bu bölgeye ilk geziyi birlikte yapmıştık, 5 sene önce. Vay be zaman da ne çabuk geçiyor! Emre ve Serhan’la daha 2 ay önce buralara, son defa bakir haline bakalım diye gelmiş, yapılan katliam karşısında şaşkına dönmüştük.

Kavak’tan Fener’e giden yol tam anlamıyla ‘harika’. Yeşil bir tünel içindesiniz sanki. Hava tertemiz. Mevsim aşırı sıcaklığını bırakmış, sonbahara girmekte. Esen rüzgarla yaprakların hışırtısı bir melodi gibi ortalığı kaplamakta. Yani 2x2, tam bisikletlik.

Yol bizi bir ayırıma getiriyor, sağ Akbaba, sol A.Feneri. Soldan devam. Bayağı arkada kalıyorum, herkes bastı gitti. Candan zaten yokuşları ancak bastı mı çıkıyor, en önde. Mehmet de onu yalnız bırakmıyor, peşinde. İyi ki Firu var da, ben arkada yalnız kalmıyorum. Derken bir manga dolusu jandarma askeriyle karşılaşıyoruz. Kalkanlar hazır vaziyette beklemekteler. Bizi mi?  Değil tabii, Riva’daki kamp eylemi için herhalde. Biraz uzak değil mi? Bilemedim, belki burada da olur düşüncesiyle. Ama komutan çok sempatik. Gaz sıkacaksınız değil mi lafımıza “biz gaz sıkmayız” cevabı geliyor. Evet gazı polisler sıkıyor. Sıkmakla kalmıyor bir de yaralıyor, öldürüyorlar!

Komutandan resmimizi çekmesini rica ediyor, hatta espriyle ceza olsun diye, yanlarından ayrılıp yolumuza devam ediyoruz. Poyraz’a artık girmeyeceğiz, doğru Fener’e. Yolda bir film ekibiyle karşılaşıyoruz. Çekim hazırlığındalar, bir yığın insan ortalıkta.

Fenere çıkıp etrafın güzelliğiyle, boğazın mavisiyle büyülenip biraz gölgede dinlenerek geçiyor yarım saat. Sonra köy kahvesine konuşlanıp karın doyurmaca. Böreklere ancak sıra geldi. Tepede de yağmur bulutları toplanmakta. Meteo yağış demişti, Guru yok diyordu. İniyor, ama şiddetli değil. İyi yerde yakalandık. Üstümüzde dev şemsiye, rahatız.

Bulutlar İstanbul’a doğru ilerlemekte. Biz de peşinden. Kaynarca’dan sola, M. Şevket Paşa yönüne dönüyoruz bu sefer. Değişiklik olsun. Geliyor mu gene bir rampa, duvar daha. Sonra uzun bir iniş ve Riva otoyolundayız. Fazla gitmeden sola Zerzavatçı’ya sapıyoruz. Çıkışta bir gazoz molası ve Erim’in patlak tamiri. Bir tırmanış ve Görele’deyiz. Kaptan Mete yok, Beykoz’da. Kahvede içilen çaylar yenilen sandviçler sonrası Acarkent’in yanından Kavacık’tayız. Candan’ın arkadaşı Balıkçı İsmail’in lokantası aranıyor. Kavak’ta görüşmüş uğrarız denilmişti. Ama yok. İyi de oldu, zaman kaybetmeden döneriz.

Kavacık’da da ne trafik var. Oradan buradan çıkan arabalar, bağlantı yolu, sapaklar falan karmakarışık. Kendimizi A.Hisarı yokuşuna bırakıp sahil yolunda buluyoruz. Sonrası malum, bir kedi fare oyunu gibi. Sen kaçıyorsun araba kovalıyor. Trafik durdu mu geçip gidiyorsun, sonra gene kovalıyor. Sağdan gitsen olmuyor, kapı açılma riski var. En iyisi ortadan gitmek. Bazen öyle durumlar oluyor ki cesaret istiyor.

Candan ve Mehmet Çengelköy’de kayıntıya takılıyorlar, ayrılıyorlar. Serhan ve Emre de Üsküdar’da. Biz de Harem üzerinden Kadıköy’e ulaşıp Kızıltoprak’a arabaya varıyoruz.

Harem’de düğün arabasının yanından kalkan bir araç öyle bir süratle geçti ki rüzgarı bile savrulmamıza yetti. Yolda yürüyen 2 kişiyi altına almasına ramak kaldı. İşte böyle bir ahmağın sebep olacağı kaza kadar asap bozucu bir şey yok.


















Foto katkıları için Emre’ye teşekkürler.


















(Kızıltoprak-Kadıköy)-(gemiyle) Beşiktaş-Sarıyer-(gemiyle) AnadoluKavağı-AnadoluFeneri-Kaynarca-Zerzavatçı-Görele-AnadoluHisarı-Üsküdar-(Harem-Kızıltoprak)

Garmin yol bilgileri Anadolufeneri, Yeşile hastayım

Tur tarihi: 8 Eylül 2013
Kat edilen mesafe: 77,79 km.
Ortalama hız: 15,7 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 4 sa. 57 dk., dışarıda geçen süre 10 sa. 26 dk. 
En yüksek sıcaklık 31 ˚C, en düşük 23 ˚C, ortalama 25,6 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 1508 m, kaybı (iniş) 1508 m.