7 Ekim 2024

bisikletle Aydos Kalesi


Teknik sıkıntılar yaşayan velespitim hafta içinde komple bakımdan geçti, çoğu aksam yenilendi, bayağı da para tuttu. Ama çok mutluyum, yepyeni oldu diyebilirim. Bunu kutlamak için, havaların da halen elverişli olmasından faydalanıp pazar günü bisikleti ve de kendimi test etmek üzere Yakacık tarafına doğru yola çıktım. Bu rota benim test parkurumdur. Rampaları nasıl çıktığımı bildiğimden performans düşüklüğü yaşıyor muyum, bisikletin gücü gibi meseleleri rahatlıkla ölçebiliyorum.

 

Geceden hazırlanmadığımdan her şeyi sabah toparlıyor, o nedenle evden ayrılışım 10.22 oluyor. Dünkü güneşli hava yerini bugün puslu bir havaya bırakmış, ama soğuk değil. Gerçi ince yelek gene üzerimde. İnişlerde fermuarı çekerek göğsümü korumak için.

 

İlk iki yokuşta her şey eskisi gibi, performansımı korumuşum. Bu sene teknik nedenlerle iki turumu da erken kesmek durumunda kalıp geri döndüm. Genelde en az 4-5 hafta turlarken 2 haftada bitirmek hiç işime gelmedi.


Kayışdağı eteklerinden devam ediyorum. Bir kaktüs dükkanı var bu yolun üzerinde. Her geçişimde merak edip bakıyorum. Demir kapısı açık ama kimsecikler yok. Bir tel. no yazılı camda. Herhalde üstte otuyor olmalı. Çağırınca geliyordur. Ama satın almayacağımdan aramak istemiyorum. İBB, Ediz Hun Kaktüs Evi diye bir yer açmış, Bostancı yakınlarında. Çok merak ediyorum neler var? 100’den fazla örnek olduğu haber edilmişti. Duymuştum Ediz Hun’un kaktüslere olan ilgisini, Büyükada’daki evinin terasında yetiştirdiğini. Ben de çok estetik bulurum bu bitkileri, çok da muhteşem. Eski günlerde Sarıyer’den tepelere pedallarken, yolun üzerindeki serada, bugün yok artık, İzmir tarafına taşındı, en muhteşem kaktüsleri orada görmüştüm. Her geçişimde mutlaka uğrar dev kaktüslere bakardım. Son turlarımın birinde Köyceğiz tarafında da büyükçe bir seranın olduğunu duymuş, ancak gidememiştim. Adı Antik Yunancadan gelmekte olup, botaniğin kurucusu olarak kabul edilen, MÖ 371-287 yılları arasında Atina’da yaşamış bilim insanı ve düşünür Theophrastus tarafından verilmiş. Bugün 1750 kadar tür ve yaklaşık 127 cinsinin olduğunu biliyoruz.

 

Ortalık sakin, köpekler olurdu ama son iki geçişimde de göremiyorum. Gerçi bir keresinde aniden kenardan fırlayınca epey koşturmuşlardı beni. Yakacık Caddesi üzerinde önüme çıkan fırınlara tuzsuz ekmek soruyorum ama nedense hiçbiri çıkartmıyor. Sadece İHE’de mi var? Biraz fazla tuzlu yemiş olmalıyım ki ayak bileklerinde ödem toplandı. Tansiyon da yüksek seyretmekte. Dr. Yağız bir hafta tuzsuz yememi tembih edince, sonra tekrar kontrol edecek, ben de buna uygun besleniyorum.

 

Yakacık; dev Çınarların altındaki masaların çoğu dolu. Her zaman mola verdiğim çayevinin yakınındaki, boş yer kalmış birine, oturanlardan izin alıp konuşlanıyorum. Yanımdaki sandviçi bir büyük çayla mideye indirirken yandakilerin konuşmaları da kulağıma geliyor. Sağ eğilimli oldukları verdikleri örneklerden belli. Bolca “Müslümansan...” kelimeleri, İsrail laneti, Filistin kutsalı, Amerika, Çin... Lafa girece’m ama dur diyorum, sana ne onların dedikleri, sen misin akıl verecek? ... Bir de küçük çay içip ayrılıyorum. 30 yerine Filiz Hanım indirim yapıp 25 alıyor, çaylar 10 lira olmuş. Pahalılık durmuyor, her gün bir şeyin fiyatı artmakta. Ekmek %50 zamlandı. Yılmaz Özdil güzel dalgasını geçiyor, “ithal ineği ithal samanla besliyoruz”. 

 

Aydos tepesine doğru çıkıyor, sebze-meyve-yumurta satışı yapılan tezgahların, kahvaltı veren mekanların önlerinden geçerek, Kartal ilçesinden çıkıp Pendik ilçesine geçip, Maltepe’ye tepeden bakarak, Aydos ormanının eteklerinden dönerek sürdürüyorum ilerlemeyi, her zamanki rotada. Bugüne kadar neden ziyaret etmediğimi bilemediğim, her geçişimde buraya çık dediğim Aydos Kalesi’ni bugün görmek istiyorum. Soldan gidildiği gösterilmiş. Hemen sapıp kapısı önünde, araçlara girişin 30 lira olduğu yazılı kulübeden bariyerin kalkmasıyla dimdik, kilitli taş bir yoldan başladım tırmanmaya, 325 m yükseklikte olduğu söylenen kaleye. Gelen otopark sonrası devam ediyor bu tırmanış. Yürüyerek inenler olduğu gibi tek tük sevgililerin de el ele tutuşup tırmandıkları bu yolda araç yok, sadece ziyaretçileri taşıyan bir servis aracına izin verilmiş. Fazla uzak değil, şöyle 650 metre gibi ama yol yer yer %16 gibi bir eğimi gösteriyor.


Bisikletle gezebilir miyim? “Olmaz, Açık Hava Müzesi” deniliyor. Peki iterek gitsem? “Olmaz, kenara koy öyle gir.” Yürüyerek, adını Yunancada "kartal" anlamına gelen "Aetos"dan alan kaleyi dolaşmadan önce girişte yazılı bilgilerden öğrendiklerim; yapımına 11-12. yy’da başlanan, sonraki süreçteki ilavelerle 13-14. yy’da son halini alan Aydos Kalesi’nin tarihi Doğu Roma Dönemi’ne uzanmakta. Savunmayı daha güçlü kılmak amacıyla kademeli bir şekilde inşa edilen kale, iç ve dış olmak üzere iki sura sahip. Türklerin Bizans topraklarına yönelik akınlarını önlemek için yapılmış. Aydos Kalesi, Orhan Gazi döneminde ünlü Osmanlı kumandanı Abdurrahman Gazi tarafından 1328 yılında alınmış. Prof. Halil İnalcık, İstanbul'un fethine açılan kapıdır diyor.


Çevresini dönen toprak yoldan kale içine girmek üzere hazırlanmış gezi yolunu çıkıyorum. Yönlendirmeler nerede neyin görüleceğini net bir şekilde belirtmiş. İlkin kalenin kuzeyinde bulunan “I” numaralı sarnıç geliyor. Tuğla ve taş kullanılarak almaşık sistemde inşa edildiği, 300 m3 su depolama kapasitesine sahip olduğu yazılı. Horasan harcının bağlayıcı olarak kullanıldığı sarnıçta iç duvar yüzeyleri su sızdırmazlığını sağlamak için özel bir harç ile sıvanmıştır... denilmekte. Birkaç foto çekip devam ediyorum yürümeye, Tahıl Deposu geliyor. Şöyle ki; Birbiri ardına bitişik, dikdörtgen planlı dört ayrı bölümden oluşmaktadır. Bu alan Aydos Kalesi gibi askeri yapıdaki bir yerde gıda stokunun saklanması açısından kritik bir öneme sahip olmuştur. Yapı içerisinde, dönemine ait karbonlaşmış buğday ve bakla kalıntıları tespit edilmiştir. 

AydosKalesi


Güneş ara sıra yüzünü gösteriyor, bulutların arkasından çıkıp bize gülümsüyor. Hava bu iş için çok uygun. Ne fazla ne de az bir sıcaklık. Keşfe devam. Tepeyi çıkıp kilisenin bulunduğu alandayım. Okuyacak olursak: Kilise üç nefte sahiptir. Kuzey kısmında bitişik bir şapel yer almaktadır. Apsis kısmında din görevlilerinin oturmaları için yapılmış Synthronon bulunmaktadır. Apsisin iç yüzeyinin duvar resimleriyle süslenmiş olduğu kazılar sırasında bulunan fresk kalıntılarından anlaşılmaktadır. Kilisenin naosunun orta kısmında sütun, sütun kaideleri ile impost sütun başlığı bulunmuştur. Kilisede kullanılan mermerlerin Marmara Adası (Prokonnisos) mermeri olduğu görülmektedir.


Bebeleriyle gelmiş aileler var, benim gibi dolanıyorlar. Selamlaşıyor ve yürüyüş patikasından devam ediyorum dönmeye. Geldim kalenin doğusunda bulunan “II” numaralı sarnıca. Bu da dikdörtgen planlı ama diğerinden daha büyük, 450 m3. Gene tuğla ve taş kullanılarak almaşık sistemde inşa edilmiş. Her ikisin de üstleri ağ ile kapalı, düşen olursa kurtarmak için. 

 

Aydos Kalesi; altısı iç savunma duvarına bağlı, altısı dış savunma duvarına bağlı olmak üzere mevcut on iki adet burca sahiptir. “1” numaralı burç olarak isimlendirilen, özgün kale kapısının da bulunduğu burç, yapım tekniği itibari ile diğer burç ve kale duvarlarından farklı özellikler taşımaktadır... Buranın da fotosunu çekip bisiklete doğru ilerlemekteyim. Saklandığı yerden alıp geldiğim yokuşu iniyorum şimdi, sürekli frenleyerek. Restorasyonu 12 yıl sürmüş olan kaleyi pazartesi hariç her gün 9-17 arası ücretsiz gezebilirsiniz.

 

Kale sonrası Sultanbeyli’ye doğru iniyor yolum. Merkez kalabalık, ortada yürüyenlerin çokça olduğu bir bölüm geçilip navigasyon cihazı yardımıyla Sancaktepe metro istasyonuna doğru devam ediyorum. Metroya binip İmam Hatip durağında inip evin yolunu tutmak artık çok kolay oldu.

 

Bu keyifli geziyi tamamlarken Norveçli bir caz trompetçisi, besteci ve plak yapımcısını tanıtmak isterim; Nils Petter Molvær (NPM olarak da bilinir). Caz ve elektronik müziği birleştiren bir tür olan geleceğin cazının (future jazz) öncüsü olarak kabul edilir. Sanatçıyı, besteci, programcı ve yapımcı Fransız müzisyen, caz perküsyoncusu Mino Cinélu ile birlikte imza attıkları SulaMadiana adlı parçada dinleyelim.



















bisikletle Aydos Kalesi: Dudullu-Yakacık-Aydos-Sultanbeyli-Samandıra-(metro) İmam Hatip-Dudullu

 

Tur tarihi: 6 Ekim 2024

Alınan yol: 35 km
Ortalama hız: 16,1 km/s

En yüksek hız: 55,5 km/s
Bisiklete biniş süresi 2 s 10 dk, dışarıda geçen süre 3 s 52 dk

En yüksek sıcaklık 28 ˚C, en düşük 25 ˚C, ortalama 27 ˚C
Yükselti kazancı (çıkış) 571 m, kaybı (iniş) 588 m
En düşük yükselti 101,4 m, en yüksek 300,6 m

 

Garmin yol bilgileri bisikletle Aydos Kalesi

 

Relive yol bilgileri bisikletle Aydos Kalesi

































28 Eylül 2024

Uşak Müzesi

[bisikletle]Türkiye: Batı Anadolu Arkeolojisi’nin izinde... turumda Uşak Müzesi’ni ziyaret ettim. Müze gerçekten muhteşem eserlerle dolu. Mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir yer. Ancak personelin yüksek sesle konuşması rahatsızlık verdi. Bir müze hastası olarak ilgililere iletmeyi vazife bildim.

 

 


 











 

From: Uşak Müzesi Müdürlüğü <usakmuzesi@ktb.gov.tr>

Subject: Ynt: Yüksek sesli konuşmalar

Date: 27 September 2024 13:02:09 GMT+3

To: Mustafa Dorsay 

 


İlginiz için teşekkür ederiz gerekli uyarılar personele yapılmıştır.

 

Uşak Müzesi Müdürlüğü

 

Fatih Mh. Orhan Dengiz Bulv. No : 29 UŞAK

Tel: 0276 212 18 41

Belge Geçer: 0276 227 39 81

 

 ----------

 

Gönderen: Mustafa Dorsay 

Gönderildi: 27 Eylül 2024 Cuma 11:41:23

Kime: Uşak Müzesi Müdürlüğü

Konu: Yüksek sesli konuşmalar

 


Uşak Müze Müdürlüğü

 

 

Konu: Yüksek sesli konuşmalar.

 

 

Sayın İlgili,

 

12 Eylül 2024 tarihinde Uşak Müzenizi ziyaret ettim. Çok etkilendim. Gerçekten muhteşem eserler var ve son derece doğru ve etkili bir sergileme seçilmiş/hazırlanmış. Aydınlatıcı açıklamalar, çizimler, haritalar, fotoğraflar… Tek kelimeyle kutlarım.

 

Ancak bu güzelliği bozan bir durum var. Personel; giriş bölümünde bulunanlar öylesine yüksek bir sesle aralarında konuşuyorlardı ki, salonların her köşesinde yankılanarak rahatsız edici bir ortam oluşturdu.

 

Bu kişilere müzede nasıl hareket edecekleri öğretilmiyor mu? Bir eğitimden geçirilmiyor, denetlenmiyorlar mı?

 

Böylesine muhteşem bir müzenin bu denli eğitimsiz personeli olursa tüm güzelliklere gölge düşer.

 

Lütfen kendilerini uyarın!

 

 

Saygılarla,

 

Mustafa H. Dorsay




23 Eylül 2024

Brompton Electric G Line Folding Bike / Katlanır e-Bisiklet

Brompton G Line daha uzun ve daha uzaklara gitmek için tasarlanmış bir bisiklet olup, Brompton serisindeki 16 inçlik diğer bisikletlerinin aksine daha büyük 20 inçlik jantlara sahip. Daha büyük tekerlekler katlamanın o kadar derli toplu olamayacağını düşündürür. Ancak bisikletin yine de aynı benzersiz şekilde katlanması onu en küçük katlanır 20 inçlik bisiklet yapmakta.


Dişli geniş lastikler ve hidrolik disk frenler ile donatılmış olan 4 vitesli bisiklet, daha uzaklara gitmek isteyen, işe gidişler veya hafta sonu turları için ideal. Bisiklet, farklı kadro şekli sayesinde arazi sürüşü için ayarlanmış geometriye sahip; küçük, orta ve büyük boyutlarda. Ön çatalda ve kadroda matara kafesi yuvaları da mevcut. Daha uzun sürüşler için avuç içlerine destek veren yeni Ergon elcikler bulunmakta.


Bagaj ve çamurluk takabilir, çanta taşıyabilir, su matarası ekleyebilir, hatta alet çantanızı kadronun içine sığdırabilirsiniz. Ve orijinal Brompton katlamasıyla G Line 20 saniyeden kısa sürede derli toplu, kilitli bir pakete dönüşür. Trenlere biner, araba bagajlarında seyahat eder, küçük alanlarda (tek kişilik çadırlar dahil) saklanır. Olasılıklarla dolu bir dünyada G Line her yere giden tek bisiklet rotanızdır.


Arka Tekerde Destek Gücü

 

G Line Electric, 5 saatlik şarj süresine sahip 345 Wh batarya ile çalışır. Batarya, kabloları kadro içinden geçerek arka teker göbeğindeki 3 kademeli destek ünitesini çalıştırır. Batarya, 5 saatlik tam şarjla 30-60 km menzile sahip olup bir Brompton uygulamasına bağlanır. Bataryanın konumu bisiklete daha fazla denge ve kararlılık sağlayarak arazide daha iyi sürüş olanağı vermekte.


Kadro Boyu

 

Küçük (S): 152-168 cm

Orta (M): 168-183 cm

Büyük (L): 183-198 cm

 

Bagaj Seçenekleri

 

G Line Electric, sürüşünüze daha fazla ekipman, yiyecek ve su götürmek istemeniz durumunda genişleme fermuarları bulunan 4 litrelik bir akü çantasıyla birlikte gelir. Çanta, kadronun ön taşıyıcı bloğuna takılır, bir taşıma kayışı ve iki harici yan nokta içerir. Bunun dışında daha büyük 20 litrelik bir G Line çantası da seçenekler arasında bulunmakta.


Standart G Line Elektrikli Bisiklet, reflektörlü Continental Urban 50 mm lastiklere sahip. Kahverengi yanaklı Schwalbe G One lastikler ise seçenekler arasında yer almakta.

 

2025’de pazara çıkacak olan G Line Electric 4000 avrodan başlayan fiyatlarla satışa sunulacağı açıklanmış. 

Condor, Brompton








Katkıları için Erim’e teşekkürler. 













İlginizi çekebilir Mermi ile hedef arasındaki düz çizgi: Line of Sight, Bambunun maceralı uzun yolculuğu, Why We Cycle


21 Eylül 2024

Amerikalı, dünyayı bisikletle dolaşan en hızlı kadın oldu

ABD'li “ultra dayanıklılık” bisikletçisi, dünyayı bisikletle dolaşan en hızlı kadın rekorunu elde etti. Lael Wilcox, Chicago'da başlayıp Chicago'da biten 29.169 km.yi (18.125 mil) bisikletle kat etmek için 108 gün, 12 saat ve 12 dakika harcadı ve 124 gün 11 saat süren yolculuğuyla İskoçyalı Jenny Graham'ın elinde bulunan 2018 rekorunu kırdı.


Alaskalı 38 yaşındaki Wilcox, 28 Mayıs'ta yola çıktı ve 11 Eylül Çarşamba günü yerel saatle 21.00 civarında Chicago'ya geri döndü. Yolculuğunda günde 14 saate kadar bisiklet sürdü ve bu yolculuk doğrulanınca  Guinness Rekorlar Kitabı'na dahil edilecek.

 

Uzmanlar, “ultra dayanıklılık” bisikletçilerinin günde 6.000 ila 10.000 kalori yakabileceğini tahmin ediyor. Cycling Weekly dergisinin Kuzey Amerika editörü Anne-Marije Rook, “Onun inanılmaz bir fiziksel dayanıklılığı, zihinsel sağlamlığı ve bu aşırı çabaları gösterme konusunda tam bir kararlılığı var” dedi, “108 gün boyunca her gün bunu yapabilmek muazzam bir çaba.”


Wilcox, ABD uzunluğunda 4.000 millik bir yarış olan TransAm'ı kazanan ilk kadın bisikletçiydi. Ayrıca, Rocky Dağları boyunca Amerikan kıtasal sınırını geçen zorlu bir yarış olan Tour Divide'da da rekorlar kırdı. Son rekoru “dünya turu” olarak ilan edilse de, Guinness kuralları, bisikletçilerin başladığı yerde bitirmesini ve her zaman aynı yönde seyahat etmesini gerektiriyor.

 

Bir bisikletçinin, uçuşlar, feribotlar ve toplu taşıma dahil tüm yolculuğu, Dünya ekvatorunun çevresi olan 40.000 km.ye eşit olmalıdır. Bisikletle kat edilen minimum mesafe 28.970 km.yi aşmalıdır.


Wilcox, Chicago'dan yola çıktıktan sonra New York'a doğru devam etti ve buradan Portekiz'e giden bir uçağa bindi. Daha sonra birkaç hafta boyunca kuzeye, Amsterdam'a, Almanya'dan aşağı, Alpler'den geçerek Balkanlar'a ve sonunda Türkiye'den Gürcistan'a doğru yolculuk etti. Ardından Avustralya'ya uçtu ve güney kıyısı boyunca Perth'ten Brisbane'e gitti ve oradan Yeni Zelanda'ya giden bir uçağa bindi. Her iki adayı da kat ettikten sonra memleketi Anchorage'a uçtu, Pasifik kıyısı boyunca Los Angeles'a pedal çevirdi ve ardından Route 66'yı kullanarak Chicago'ya ulaştı. Mevcut rekor sahibi Graham, Wilcox'un bitişini destekleyerek gün geçirdiğini: “Kadınların sporlarını istedikleri şekilde zorlamalarını görmek harika bir şey. Ben sadece büyük bir hayranıyım.” dedi.


Cycling Weekly'den Rook, Wilcox ve Graham'ın çabalarının başkaları için motivasyon olduğunu: “Jenny Graham, Lael Wilcox ve onlar gibi kadınların yaptığı şey sadece sınırları zorlamak, sadece bisiklet açısından mümkün olan şeylerde değil, kadın sporcular için konulan sınırlarda da zorlayıcı.”


Wilcox, film yapımcısı eşi Rugile Kaladyte ile birlikte yaptığı bir dizi sosyal medya videosuyla yolculuğunu planladı. Çift ayrıca yolculuğun günlük iniş çıkışlarını anlatan günlük bir podcast de yayınladılar.

 

Ancak Wilcox'un yeni rekoru şimdiden tehdit altında olabilir. 25 yaşındaki Hintli “ultra bisikletçi” Vedangi Kulkarni, denemesinin üzerinden 65 gün ve yaklaşık 7.700 km geçti. O da turunu 110 günde tamamlamayı hedefliyor.

BBC






Katkıları için Ozan’a teşekkürler.







İlginizi çekebilir EuroVelo & Bisiklet Turizmi; Türkiye'den Avrupa Bisiklet Rotaları Ağı'na dahil olan il sayısı daha da artacak, Bisiklet neden 1817'den çok önce düşünülmedi?, CYCLING Go Türkiye


31 Ağustos 2024

bisikletle 30 Ağustos Zaferi; Kazananlar Kutlar


Türkiye'nin Büyük Zaferi'nin 102. Yılı. Bugün neden bu kadar önemli? Hatırlayalım: 30 Ağustos 1922, Türk ordusunun Yunan işgaline karşı başlattığı Büyük Taarruz'un kesin zaferle sonuçlandığı tarihtir. Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde, 26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruz, 30 Ağustos'ta Dumlupınar Meydan Muharebesi ile zaferle taçlandı. Bu zafer, Kurtuluş Savaşı'nın son aşamasını temsil eder ve Türkiye’nin bağımsızlığını kazanmasında kritik bir dönüm noktasıdır.

 

Bu önemli ve büyük günde evde oturmak istemedim. Aklımda Darıca tarafında, haritada gördüğün sahil yolunu keşfetmek vardı. Biraz akşamdan kalmayım, hazırlık da yapmadığımdan sabah çıkış saatim 9 buçuğu geçe oluyor. Bayram nedeniyle yollar, binalar, araçlar bayrağımızla süslü. Her yer kırmızı beyaz. Bostancı’dan trenle Gebze’ye gelip Eskihisar Feribot İskelesine doğru hızla iniyorum. Ne de dikmiş bu yokuş. Bir de TIR’lar ve araçlar bol olunca pek bir tedirgin oluyor insan.

 

İskele ve çevresi kalabalık. Sıralanmış araçlar, kenarda park edip  marketlerden alış veriş edenler, elinde çanta ve bavulları ile yolcular... Sahil yolunu soruyorum. Önünü araç kapatmış göremedim. Haritaya göre buradan bir yerden gidilmeli. Feribot çalışanı girişini gösteriyor; Şehit Er Gökhan Hüseyinoğlu Sahil Parkı. Maviye boyalı bir bisiklet yolundayım şimdi. Süper bir durum. Kıyıya paralel, tertemiz deniz havasını soluyarak pedallamaktayım. Solumda denize doğru uzanan ahşap balkonlar. Bunlar balık tutma iskelesiymiş. Ara sıra olta sallamış olanlar da var. Sağımda, sıra sıra yerleştirilmiş kamelyalarda kahvaltı edenler. Yol kenarını palmiyeler süslemiş. Böyle sevinç içinde devam eden yol bir müddet sonra bol ağaçlı çayırlara -üzerine masasını kurmuş, yayılmış insanlar- geliyor.

 

Çok güzel bir düzenleme yapılmış, 2019 olarak okumuştum tarihini. Bugün bu saatte fazla da insan olmayınca oldukça keyifli. Ama eminim ilerleyen saatlerde, hele de pazar günü burası ne hale geliyordur merak ediyorum. Ancak mangal-semaver yasaklandığından herhalde az da olsa bu takım buraya rağbet etmiyordur.


Ve yeşilliklerin arasından geçerek geliyorum, Darıca Millet Bahçesi içinde bulunan Hobbit Köyü denilen yere. Hafif yamaçlı bir tepede sağa sola serpiştirilmiş rengarenk minik evler. Bilirsiniz; İngiliz filolog ve yazar Tolkien'ın mitopya ve epik fantazya türlerinde yazdığı bir çocuk romanıdır Hobbit. İlk baskısı 1937 yılında yapılır ve dönem eleştirmenlerinden büyük övgü alır.

 

Hobbitler kısa boylu, kocaman tüylü ayaklı, kıvırcık saçlı, son derece neşeli, ehl-i keyif bir ırktır. Pek maceraperest değillerdir. Onların Orta Dünya'daki maceraları saygın bir Hobbit olan Bilbo Baggins'in dostu Gandalf'la başlar. Merry, Pippin, Sam ve Frodo Baggins bu ırkın tanınan karakterleridir.

Vikipedi


Ben de evlerin arasında dolaşıyor, birinin önünde bir anı fotosu çekiyor ve devam ediyorum pedallamaya. Yolumun üzerinde bir Halk Plajı geliyor. Küçük bir koy çevrilmiş, insanlar denizin keyfini çıkarmaktalar. Daha çok erkek ve çocuk görüyorum. Arada kimi mayolu kimi elbiseli kadınlar da suyun içindeler.

 

Geçenlerde okuduğum bir haberde, “Doktorlar, Türkiye de dahil olmak üzere yedi ülkede kanser tedavisinde devrim yaratabilecek dünyanın ilk mRNA akciğer kanseri aşısı denemesini başlattı...” denilmekteydi. Ve devamında “BioNTech tarafından geliştirilen ve BNT116 olarak bilinen aşı, en yaygın akciğer kanseri türü olan küçük hücreli olmayan akciğer kanserini (NSCLC) hedef almak üzere tasarlanmıştır. Bağışıklık sistemini NSCLC'ye özgü tümör belirteçlerini tanıması ve saldırması için eğiterek kanser hücrelerini ortadan kaldırmayı ve tekrarlamalarını önlemeyi amaçlamaktadır.” Bilimsel çabalar ne kadar önemli değil mi? İnsanın daima ileriye doğru gitme isteği. Buna karşılık bir de Taliban örneği var, ve bizdeki uzantıları. Çağdışı kafalar!

AA


Yaklaşık 3,5 km süren bu yol, daha sonra başka yerde de gördüğüm ‘Darıca Antik Köfte’ diye bir lokantanın ve başka işletmelerin de olduğu bir meydana gelip sonlanıyor. Burada bir köy kahvesi de gözüme ilişiyor, mola vermek için ideal. Ama ben devam ediyorum ve Millet Bahçesi içinde kısa bir tur atıp –her yerde park edilmiş karavanların olduğu- tekrar sahile inip kısa ama dik bir tepeyi çıkıp, inşaatı süren bir minik limana üstten bakarak yeniden sahile inip kıyı boyunca sürdürüyorum keşif turumu; kafeler, lokantalar, kocaman bir otel (Elite) şeklinde... İleride uzakta, dev çimento fabrikası gözüktü bile. Yol devam ediyor, maviye boyalı olmasa da bisikletle kıyı kıyı gidebiliyorsun. Gelen bölgede kamelyalar bu sefer 1 kat yükseltilmiş. Balkon şeklinde duvarın üzerinde oturmakta. Ama yol burada zınk diye sonlandı. Devamı yok. Bir dik merdivenle üst bölüme çıkabilirsin. Ama rampa da olmadığından sırtlaman gerek bisikleti. Ehh, benim ki de ağır. Nasıl olacak? Ha gayret çıkarmaya çalışıyorum. Öyle 3-5 basamak da değil ki! Halime acıyan bir genç kamelyadan koşup imdadıma yetişiyor : ))


Üst bölümden devam ediyorum ve tekrar sahile inip, bu sefer mangalın-semaverin serbest olduğu Sıcak Park’a geliyorum. Halkımız keyifle tıkınmakta. Semaverler tütüyor, mangallar yanıyor, bebeler koşturuyor... Kalabalık burada. Ama devamı yok bu yolun. Çimento fabrikası kapamış. Çokça şikayet okudum burayla ilgili: yaydığı tozu, TIR’ların trafiği, gürültüsü... Bir zamanlar üzüm bağları ve meyve bahçeleri ile ünlüymüş Darıca bölgesi. Gezginlerin piri Evliya Çelebi, “Darıca, İstanbul’dan seksen mil uzaklıktadır. Deniz kenarında yalçın kaya üzerinde kare şeklinde, çok büyük ve sağlam bina edilmiş, taştan, çetin bir kaledir. Limana nazır bir kapısı vardır. Askeri yoktur fakat içinde yirmi kadarı örtülü hane vardır. Bir camii olup çarşısı, pazarı, hamamı yoktur...” şeklinde anlatmakta.

 

Bu bölgeyi geçmek için tırmanmam gerekti. Oldukça dik ve uzun bir yokuş. Google’a yürüyüş şeklinde işaretlediğimden, beni ara sokaklardan, yer yer toprak yollardan tepeye ulaştırdı. Herhalde, daha uzun olsa da asfalt bir yolu vardır. Bundan sonrası Yelkenkaya-Bayramoğlu-Balyanoz Koyu şeklinde sürecek.

 

Uzunca bir yokuştan iniyorum. Etrafta çok güzel evler, kocaman bahçeleri, yüksek duvarları, yayılmış-birbirinden uzak... şeklinde geçiliyor. Ve geliyorum İş Bankası Dinlenme Tesisleri’ne. Buradan da sahile paralel, ama kıyıyı kapamış binaların arkasından, Halk Plajı kenarından, pembe Ferrari (bu renk nedir böyle, gelin arabası mı?) sonrası Bayramoğlu’na (*) doğru inmekteyim.


(*) Tarihî geçmişe sahip olan yarımadanın eski adı Balyanoz’dur. Kuzeye bakan koyu da Balyanoz Limanı olarak bilinir.

 

Marmara Denizi’ne uzanan küçük bir yarımada olan Bayramoğlu Yarımadası, 1950’lerin sonunda yerleşime açılmıştır. Yarımada olmasına karşılık halkın söylemiyle "ada" olarak adlandırılmaktadır. Eski haritalarda ise adı Üçburunlar Yarımadası olarak geçmektedir.

 

Bayramoğlu Yarımadası’nda iklimin değiştiği daha ilk adımdan itibaren hissedilmektedir. Sokakları, Londra çınarlarının daha fidan halindeyken, iplerle karşılıklı birbirlerine bağlanarak eğim verdirilmesi ile ağaçtan tünellere dönüştürülmüştür. Yaz aylarında sıcaktan bunalmadan yollarında yürünebilen yarımadanın cadde ve sokak isimlerinin kuş, çiçek ve meyve isimleri olması da adaya ayrı bir hoşluk katmaktadır.

KültürPortalı


Belki bir kere gelmişimdir buraya. Hiç hatırlamıyorum ama. Yan yana dizili evler. 2 katlı çoğu. Önlerinde minik bir bahçe. Bayağı kalabalık bir bölge. Kıyıda bir belediye tesisi/plajı. Etkinlik olmalı ki, yarışmacılar, ödüller falan gibi anonslar duyuluyor... Şöyle biraz sokakların içinde dolanıp, bir ara bulup sahile inmekle her şey değişiyor. Herhalde burası doldurulmuş olmalı. Önü yeşil alan, yürüme yolu falan. Hemen arkasında muhteşem evler, denize bakan. Ve sonra bitişik nizam apartmanlar, yan yana dizili, duvar gibi gelmekte. İkidir parkta bir köpek heykeli çıkıyor karşıma. Görünüşü ve ebadı itibariyle Kangal’a benziyor. Bunu niye/neden buraya dikmiş olabilirler ki?

 

Sorduğum kişi, sahil yolunun Paşabahçe Şişe Cam’a kadar gittiğini söylemişti. Ben de devam ediyorum ama bu yol da zank diye bitiyor. Şimdi aldığım tarifle Fatih tren istasyonuna doğru pedallamaktayım. 10 dk. sonra gelen trenle Bostancı, oradan da metroyla İMES ve yer yüzüne çıktığımda ne göreyim? Feci bir yağmur var. Öyle böyle değil. Bardaktan boşanırcasına derler ya. Ama hazırlıklıyım. Yağmurluğu giyip evin yolunu dereler boyunca akan suların içinden tutuyorum. Bisiklet de yıkanmış oldu. Ama kurulamadan bırakmayın sakın böyle durumlarda.

 

Çok uzun olmayan, fakat keyifli bir tur, bir keşif oldu.

 

Sonlandırmadan size geçen turda (Tembelliğe yer yok... III) tanıttığım “Slowly Rolling Camera” grubundan keyifli bir parça; Beam





















bisikletle 30 Ağustos Zaferi; Kazananlar Kutlar: Dudullu-Bostancı-(tren) Gebze-Eskihisar-Darıca-Yelkenkaya-Bayramoğlu-Gebze Teknik Ü.-(tren) Bostancı-(metro) İMES-Dudullu

 

Tur tarihi: 30 Ağustos 2024

Alınan yol: 34,23 km
Ortalama hız: 14,6 km/s

En yüksek hız: 52 km/s
Bisiklete biniş süresi 2 s 20 dk, dışarıda geçen süre 5 s 27 dk

En yüksek sıcaklık 35 ˚C, en düşük 19 ˚C, ortalama 28,4 ˚C
Yükselti kazancı (çıkış) 293 m, kaybı (iniş) 506 m
En düşük yükselti 11,6 m, en yüksek 168,4 m

 

Garmin yol bilgileri bisikletle 30 Ağustos Zaferi; Kazananlar Kutlar

 

Relive yol bilgileri bisikletle 30 Ağustos Zaferi; Kazananlar Kutlar
























Hangisi doğru sizce? Motosiklet / Motorsiklet