7 Temmuz 2009

Delmece

Azim’le Beton’un ilişkisi gibi : )) Gerçekten bu adı hak etmiş. 

Kaç haftadır dolaşıp duruyoruz. Her yere gittik diyebilir miyiz bilemiyorum. Aslında hem çok yere gittik, hem de gitmedik. Gidilecek, görülecek öyle çok yer var ki daha. Yalova mesela, başlı başına bir gezi bölgesi. Kıyıları, dağları, şelaleleri ile, öyle farklı yerleri var ki. 


Haftabaşında bir şekilde haberdar olduk (2teker.com’dan). Ünal Bey, Kamil ve Salih Pazar günü Delmece Yaylası’na çıkıyorlarmış diye. Aman dedik, buna mutlaka katılmalıyız. Hemen organize olduk. Altın Pedallar (bu ismi Sarkis taktı, bir ironi yatıyor içinde, 007 Goldfinger gibi) olarak Pazar sabahı (21.06.09) Firuzan, Esin, Emre ve Sarkis ile sabah 8’de Feneryolu’nda buluşmaya karar verdik. 9:30 araba vapuruyla Pendik’ten geçecektik Yalova’ya. Bizler 7:15 de Beşiktaş’tan geçelim istedik ama iskeleye vardığımızda Pazar günleri ilk seferin 7:45 de olduğunu öğrenince biraz şaşkınlık içinde Emre’yle telefonlaşıp Karaköy’e gitmek üzere rotayı değiştirdik. Akaretler’in dibinde Emre’yle buluştuk. Üçümüz hemen pedalladık. Gemi saati 7:30 idi. İskelede Hasan arkadaşımıza rastladık (AltınPedallar gezgini olmayan). Pamukova (mıydı, öyle bir yer) tarafına gezi düzenlenmiş, oraya yetişmek üzere Haydarpaşa’ya gidiyordu.
Hep beraber gemiye bindik ve konuşa konuşa vardık iskelelere. Önce Hasan indi, sonra da bizler. Zaman kaybetmeden hemen Kadiköy’deki “Boğa”nın yanından Feneryolu’na doğru pedal basmaya başladık. Hanımlar çoktan gelmişti. Bizleri merak etmişler. 15 dk’lık bir gecikmemiz vardı. Durumu açıklayıp hemen Pendik’e doğru yola çıktık. Hava güzeldi, ortalıkta fazla araç da yoktu. Rahatlıkla 9:15 gibi Pendik’e ulaştık. Yolda bir arkadaşla, Mehmet’le tanıştık (Maltepe’de oturuyormuş). Kendisi de bir gezi grubuna katılmak için yola çıkmış, ama bir terslik sonucu buluşamamıştı. Beraber gidelim dedik. Ancak Mehmet dizlerinden şikayetçiydi biraz. Gelecek sefer beraber turlarız diyerek iskelede veda ettik kendisine.
Aramızda acele para toplayıp biletleri aldık. Yolcu 5 Lira. Bisiklet 4 Lira! Bu çok acı koyuyor. Sen gel çevre de, ekonomi de ve bisiklete bin. Onlar da ‘Öyle mi? Al sana! Bisikletin için 4 Lira ver bakalım!’ desinler. Neymiş? Bagaj... Halbuki 20 kg’ye kadar bagaja ücret almıyorlar. Bisikletin 15 kg geliyor, ama hala para ödüyorsun. Yurtdışında bisikleti ulaşım aracı olarak teşvik edip, motorlu araçlarını kullanmayan bisikletlilere para bile verilirken, bizde kucağa oturtmalar acıtıyor haliyle!!! Mersin’e gidemeyiz bir türlü... lay lay lom.

Ne edelim, tıkır tıkır saydık paraları. Gemide yerimizi aldık. Geminin içinde altta bir koridora yerleştirdik velespitleri. Sarkis tabii ki başından ayrılmadı, bende de olsa öyle bir bisiklet, aynısını yapardım. Açıkta oturduk dördümüz, gırgırla 45 dk çabucak geçiverdi. Vardığımızda saat 10:20’yi gösteriyordu (31.9 km).


Marmara Bölgesi’nin güneydoğu kesiminde yer alan Yalova, kuzeyinde ve batısında Marmara Denizi, doğusunda Kocaeli, güneyinde Bursa’nın Orhangazi ve Gemlik ilçeleri ile çevrilidir. Yalova Armutlu Yarımadası’nın Marmara Denizi’ne doğru çıkıntı yapan batı ucundaki Bozburun’dan doğudaki Karamürsel yakınlarına kadar uzanır. Yalova’nın topraklarını Samanlı Dağı engebelendirir. Armutlu’nun doğusundaki Daz Dağı da ilin en yüksek noktasıdır (921 m.). Bu engebeli alanların dışında kalan yerler, kıyı şeridindeki küçük ovalar halindedir. Bu topraklar akarsu vadileri ile parçalanmıştır.


İl topraklarından kaynaklanan sular Marmara Denizi’ne dökülür. Bunlar; Kocadere, Karpuz (Teşvikiye) Deresi, Lale dere, Sarısu Deresi, Safran Deresi ve Sellimandıra (Samanlı) dereleridir. Çınarcık’daki Kocadere Köyü yakınlarındaki Delmece yaylasında bulunan Dipsizgöl ilin tek gölüdür. İlin su gereksinimini Sellimandıra Deresi üzerindeki Gökçe Baraj Gölü sağlamaktadır.

Çıkışta bizi Kamil ve Salih bekliyorlardı. Kısa bir selamlaşma sonrası buluşma noktasına vardık. Ünal Bey dışında diğer arkadaşlarla birlikte 12 kişiydik (Muazzez, Tunç, Göktan, Selçuk, Engin, Kamil, Salih ve biz beşimiz). Ne güzel bir sayı, bir düzine bisiklet gönüllüsü toplanmıştı. Tanışma ve tokalaşma sonrası, bazı ihtiyaçlarını karşılamak üzere ayrılan arkadaşların da gelmesiyle Ünal Bey’in açıklamalarını dinlemeye başladık ve ardından yola koyulduk. 
 

Yalova’nın içinden geçerek Termal Yolu’na doğru kıvrıldık. 2’şerli sıralar halinde, konuşarak, tanışarak devam ettik. Ben Muazzez ile tanışmanın keyfini çıkardım. Aktif bir sporcu ve hekim olan arkadaşımız aynı zamanda hızlı da bir bisikletçiydi. Bir süre yanyana sohbet ederek tırmanmayı sürdürdük. Sonra ben öne geçtim ve etrafı seyrederek yolun yavaş yavaş daha da dikleşmeye başladığını gördüm. Hava sıcaktı ve asfalt da yanıyordu. Yolun rampalı olacağı söylenmişti. Yani hazırlıklıydık da, ne kadar olacak diye merak ediyorduk. Acaba hepsi bu mu diye diye Ortaburun Köyü’ne geldik (11:50 / 48.km).





 
 


 

Burada bir çay molası verildi. Köy kahvesinin bahçesine hepimiz oturduk. Çaylar geldi, Firuzan da herkese Etikek ısmarladı (çok da iyi gitti çayın yanında, teşekkürler). Sohbetler arasında zaman çabuk geçti. Ünal Bey bizlere Side’deki "Bike House" projesini anlattı. Çok güzel bir proje, tamamlandığında çok keyifli olacağı besbelli. Kimimiz mataralarına köyün nefis suyunu doldurdu. Esin ve Firuzan da ıhlamur topladılar. Zaten bu gezide her taraf ıhlamur kokuyordu. Muazzez buranın önemli bir ıhlamur ormanı olduğunu söylüyordu. Ağaçlar öyle büyükmüş ki yapraklarına uzanmak mümkün değilmiş. Ben bahçede oturan köyden 2 kişiyle (Sadık ve Harun Bey) tanışarak, gezimizi anlattım ve onların tatlı anılarını dinledim. Her ikisi de geçmişte güzel günler yaşamışlar. Şimdi de emekli olarak burada hayatlarının keyfini sürüyorlardı. Yaşanılacak yer doğrusu, suyuyla, havasıyla çok güzel bir köy.
 

 




Tazelenip yola koyulduk (12:20). Buradan itibaren yol toprak olmaya başladı. 12 bisikletli ve peşimizden gelen orman idaresine ait refakat aracıyla yola çıktık. Önümüzde 23 km yol varmış. Ünal Bey buradan sonra devam etmedi, aracındaki bir arıza yüzünden araba stop etmekteydi. Neyle karşılaşacağımızı tam olarak bilmeden başladık pedalları çevirmeye. Böyle bir yola ilk defa giriyordum ve bisikletim de buna pek uygun değildi. 622x37 lastik bu işe tersti. Bunu da zaten yol boyunca yaşadığım zorluktan anladım. Ancak şunu da belirteyim, ne lastik patladı ne de bisiklet sorun cıkardı. Yol boyunca bunu düşündüm, ya birşey olur da geri kalırsam diye. Burada tam not aldı ekipman.

Sarkis’in ise yol bisikletiyle bu yollardan gelmesi hiç mi hiç mümkün değildi. Onunkisini zaten daha köyden çıkmadan kamyonete yerleştirmistik. Sarkis aslında sabah F1 grubuna katılmak üzere gelmişti, ama vapur saatindeki değişiklik grubu kaçırmasına neden olmuş ve o da bizimle devam etmişti.

Gittiğimiz yolu kelimelerle anlatmak pek de mümkün değil, yaşamak lazım. Parkurun çoğunda tırmandık (Ortaburun Baraji, Hasan Baba). Zaman zaman yokuş indik ve dinlendik. Yol bazen taşlı topraklı oluyordu. Bazen önümüze su birikintileri ve çamur çıkıyordu. Bazen hızlanıyordu bisikletlerimiz. Bazen de öylesine yavaşlıyorduk ki, yürüsek daha hızlı giderdik. Fakat çevrenin güzelliği, doğanın eşsiz kokusu ve manzara öylesine nefes kesiciydi ki, bütün zorlukları unutturuyordu bize. Ihlamurların nefis kokusunu ciğerlerimize doldurduk. Bu kokuyu yeşilliklerle özdeşleştirmek için etrafa baktığımızda bir an içimiz parçalandı. Anlam veremediğimiz alanlarda, ormanın orta göbeğinde ağaçlar kesilmişti. Neler oluyordu burada? Yoksa birileri gene arazi mi acıyordu? Endişelendik. Bir kez daha Ünal Bey’in çabalarının değerini anladık. Yalova ve çevresindeki güzellikleri, nefis parkurları bisiklet ve aynı zamanda doğa severlere tanıtmak bisiklet sporu için büyük önem taşıyor. Aynı zamanda bölge doğasının korunmasına sağlayacağı fayda da gözardı edilmemeli.

Yol boyunca 3 mola verdik (13:55 / 58,4.km ve muhteşem bir su kaynağının başında 14:50 / 61,1.km). Terin soğumaması için molayı 10 dk gibi kısa kestiler (gerçi biz bu durumu biraz bozduk galiba).
 


 










 
 

 



 

Kamil ve Salih bize çok güzel rehberlik ettiler. Yol ayrımlarında beklediler. Geride kalan olduğunda döndüler ve kimseyi yalnız bırakmadılar. Arkamızdan gelen refakatçı araç bizim için zaten bir güvenceydi ve yorulan arka kasaya bisikletini yerleştirip devam edebiliyordu. Bu şekilde 6 saat sürdü çıkışımız ve sonunda Delmece Yaylası’na vardık (17:00 / 79,5.km).

Yalova’nın önemli yaylalarından Kocadere ile Teşvikiye’nin güneyinde Erikli ve Delmece yaylaları bulunmaktadır. Bu yaylalar çam, meşe, kestane ve ıhlamur ağaçları ile kaplıdır.
Salih’in kolundakı altimetreli saat 720 m yükseklik gösteriyordu (aslı 760 m’ymiş). Bu iniş çıkışlarla 1500 m‘yi buluyormuşuz. Etrafta araçlarıyla pikniğe gelenler vardı. Bir de şenlik varmış o gün yaylada (5. Delmece Yayla Şenliği). Bizi bekleyen başka bir araçta sandviçler, meyva suları hazırdı (Aksa Fabrikası’nın ikramları, buradan tekrar teşekkür ederiz). Aç kurtlar gibi saldırdık. Herkese 2-3’er paket düşmüştü. Hatta fazlası da vardı, her ihtimale karşı. Konuşa konuşa (diğer parkurlar ve bölgeyle ilgili) kumanyalarımızı bitirdik. Tabii birden öyle yemeğe yüklenince şiştik. Ben, 4 küçük kutu portakal suyunu içince balon gibi oldum. Neyse, sevindirici olan bundan sonra yolun iniş olmasıydı.
Çıktığımız 760 m yukseklikten başladık inmeye. Öyle bir iniyoruz ki, uçuyoruz. Yolda yer yer asfaltın eridiğini gördük (demişlerdi zaten, erimiştir, toprak yoldan gitmek daha doğru olacak diye). Mevsim öyle sıcaktı ki! Acaba Ağustos’ta nasıl oluyor buraları? Döne döne inen yol son derece güzel piknik mekanlarının yanından geçerek önce Büyük Dipsiz Göl, sonra Erikli ve Teşvikiye’ye vardı (18:15 / 97.km).

 

Burada iki araç bizi bekliyordu. Çınarcık yolunun çok kalabalık olacağı düşünülerek Yalova’ya minibüsle dönelim önerisi gelmişti Kamil’den. Cok yerinde bir karar almıştık. Gerçekten dönüş trafiği çok yoğundu. Bir araca bisikletler, diğerine de bizler yerleşerek Yalova yolunu tuttuk. Yarım saatlik bir yolcukluktan sonra kendimizi Kartal deniz otobüsünün gişesinde bulduk. Vedalaşıp bir sonraki gezinin sözünü alarak Yalova’daki arkadaşlardan ayrıldık. Bizimle İstanbul’a Tunç ve Selçuk da geçiyorlardı. Bisikletlerimizi bir kenara koyup biletlerimizi aldık. Hayret verici bir durum söz konusuydu. Buradan deniz otobüsü yolcu için 5,75 TL (akbil), bisiklet için ise 2 TL idi.. Yani İDO’nun saçmaladığına bir örnek!? Kafasına göre para alıyor. Aslında hiç bir dayanağı yok bisiklete para almak için. Tarifesinde bile yazmıyor. Yük bileti kesiyor bisiklete. Olmadı kasa fişi veriyor (Pendik’te olduğu gibi). Halbuki 20 kg’ye kadar yük sayılmıyor. Hatta bazı internet sayfalarında 30 kg bile deniliyor. Deve misali.. Neresi düzgün ki..?


7 bisikleti geminin dışına yerleştirdik. Koltuklarımıza kurulduktan sonra 40 dk süren yolculuğumuz boyunca yorgunluğumuzun biraz farkına vardık. Pendik çıkısında mangalcıların dumanları arasından yanık et kokularından kaçarak Dragos’taki belediye tesislerinde bir molayla tazelenip sürdürdük dönüşümüzü.
Esin ve benim kan şekerimizin ani düşüşünün imdadına, Esin’in yanında kalan son sandviç yetişti. Biraz kendimize geldikten sonra, toparlanıp yola devam ettik. Yoğurtçu Parkı’nda Esin ayrıldı. Sarkis kendisine küçük gelen formayı değiştirmesi için Sezai Bey’e uğrayıp formayı bırakmak için ayrıldı. Firuzan da evden bazı eşyalarını almak üzere önden gitti. Emre’yle ben Kadıköy’de iskelede onları beklerken birer dondurmayla oyalandık. Sonra gene toparlanıp 22:30 gemisiyle Karaköy’e geçtik, Dolmabahçe’den çıkarak evlere dağıldık.

Şöyle bir km saatine baktım. 125 gösteriyordu. 8 saat 49 dakika’da. Ortalama hız ise 14,2 km. 2725 kalori ve 225 gr yağ karşılığı.
Yol: N.taş > Pendik > Yalova (gemi, 31,9 km) > Ortaburun > Delmece (79,5 km) > Teşvikiye (97 km) > Yalova (araç) > Kartal (gemi) > Kadıköy > Karaköy > N.taş (125 km)

Çok anlatılacak şeyi olan, önemli, güzel bir geziydi. Ünal Bey, Kamil, Salih ve emeği geçen herkese tekrar tekrar teşekkür ederiz.

Bu yazıyı kaleme alırken unuttuklarımı hatırlatan Firuzan’a, Emre ve Tunç’un fotograf katkılarına ayriyeten teşekkür ederim.

Kaynakça:

İlginizi çekebilir Trakya, Fikret Albay'la