22 Temmuz 2018

[bisikletle]Türkiye: Kommagene Krallığı (Erzincan-Kemah)

20 Temmuz 2018, Cuma / Erzincan – Kemah, 53 km. (13. gün)

Sabah 5 buçuk uyanış, 6 kalkış, 7.45 TEDAŞ’tan ayrılış. Bu program artık temel oldu. Nizamiyeden çıkıp sola dönüyorum. Düz git, 3’üncü ışıklardan sola sap demişlerdi. Sabah erken daha, yol da anayol olmadığından rahatsız edici trafik yok. Üç buçuk kilometre kadar gittikten sonra solumda Erzincan garı geliyor. Demiryolunun üzerinden geçen köprüye sapıyorum, sola yani. Ama sonrasında gelen yol ayırımında net Kemah belli olmuyor. Düz Çağlayan diyor sadece. Kemah için yön levhası koymamışlar, yalnızca bazı reklam panoları var, Kemah falan yazan. Emin olmak için vatandaşa sormaktayım. Sağdan gitmem gerektiğini söylüyor, dalıyorum. Dar, yamalı, çizgisi olmayan bozuk bir yol. Şaşılası bir durum. İlçeye böyle bir yoldan gidiliyor olması!

Eskiden hamam olan bugün restoran/turistik tesis olmuş, Taşçı Konağı solumda. Dışarıdan güzele benziyor. Hızlıca önünden geçiyorum. Yol dediğim gibi pek parlak değil. Asfaltı kollayarak kenardan kenardan pedallamaktayım. Karşıdan ayının teki bir solluyor, üzerime üzerime... Mecburen durup kenara kaçıyorum. Oralı bile değil. Hayvan demek hayvanlara hakaret. Gözü dönmüş. Zaten tipini görseydiniz, kendini belli ediyor.

Beş köpeklik bir çete yaklaşmakta karşıdan, Akbaş bunlar. Arkadaki Kangal, tasmalı. Yolun karşısındalar ama gene de dikkatli ve tedbirliyim. Uysallar. Benimle ilgilenmiyorlar. 

Bugünkü yolum 50 kilometre gibi, fazla bir zorluğu yok. Bir geçidi aşmam lazım, o da aşırı yüksek değil. Hava mis. Biraz puslu, güneş sert ışıldamıyor. 
İnsan için küçük, insanlık için
 büyük bir adım.

20 Temmuz’un tarihte bir önemi var. 1969 yılında ilk kez insanlı bir uzay aracı Ay'a ulaştı. Apollo 11 Ay'a ilk ayak basan astronot Neil Armstrong’u taşımıştı. Hatırlıyorum, Ankara’daydım. Radyodan dinlemiştik. TRT televizyonu daha deneme yayınındaydı. Seneler önce “aslında Amerikalılar aya hiç gitmedi” şeklinde komple teorileri de anlatılır olmadı mı? Bir de örnekler veriyorlardı: Bayrağın konumu, ayak izinin netliği, ışığın gölgenin durumu vesaire... Hezarfen Ahmet Çelebi’den sonra (*) ilk uçuş 1903 yılında Wright kardeşlerin geliştirdikleri motorlu uçakla oldu. 66 yıl sonra insan Ay'a indi. Çok hızlı bir gelişme sayılmaz mı?

(*) 17. yüzyılda yaşayan Ahmed Çelebi'nin "Hezârfen" diye anıldığı bilinir. Hezâr, Farsça kökenli bir sözcük olup 1000 anlamına gelmekte. Hezârfen ise "bin fenli" (bilimli) yani "çok şey bilen" anlamına gelir. Onu bu kadar özel kılan ve adını bugünlere taşıyan ise kendi yaptığı, kanat biçimindeki (Bugünkü "yelken kanatlara" benzeyen.) hava aracıyla uçmayı başardığının söylenmesidir!

İlk uçma denemelerinde, Leonardo da Vinci'nin uçma konusundaki çalışmalarından ve kendinden çok önce bu konuda deneyler yapan 10. yüzyıl Müslüman-Türk âlimlerinden olan İsmail Cevherî'den ilham aldığı söylenmektedir. İddiaya göre Cevherî'nin bulgularını iyice inceleyen ve öğrenen Çelebi, kuşların uçuşunu inceleyerek tarihi uçuşundan önce hazırladığı kanatlarının dayanıklılık derecesini ölçmek için Okmeydanı'nda deneyler yapmıştır.

Evliya Çelebi'ye göre,"İptida, Okmeydanı’n minberi üzere, rüzgâr şiddetinden kartal kanatları ile sekiz, dokuz kere havada pervaz ederek talim etmiştir. Badehu Sultan Murad Han Sarayburnu'nda Sinan Paşa Köşkü'nden temaşa ederken, Galata Kulesi'nin taa zirve-i belâsından lodos rüzgârı ile uçarak, Üsküdar'da Doğancılar meydanına inmiştir. Sonra Murad Han, kendisine bir kese altın ihsan ederek: 'Bu adam pek havf edilecek (korkulacak) bir ademdir. Her ne murad ederse, elinden geliyor. Böyle kimselerin bekası caiz değil' diye Gâzir'e (Cezayir) nefyeylemiştir (sürmüştür). Orada merhum oldu."

Ne var ki Türkiye’nin ve dünyanın önde gelen Osmanlı tarihçileri; “Galata Kulesi’nden Üsküdar’a kanat takarak uçtuğu öne sürülen Hezarfen Ahmet Çelebi, sadece Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde anıldığı ve başka hiçbir kaynak tarafından doğrulanamadığı için efsaneden öte bir anlam taşımaz.” deme gereği duymuşlardır.

Aerodinamik bilim uzmanları da teknik olarak bunun mümkün olamayacağını belirtiyorlar. Yani Galata Kulesi ile Doğancılar arasındaki 3558 metreyi, aradaki 86 metrelik yükseklik farkından, günümüzdeki delta kanatlarla bile aşmak neredeyse imkansız.

Ne desem, durum böyle anlatılıyor!

Erzincan-Sivas yoluna bağlanmamla, asfalt düzeliyor, bölünmüş yol ve sağda geniş güvenlik şeridi başlıyor. Tren yolu üzerinden geçen köprü sonrası Kemah için solu gösteriyor levhalar (7,3 km/08.15). Ve böylecene tek şeritli bir iç yola giriyor, batıya yöneliyorum. Asfalt rahatsız edici değil, ama 2’nci sınıf. Arabalar mesafeli geçmekte. Bu yol Kemaliye’ye kadar Erzincan’ı bağlamakta. Yani üç ilçesine gidiyor. Yol tatlı bir eğimle sürmekte, hafif çıkışlar ama genelde düz veya iniş şeklinde. Araç trafiği var ama yoğun değil. Bir atlı spor tesisi geçilmekte. Daha doğrusu sadece levhasını görebiliyorum. Oldukça içeride herhalde.

Solumda Karasu, Fırat’ın büyük kolu akıyor. İzleye izleye ona bakarak gidiyorum. Tren yolu da sağımda. Geldiğim yolu pedallamaktayım. Dikkatlice kesmiştim etrafı. Çok güzel bir yol. Coğrafya muhteşem. 

Karasu Nehri, Erzurum Dumlu Dağı'ndan doğan, Keban yakınlarında Murat nehriyle birleşerek, Fırat nehrini oluşturan akarsu. Keban barajına kadar uzunluğu 460 km.dir. Gürcü boğazından geçen Karasu Erzurum ovasına ulaşır. Erzurum ovasını terk ederken Ovacık yaylasından gelen Serçeme çayını kapar, Aşkale boğazına ulaşır. Erzincan’a yönelen nehir, Palandöken Dağından gelen Tuzla deresini de alır. Sansa boğazını geçtikten sonra 
Erzincan ovasını aşar. Kemah boğazına girer, burada Çaltı suyunu alır. Derin ve dar boğazlardan sonra Keban barajında Murat nehri ile birleşir. Karasu Erzincan topraklarından geçerken Keşiş dağarından doğan Çayırlık deresi ile güneydoğudan gelen Tuzla suyunu alır. Ovadan ayrıca Kom, Cimin, Mercan, Pahnik, Sürperen suyu ile Çardaklı dereyi alır. Kemaliye sınırlarında ise Miran suyu ve Kadıgölü suyunu alır.

Murat nehri gibi Karasu nehrinin de uzanışı dağların uzanışına paralel şekilde doğu-batı doğrultusundadır. Güneye doğru yöneldiklerinde derin boğazlar oluştururlar. Keban yakınlarında birleşerek Fırat Nehri adını alırlar.

Karasu, Dumlu Dağı’nın yükseklerinde bir pınarın oluşturduğu havuzcukta başlayan yolculuğu, dev bir baraj gölünde sona eriyor. Ardından Fırat olarak akıyor. Tıpkı Nil gibi insanlığı etkilemiş bir nehir Fırat. Düşünsenize Türkiye’den çıkıp Suriye’yi geçip Irak topraklarında Dicle ile birleşip Şattül-Arab’ı oluşturup Basra Körfezi’ne dökülmekte. Nasıl bir yolculuk?!

Tren yoluyla oyun oynuyoruz. Bir sağımda bir solumda. Nehir boyunca gidiyor raylar. Tüneller numaralanmış, bana doğru: 121-122-123... Trenle gelirken de dikkatimi çekmişti, raylar. Evet öylesine uzun raylar var ki, ek yerini göremiyorum. Bu kadar uzun tek parça mı yapılıyor artık? TCDD 2002-2005 yılları arasında Kardemir'den 49'luk, 18 metre uzunluğunda 71 bin ton ray temin ederek, bu rayları yol yenileme çalışmalarında kullandı. Kardemir, UIC 60'lık ve boyu 72 metrelikray üretimi için teknolojisini yenileyerek hızlı tren ray üretimine geçti. Yaaa, gördün mü?!

Sürüler var, çan sesleri geliyor. Su kenarındalar. Nehri geçmek için ip asansörler yapılmış. Daha kullananına rastlamadım bugüne kadar ama. Bomboş değil haliyle yolum, ilçelere buradan gidilmekte. Ancak çok da yoğun bir trafiği yok. Güneş arada bulutların arkasına giriyor. Hava puslu, sert güneş sayılmaz. Dumanlı köyünün dışından geçtim. Gene bir üst geçit geliyor, tren yolu altımda. Karasu solda kaldı. İki kamyon var, görüyorum uzaktan gelmekteler. Tankerimsi bir şey bunlar. Sağdan Pekmezli köyüne geçiliyor, 1 kilometre demiş. Adı ne olduğunu açıkça belli ediyor.

Sıkı bir jandarma kontrol noktasına geldim. Kulesi bile var. Hafif zırhlı bir araç da beklemekte. Asker hazırda. Etraf beton siperliklerle çevrili. Sağlama alınmış. Nehri geçen köprüyü mü tutuyorlar? İlgilerini çekmiyorum. Zaten yolun karşı tarafında konuşlanmışlar. Devam sürmeye. Tren yolu solumda, Karasu da. Çok güzel bir yol. Şu ana kadar en keyifli yol. 25,4 kilometredeyim, saat 9’u 10 geçmekte. 1 kilometrelik bir tırmanışı vardı, tamamladım. Bu arada deminki panzer de yanımdan geçti gitti.

Karasu bölge için oldukça önemli. İçinde caner, sarı ve benekli sazan, tuna, gümüş ve tahta balığı yaşadığı söylenen bu deli su rafting sporuna da çok uygun bir parkur oluşturuyor.

Ve işte, nihayetinde beni geçide çıkaracak, beklenen tırmanış başladı. %6-7’lerle sürmekte ama 8-9-10, hatta 13’i de gösteriyor Garmin. Ne tuhaftır değil mi, uzaktan dimdik görünür, rampaya girince sanki azalır. Göz yanılması olsa. Dikkatim arada Garmin’e kayıp ne kadar dik olduğunu merak ediyor. 

Pelitsırtı Geçidi, 1210 metre rakım. Her geçit durmak, soluklanmak, biraz etrafı seyretmek için bir sebep olur. Foto alırken jandarma panzeri tekrar geçiyor yanımdan. Bir ileri bir geri gidip geliyorlar anlaşılan. Mekik dokuma mı derler? [e] 26,5 km/09.15/%20 harcandı.

Ve çıktığım gibi iniyorum şimdi. Asfalt burada bir değişik. Ortada 1 metrelik tıraşlanmış bir bölüm, tırtıllı. Yanındaki asfalt da iyicene kayganlaşmış, dokusu kalmamış gibi. Sanki kazıyıp yeniden dökecekler. Nereden gitsem acaba? Tıraşlanmış bölün çok sürtünüyor ve ses yapıyor. Diğeri de sanki kayacakmışsın gibi. 

Yol düzelip devam ederken bir dereyi geçen köprüye geldim. Sağdan, Gökkaya köyüne ayrılan toprak bir yol gitmekte. Agavank Manastırı 10 km, Çengelli Manastırı 7 km denmiş. Karnı deresi üzerindeyim, kahverengi akan dere Karasu’ya karışıyor. Bu köy, Ermenice adı Garni olan Gökkaya, üzerinde 24 manastır ve kilisenin bulunduğu, Ermeniler için kutsal Kohanam (Köhnem) sıra dağları ve Sebuh Dağı’nın (Karadağ 3031 m.) yamaçlarında 2000 metrede bulunuyor. Agavank veya Derevank manastırlarının, Ermeni kaynaklarında ismi Avak Vank (Vank manastır demek.), bugün sadece kalıntıları kalmış.

Saat 9.45, 36,5 kilometredeyim; jandarma karakolu sağda geçiliyor. Ciddi bir şekilde dev beton bloklarla kale gibi çevrilmiş etrafı. Burası Alp köyü. Hava da bir değişik, yağmurdan laf yoktu ama uzakta hafif gri bulutlar görmekteyim. Ancak sert güneşin olmaması çok iyi. Rahat rahat sürülüyor. Rüzgar da püfür püfür serinletiyor. Solda uzaklardaki mermer ocağı dağı kesmiş almış. Yola yer yer yeni asfalt dökülmüş, yer yer tıraşlanmış. Ama sıkıntı veren bir yol değil, şikayet edilecek durum yok yani. Bir tırmanış daha atlattım. Hafif gibi gözüküyordu ama %7-8’leri gördüm. Sanki yol düz gibi duruyordu. Bazen böyle olmuyor mu, düz sanıyorsun ama yokuş var. Bisiklet neden gitmiyor, bir yeri mi sürtmekte gibi geliyor insana.

Acemoğlu Köprüsü, Fırat’ın kolu olan Karasu üzerinde. Bu köprü, sürücülerin dikkatsizliğini affetmeyecek kadar tehlikeli bir dönemeç oluşturmuş. 22 Nisan 1996’da askeri bir araç bu yüzden dönemeci alamayıp nehre uçması sonucu şehit olan 14 asker adına, köprünün kenarına bir anıt dikilmiş. Bisikleti park edip yanına kadar çıkıyor, Karasu nehrinin kanyon içinden akışını izliyorum. Tam bu noktadan bakıldığında, birbirine 3-4 metre yaklaşan ve 60-70 metre kadar dimdik yükselen kaya duvarlar görülüyor. Bu boğaz, Karasu'yun Erzincan Ovası'ndan doğal çıkış noktası. Karasu, Kemah'a doğru önüne çıkan engelleri yara yara akarken ben de tekrar bisikletin üzerine çıkıp yoluma devam ediyorum.

Ve %8-9’luk bir rampa daha geliyor Kemah’a 15 kilometre kala. [e] 44,5 km/10.15/%40 harcandı. Ardından güzel bir inişle neredeyse geldim Kemah’a derken (10.32, 49,9 km) ince ince damlalar düşmekte. Evet yağmur damlaları. İnceler biraz irileşiyor. Ve yaz yağmuru iniyor. Hem güneş hem yağmur. Umarım artmaz. 

Yuppiii, sağımdan tren geçmekte. Oyuncak gibi. Ne çok seviniyorum. Soldaki benzinciye gireyim. Bir soda içer biraz dinlenirim. 50 kilometre geldim durmadan. Rampalar gene de %9-10-11 gösterdi. 

Melikşah Türbesi’ni gördüğümde Kemah’ta olduğumu anlıyorum. Kavşakta gene ciddi güvenlik önlemleri var. Polis herhalde bunlar. Kamuflaj giydiklerinden ayırt etmek kolay olmuyor. Ama ilçede olduğumuzdan güvenlikten polis sorumlu.

Türbe tuğla duvarlı, sekiz köşeli bir yapı. Alttaki mezar odasının ortasında üst katı taşıyan sekizgen bir sütun var. 1071-1228'de yöreye egemen olan Mengücek Beyliği döneminde yaşayan Sultan Melik'in mumyası ve 5 mezar bulunmakta. Yanında Behramşah Kümbeti.Biri tromplu, öbürü pandantifli iki kubbeyle örtülü. Birbirine geçmeli iki kare mekandan oluşmakta. Ana yapı taştan, anıtsal kapısı tuğladan. 

Türbeyi gezdikten sonra bir çayla dinleniyor, etrafı izliyorum. Ziyarete gelenler var. Çoluk çocuk bir grup piknik yapmakta. ÖE müdürü Orhan Bey ilçeye gitmiş (Aynı zamanda buranın da yönetiminden sorumlu.).

Kemah’a hafif bir yokuştan çıkılıyor. Etraftakilerin meraklı bakışları üzerimde. ÖE’yi bulmak zor olmuyor. Orhan Bey yok, odam ayrılmış. Temizlikçi hanım 105 No’nun anahtarını veriyor. Eşyaları yayıp, duşa girip biraz uzanıyor, tableti karıştırırken hafiften uykum da geliyor. Az kestirmece. Bu arada Nemrut’ta geceleme işini hallettim gibi. Bir de Elazığ işini.

Geçmişi eskiye  dayanan ilçenin adına ilk kez, Hitit Kralı I. Şuppiluliuma döneminde yazılan bir metinde rastlanmaktadır. Metinde I. Şuppiluliuma ile Hayaşa Kralı Kranis'in, Ku-maha (Kemah) yöresinde savaştıklarından söz edilmektedir. Kemah, antik çağlarda, Müslüman Arap akınları ve Türk dönemlerinde jeostratejik konumu nedeniyle anahtar rol oynamıştır.

Malazgirt zaferinden sonra, Mengücek Beyliği'nin ilk merkezi olan Kemah, sonraları sırasıyla, Selçukluların, İlhanlıların ve Celayirlilerin eline geçti. 1370-1403 yılları arasında da Mutahharten'in yönetimine girdi. Timurun Anadolu seferi sırasında işgal edilen Kemah, kısa bir süre Akkoyunluların yönetiminde kaldıktan sonra, 1515'te Bıyıklı Mehmed Paşa tarafından alınarak, Osmanlı Devleti'ne katıldı. Kemah, Osmanlı yönetiminde Diyarbekir Eyaleti'ne bağlı bir sancak iken, daha sonraları Erzurum Eyaleti'nin Erzincan Sancağı'na bağlı kaza durumuna getirildi.

Yemek  için çıkıyorum. Tarif edilen lokantada bana göre yemek yok. Sancak Cafe’nin sokağa astığı ilanında menemen görüyorum. Dalıyorum içeri. Büyükçe bir mekan, genç bir hanım servis ediyor. 2 soda+menemen+kızarmış patates’e 18 lira ödeyip karnımı doyurmuş olarak ayrılıyorum. Çarşı Mahallesi’ndeki 1454’den kalma Gülabibey Cami’ye geldim. Kare planlı, eğimli çatıyla örtülü bir yapı. İbadet mekanına yuvarlak kemerli kapıdan giriliyor. Doğu, batı ve güney duvarlarında pencereler var. Son cemaat yeri daha geç dönemde eklenmiş. Mihrabın çevresi Barok süslemeli. Resimlerini çekip ayrılıyorum. Ne yapsam, acaba kaleye mi çıksam?

Anadolu'nun en eski ve tabii kalelerinden biri olan Kemah Kalesi Karasu'ya egemen sarp kayalar üzerinde kurulu. Kısa bir tırmanışla varılıyor. İç içe iki yapısı var, çevresi surlarla çevrili. Görünürde fazla bir şey yok. Kazı alanına girmeyin uyarısı, ileride hamam olduğu söylenen bir bina kalıntısı. Kalenin kuruluşu, Hitit-Urartu dönemine kadar uzanmakta. Fazla da çayırda dolanmak istemediğimden kaleden iniyorum. Tepeden 1-2 foto aldım tabii. İlçenin eski pazar yerinde bulunan1875 tarihli Hacı Mehmet Bey Çeşmesi’nin yanından geçip dolanmaya devam.

Adı Ermenice Gmağk’dan gelen, diğer adı Ani olan Kemah, MÖ 4-1’inci yüzyılda Küçük Ermenistan’a ait. MÖ 66 yılında, Dikran II zamanında Büyük Hayk topraklarıyla birleştirilmiş. 

Kemah küçük bir ilçe. Bölge zaten dağlık. Fazla derinlere girmiyorum. Dolaşırken bahçe içinde gördüğüm Tugay Hatun Türbesi’ne (1330) geldim. Ev sahibesinden izin alarak bahçesine giriyorum. İki katlı. Alt katında yemek pişirilir, fakirlere ve yolculara yedirilirmiş. Silindirik gövde ve konik bir kubbesi var. 

Başlayan yaz yağmurundan kaçmak için bir kahveye sığınmaktan başka çarem yok. Saçağın altında iki çay ile yağmuru izleyip, biraz da caminin avlusunda oyalanıp ÖE’ye döndüm. Boş duran Gülabibey Hamamı’nı göremedim. Saat 17’de kapanıyormuş. Dikkat çekici bir şekilde Gülabibey Cami’de Beyoğlu ve Şişli’den gelme banklar vardı.
















Erzincan - Kemah 
Tur tarihi: 20 Temmuz 2018
Kat edilen mesafe: 53,05 km.
Ortalama hız: 18,5 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 2 sa 52 dk., dışarıda geçen süre 4 sa 2 dk. 
En yüksek sıcaklık  33 ˚C, en düşük  24 ˚C, ortalama 26,7 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 627 m, kaybı (iniş) 741 m.
En düşük irtifa 1033 m, en yüksek 1216 m.

Garmin yol bilgileri Erzincan-Kemah

Relive yol bilgileri Erzincan-Kemah

        

Kemah ÖE 0446 5112411 / 0505 7475156 Orhan Bey, Md.

Sabah 5 buçuk uyanış, 6 kalkış, 7.45 TEDAŞ’tan ayrılış.
Bu program artık temel oldu. 





Rahatsız edici trafik yok. 3,5 km kadar gittikten
 sonra solumda Erzincan garı geliyor.


Tek şeritli bir iç yoldayım. Asfalt rahatsız edici değil, ama 2’nci sınıf.
Korkuluk



Bir atlı spor tesisi geçilmekte. Oldukça içeride herhalde.


Bu yol Kemaliye’ye kadar Erzincan’ı bağlamakta.
Yani üç ilçesine gidiyor. 


Tren yolu da sağımda. Geldiğim yolu pedallamaktayım. 


Solumda Karasu, Fırat’ın büyük kolu akıyor. 
İzleye izleye ona bakarak gidiyorum. 

Sıkı bir jandarma kontrol noktası gözüküyor. 
Nehri geçen köprüyü mü tutuyorlar?


Güneş arada bulutların arkasına giriyor.
Hava puslu, sert güneş sayılmaz. 

Nihayetinde beni geçide çıkaracak, beklenen tırmanış gözüktü.


Her geçit durmak, soluklanmak, biraz etrafı
 seyretmek için bir sebep olur. 

Jandarma panzeri tekrar geçiyor yanımdan. 
Bir ileri bir geri gidip geliyorlar anlaşılan.


22 Nisan 1996’da askeri bir araç dönemeci alamayıp 
nehre uçması sonucu şehit olan 14 asker adına, 
köprünün kenarına bir anıt dikilmiş.


Acemoğlu Köprüsü, Fırat’ın kolu olan Karasu üzerinde. 




Kavşakta ciddi güvenlik önlemleri var. Kamuflaj giydiklerinden 
ayırt etmek kolay olmuyor. Ama ilçede olduğumuzdan
 güvenlikten polis sorumlu.


Melikşah Türbesi

Kemah uzakta görünüyor.

Türbe tuğla duvarlı, sekiz köşeli bir yapı.
Alttaki mezar odasının ortasında üst
katı taşıyan sekizgen bir sütun var.
 







Kemah ÖE




Sancak Cafe İçi

Sancak Cafe

Gülabibey Cami

Gülabibey Cami İçi

İbadet mekanına yuvarlak kemerli kapıdan giriliyor. 





Hacı Mehmet Bey Çeşmesi, 1875

Kemah Kalesi’ne kısa bir tırmanışla varılıyor. 
İç içe iki yapısı var, çevresi surlarla çevrili.



Anadolu'nun en eski ve tabii kalelerinden biri olan Kemah
 Kalesi Karasu'ya egemen sarp kayalar üzerinde kurulu.

Kalenin kuruluşu, Hitit-Urartu dönemine kadar uzanmakta. 




Tugay Hatun Türbesi, 1330





Dikkat çekici bir şekilde Gülabibey Cami’de
 Beyoğlu ve Şişli’den gelme banklar var.


Kemah ÖE




































14. gün (devamı) Kemah-İliç – 12. gün (öncesi) Erzincan III




[bisikletle]Türkiye: Kommagene Krallığı

Erzurum-Aşkale = 52,86 km

Aşkale-Bayburt = 77,09 km 

Bayburt-Kelkit = 83,50 km

Kelkit-Erzincan = 72,25 km 

Erzincan-Kemah = 53,05 km 

Kemah-İliç = 66,35 km

İliç-Divriği = 77 km

Divriği-Arapgir = 82,06 km

Arapgir-Keban = 43,15 km 

Keban-Elazığ = 49,81 km

Elazığ-Kale = 58,10 km 

Kale-Pütürge = 64,11 km



Nemrut-Kahta = 46,72 km

Kahta-Adıyaman = 34,64 km

Adıyaman-Gölbaşı = 66,34 km 





Kadirli-Kozan = 35,91 km

Kozan-Feke = 46,82 km

Feke-Saimbeyli = 33,29 km 


Tufanbeyli-Tomarza = 74,90 km

Tomarza-Develi = 30,76 km

Develi-Talas = 44,33 km

Talas-Kayseri = 14,68 km