25 Ağustos 2012

Armstrong’a ömür boyu men

ABD Anti-Doping Ajansı (USADA), doping yaptığı gerekçesiyle Lance Armstrong'un 7 Fransız Bisiklet Turu şampiyonluğunu elinden aldı ve sporcuyu ömür boyu pistlerden men etti.

USADA'dan yapılan açıklamaya göre, kendine yöneltilen doping suçlamalarını kabul etmediğini ve ajansla artık mücadele etmeme kararı aldığını açıklayan ABD'li bisikletçinin 1 Ağustos 1998'den bu yana elde ettiği bütün başarılarla, 1999 ile 2005 yılları arasındaki 7 Fransa Bisiklet Turu şampiyonlukları silindi ve sporcu, ömür boyu pistlerden men edildi.
USADA, 1999 yılından bu yana takibe aldığı Armstrong'un performans artırıcı ilaçlar kullandığını iddia etmiş, sporcu da suçlamaların durdurulması için federal mahkemeye başvurmuş, ancak bunu engelleyememişti.

Kaynak: ntvmsnbc


İlginizi çekebilir Fikret Albay

21 Ağustos 2012

Bayram

Deliye her gün bayram derler ama bu bayram benim için çifte bayram oldu. 19 ay önce yaşanan kaza, ameliyat, fizik tedavi, sonra takılanların çıkartılması ve benim olaya olan öfkem sonucu bunca zaman bisikletten uzak kaldım. Benimle beraber Firuzan da kendini çekince, bizler bu güzelliklere baka kalmıştık. Ama arzu öylesine güçlendi ki ve istediğim şartlar da oluşunca bu bayramda açılış yapalım dedik ve hazırlandık. Önce onca zamandır yatan velespitlerin bakımı yapılmalıydı. Tozu toprağı temizlendi, zinciri yağlandı, lastikleri şişirildi, ekipman gözden geçirilip hazır hale getirildi. Sırada unuttuğumuz alışkanlıkları hatırlamak vardı. Bu mevsimde ne giyerdik-ne alırdık’ları da tamamlayıp bayramın ilk günü şöyle bir mahallede turladık. Çok merak ediyordum, nasıl bir duygu yaşayacaktım? Acaba içimde bir tedirginlik, bir ürkeklik olacak mıydı? Ama bunların hiçbirinden eser yoktu. Aynen bıraktığım yerden bisikleti devraldım. Sadece ilk binişte ayaklarımı ‘cale-pied’lere takmaktan çekindim. Çıkartamazsam kaygısıyla.

Artık dolaşmaya hazırdık ve ertesi gün için program yaptık. Sahile inip Pendik’e doğru bir gidelim, halimizi görelim. Ha unuttum söylemeyi: Geçen zaman içerisinde ikamet adresi de değişmişti. Nişantaşı’ndan ayrılmış Ümraniye’ye gelmiştik. Buradan nasıl çıkış yapacağız, daha bilmiyorduk. Bu duruma karşın bir de taşıyıcı almıştık. Hani belli bir yere kadar gidip oradan pedallamak düşüncesiyle.

Ertesi sabah, yani 20 Ağustos, bayramın ikinci günü hazırlığımızı tamamlayıp yola çıktık. Bayramın boşluğundan yararlanırız, yolları tanıyalım diye arabasız gitmeye karar verdik. Bulunduğumuz yerin adı Tatlısu, Ataşehir’in karşısına düşüyor. Şu finans merkezi yapmak istedikleri yere yakın sayılır. Güzergahı şöyle çıkardık: Ataşehir-Gümrük-K. Bakkalköy-Bostancı.
















Gerçekten de bayramda İstanbul boşalmıştı. Yollar tenhaydı ve kolayca Bostancı sahiline inebildik. Bulunduğumuz yer de yüksekçe olduğundan fazla tırmanmadan rahat bir şekilde. Buradan Pendik yönüne hafif hafif pedal basmaya devam ettik. Gelmeyeli buralarda da epey değişiklik olmuş. Yeni yeni inşaatlar oluşmuş. Sahilin bir kesimi gene, sanırım Maltepe tarafı, eğlence adası adıyla doldurulmaya başlanmış. Bahçeler çiçeklendirilmiş, ki bu güzel olmuş. Eski yerleri yeniden görmek çok heyecan vericiydi. Az sonra her zaman mola verdiğimiz Dragos belediye tesisleri göründü. Bir çay iyi gelirdi diyerek boş bir masaya yerleştik. Dikkatimizi az ilerimizde oturan bisikletliler çekti, 4 kişiydiler. Aralarından birisi bizi masalarına davet edince tekliflerini kabul ederek yanlarına oturduk. Tanışma faslında Candan ve Nur’un evli, Melih ve Emine’nin sevgili olduklarını öğrendik. Tabii konu bisiklet ve onun dünyası, ardından Herbalife oldu. Yeni arkadaşlarımız bu ürünleri büyük bir titizlikle kullanmaktaydılar. Bize faydalarını ayrıntılı bir şekilde anlattılar. Daha önce HL adını duymuştum ama bu kadar bilgiye sahip olmamıştım. Etkileyici bir tanıtım oldu. Gerçi bir şeyin üzerine çok fazla mucizevi değerler yüklemekten yana olmasam da merakımı çekti, daha yakından tanımak isterim. Hatta önümüzdeki zamanda bisikletçilerin beslenmelerine ilişkin bir etkinlik olacağını öğrenmem daha da heyecanlandırdı beni.

Neyse uzatmayayım, Tuzla’ya gittiklerini söyleyince “biz deee” diyerek aralarına katıldık. Hep birlikte Tuzla’ya varıp, onlar köfteciye biz de çorbacıya yerleştik. Sonra sahilde bir çay bahçesinde ağaçlar altında birer sodayla (ama kazık bir yer, sodalar 2 lira) gevşedik. 

Aynı yoldan dönüşe geçtik. Ancak hiç hesapta olmayan bu mesafe, hamlamış vücudumu yormaya başladı ve geride kalır oldum. Sırtımda  bazı ağrılar ve popomda yanmalar vardı. Aslında biraz daha antrenman yaparak gelmeliydim. Neyse diyordum kendime, ha gayret oğlum. Bak Nur önde nasıl biniyor? Neden mi Nur? Nur yeni başlamış ve öylesine rahat gidiyordu ki, hep onu örnek aldım. Candan zaten canavar gibi biniyordu, Melih ve Emine yol bisikletleriyle uçuyorlardı. Firuzan da zaten iyi durumdaydı.
















Bu şekilde Kartal’a kadar geldik. Yorulanlar için bir mola diye Erzincan Çay Bahçesi’ne konuşlandık. Çaylar, sodalar falan derken ne oldu, nasıl oldu Candan fenalaştı, kendini kaybeder gibi oldu. Hepimizi bir telaş aldı. Bu durumda yapılması doğru olan nedir’i de pek bilmiyoruz. Kimi kolonya, kimi su, kimi hava dedi. Candan sakin bir yere yatırıldı ve orada kendine gelmesi beklendi. Ne olmuştu? Sonradan “gittim-geldim” esprisi yapılsa da hepimiz korkmuştuk. Buradan tekrar geçmiş olsun diyorum. Biz sizleri çok sevdik ve daha çok birlikte pedallamak istiyoruz. Kendinize iyi bakın. Her şeye sinirlenmeyin lütfen.

Güneş batmaktaydı ve Bostancı’da arkadaşlardan ayrılıp dönüş yoluna girdik. Ama lay lay indiğimiz yol bir tırmanıştı ve trafik çoğalmıştı. Pilim de bitmek üzereydi. Zorlanarak da olsa Gümrük’e kadar gelebildim. Benim yolum Bostancı’da bitmeliydi. Ama olamadı tabii. Neyse gümrük sonrası kolaydı ve eve vasıl olduk. Şöyle bir baktı Firuzan saatine: 78,9 km - 5 saat 46 dk. sürüş. Ehh yani, 19 ay yat ve sonra bu kadar yol yap, elbette ağrır sırtın kıçın diyerek duşa attım kendimi. Tepeden inen su yüzümdeki tuzu dudaklarıma taşıdı. Kollar ve bacakların açık kalan yerleri kızarmıştı. Bisikletçi yanığına kavuşmuştuk :))

İşte anlayacağınız tekrar bisiklet üzerindeyiz ve bıraktığımız yerden devam ediyoruz. Siz de bizi izlemeye devam edin :))



İlginizi çekebilir RF10

16 Ağustos 2012

Bisiklet Film Festivali İstanbul





















Günlük hayatımızın bir parçası haline geldiğinde spor olmaktan çıkıp, bir tutkuya dönüşen bir aktiviteden hatta onun sinemayla buluşup bir festival olmasından bahsedeceğim: Bisiklet Film Festivali.
İki sevdiğim şeyi bir arada görünce duramadım yazmaya karar verdim.
İstanbul'da yaşayanlar için bisiklete binmek istisnalar haricinde imkansız.
Maalesef bisiklete binmeyi çocukluk aktivitesi olarak keyifle ve kısmen de acıyla hatırlıyorum.
Üç tekerlekli bisikletle başlar çoğu zaman, sonra iki tekerlekli bisiklette dengede durma calışmalarıyla devam eder.
Bir süre yardımcı yan tekerleklere ihtiyaç duyarız.
Cesareti toplayıp tekerlekleri çıkardığımızda, binebildiğimizi görmekse müthiş bir sevinç kaynağıdır.
Bazıları için bisiklet yakın bir dost gibidir.
Her yere onunla birlikte giderler.
Harçlıklarını aksesuara yatırırlar, bakımını sürekli yaparlar.
Hele ilk bisikletin hatırası başkadır.
İstanbul gibi bir şehirde bisiklete binmenin neredeyse imkansız oldugunu fark ettiğinizde çocukluğunuzu hatırlamakla yetiniyorsunuz.
Özellikle hızlanırken veya yokuş aşağı inerken rüzgarın yüzünüze çarptığını hatırlamak keyif veriyor.
Türkiye'ye Bisiklet’in Girişi isimli yazısında Gökhan Akçura, Refik Halit Karay’dan şöyle aktarıyor ve gülümsetiyor:
"Ben ömrü billahi bisiklete ayağımı basmadım. Zira kuru ardımı avuç içi kadar sert bir yaylı meşin parçasına iğreti dayayarak çala bacak, iki büklüm, dünyayı görmeden, çıngır mıngır ve şansız, şerefsiz dolaşmaktan, etrafımı görmekten ziyade kendime baktırmaktan zevk alamayacağımı anlamıştım.”
Bisiklet bazıları için tam bir işkenceyken bazıları içinse tutkudur.
Çeşitli doğa sporları yaparak büyüyen Brendt Barbur için de bisiklete binmek tam bir tutku.
Brendt Barbur, bundan 10-15 yıl kadar önce New York sokaklarında bisikletiyle dolaşırken bir otobüsün kendisine çarpmasıyla talihsiz bir kaza geçirir.
Kazadan sonra bisiklet sevenler ve ondan vazgeçemeyenlerle ilgili bir etkinlik düzenlemeye karar verir ve Bisiklet Film Festivali projesini geliştirir.
2001 yılından bu yana Moskova, Paris, Londra, Milano, San Francisco ve New York gibi onlarca şehirde düzenlenerek uluslararası bir etkinliğe dönüşen bu festivalin güzel bir tarafı da bisiklet tutkusunu moda, müzik ve sinema gibi farklı disiplinlerle birleştiriyor olması.
Barbur’ın New York’ta bisiklete binerken başına gelen kazadan sonra başlayan festivalin 11. yılının durakları arasında ilk defa İstanbul da bulunuyor.
13-16 Eylül tarihleri arasında yapılacak Festivalde, İstanbulluları bu kez sanat ve sporla dolu dört gün bekliyor.
Festivalin İstanbul programında kısa metraj bisiklet filmleri de yer alıyor.
Fotoğraf sergileri, bisiklet gezileri ve paneller festivalin diğer etkinliklerinden.
Dört günlüğüne de olsa İstanbul’da rahat rahat bisiklet binebilecek bir ortamın yaratılması ve bunun bir festivale dönüşmesi bana pek bir keyif verdi.
Haydi siz de ellerinizi bırakın!
Yazan: Hülya Alkan, Milliyet

İstanbul Programı











Bisiklet severler İSPARK’ta buluştu
Sponsorları arasında İSPARK’ın da bulunduğu 13-16 Eylül tarihleri arasında gerçekleşen Uluslararası Bisiklet Film Festivali (BFF) etkinliklerinde bisiklet severler bir araya geldi. İSPARK, “ Bisiklet Film Festivali “ etkinliklerinde yüzlerce bisikletçiyi yakın bir zamanda hizmete açacağı “Akıllı Bisiklet Kiralama Sistemi” ünitelerinin bulunduğu Caddebostan sahilinde ağırladı.

Festival kapsamında Goethe Enstitüsü’nde düzenlenen “Bisiklet Yolları” paneline konuşmacı olarak katılan İSPARK Genel Müdürü Mehmet Çevik, İSPARK’ın kente kazandırdığı projeler ve bisikletle ilgili yapılan yatırımları aktardı.

İSPARK’ın kurulduğu günden bu yana kent trafiğinin azalmasına katkı sağlamak amacıyla modern projeler ürettiğini belirten Mehmet Çevik, “Şehir içi ulaşımda alternatif bir araç olan bisikletin daha yaygın kullanılabilmesi için İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile koordineli çalışmalar yürütüyoruz. Bisiklet yolları üzerinde kurduğumuz ücretsiz bisiklet parkların yanı sıra yakın zamanda açılışı gerçekleşecek Akıllı Bisiklet Kiralama Sistemi ile bisiklet severlere güzel bir hizmet daha sunacağız” dedi.

Festivalin son gününde çok sayıda bisikletçi, Caddebostan sahilinde bir araya gelerek İSPARK’ın pilot uygulama ile tanıttığı “Akıllı Bisiklet Kiralama Sistemi"ni inceledi. Vatandaşların yoğun ilgisini çeken sistem, altyapı çalışmalarının tamamlanmasının ardından birçok noktada İstanbul halkının hizmetine sunulacak.

























İlginizi çekebilir  BFF