13 Temmuz 2018, Cuma / Bayburt II (6. gün)
Rahat bir uyku çektim. Odam büyük, 3 yatak var. Eşyaları yatakların birinin üzerine sermiştim. Yayıldım yani. Bugün D915 yolunu görmeye gideceğim. Buluşma saatimiz 9. Daha vaktim var. Biraz tabletten dünya haberlerine bakıyorum. Kahvaltıyı iki küçük kutu meyveli yoğurtla yaptım. Danone’nin probiyotik serisinden en çok orman meyveleri hoşuma gidiyor. Dün akşam çay içtiğimiz tepede bayağı üşüdüm. Bugün Soğanlı Geçidi’ne giderken yanıma rüzgarlığımı ve kollukları da alacağım. Gene soğuk olursa.
Burak Beyle ofisi önünde buluştuk. Karayolları’nın Honda SUV’una binip yola çıkıyoruz, şantiyeden Kemal Beyi de alarak. Merak ve dikkatle gittiğimiz yolu ve çevreyi inceliyor, bir yandan da Google haritadan rotayı takip etmekteyim. Devlet Hastanesi’nin oradan girdik ve Çoruh nehrine paralel sürüyoruz. Birazdan benim geçen sene geldiğim Aydıntepe yoluna bağlandık. Ve soda molası verdiğim, oğluna Decathlon’dan bisiklet almış olan benzinciden geçmekteyiz. İnsanın bildiği bir yeri tekrar görmesi hoş oluyor. Anılar canlanıyor, bellek tazeleniyor.
Yol şimdilik iyi, dar sadece. Bazen iki araç karşılaştığında iyicene kenara çekilmek gerekebiliyor. Köylerin içinden (Değirmencik), bazılarının kenarından (Konursu, Sırataşlar) geçiyoruz. Bu yolda Uzungöl tabelaları da var. Yaylalardan gidiliyormuş. Ama köy yolu, yani herhalde yer yer stabilize olabilir. Kılıçkaya artık asfaltın bittiği nokta oluyor. Bundan sonra stabilize olarak devam etmekte ve tırmanmaya başlıyoruz, yükseliyoruz taa Soğanlı Geçidi’ne gelene kadar (2330 m). Yük ve bu lastiklerle buraya çıkmakta zorlanırdım. Hele de zeminin mıcır olduğu bölümlerde kayardı tekerler. Ancak Mtb ile ve yüksüz buradan geçilir.
Soğanlı’da hava değişiyor. Bulutlar alçakta, rüzgar var ve serin esmekte. Ancak sis olmaması bir şans diyor Burak Bey. Solda, bir zamanlar otel olan terk bir bina. Yaylalara giden-dönen bir kaç araç var görünürde. Köylüler bu yolları kullanmakta, dolayısıyla açık kalması isteniliyor. Karayolları da oldukça çalışkan bu nedenle.
Ve D915’de yavaş yavaş inmekteyiz. Dünyanın en tehlikeli yolları listesinde yer alan bölüme geldik. Manzara müthiş, dağlar, dereler, uzaklarda evler. Altta Karayolları ekibi harıl harıl yolu temizlemekte. Her sene kışın kapanan bu yol baharla birlikte ekipler tarafından açılıyormuş. Tepelerden düşen kayalar kaldırılıyor. Oldukça zahmetli bir iş. HES patlatmaları nedeniyle doğanın, dağın doğal yapısı zedelenmekte. Kayalar yerinden oynuyor ve yağan yağmurlarla da kaymaya başlıyormuş. Tabii aralara sızan kar-yağmur suyu da ısı farkından genişleyerek taşları çatlatıyor. İşte bu nedenlerle de yollar kapanıyor, geçilmez bir hal alıyor diye açıklıyor Burak Bey.
Aracımız yüksek olmasına rağmen yer yer yavaşlamak, dikkatli geçmek zorundayız. Oldukça dar ve tehlikeli bölümler, bir de öylesine sivri taşlar var ki, lastiği kesmesinden korkuluyor. Bir noktada araçtan iniyor yaya olarak devam ediyoruz. Yolun kenarına kadar gelip aşağıya bakma fırsatı doğuyor böylece. Z şeklinde inen bir yol önümde. Çıkmak herhalde bisikletle ancak iterek olur. Burası Osmanlı-Rus savaşları sırasında Ruslar tarafından açılmış.
Karayolları ekibinin yanına vardık. Makinelerden birinin radyatörü tahrip edilmiş. Kimin tarafından bilinmiyor ama köylülerin yaptığı tahmin ediliyor. HES protestoları sırasında yakılan iş makineleri olmuş. Bazıları aşağıda yol kenarına çekilmiş. Zaten HES barajı hemen karşıdaki dağın arkasında olduğu söylendi.
Evet bu HES meselesi iki tarafı keskin kılıç gibi. Doğanın dengesiyle oynuyorsun. Asırlardır alışık olduğu düzeni değiştiriyorsun. İnsan var olduğundan beri çevresini değiştirmekle uğraşıyor. Ve mirasyedi gibi tüketmekte. Ürettiği her şeyi de zaten yer yüzü malzemesiyle yapıyor. Başka seçeneği yok. Belki uzaya çıkıldığında başka gezegenlerin madenlerini kullanabilecek ama şimdilik buradakini bitirmekle meşgul. Fakat bazı enerji kaynakları var, kullandıkça tükenmeyen: güneş, rüzgar, dalga. Nehirler, termal sular da enerji kaynağı olarak kullanılmakta. Ama hepsinin artısı ve eksisizi beraberinde geliyor. Bilinçli kullanım çok önemli, çok iyi hesaplamak lazım. Yoksa zararını gene bizler göreceğiz. İnatla yaptım-oldu fayda etmiyor.
Muhteşem doğadan yavaş yavaş dönüşe geçtik. Geldiğimiz yolu geri sürerek. Yırtıcı kuşlar görüyorum. Kayaların üzerine konmuşlar. Bunlar doğan mı şahin mi ayırt etmem mümkün değil. Ama boyutları şahine benziyor. Ancak yaklaşmaya imkan yok, hemen havalanıyorlar. Sadece uzaktan tele ile bir kaç foto alabiliyorum.
Bugün cuma, saatler yarıma geliyor. Onlar camiye ben merkeze gidiyorum, sonra öğle yemeğinde buluşmak üzere. Sıcak var, Çoruh kenarındaki kahvelerin birine yerleşip bir soda eşliğinde biraz gelen mesajlara bakmaktayım. E-reçete yollamışlardı. Eczaneden gidip alayım bu arada. E-reçete uygulamasını iyi çözdüler. Yapılan olumlu işlerden bazıları. Haliyle bozuk saat bile günde iki kere doğru göstermez mi?
Öğle yemeği için Zafer Lokantası’nı önermiştim. Burası 1969’dan beri varmış. Kemal Bey gelmemiş, sürücümüz Cemal Bey ve Burak Bey ileyim. Bana (az az) taze fasulye-bulgur-kuru, onlara döner -buranın meşhurmuş- ve ortaya küçük bir salata geliyor. Salata herhalde ikram diye düşünüyorum. Ardından da tatlı olarak kadayıf alıyoruz. 101 lira tutuyor. Yemeği ben ısmarlıyorum.
Bugün 13’ü ve Cuma. Kimi kültürler bu tarihi uğursuz sayar. Nereden gelir bu inanç, 13’ü Cuma’dan korkmak? Kitaplar buna “paraskevidekatriaphobia” diyor. Kelimenin kökenine bakılırsa: Yunanca cuma anlamına gelen Paraskeví ile 13 anlamına gelen Dekatreís kelimelerinin fobi anlamına gelen Phobía kelimesine eklenmesiyle ortaya çıkmış.
Her ne kadar 13’ün uğursuzluğu Hristiyanlık öncesine dayansa da, gene de İsa’nın son yemeğinde masada 13 kişi olması gibi, ve İskandinav mitolojisinde anlatılan, Valhalla’da verilen bir ziyafete istenmeyen Loki katılarak 13 kişilik ziyafete dönen etkinlikte tanrılar tanrısı, rüzgar ve bilgelik tanrısı Odin ile ana tanrıça Frigg’in oğlu, en sevilen tanrı Balder’in katledilmesine de dayandırılır. Bir başka inanış ise, Adem ve Havva’nın yasak meyveyi cuma günü yiyerek cennetten kovulduğunu söyler. Diğer bir inanca göre de eğer adınızda 13 harf varsa şeytanın şansı size bulaşmış demektir: Charles Manson, Jeffrey Dahmer, Theodore Bundy, Albert DeSalvo, Henry Lee Lucas…
Şimdi adınızdaki harfleri saydığınızı görür gibiyim. Alacakaranlık Kuşağı’na Hoş Geldiniz...
Öğleden sonrası biraz dinlenerek, bilgisayarda (BS) yapılması gereken işleri yaparak geçiyor. Ne olmuş ne bitmiş dünyada? Piyasalar yeni yönetimden gelen açıklamalarla tatmin olmuyor, doların yükselişi sürüyor; 4,97 TL. “Eyvah!” Silivri cezaevinde tutuklu bulunan Grup Yorum üyesi Dilan Ekin duruşmaya çıkarılmadı. Mahkeme 3 yıl ceza verdi. “Skandal karar!” Zuhal Olcay’a Cumhurbaşkanı’na hakaret ettiği iddiasıyla 11 yıl hapis verildi. “Hukukun bittiği yerdeyiz.”
Saat 5 buçuk gibi Burak Bey merkeze giden bir aracın olduğunun haberini veriyor. Cemal Bey beni kaleye götürüyor, birlikte geziyoruz. 2017’de bir restorasyon çalışması başlamış kalede. Bazı bölümler ortaya çıkmış. Bunlar yeni diyor Cemal Bey. O da meraklı bu işlere, eskiye, tarihe. Bayburtlu, çocukluğundan beri buralarda dolaşıyor, iki gizli geçitten söz ediyor. Bunlar herhalde kaleye su almak için kullanılıyordu. Çoruh dibinden akmakta, kıvrılarak sarmakta kaleyi. Türkiye’nin en büyük üçüncü kalesi. 2005’de projelendirilen ve 2006-2007 yıllarında başlatılan sur yenileme çalışmaları daha tamamlanamamış. Kazı ekibinin usta başından öğreniyoruz. Kalenin çevresi 2 kilometreden uzun ve surlarının yüksekliği 30 metre olduğunu söylüyor. Bu kaleye "Çinimaçin Kalesi” de denildiğini öğreniyorum. Bu ismin verilmesine sebep olan, kalenin dış yüzeyinde süsleme (tezyinat) olarak kullanılan mor ve yeşil renkli firuze çinilerden, gerek savaşlar, gerekse tahribat yüzünden bu gün eser yok. Kale Türklere geçmeden önce Roma, Ermeni, Bizans, Arap ve Kommenos hakimiyetlerinde kalmış. 1647'de Bayburt'u ziyaret eden Evliya Çelebi kale içinde 300 evlik bir mahalle ile Ebü'l Feth Cami'nin bulunduğunu anlatmakta.
Saat 7’ye geliyor, karnım acıktı. Yeni bir yer arıyorum. Ama gene Divan’da karar kıldım. Kuru bitmiş. Mezelerden ısmarlıyorum; ezme, yoğurt, mayonezli patates, patlıcan kızartma. 13 lira, buna su da dahil. Daha sonra marketten aldığım 2 çikolata ile Yemen Kahvesi’ne gidip bir doppio espresso ile oyalanmak niyetindeyim. Ama hava öyle serinledi ki, üzerime bir şey almamış olmamdan dolayı fazla oturamayıp dönmek zorundayım. Taksi 12 istiyor. Biraz daha dolaşıp başkalarına soruyorum, 15 diyorlar.
Kahvaltı için üzüm ve soda+su aldıktan sonra bir taksiciyle 10 liraya anlaşıp misafirhaneye geri dönmüş oldum. Notları bile BS’ye geçirmeden yatağa uzanıyor, biraz tabletten dergileri okurken uykum geliyor.
Soğanlı’da hava değişiyor. Bulutlar alçakta,
rüzgar var ve serin esmekte.
|
Yırtıcı kuşlar görüyorum. Kayaların üzerine konmuşlar. Bunlar doğan mı şahin mi ayırt etmem mümkün değil. |
D915’de yavaş yavaş inmekteyiz. Dünyanın en tehlikeli
yolları listesinde yer alan bölüme geldik.
|
Manzara müthiş, dağlar, dereler, uzaklarda evler.
|
Karayolları ekibi harıl harıl yolu temizlemekte. Her sene kışın
kapanan bu yol baharla birlikte ekipler tarafından açılıyormuş.
|
Bayburt Kalesi.
|
2005’de projelendirilen ve 2006-2007 yıllarında başlatılan sur yenileme çalışmaları daha tamamlanamamış. |
Kaleden Bayburt
|
Çoruh akıp gidiyor.
|
Yeni bir yer arıyorum. Ama gene Divan’da karar kıldım. |
Yemen Kahvesi’ne gidip bir doppio espresso ile oyalanmak
niyetindeyim. Ama hava öyle serinledi ki, üzerime bir şey
almamış olmamdan dolayı fazla oturamayıp dönmek zorundayım.
|
Saat Kulesi by Night
|
Çoruh, Bayburt’un içinden geçmekte.
|
7. gün (devamı) Bayburt III – 4. gün (öncesi) Erzurum-Aşkale
[bisikletle]Türkiye: Kommagene Krallığı
Erzurum-Aşkale = 52,86 km
Aşkale-Bayburt = 77,09 km
Bayburt-Kelkit = 83,50 km
Kelkit-Erzincan = 72,25 km
Erzincan-Kemah = 53,05 km
Kemah-İliç = 66,35 km
İliç-Divriği = 77 km
Divriği-Arapgir = 82,06 km
Arapgir-Keban = 43,15 km
Keban-Elazığ = 49,81 km
Elazığ-Kale = 58,10 km
Kale-Pütürge = 64,11 km
Pütürge-Karapınar (Yandere) = 49,97 km
Karapınar (Yandere)-Nemrut = 11,50 km
Nemrut-Kahta = 46,72 km
Kahta-Adıyaman = 34,64 km
Adıyaman-Gölbaşı = 66,34 km
Gölbaşı-Çağlayancerit = 41,99 km
Çağlayancerit-Kahramanmaraş = 63,14 km
Kahramanmaraş-Başkonuş Yaylası = 50,87 km
Başkonuş Yaylası-Kadirli = 66,39 km
Kadirli-Kozan = 35,91 km
Kozan-Feke = 46,82 km
Feke-Saimbeyli = 33,29 km
Saimbeyli-Tufanbeyli = 38,43 km
Tufanbeyli-Tomarza = 74,90 km
Tomarza-Develi = 30,76 km
Develi-Talas = 44,33 km
Talas-Kayseri = 14,68 km
İlginizi çekebilir [bisikletle]Türkiye: Marmara (Malkara–Hayrabolu)