Bugün 3. günüm. Aslında yola çıkacaktım ama Kelkit ÖE’de yer olmayınca otelde kalmak durumundaydım, 60 lira istediler. Düşündüm ki, bir gün daha burada kalıp yarın Kelkit’e gitmek ve ÖE’de kalmak, yer açılıyordu pazar günü. ÖE 25 lira çünkü. Ama bu bölgeye yarın da yağış geliyor. Hatta bu akşamdan başlayacağı tahmin ediliyor. Bakalım nasıl olacak göreceğiz. Çıkılacak mı kalınacak mı?
Günün öğlene kadar olan bölümünü tabletten haberler, dergiler okumakla geçti. “Prof. Hamzaoğlu 5 aydır cezaevinde, Barış Akademisyenlerini ölümle tehdit eden Sedat Peker’e beraat.”Saat 2 gibi merkeze giden bir araba bulunca atladığım gibi iniyorum. Karnım açıktı. Beni merkeze bırakan şoföre neresi var diye sorduğumda Bayburt Lokantası diyor. Dünkü taksici de burayı önermişti. Ama her yerde aynı şey var, bolca et, tek kuru. Bana da az az kuru-bulgur-ayran düşüyor. 13 liraya doyuruyorum karnımı. Hava güzel. Ama dünden tecrübe sarı rüzgarlığımı aldım yanıma. Fakat fotoğraf makinesini aceleyle çıkarken odada bırakmışım. Karayolları’ndan verilen telefonu arıyor, odaya dönüp kamerayı alıp tekrar merkeze geri geliyorum.
Ulu Cami’yi gezmekteyim (Cami-i Kebir). Selçuklu Sultanı 2. Gıyasettin Mesud zamanında 1282-1299 yılları arasında yapılmış. Değişik dönemlerde gördüğü tamirlerle özgünlüğünü büyük ölçüde yitirmiş. 1967 yılında Vakıflar tarafından kapsamlı bir restorasyondan geçirilmiş. Bu restorasyonda minaresi, ibadet mekanına açılan iki kapısı ve mihrap önü kubbesine geçişi sağlayan mukarnaslı tromplar dışında caminin tamamı yenilenmiş.
Hemen caminin fazla uzağında değil, karşı sokağında ahşaptan oyuncak, tabura gibi eşyalar üreten bir marangozhane dikkatimi çekiyor. İçeride baba-oğul olduğunu düşündüğüm iki kişiyle yapılan kısa sohbette öğreniyorum ki bu eşyalar artık hediyelik olarak alınıyormuş. Herkes plastikten oyuncağa döndü diyor baba. Halbuki çok keyifli bir malzemedir ahşap. Doğaldır, sıcaktır, dokusunu hissedersiniz, fabrikasyon üretim gerektirmez...
Bayburt’un sokak aralarına daldım. Yolumun üzerinde bir kümbet çıkıyor karşıma, Ahi Emir Ahmet Efendi Kümbeti. Öyle arada kalmış, unutulmuş gibi. Halbuki ziyaret edilir hale gelebilir. Üstelik de “İnancın Merkezinden Turizmin Merkezine” projesi kapsamında kazandırılmış gibi bir levha da dikiliydi yanında.
Çoruh boyunca yürümekteyim. Yemen Kahvesi uğrak yerim oldu. Bir pasta ve kahve ısmarlıyorum. Artık tanıdılar beni, espresso istemiyor musunuz diye sormaktalar. Yakınındaki nehir yatağı ıslah çalışması nedeniyle gürültülü bir ortam var. Fazla dayanılır gibi değil. Hava da söylendiği gibi kapadı, hatta ince 1-2 damla düşüyor. Ama devamı gelmiyor. Brandanın altına sığınıyoruz gene de.
İmaret Tepe diye isimlendirilmiş bir yer var. Belediyenin sosyal tesisi. Yuvarlak bir yapı. Düğün için de kullanılıyor. Bayburt’a tepeden bakan bir konumda. Bir iki, kompartıman gibi yapılmış karşılıklı kanepelerde oturanlar var. Tırmanarak gelindiğinden fazla meraklısı yok anlaşılan. Veya saati değil. Önünde bisiklete binen bebelerle konuşuyorum. Bir Akbaş-Kangal köpek tasmasından kurtarıyor kendini. Bebeler heyecan içinde kaçışıyorlar. Akbaş ipten kurtulmanın sevinciyle koşturmakta, oraya buraya işaret koymakta.
Yürüyerek gene sokak aralarından gitmediğim yerlerden geçmekteyim. Ama fazla da yer kalmadı merkezde görmediğim-girmediğim sokak. Hava serinledi, sarı rüzgarlığın fermuarını çektim. Hafif düşen damlalar artmakta. Dün oturduğum kahveye geçtim. Burada tenteler genişti, birinin altına sığındım. Ve beklenen yağmur başladı. Hem de güzel iniyor. Ben de limonlu çayla seyrediyorum. Çoruh şimdi daha hareketli akıyor. Yağmur da iyi yağıyor ammaaa...
Masadaki beyle başlayan sohbete başkaları da dahil oluyor. Yahya Bey ilkokul mezunu ama doğruyla yanlışı çok iyi ayırt edebiliyor, dönen dolabın farkında. İstanbul’da bir yıl servisçilik yapmış, vitrifiye işinde batmış, borçlanmış. Yarın oğlunu evlendirecek, düğünü var. Davet alıyorum ama hava düzelirse ben yolcuyum. Uzun uzun konuşuyoruz. Emeklilikten, İstanbul’dan, Sarıgül’den... Bir başka bey için Halkbank ATM’den, onun parasını benim hesaba, oradan da oğlunun hesabına, havale parası vermemek için transfer ediyoruz. Yağmur tüm şiddetiyle tekrar iniyor. Aman yağsın da yarın sabah yağmasın.
Gece 9’a kadar, gelsin çaylar şeklinde emeklilik işlemleri üzerine konuştuk. Sonra onlar köye dönerken beni de misafirhaneye bıraktılar. Burak Bey bugün resmi protokol işleriyle meşguldü. 15 Temmuz tantanasına bugünden başlamışlar, dahil olmak zorunda. Görüşemedik, sadece telefonlaştık.
Karayolları Misafirhane
|
Bayburt Lokantası |
Ulu Cami İçi
|
Ulu Cami,
|
Hemen caminin fazla uzağında değil, karşı sokağında ahşaptan oyuncak, tabura gibi eşyalar üreten bir marangozhane dikkatimi çekiyor. |
Ahi Emir Ahmet Efendi Kümbeti. Öyle arada kalmış, unutulmuş gibi.
|
Tuzcuzade Cami, 1550
|
İmaret Tepe |
Yemen Kahvesi uğrak yerim. Bir pasta ve kahve ısmarlıyorum.
|
İmaret Tepe, belediyenin sosyal tesisi.
|
Beklenen yağmur başladı. Hem de güzel iniyor.
Ben de limonlu çayla seyrediyorum.
|
8. gün (devamı) Bayburt IV – 6. gün (öncesi) Bayburt II
[bisikletle]Türkiye: Kommagene Krallığı
Erzurum-Aşkale = 52,86 km
Aşkale-Bayburt = 77,09 km
Bayburt-Kelkit = 83,50 km
Kelkit-Erzincan = 72,25 km
Erzincan-Kemah = 53,05 km
Kemah-İliç = 66,35 km
İliç-Divriği = 77 km
Divriği-Arapgir = 82,06 km
Arapgir-Keban = 43,15 km
Keban-Elazığ = 49,81 km
Elazığ-Kale = 58,10 km
Kale-Pütürge = 64,11 km
Pütürge-Karapınar (Yandere) = 49,97 km
Karapınar (Yandere)-Nemrut = 11,50 km
Nemrut-Kahta = 46,72 km
Kahta-Adıyaman = 34,64 km
Adıyaman-Gölbaşı = 66,34 km
Gölbaşı-Çağlayancerit = 41,99 km
Çağlayancerit-Kahramanmaraş = 63,14 km
Kahramanmaraş-Başkonuş Yaylası = 50,87 km
Başkonuş Yaylası-Kadirli = 66,39 km
Kadirli-Kozan = 35,91 km
Kozan-Feke = 46,82 km
Feke-Saimbeyli = 33,29 km
Saimbeyli-Tufanbeyli = 38,43 km
Tufanbeyli-Tomarza = 74,90 km
Tomarza-Develi = 30,76 km
Develi-Talas = 44,33 km
Talas-Kayseri = 14,68 km