31 Temmuz 2018

[bisikletle]Türkiye: Kommagene Krallığı (Kale-Pütürge)

29 Temmuz 2018, Pazar / Kale – Pütürge, 64 km. (22. gün)

Kalegöl Otel çok rahattı. Gece iyi uyudum ve erken kalktım. Toparlanıp bisikleti yükledim ve kahvaltıya geçtim. Açık büfe, fazla abartmadan karnımı doyurup hesabı ödedikten sonra (90,- yemek dahil) 7.30 gibi ayrıldım. Bugün hedefim Pütürge. 60 kilometrelik bir yol. İki tırmanışım var. İlki Kale’den sonra başlıyor, diğeri ise Pütürge’ye, 9 kilometrelik.

Kısacık (100 m.) da olsa sıkı bir rampa hemen otel çıkışında sizi karşılıyor. %12 az değil, ama sonrası bu kadar fena değil. 1 kilometre sonra anayola bağlanıp geriye, yani dün geldiğim yöne, köprüye doğru döndüm. Kale bitti yazısı geçildikten sonra gelen göbekten sağ yaparak köy yoluna girdim (3,5 km. yani). Girmemle de tırmanış başlamış oldu.

Bir taraftan ileriye tepelere bakıyor bir taraftan tırmanıyorum. Baraj gölü gittikçe altımda kalıyor. Ama yükseldikçe manzarası olağanüstü oluyor. Oldukça büyük bir alana yayılmış, kollarıyla. Güzel bir seyir noktası bulup biraz nefeslenirken bir kaç foto da alıyorum. Geçen bir arabadan yolun doğruluğunu sorgulayıp devam yükselmeye. [e] 7,4 km/08.23/%20 harcandı. 1049 metredeyim, kıvrıla kıvrıla dolanıyor yol. Dolandıkça yükseliyor, yükseldikçe dikleşiyor... %14’le çıkıyorum, 1056 metre oldu. 150 metre indim 150 metre çıktım. İn-çık durumları yani. Ama müthiş keyifli bir yol, baraj gölünü tepeden gören. Arada biraz düz gidince nefesleniyor ama çok uzun sürmüyor bu sefa hemen arkasından daha dik bir tırmanış geliyor. %16 ile çıkıyorum. Değil Normal, High konumda ancak mümkün oluyor. Zorlanıyorum. [e] 17 km/09.05/%40 harcandı. 1132 metreye geldim. Daha 17,5 kilometre gelmişim. Yol kaba asfalt köy yolu. Yer yer yıpranmış, zemin ortaya çıkmış, bazı bölümlerde sertleşmiş betonlar var. Bu da ne demek? S şeklinde tırmanamıyor dümdüz çıkıyorsun. [e] 19,4 km/09.35/%60 harcandı. High ile çıkıyorum. 1329 metredeyim. Sıkı mı sıkı durumlar. Yani böylesini daha önce çıkmamıştım. Bunu başarırsam müthiş bir keyif alacağım. İlerideki turlara referans olacak. 20,7 kilometre geride kalmış. 1390 metreye çıkmışım. Daha var, rahatlama Mustafa! 400 metre yükseldim sadece. Saatler 9.40’ı göstermekte. Bataryayı yenileyeceğim ama sanki bir yerde şarj etmem gerekecek gibi. Böyle uzun rampa görmedim. 

Kelebekler uçuyor, çekirgeler zıplıyor, böcekler önümden kaçışıyor, kimsecikler yok ortalıkta. Anlatamayacağım kadar da güzel bir yerdeyim. Fırat nehri altımda akmakta. Güneş üzerine öyle bir yansıyor ki, pırıl pırıl parlıyor, insanın gözü kamaşıyor. 1440 metre burası. Önümde bir iniş görünüyor. Saat 9.50 ve 21,3 kilometre olmuş yola çıkalı. Hava sıcaklığı 32,9 °C. İnişin keyfi uzun sürmüyor ardından tırmanış gene başlıyor. Kollarım hoşaf gibi oldu, gidona asılmaktan. Vücudum pelte sanki. Sıkı bir rampa. 1500 metreye geldim, Firu arıyor, biraz sohbet ediyoruz. Sesini duymak güç veriyor ve devam tırmanmaya. Ama yani böyle bir yolu daha önce çıkmamıştım. Köy yolları çok güzel oluyor da rampaları ise ayrı güzellikte. Ancak öylesine güzel fotolar alıyorum ki tüm bu tırmanışları unutturuyor. Ve de Fırat; su gücü, enerji üretimi bakımından Türkiye’nin en büyük kaynağı durumunda. Üzerinde üç dev baraj bulunmakta: Keban, Karakaya ve Atatürk Barajı. 

Sağda bir mescit. Durdum, ilerideki duvara dayadım ve matarayı alıp çeşmesine gittim. Öyle bir su akıyor ki, buz. Off be, doldur doldur iç. Biraz da gölgede bankta dinleniyorum. Yani şurada yatsam uyurum ne güzel. Su da var, WC de, hatta WC’de priz de. Mescide tulumu sersem olmaz mı? Ama daha erken saat, 10.35. Günün yarısını kaybederim. Buraya kadar 28,3 kilometre gelmişim ve bataryanın tek çentiği (%20) kaldı.

Yol üzerinde ne köy var, ne bakkal, ne kahve, ne çay. Hepsi için içeriye, aşağılara falan inmen gerek. Şimdi 1 metre dahi irtifa kaybetmek istemiyorum. Hatta fazla iniş de olsun bile istemiyorum, çünkü ardından indiğini çıkman gerekiyor ve bayağı zorluyor.

Bu arada batarya 30,4 kilometrede tükendi. 2’nciyi taktım. Saat 10.50 ve 1454 metre rakımdan başladım gene tırmanmaya ve 1517 metreye yükseldim. Daha var mııı?Sesimin çıktığı kadar avaz avaz bağırıyorum. Kimseden cevap gelmiyor. Tek başımayım burada. Cep mep de çekmiyor. 32,2 kilometre gelmişim, saat 11.05. Bu arada 10 metrelik kısa toprak bölümler geçtim. Adamlar tepelere üç katlı apartman dikmişler. Hayret edilecek gibi değil! Bu bir özlem olsa, gerçi hepimizde yok mu? Kimse eskide kalmak istemiyor.

Otların kokusu yoğun bir şekilde etrafı sarmış. Mis gibi burnuma geliyor. Sağımda bir şeftali ağacı. Bir tane koparsam mı? Ama daha sertler. 35,4 kilometre yol almışım. İn-çık-in durumları. Gene 1428’e indim. Saat 11.25 olmuş bu arada. Hava ısındı, saatler ilerliyor, ne zaman bitecek bu tırmanış diye düşünürken geçmekte olan traktörcüye bu soruyu soruyorum. “Bundan sonraki rampa geride bıraktığına benzemez, daha hafif. PTT’ye kadar git, orada soldan iniş başlar, suya kadar inersin.” Biraz moral veriyor, umut aşılıyor bu açıklamalar. Tabii köylünün değerleri genelde hafif olur. Ne kadar kaldı sorarsın, 300-400 metre der, kilometrelerce gidersin bir türlü gelmez :))

Nihayet PTT veya antenlerin olduğu binaya/noktaya geldim. Demeselerdi soldan ineceksin diye sağdan giderdim vallahi! Yolun akışı öyle gösteriyor. Ama Google’dan da doğrulayıp soldan bırakıyorum kendimi. Off anam off durumları, bu nasıl iniş böyle? Bıraksan havalanacaksın ama yol düzgün değil. Delikler var peş peşe gelen, dönemeçlerde mıcır var... Asılıyorum frenlere, balataların inlediğini, erimenin sesini duyuyorum. Dönemeçler Z, durmadan dönülemiyor, hemen ardından hızlanıyor velespit, peşinden gelen Z’de gene yavaşlıyorsun-duruyorsun... İniyoruz, ama ne iniş! 140 kilo ile yola öyle bir yerleşmişim ki, gidonu sımsıkı tutuyorum. İki parmağım fren kollarında. Disk olmasının büyük avantajı var, hele de 180 mm. olması. Eski bisiklet janttan frendi. İki kere jantın çok ısınmasından dolayı lastiğin supabı havayı atmış, sebebini öğrenene kadar lastik yamamağa çalışmıştım.

Solda üç genç, bisikleti görünce ayaklanıyor, dur dur diye bağırıyorlar. Şimdi kaptırmış iniyorum, mümkün değil. Ama hemen sağda gelen cami, suyumu tazelerim umudu durmamın nedeni oluyor. 

Mescidin suyuyla kıyas kabul etmez. Bir kere soğuk değil ve cılız akıyor. Ancak burada durmamla peşimden koşmuş olan çocuklarla başlayan velespitin fiyatı ve özellikleri şeklindeki sohbete dahil olan cami imamı Nuri Bey, namaza gelen vatandaş ve sonradan eklenenlerle, önce imamın evden soğuksu getirmesi, sonra evinin bahçesinde çaya davet etmesi ile öğle sıcağını bu köyde (Candar) dinlenerek geçiriyorum. Nefis bir çay demlemiş ama hanımı. Bir de ezanı öyle güzel okudu ki imam, ne hoparlör avazı çıktığı kadar açılmış, ne ses tonu bozuktu. Çayın yanına ikram ettiği kayısı kurusu ve çekirdeği ki sonra bana yolluk olarak bir torbada sundu, keza sohbete dahil olan Kazım, Orhan, Şerif beyler ve gençlerle geçirdiğim keyifli bir mola oldu. Bu arada boşalan bataryayı da şarja taktık ki neredeyse %60’ı doldu.

İkindi namazının okunmasıyla ben de dört saattir yanlarında bulunduğum bu tatlı insanlardan izin alıp yoluma tekrar dönüyorum. Artık inişteyim ama çok dikkatliyim. Çukurlar var... Birine hızla girdim. Umarım teker yarılmamıştır diye durarak kontrol etme gereğini görüyorum. Sağlam.

Suya kadar inip köprüden geç, altında çeşme vardır, istersen suya girebilirsin bile dediler. Çeşmeye inmedim, artık Pütürge’ye varayım, ama suya girenler vardı. Yalnız gene yokuş, gene tırmanış. Doğanşehir yolu da trafiği getiriyor, dar ve kaba asfalt. Çaresizlik içinde pedallıyorum. Hani artık bu gün sona ersin durumlarındayım.

Solda sözü edilen Petrol, bakkalı da varmış. İki sodayı indirirken sahibiyle konuşmadayız: “Yani o rampayı çıktın, öyle mi? Biz arabayla, 1’le zorlanıyoruz, nasıl becerdin? İtmedin mi?” Hele de 66’lık olduğumu duyduklarında: “Bak ben demiştim, ihtiyar delikanlı...” Bu arada inekler için satılan bir su kabı düşüncesi çok hoşuma gidiyor. Döküm bir tas düşünün, su bağlı ve içinde mandalı var. İnek burnunu oraya, suya doğru uzattığında mandalı itmekte ve kaba su dolmakta. Böylecene kapta her daim su olmakta, fazla su taşmamakta, israf olmamakta. Hayvan sahibi de tek tek doldurma zahmetine girmemekte.

Petrol’den sonra dalgalı yolda Normalile pedallamaktayım. 3 kilometre sonra soldan Pütürge sapağı geliyor, 9 km. demiş. Ve gene tırmanış, bugün rampadan kurtuluş yok anlaşılan bana. High konuma alıyorum, sıkıldım artık, bir an bitsin bu yol. Yeteeer...

939 metreye çıktım. [e] 57,4 km/17.22/%40 harcandı-2. Geldim 1113 metreye. [e] 61,4 km/17.40/%60 harcandı-2.Uzatmayayım, bayağı tırmandım bu 9 kilometrede. Bir ara durup su ile rahatlamaya çalıştım. Ayaklarım kesildi, başım bile döndü. Sonra düzeldi yol. Karakol karşısında park içindeki çay bahçesine, Levent Beye uğradım. Köyden haberdar etmişlerdi, masaya oturup 112 personeli ve tesadüf konuştuğum belediyeden başkan yardımcısı Bülent Beyin kardeşi ile tanıştım. Sonradan dahil olan, Fırat Üniversitesi’nden erozyon üzerine araştırma yapan bey ile, su+soda karışımıyla kendime gelmeye çalışarak bir saat güzel bir sohbet içinde bulunup konaklamam için ayrılmış olan Fatih Yurdu’na geçtim. Öğrenciler tatilde olduğundan boş olan yurtta beni Reşat Bey karşıladı. Okul müdürü Abdullah Bey eksik olmasınlar burayı uygun görmüş, misafir etmeye. Duş alıp Reşat Beyin ikramı muhteşem meyve tabağı karnımı doyurmaya yetti. Merkeze yemek aramaya gitmeme gerek bile kalmadı. Karşılıklı tanışma faslında kendisinin Urfalı olduğunu, bir yıl Ümraniye’de bir yurtta çalıştığını, Urfa’ya yakınlığı nedeniyle Malatya’ya tayin istediğini öğreniyorum. Abdullah Bey Mersin’den yorgun döndüğünden uğrayamıyor, telefonda konuşuyoruz.

Osmanlı Devlet ve Vilayet Salnamelerinde Pütürge, ilçe olmadan Şiro ismi ile bir nahiyedir. Şiro, bugünkü ilçenin çekirdeği durumundadır. İlçe olduktan sonra Pütürge ismi ile Diyarbekir, Ma-müretü-l-Aziz (Elazığ) ve Malatya Vilayetlerinin Salnamelerinde yer almıştır. 

Pütürge yaklaşık 300 yıl önce "İmrün" (Güzel Yer, İstenen Yer) adı altında kurulmuş,1877 yılında bucak statüsüne kavuşturularak Kâhta ilçesine bağlanmıştır. Kâhta ilçesine bağlı bu yer 1892 tarihinde kaza yapılmış, merkezi İmrün köyü olmak üzere Pütürge diye ad verilmiştir. Daha sonra Pütürge mülki taksimatla Elazığ iline bağlanmış, Cumhuriyetin ilanından sonra Malatya iline bağlanmıştır.















Kale - Pütürge 
Tur tarihi: 29 Temmuz 2018
Kat edilen mesafe: 64,11 km.
Ortalama hız: 12,8 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 5 sa , dışarıda geçen süre 11 sa 57 dk. 
En yüksek sıcaklık  43 ˚C, en düşük  29 ˚C, ortalama 35,6 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 2513 m, kaybı (iniş) 2014 m.
En düşük irtifa 700 m, en yüksek 1495 m.

Garmin yol bilgileri Kale-Pütürge

Relive yol bilgileri Kale-Pütürge

        

Sabahleyin manzara bir başka.

7.30 gibi ayrıldım. Bugün hedefim Pütürge.

Kale bitti yazısı geçildikten sonra gelen göbekten sağ yaparak
 köy yoluna girdim. Girmemle de tırmanış başlamış oldu.

Baraj gölü gittikçe altımda kalıyor. Yükseldikçe manzarası 
olağanüstü oluyor. Oldukça büyük bir alana yayılmış, kollarıyla.

Fırat nehri altımda akmakta. Güneş üzerine öyle
 bir yansıyor ki, pırıl pırıl parlıyor
, insanın gözü kamaşıyor.


Fırat; su gücü, enerji üretimi bakımından Türkiye’nin
 en büyük kaynağı durumunda. Üzerinde üç dev baraj
 bulunmakta: Keban, Karakaya ve Atatürk Barajı. 

Kollarım hoşaf gibi oldu, gidona asılmaktan. Vücudum
 pelte sanki. Sıkı bir rampa. 

Bir mescit. Durdum, ilerideki duvara dayadım ve 
matarayı alıp çeşmesine gittim. Öyle bir su akıyor ki, buz.





Kelebekler uçuyor, çekirgeler zıplıyor, böcekler
 önümden kaçışıyor, kimsecikler yok ortalıkta. Anlatamayacağım
 kadar da güzel bir yerdeyim. 


Pütürge; ve gene tırmanış, bugün rampadan 
kurtuluş yok anlaşılan bana.



















23. gün (devamı) Pütürge-Karapınar (Yandere) – 21. gün (öncesi) Elazığ-Kale




[bisikletle]Türkiye: Kommagene Krallığı

Erzurum-Aşkale = 52,86 km

Aşkale-Bayburt = 77,09 km 

Bayburt-Kelkit = 83,50 km

Kelkit-Erzincan = 72,25 km 

Erzincan-Kemah = 53,05 km 

Kemah-İliç = 66,35 km

İliç-Divriği = 77 km

Divriği-Arapgir = 82,06 km

Arapgir-Keban = 43,15 km 

Keban-Elazığ = 49,81 km

Elazığ-Kale = 58,10 km 

Kale-Pütürge = 64,11 km



Nemrut-Kahta = 46,72 km

Kahta-Adıyaman = 34,64 km

Adıyaman-Gölbaşı = 66,34 km 





Kadirli-Kozan = 35,91 km

Kozan-Feke = 46,82 km

Feke-Saimbeyli = 33,29 km 


Tufanbeyli-Tomarza = 74,90 km

Tomarza-Develi = 30,76 km

Develi-Talas = 44,33 km

Talas-Kayseri = 14,68 km